Yukarı Çık




17   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   19 

           
En güncel bölümleri fenrirscans.com da okuyun ve sitedeki birçok noveli keşfedin.

Wi Seol-Ah’ın o güne dair anısı.

Wi Seol-Ah bugün de bazen garip rüyalar görüyordu.

Gece ay ışığı altında kılıcını savurduğu bir rüya.

Wi Seol-Ah bu rüyanın bir kabus olduğunu düşünürdü.

Kılıcını salladığında çok fazla insan öldü. O zaman bile, insanları öldüren Wi Seol-Ah hiç etkilenmiş gibi görünmüyordu.

Bilinmeyen bir nedenden ötürü ona öfkelenen insanları görmek korkutucuydu ama rüyasındaki Wi Seol-Ah bunu umursamıyor gibiydi.

Çok güzel bir kılıçtı.

Büyükbabasının bir süre önce kendisine gösterdiği kılıca benziyordu.

Büyükbabam kılıç kullandığım için benden nefret ediyordu. Övgü almak için büyükbabamın hareketlerini kopyaladım ama bunun yerine bana kızdı.

ve o gün Dedem ağladı.

Onu ilk defa ağlarken gördüm.

O olaydan sonra bir daha kılıçla oynamayacağıma dair kendime söz verdim.

Bu söz sonunda Dede’nin ağlamasını durdurdu.

Ağlamayı bıraktı ama içten içe inliyor gibiydi.

Diğer insanlar şöyle şeyler söylüyor, o yardımsever mi? O cömert mi? Her zaman anlamadığım ama bildiğim kelimeleri kullanıyorlar.

O her zaman ağlıyor.

Büyükbaba her zaman özür diler. Ne için özür diler? Seol-Ah mutlu.

Bu, hizmetçi kız kardeşlerin bana ’Henüz genç olduğun için bilmene gerek yok’ demesine benziyor mu? Ama genç olmak istemiyorum…

Rüyamdaki versiyonum uzundu. Saçlarım da çok daha uzundu.

Ayrıca şu anki siyah saçlarımdan farklı olarak beyaz saçları vardı.

Ayrıca çok güzel bir yüzü vardı.

Herkes benim güzel olduğumu söylüyor ama rüyamdaki halim çok daha güzeldi.

Ben de öyle olabilir miyim?

Sonra birden aklıma Genç Efendi geldi.

’Genç efendi hiçbir zaman bana güzel olduğumu söylemez...’

Saçlarım toplandıktan sonra herkes bana çok güzel göründüğümü söylediğinden, koşarak Genç Efendi’nin yanına gittim ve görünüşümle övündüm.

Ancak Genç Efendi hemen bakışlarını kaçırdı.

Onun gözünde güzel görünmüyor muyum...?

Genç Efendi iyi bir insandır.

Uzun süre sadece Dedemle yaşadıktan sonra edindiğim ilk arkadaşım oydu.

İlk başlarda arkadaşımdı ama dedem artık ona Genç Efendi demem gerektiğini söyledi.

Bana ona arkadaşım diyemeyeceğimi, eğer öyle dersem başımın derde gireceğini söyledi…

Bu yüzden ona Genç Efendi demeye başladım.

Genç efendi ilk başta korkutucu görünüyordu, ama cesaretimi toplayıp kendisiyle konuştuktan sonra iyi bir insan olduğu ortaya çıktı.

Bana verdiğim patatesin lezzetli olduğunu söyledi ve hatta bana bir yakgwa verdi. İlk başta yakgwa’yı tattıktan sonra çok şaşırdım.

Yakgwa bir patatesten çok daha lezzetliydi. Ondan sonra patates yememe gerek kalmadı.

Genç Efendi bana her gün yakgwa verirdi.

Keşke o da benimle birlikte yeseydi ama tatlı sevmediğini söyledi.

Ama hizmetçi kız kardeşlere sorduğumda, Genç Efendi’nin tatlıları çok sevdiğini söylediler.

ve ben buraya gelmeden önce her gün onları yerdi. Şimdi yalan mı söylüyor ki onları bana verebilsin?

Ama köfteyi seviyor sanırım…

Dün ayrıca yakgwa ve köfte aldı. Nadiren yaptığı bir şey olan gülümsediğini bile gördüm.

Ama nedense onu her gülümserken gördüğümde yüreğim sızlardı.

Bunu Büyükbabama anlattığımda, Büyükbaba Genç Efendiye korkutucu gözlerle baktı. Büyükbabamın daha önce hiç böyle bir surat ifadesi yaptığını görmemiştim.

Genç Efendi dün bana güldü ve çok fazla atıştırmalık yediğim için yüzümün giderek yuvarlaklaştığını söyledi.

...Çok kötü, bir daha yakgwa yemeyeceğim.

’...’

A-Tamamen değil ama sadece iki-iki tane yiyeceğim.

Öyle ki, Genç Efendi bazen bana baktığında Büyükbabamın yaptığı surat ifadesini yapardı.

Sokakta ilk karşılaştığımızda bana attığı bakış.

Tıpkı dönüş yolculuğumuzda büyük saatin belirmesiyle yaptığı gibi.

Bana bakışı tıpkı dedemin bana bakışı gibiydi.

Neden mutlu hissediyorum?

Genç Efendi de benim mutlu olmadığımı mı düşünüyor?

Anlamadım.

Rüya görmeye devam ettim, ama bugünkü kabus biraz farklıydı. Bu noktada uyanmam gerekiyordu, ama rüyanın bu kısmını ilk kez gördüm.

Rüya devam etti ve rastgele bir eve girdim.

Evde eskisi gibi bana kızan daha çok insan vardı.

Tekrar savaştım.

vücudum kan içindeydi. Yaralı gibiydim. Bu bana acı vermiyor mu?

Gerçekten güçlü görünüyordum. Birçok insan bana saldırıyordu ama ben yine de direniyordum.

Dedemin hikayesine benziyordu. Onun hikayesinde Dede en güçlüydü.

Bana kendisine saldıran yüzlerce kötü insanı döveceğini söylerdi… Yalan olduğunu düşünürdüm ama gerçek miydi?

Bir süre ilerledim ve korkutucu görünümlü bir adamla karşılaştım.

Nazik görünüyordu ama aynı zamanda da korkutucu görünüyordu.

’Neden?’

Rüyanın içindeki ben konuştu. Yüzüm gibi güzel bir sesim vardı. Büyüdüğümde gerçekten öyle olabilir miyim...?

Korkutucu ama bir o kadar da nazik görünen adam cevap verdi.

’Seol-Ah… Beni kurtarmaya geldin…’

’Çeneni kapat ve o pis ağzınla adımı anma. Söyle bana, her şey ne zaman başladı?’

’Ne demek istiyorsun-’

’Ben her şeyi öğrenip buraya geldim, benimle oynamayın.’

’Seni şu an ikiye bölmeyi çok isterdim ama kendimi tutuyorum. Şimdi cevap ver.’

K-Korkutucu...!

O kadar güzel bir yüzle o kadar korkunç sözler söyledim ki… Büyüdüğümde bunu yapmayacağımdan emin olacağım.

Acaba benim sözlerimden dolayı mıydı? O korkutucu ama bir o kadar da nazik görünen adamın yüzü tamamen değişti.

Şimdi gerçekten korkunç görünümlü bir adama dönüştü...!

’Ah, yakalandım mı…? Ne yazık, sadece biraz daha zamana ihtiyacım vardı.’

’Sen...!’

’Ama sorun değil. Yeterli.’

Çatlak Çatlak-

Korkunç adam korkunç sesler çıkardı. Gerçek zamanlı olarak değişen vücudu korkutucu görünüyordu.

’Çok geç kaldın Seol-Ah. Daha önce fark etmeliydin.’

Adam giderek büyüdü. Sanki onunla dövüşecekmişim gibi adama doğru koştum.

Geçen seferki gibi aynı güzel kılıç sanatını kullandım ama adama karşı işe yaramadı.

’Ne...!’

Şaşırdım. Sonra adamın vücudundan bir şey çıkıyor...!

Aman Tanrım!

vücudumu bıçakladı…!! Keskin bir şey vücudumu deldi.

Geçen seferki gibi hızlı hareket etmeme rağmen adamın saldırısından kaçamadım.

Aynen öyle adam beni duvara fırlattı. Güm! ve ben duvara öylece sabitlendim.

Çok korkutucuydu. Ne kadar korkunç olduğundan dolayı hemen uyanmak istedim.

Uyanın...! Böyle bir şey görmek istemiyorum... Lütfen...!!

Neden böyle bir rüya görüyorum? Çok korkunç bir kabustu.

Kabustaki ben, keskin bir cisimle bıçaklanan ben, yavaş yavaş ölüyordum.

Dedeme seslenmek istedim. Dede beni kurtarabilir. Dede güçlüdür.

Sonra rüyanın içindeki ben bir şeyler söylemeye başladım.

Ne diyorum ben?

’...hı.’

Çok sessiz olduğu için duyamadım.

Sonra o korkunç adam uzaktan bana doğru yürüdü.

Şimdi ne olacak? Ne yapacağım...?

Korkunç adam tam önümde durduğunda benimle konuştu.

’Çok aptalca değil mi? Hem sen, hem Seol-Ah, hem de o adam. Özellikle o adam, tam bir aptaldı. Böyle bir aptalın birine yardım edebileceğini düşünmek.’

Adamın sözlerini duyunca gözlerimden yaşlar geldi.

O adam kimdi? Kimden bahsediyordu? Bu benim rüyam olmasına rağmen hiçbir şey bilmediğimden nefret ediyordum.

Adam bana yine bir şeyler yapmaya başladı. Daha önce bana bıçakladığı keskin şeydi.

’Onu orada görürseniz şu mesajı gönderin: Çöp gibi bir hayat yaşadı.’

’Üzgünüm üzgünüm.’

Adamın sözlerini duyunca özür dilemeye başladım. Ama sanki adamdan özür diliyormuşum gibi görünmüyordu.

Peki ben kimden özür diliyordum...?

Adam bana sivri bir şey salladı.

Görmek istemediğim için gözlerimi sıkıca kapattım.

“Hiiiik!”

Çok şükür ki kabustan uyandım.

Sırtım terden sırılsıklam olmuştu.

Yanıma baktığımda Büyükbaba orada değildi. Sanki dışarıda çalışıyor gibiydi.

Kabus o kadar korkunçtu ki. Bu yüzden yalnız kalmak istemedim.

Belki de bu yüzdendir,

.

..Nedense Genç Efendi’yi görmek istiyordum.

* * * *

Hao Klanına gitmemin üzerinden bir gün geçti.

Dün çok fazla mantı yedim, bu yüzden antrenman yapma kararıyla uyandım.

“Benim adım Gu Jeolyeob. Gu Klanının doğrudan soyundan gelen biriyle düello yapmak istiyorum.”

Peki bu kim yahu...?

Kapıyı açar açmaz bir tuhaf adam benimle konuşmaya başladı.

Benimle aynı yaşlarda gibi görünüyordu, keskin çenesi ve gözleri Gu Klanı’nı andırıyordu.

Sinir bozucu olan şey inanılmaz yakışıklı bir adam olmasıydı. Görünüşü ve soyadı olan Gu, bana onun Gu Klanı’ndan olduğunu söylüyordu.

Fakat o, Gu Tanrısı’nın doğrudan soyundan gelmiyordu.

Bir an babamın sakladığı gizli bir oğul olduğunu düşündüm ama öyle birini tanımıyordum.

“Sen kimsin?”

Peki o kim? Tanıdık bir yüzdü ama hatırlayamadım.

Kimliğini sorduğumda, Gu Jeolyub mu, Gu Cheolyub mu, her neyse adı, ifadesi biraz çarpıtıldı.

Bir hata mı yaptım? Ama ciddi anlamda hatırlamıyorum...

İkinci Yaşlı aniden ortaya çıkar ve sorunu çözer.

“Ah Jeolyub, seni buraya ne getirdi?”

Peki seni buraya getiren ne? Yaşlı adam...

İkinci Yaşlı’ya son zamanlarda her zamankinden daha fazla etrafımda olmasının nedenini sormak istedim ama cevap vermeyeceğini bildiğim için uğraşmadım.

Gu Jeolyub İkinci Yaşlıya saygı gösterdi.

“Selamlar, Lord İkinci Yaşlı.”

“Evet, uzun zaman oldu, bir yıl oldu değil mi?”

“İyi misin?”

“Bu yaşlı adam her zaman iyi hahaha! Peki ya sen?”

“...Birdenbire evime gelip sohbet etmeye başlama.”

Peki o kimdi?

Ben şaşkın şaşkın bakmaya devam edince, İkinci Yaşlı bana acınası gözlerle baktı.

“Yangcheon, cidden onun kim olduğunu bilmiyor musun?”

“Bu yüzden üçüncü kez soruyorum.”

“Seni ne yapayım, hafızan bir japon balığı kadar.”

Bu ihtiyar sabahın erken saatlerinde neden birdenbire bana hakaret etmeye başladı...?

“Jeolyub, Birinci Yaşlı’nın torunudur.”

İkinci Yaşlı’nın sözlerine Jeolyub’a baktım. Birinci Yaşlı…

’Şu sinir bozucu ihtiyar.’

Alev Saçan Yağmur Kılıcı, Gu Changjun. Babamın amcası ve büyükbabamın kardeşi.

Pek hoşlandığım bir adam değildi.

İkinci Yaşlı’yı her zaman bir baş belası olarak düşünebilirim, ama aynı zamanda ona her zaman minnettarım.

Bu, benden asla vazgeçmemesinden kaynaklanıyordu.

Ama Birinci Yaşlı farklıydı.

Onun hakkında söyleyebileceğim çok şey vardı ama gerçekten onun hakkında düşünmek istemiyordum.

“Ne de olsa o, Birinci Yaşlı’nın torunu?”

“Birkaç kez görüşmüş olmanıza rağmen bilmiyor musunuz?”

Bana bunu söylediğinde bile hatırlayamadım. O beni hatırlıyor gibiydi ama ben onu hatırlamıyordum.

Bu durum Gu Jeolyub’u biraz sinirlendirmişe benziyordu, dudakları titredi.

Bunu gördüm ve hemen özür diledim.

“Şey, üzgünüm-“

“Mantıklı. Benim tarafımdan mahvolduktan sonra utanç içinde beni unutmak isterdin.”

Ne dedin sen piç kurusu?

“Ama bir yıl geçmesine rağmen hiçbir değişiklik göstermediğinizi görmek üzücü.”

“İkinci Yaşlı Lord.”

“...Naber?”

“Bu çocuk kesinlikle Birinci Yaşlı’nın torunu, tıpkı onun gibi!”

“...”

İkinci Yaşlı cevap vermedi, ama ifadelerinden onun da aynı fikirde olduğu anlaşılıyordu.

Çocuk hatırladığım İlk Yaşlı’ya benziyordu. Konuşmaya devam ediyor, söylediklerimi umursamıyor.

“Haaa… Zayıfları zorbalık etmek doğru değil ama zorunludur… Seni bir kez daha düelloya davet ediyorum-“

“Genç efendi...!!”

Gu Jeolyub’u kesip ortaya çıkan kişi Wi Seol-Ah’dı.

“Salak.”

Bir sebepten ötürü Wi Seol-Ah yarı ıslak bir haldeydi. Islak kıyafetleri çıplak tenini hafifçe ortaya çıkarıyordu.

Acelesi olduğu için ayakkabı bile giymemişti.

Hemen bir battaniye alıp Wi Seol-Ah’ı onunla sardım.

“Ne yapıyorsun! Ya diğerleri seni böyle görürse.”

“Genç Efendi! Ben... Ben bir kabus gördüm...”

“Genç efendi.”

Gu Jeolyub, Wi Seol-Ah’ı kesti. Gu Jeolyub’a baktığımda gözleri Wi Seol-Ah’ın üzerindeydi.

Gözlerinin hafifçe titrediğini, yüzünün hafifçe kızardığını fark ettim.

“B-Bu hanım kim?”

...Bu piç.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


17   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   19 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.