Şef Alyon’dan isin aslını öğrenen Domuzkuyruk ne diyeceğini bilemiyor, yer yarılsa da içine girsem diye düşünüyordu. Sabaha kadar talim sahasında kalmış Nafız’ın ise tek düşündüğü dinlenmekti, bu gereksiz tantana hiç ilgisini çekmiyordu.
‘’Oğlunun iradesi ve dik duruşu, bana çok eskilerden birini hatırlattı o kadar. Büyütülecek bir şey olduğu yok, beni rahat bırak yeter’’
Nafız bunları söylese de, Alyon gerçekten neler olduğunu biliyordu. Kan vaftizi, Nafız’ın soy yeteneğinin ikinci seviyesiydi. Bu teknik, uygulandığı kişide rastgele bir yeteneğin uyanmasını sağlamak için kendi kan özünden kullanılması gerektiriyordu.
Bu durum, onların tanışmasını sağlayan bir hediye miydi, yoksa sonlarının başlangıcı mıydı ikisi de bilemiyordu.
Levazım bölümü, kabilenin dışına geniş ve derin hendekler açma işini bitirmişti. Domuzkuyruk açılan hendeklerin içine, Yüce Dağ’dan gelen ağaçlardan yapılan devasa kazıklar çaktırdı. Ağaçların dallarıyla kapatılan hendekler üstleri toprakla örtüldüğünde, sanki hiç var olmamış gibi oldular.
Alyon son rötuşları yapılan hendekleri görünce gayet memnun bir şekilde konuştu.
‘’Beklediğimden de iyi olmuş, sanırım senin hakkında yanlış bir karar vermemişim.’’
Aldığı övgüyle gururu okşanan Domuzkuyruk, şu sıralar aklını kurcalayan önemli bir soruyu şefe sormanın tam zamanı diye düşündü
‘’Şef Alyon, tüccar geldikten sonra kabilenin bu toprakları terk edeceğini söylemiştiniz. Bunca hazırlığı hangi amaçla yapıyoruz acaba?’’
Alyon cevabı vermeden önce gözleriyle ufku taradı, yılların verdiği birikimi genç öğrencisine aktaran bilge bir yaşlı edasıyla ‘’Hırs ve açgözlülük rüzgârlarının kapına ne getireceğini asla bilemezsin’’ dedi
Bu sırada, aldığı siparişi tamamlama telaşıyla koşuşturan Dimitri tüccarlık hayatının en yoğun günlerini yaşıyordu. Kendisini işe o kadar kaptırmıştı ki, onu gölgelerden takip eden bir çift gözü fark edemedi. Çırağı Sasha başka şehirlerden gelecek malların siparişi için posta ofisinin yolunu arşınlarken, iki kişi de gözetim altında yaşadıklarının farkında değillerdi.
Şehrin ortasında ki büyük şatonun geniş ve gösterişli salonunda, orta yaşlı, pis sakallı bir adam yanında bulunan güzellerle eğleniyordu. Zevkin doruklarına doğru tırmandığı dakikalarda kapı muhafızı birden bağırdı ve bu ses onun bütün keyfini kaçırdı
‘’Efendim, ulak önemli bilgiler getirdiğini söylüyor. Huzura çıkmak ister.’’
‘’Lanet olası embesiller, size beni rahatsız etmemenizi söylemedim mi?’’
Efendisinden gelen sözler karşısında korkan muhafız, hemen konuşmaya devam etti.
‘’Efendim, önemle takip edilmesini buyurduğunuz konu hakkında olduğunu söylüyor!’’
Keyifle âlem yapmaya devam eden adamın tavrı, son duyduklarıyla tamamen değişiverdi.
‘’Çabuk içeri gönder, daha ne kadar bekleyeceksin seni salak!’’
Sesin sahibi olan kişi, Nikonya ticaret kentinin lordu Godfrey ’den başkası değildi. Ork stepleri dağınık bir biçimde kabile hayatı yaşayan canlılardan oluşsa da, dört ana bölgenin üçünde birer tane ticaret şehri bulunmaktaydı.
Bu şehirleri bölgede hâkim güç olarak bulunan ork kabilesi değil, ana ork kabilesi tarafından kabul edilmiş şehir lordları yönetirdi. Kurak çöl bölgesinde bulunan bu şehrin lordu, özellikle dengesiz hareketleri ve acımasız kişiliğiyle tanınıyordu.
İçeri giren ulak, kucağında bir afetle beraber tahtında oturan lorda haberleri iletmeye başladı.
‘’Lordum, bir süredir takip ettiğimiz tüccar posta ofisinden yeni siparişleri için birkaç mekanik güvercin daha yolladı.’’
Haberciyi dikkatle dinleyen Godfrey, ‘’Mesajların içeriklerini kayıt altına aldınız mı?’’ dedi.
‘’Evet efendim, bu siparişini oluşturan kalemlerde diğer satın aldığı malzemeler gibi kıtada bulunmayan veya özel gereklilikler isteyen parçalardı. Siparişin bir kopyasını size takdim etmek isterim.’’
Godfrey haberciden rulo halindeki kâğıdı alıp okumaya başladıktan sonra, eliyle dışarı çık işareti yaptı. İki büklüm şekilde huzuru terk eden habercinin ayak sesleri duyulurken, lordun sağ kolu Gulag kapıdan içeriye girdi.
‘’Hemen Kızılkuyruk’u bul ve gerekeni yapmasını söyle’’
Lordun emri karşısında kafasını eğerek selam veren Gulag, bakışlarını etraftaki kızlara çevirdi.
Sağ kolunun bakışlarından niyetini anlayan Godfrey sırıtarak konuştu.
‘’Tamam, ulakla beraber bunları da o rahatsız deneylerin için kullanabilirsin’’
‘’Nezaketi için lorda çok teşekkür ederim’’
Taht odasında ki işi biten Gulag, kapıdan çıkarken nöbetçinin kulağına fısıldadı.
‘’İçerdeki kızları hemen özel zindanıma götürün. Umarım yolda başlarına bir iş gelmez, yoksa yeni deneylerimde malzeme olarak sizi kullanmak zorunda kalırım.’’
Gulag, lordun sağ kolu olarak şehri yönetmesinin dışında, çılgın ve vahşi deneyler yapan bir bilim adamı olarak tanınıyordu. Lorda karşı çıkmak isteyen herkesin sonunun Gulag’ın ellerinde acılar içinde ölmek olduğu, şehirde yaşayan tüm insanların zihinlerine kazınmıştı.
Nikonya’ da hayat akarken, siparişlerinin ellerine ulaşmasını bekleyen Dimitri ve çırağı da ucuz bir handa yemek yemekteydiler
‘’Şu iş bitince artık böyle köhne yerlerde konaklamamıza gerek kalmayacak. Lüks yerlerde yaşayacak paramız olacak bizimde’’
İçtiği şarabın etkisiyle Sasha’nın dilinin bağı çözülmeye başlıyordu.
‘’Aptal çocuk, işimizi kimsenin dikkatini çekmeden bitirmemiz lazım. Haydut çetelerinin her yerde ajanları bulunabilir, ağzından çıkanları kulağın duysun!’’
Çırağının boşboğazlık yapması Dimitri’yi çok kızdırdı, dışarıya karşı belli etmemeye çok özen gösterse de onunda içinde kelebekler uçuşuyordu. Bunun nedeni, Minotaur boynuzlarını ve toynaklarını açık arttırma için Altınşehir’e ulaştırabilirse sağlayacağı faydaydı. Yaratığın başına konan ödülü almakla beraber, birinci sınıf tüccarlığa yükseleceğini gayet iyi biliyordu.
Ticaret yollarını koruyan paralı askerler sayesinde, başka kıtalardan sipariş edilen mallar bir sıkıntı olmadan ellerine ulaştı. Belirlenen vaktin yaklaştığını gören Dimitri yükleri vagonlara doldurup, dört gündönümü sürecek yolculuğu için şehrin kapılarından çıkmak üzereydi.
‘’Bugünlerde ork kabileleri çok karışık, isterseniz bir süre daha şehirde konaklayabilirsiniz!’’
Şehir vergisini ödemek için durdukları kapıdaki nöbetçi subayının söylediği bu sözleri, yakın çevrede senelerdir ticaret yapan Dimitri ilk defa duyuyordu.
‘’Teşekkürler efendim, dikkatli olmaya çalışacağız.’’
Kibarca cevap verip kapıdan çıkan tüccarın içine bir kurt düştüğünde, yanındaki sarı saçlı gencin kulağına fısıldadı.
‘’Sasha, bütün gözetim cihazlarını aktif et, sihirli taşları kullanarak en yakın paralı asker karargâhına görüntü aktarımı başlat. Sistemi her an savunma moduna girecekmiş gibi hazırla’’
Normal zamanlarda en fazla iki adet gözetim cihazını aktifleştiren Dimitri, kabileye kadar olan yolda başına gelebilecek herhangi bir olayın önüne geçmek için bütün önlemleri devreye soktu.
Bu rağmen, Nikonya’dan kabileye doğru ilerlerken uzak bir tepedeki bazı karaltılar onu gözetliyordu. Bu karaltıların içinde, uzun boylu bir insan diğerlerine nazaran çok daha dikkat çekiyordu. Kızıl sakalları göbeğine kadar uzanan, kafasındaki saçlar kazınmış bu kişi, ağzından salyalar akıtarak konuştu.
‘’Avımız tuzağa çekildi! Mesafenizi koruyun! Varacağı yere kadar kimse bir hareket yapmayacak!’’
Tüccarın varış noktası olan kabilede de son zamanlarda sadece birkaç kişinin bildiği garip hadiseler olmuştu. Kan vaftizini gerçekleştiren Nafız, o günden beri çadırında bilinçsiz bir şekilde yatıyordu.
Öteki taraftan, yaşadığı dehşet verici olaydan iki gün sonra çadırında uyanan Sangre, kendini bambaşka bir varlık olarak hissediyordu. Üzerindeki şaşkınlığı atmadan talim sahasına doğru yola çıktığında, kendisi hakkında birçok şeyin değiştiğini keşfetti.
Daha önce göremediği kadar uzak mesafeleri rahatlıkla görüyor, yerde sürünen solucanın sesine kadar kabiledeki en ufak fısıltıları bile duyabiliyordu. Rüzgârın teninin üzerinden kayarken aldığı biçimi hissetmesi, tüylerini diken diken ediyordu.
Talim sahasına varan Sangre’nin gözleri, başına gelenlerin nedenini sormak için Nafız’ı aradı. Onu bulamayan Sangre, talimin direkt şef tarafından yaptırıldığını görünce çok şaşırdı. Bir süre bekleyip, birlik su molası verince aceleyle savaşçıların yanına koştu.
Dinlenmek için yere yatan orklar, kendilerine doğru gelen kişiyi görünce aceleyle ayağa fırladılar.
‘’Hoş geldiniz, küçük şef!’’
Duydukları karşısında aptallaşan Sangre heyecanla sordu
‘’Şef Nafız nerede, onunla görüşmem gerek bazı şeyler var?’’
‘Üç gün dönümü önce sizi yardımcı şef yaptıktan sonra kimse onu görmedi efendim.’’
Orklar çok kısa bir süre eğitim almış olmalarına rağmen, disiplin konusunda büyük bir mesafe kat ettiler. Bu hususta Nafız’ın sıra dışı uygulamaları, yeni koşullara adapte olmaları için epey katkı sağlamıştı.
‘’Şef muhakkak biliyordur, gidip kendisine sormam lazım!’’
Sangre konuşmasını bitirdiği sırada, bir el şiddetle omuzuna vurdu
‘’Sorularını aklında tut, efendini gördüğünde kendisine sorarsın.’’
Elin sahibini gören orklar, hep bir ağızdan yüksek sesle bağırdılar
‘’Şef!’’
‘’Bu kadar aylaklık yeter! Herkes bir silah alsın, hedeflerle çalışacaksınız!’’
Şeflerinin emrini duyan Sangre’nin de dâhil olduğu orklar, silahlarını alıp talime geri döndüler.
——————————————————————————————–
Hiç kimse üstün değildir. Hiç kimse aşağı değildir. Fakat kimse eşit de değildir. İnsanlar yalnızca eşsizdir, karşılaştırılamaz.
OSHO
Altı Medeniyetin Dünyası sesli tiyatro şeklinde, her gün yeni bölümüyle Youtube kanalımızda. Hemen takip etmeye başlayabilirsiniz.
https://www.youtube.com/channel/UCFLFkHspxIWOS_quuhWnOEA