Bölüm 57: 12. Kısım
Birinci Şahıs Ana Karakter Bakış Açısı – III
[Takımyıldızı ‘Altın Başlığın Esiri’ ruhunuzu alkışlıyor!]
[Takımyıldızı ‘Şeytani Ateş Yargıcı’ cesaretinizi övüyor!]
[Takımyıldızı ‘Gizemli Entrikacı’ taktiklerinizi merak ediyor.]
—-.
[Bazı takımyıldızlar performansınızdan çok etkilendi.]
[20,000 jeton hibe edildi.]
Dolaylı mesajlar filtresiz bir şekilde yağarken kaşlarımı çattım. Övgü herkesin hoşuna giderdi ancak bir anda düzinelerce yağması fazlaydı.
Bihyung nereye gitti de mesajları kontrol etmedi? Ah… Doğru ya, Yönetim Bürosu çağırmıştır kesin.
Gizli senaryo için herhangi bir ödül ödenmemiş ve ara dokkaebi bir şey söylemeden ortadan kaybolmuştu.
Bu arada, hibe edilen toplam jeton sayısı 20.000 jetondu… ‘Azınlık kanalları’ ‘büyük kanallardan’ farklıydı.
Ateş ejderhasının cesedine baktım ve hızla çekirdeğini çıkardım.
[5. sınıf Ateş Ejderhası Çekirdeği]
Yumuşak kırmızı bir ışıkla çevrili bir çekirdek. Felaketten çıkan çekirdeğin kalitesi olağandışıydı.
Eksikti ama yine de ejderhaydı. Kemikleri ve derisi gibi birçok faydalı parçası vardı. İyi bir demirci tarafından işlenebilir veya takas edilebilirdi.
Ateş ejderhasının cesedine baktım. Bir felaketi yenmiştim, ancak kazandığım tek şey bunlardı.
Aniden sırtıma bir ağrı girdi ve ardından neşeli bir ses duyuldu.
“Dokja-ssi, sen hangi oyunun karakterisin?”
Arkamı dönünce Jung Heewon’un arkamda durduğunu gördüm.
Bir öksürük yankılandı.
“…Şu an o kadar kötüyüm ki bir vursan ölürüm.”
“Ölsen bile yaşayacaksın sonuçta.”
“Hep öyle olmuyor.”
Jung Heewon’un sormasını bekliyordum fakat o sessiz kaldı. Öldüğümde büyük bir şok yaşadığını fark ettim.
Ağlamış gibi görünüyordu… Ya da yok, ağlamıyordu. Diğer parti üyelerine dikkat eder gibi sesini alçalttı.
“…Bunu bildiğinden mi yaptın?”
“Her şeyi bilmiyordum…”
“Gerçekten öldün sandım!”
“Ama yaşıyorum.”
Güçlü avucu bir kez daha sırtıma vurdu. Lee Hyunsung geç de olsa koşarak geldi.
“Dokja-ssi! İyi misin?”
“Evet, iyiyim.”
Lee Sungkook ve Jung Minseob da uzaktan yanımıza geldiler. Aslında bu adamların burada ölmelerini istiyordum ama gerçekten şanslıydılar. Artık benim grubumdaydılar, bu yüzden onları istediğim zaman kontrol edebilirdim. Ama…
Herkes bana bakarken sessizlik çöktü. İçimi çektim ve “…Teker teker sorabilirsiniz. Neyi merak ediyorsunuz?”
Böylece ani soru-cevap başladı.
[hr]
“Diriliş yeni kazandığım bir ayrıcalık. Sponsorum sayesinde değil.”
Önemli bilgileri kısmen kestim ve onlara sadece bilmeleri gerektiğini düşündüğüm şeyleri söyledim. Jung Heewon şaşkın bir ifadeyle mırıldandı.
“Her birini kurtardığında yeniden dirilmek… Bu hile değil mi?”
“Aslında her yüz kişide bir diriliş var, ama hile hiledir.”
Dürüstçe itiraf ettim. Ancak, Öldürmeyen Kral’ın ölümcül bir zayıflığı da vardı.
Bu ‘diriliş ‘özelliğine sahip olduğum sürece, başka bir kişinin canını ‘doğrudan’ alamazdım.
Yaralamak, baskı yapmak ya da savaşamaz hale getirmek sorun değildi ama onları öldüremezdim.
Öldürmeyen Kral, bir kişiyi öldürdüğünde tahtından mahrum kalacaktı.
Tabii ki bunlar hakkında konuşmadım. Bilinmesinin bir yararı olmazdı.
“İlerde insanları kurtarmaya yoğunlaşacaksın yani.”
“Bazı durumlarda insanların öldürülmesi gerekir…”
“Merak etme. Senin yerine ben öldüreceğim.”
Jung Heewon kendinden emin bir sesle belirtti.
Aslında, Jung Heewon sayesinde rahatlıkla Öldürmeyen Kral’ı seçebilmiştim. En başta Yıkım Yargıcı yetiştirmemin sebebi de buydu.
Tek tabanca takılırken kanser edebilecek bir avantaj olsa da, orta senaryolara kadar Öldürmeyen Kral büyük bir sorun değildi.
Zaman geçtikçe daha da hileli nitelikler ortaya çıkacaktı. Başlangıçtan iyi bir niteliğe sahip olduğumdan değiştirmek için geç kalmazdım.
“Ama tıpkı fantastik bir roman gibi. Artık her türlü yeteneğe sahipsin…”
Lee Sungkook ve Jung Minseob, Lee Hyunsung’a döndüler. Bilerek gözlerinin içine baktım. Bir şey söylememeleri için bir uyarıydı.
Susup kabul ettiler, Lee Sungkook ağzını açtı.
“Ölmek nasıl bir histi?”
“…Korkunçtu tabii ki.”
Neden böyle bir şey sorduğunu sormak istedim ama Lee Sungkook bana izin vermeden ciddi bir ses tonuyla konuştu: “Dürüst olmak gerekirse, yeniden canlandığını gördüğümde biraz korktum.”
“Korktun mu?”
“Evet. Yani, tüm vücudunuz yok olup eski haline geri döndü. Sağduyum böyle bir şeyin olamayacağını söylüyor. Bu dünyanın prensibinin ne olduğunu bilmiyorum ama eğer varlığınız bütünüyle kopyalanabiliyorsa… ‘diriltilmiş’ değil ‘klonlanmış’ olabilirsiniz.”
Sakin bir sesle tüyler ürpertici bir hikâye anlattı. Hiç düşünmediğim bir şeydi.
Bana bu adamın niteliğinin ‘Hipnozcu’ olduğunu hatırlattı.
…Enteresan bir eleman, değil mi?
Jung Heewon onu azarlamaya başladı, “Çok mu fazla film izliyorsun sen?”
“Bu önemli bir konu. Eğer ölümünüz ve dirilişiniz arasında bir bağ yoksa, ölmeden önceki Temsilci-nim’in dirildikten sonraki Temsilci-nim ile aynı kişi olduğunun garantisi yok.”
Hafife alınacak şeyler söylemiyordu. O anda aklımdan birkaç anı geçti. Bu velet, çokbilmişlik taslayıp prologta salak salak yorumlar yazan kişi miydi?
“Çok ilginç bir fikrin var ama… endişelenmene gerek yok. Öldükten sonra hâlâ bilincim yerindeydi. Açıkçası, tam olarak ölüm sayılmazdı bile.”
“Bir tür ruh durumunda mıydınız?”
“Buna ruh denebilir mi bilmiyorum ama…”
Konuşurken içime bir sıkıntı çöktü. Hayatta Kalma Yolları, yazar tarafından yaratılmış bir dünyaydı.
Ve bu dünya gerçeklik haline gelmiş, ruhun kanıtlanmadığı bir dünya artık ruhun kabul edildiği bir dünya olmuştu.
Böyle bir dünyada, ‘benim’ varlığım neydi? Ben ve ruhum, başlangıçtan beri var mıydı? Yoksa yazarın yarattığı hikayenin bir parçası mıydım?
Başımı salladım. Şimdi bunu düşünmenin zamanı değildi.
“Her halükarda, gereksiz sorular sona erdi mi?”
“Ah, bir soru daha sorabilir miyim?”
“Ne?”
“Neden birdenbire benimle ve Minseob’la kibar konuşmaya başladınız?”
“Yoo Joonghyukluğum bitti de ondan.”
Lee Sungkook geç fark ettiği için şaşkın bir ifade takındı.
“Eh, düşününce…”
Onu dinlememe gerek yoktu. Joonghyuk olayı bitmiş olsa da davranışlarım çok değişmeyecekti. Lee Sungkook’a doğru elimi uzattım.
“Telefonunu ver.”
“Efendim?”
“Telefonun diyorum.”
Lee Sungkook telefonunu uzattı, iyi bir modeldi. Benimkinden daha iyiydi.
“Bende kalabilir mi?”
“…Yoo Joonghyuk şeyi bitmişti hani?”
“Benim karakterim böyle.”
Lee Sungkook ağlamanın eşiğindeydi.
“Herkes dinlensin, bir süre bir şeye bakmam gerekiyor. On dakika içinde yola çıkarız. Siz de eşyaları toplayabilirsiniz bu sırada.”
Ben internete girmek için telefonumu kullanırken, parti üyeleri her yere dağılmış eşyaları topladı.
Rahat gibi davransam da aslında biraz gergindim.
[Gizli senaryo ödül anlaşması ertelendi.]
[‘Olasılık’ talebi şu anda İdare Bürosunda devam ediyor.]
Bu mesajlar yüzündendi.
Olasılık kararı. Gizli senaryodan gelen jeton ödülünü alamamızın nedeni buydu.
Hayatta Kalma Yolları’ndaki ilgili kısımları kontrol etmek istedim ama telefonum yanıp kül olmuştu.
Bana yakışmayan bir hataydı. Endişeliydim, ya yazar tarafından gönderilen e-posta silinmişse?..
O anda telefonumun ekranında bir mesaj belirdi.
[Yeni cihazla senkronizasyon kullanılabilir.]
[Hala senkronizasyona devam etmek istiyor musunuz?]
…Bu da ne?
Tamam’a bastım, dosyanın indirilmesi devam etti ve arka plandaki ekranda yeni bir dosya oluşturuldu.
[Harap Olmuş Bir Dünyada Hayatta Kalmanın Üç Yolu.TXT]
Doğru, bu şey vardı. Zaten dokkaebiler veya takımyıldızlar tarafından bile okunamayan bir dosya bu kadar kolay kaybolamazdı.
Eşyaları toplayan Lee Sungkook ve Jung Minseob’a baktım. Birden merak ettim, onlar da okuyabilir miydi acaba? Ne olursa olsun… Mümkün olduğunca dikkatli olmalıyım.
Hayatta Kalma Yolları’nı açıp okumaya başladım.
[Nitelik etkisiyle okuma hızınız arttı.]
Yoo Joonghyuk’un 6. regresyonu sırasında gerçekleşen ‘olasılık’ talebini buldum.
「 Seul Bürosu’nun dokkaebisi ‘Baram’ önündeki senaryoyu okuyunca kaşlarını çattı.
Belgenin üst kısmında ‘Regresör Yoo Joonghyuk’ yazıyordu.
‘Regresör… Kahretsin. Dokkaebiler ve takımyıldızlar çabuk fark etti…’
Baram, diğer dokkaebilere baktı. Aralarında ne bir kıdemli dokkaebi ne de bir büyük dokkaebi görülebiliyordu.
Yerel kubbe düzeyinde gerçekleşen bir ‘olasılık talebi’ olduğundan normaldi. İlke, ilçenin sorununun ilçede çözülmesi gerektiğiydi. Baram gergin görünen dokkaebilere sordu:
“Büroya kim dilekçe verdi?”
“Japonya’dan Aooni.”
“Neden kendi ülkesi yerine başkaları için endişeleniyor? Başka işi mi yok?”
“Bugünlerde düşük dereceli dokkaebiler arasında pek çok şiddetli kavgalar yaşanıyor da…”
Baram kaşlarını çattı.
Rapora göre, ‘Yoo Joonghyuk’ için bir olasılık talebi yapmaya kesinlikle değerdi.
Ayrıca, başlangıçtan itibaren otomatik olarak filtrelenen çok sayıda önemli bilgi vardı.
Buna ek olarak, Bilgenin Gözü becerisini hiç görmemişti, bu da bazı öğelere sistem tarafından erişilemediği anlamına geliyordu. Bu becerinin veri araştırması için daha üst düzey bir idarecinin yardımı gerekiyordu.
Baram içini çekip raporun kapağını kapattı.
“Sorun yok. Bu adam üstlerimden izin almış biri. Onu rahat bırakın.”
“E-emin misiniz? Sonrasında sıkıntı olabilir…”
“Sponsoru karşı çıkmayı göze alamayacağımız biri.”
“Tek bir takımyıldızına karşı gelemez miyiz? Ya takımyıldız ittifakı…”
Baram güldü.
“Bana akıl mı veriyorsun? Onun sponsorunun kim olduğunu biliyor musun sen?”
“O-onu demek istemedim.”
“Yakında beşinci senaryo başlayacak, asıl ona dikkat edin. Senaryo ilerledikçe olasılıklar da beraberinde dengelenecektir.”
Ortam aniden soğudu ve orta düzey dokkaebi’ye şöyle dedi:
“Yapacak işin yok mu?”
“Uh…!”
“ABD ve Hindistan’daki satışlar neden böyle? Şu ABD’deki Kâhin ve Hindistan’daki takımyıldızı ittifakı yok mu oralarda? Bu kadar zengin hedef varken satışlar neden böyle? Ürünleri düzgün yapmıyor musunuz siz?”
“Şey…”
“Kahretsin, bahane üretme! Git de jeton eşyalarını sat hemen!” 」
Bir kahkaha patlattım. Çalışan dokkaebilere bakmak Mino Soft’u hatırlattı, pazarlama bölümü de tıpkı böyleydi.
Her halükarda, şimdi Hayatta Kalma Yolları’ndaki Yoo Joonghyuk’a benzer bir durumdaydım. Bir gün bunun olacağını biliyordum ama… işte bu yüzden fark edilmek iyi bir şey değildi.
Ya… ya olasılık kararı bana zarar verirse?
O anda havada titreyen bir ses duyuldu.
[Senin yüzünden daha kaç kez Büro’ya çağrılmam gerekiyor…]
Bihyung. Dokkaebi iletişimini açtım.
“Nasıl geçti?”