Düzeltmeler: İsimlerde değişiklik, bir ünvan eklendi, bazı cümle hatta paragraflar baştan aşağı değiştirildi, bazı terimlerin açıklaması eklendi, eski çeviriye göre bir tık daha akıcı olması için minik değişikler yapıldı. ____________________________________
"...Hyung iyi misin?"
Dedi o adam[1]. Karnı yarılmıştı ve bağırsakları dışarı dökülmesine rağmen bana iyi olup olmadığımı soruyordu.
Ölümün eşiğindeydi ancak ona karşın yüzü birazcık solgunlaşmıştı. O sakinliği sinirlerimi bozuyordu. Yere oturup hiçbir şey söylemeden kardeşime baktım.
Her zaman işime karışırdı. Kendisi iğrenç derecede inanılmaz biriydi. İnsanların bana her zaman harika kardeşime yük olmamı ve sessizce yaşamamı söylerdi. Eh meğersem haksız değillermiş. Günün sonunda onu benimle birlikte cehenneme kadar sürükledim.
Fakat.
"...Sen, neden burasın?"
Kurtarılmış olmama rağmen ağzımdan sert bir ses çıktı.
Ne olduğunu bilmiyormuş gibi davranıp ölmeme izin vermeliydin. Neden beni aramaya geldin? Yakın olmayı bırak ne zaman aynı ortamda bulunsak birbirimize soğuk yapardık.
Bacaklarım kırıldığında bir kez bile ziyaretime gelmedi. Ömrüm boyunca bende kalacak bir hasar aldığımda yardım istemeye gittiğim zaman beni soğukça geri çevirip dışarı sürükletti. Olay çıkarmamı söyleyip parayı almamı söyledi. O gün bir kenara atıldıktan sonra bir daha hiç konuşmadık.
Soruma acı acı güldü.
"Siktir, neden geldin?"
Hatalı olan ben olmama rağmen sinirlenişime lanet ettim. Omuzlarındaki beklentiler yüksekti ancak yinede ailenin işe yaramazını kurtarmak için hayatından vazgeçti. Kaçık piç kurusu.
Ne zamandan beri yakındık? Olurda şu şerefsiz ölürse haberlere çıktığı zaman sadece küfür edeceğim ve unutup gideceğim.
Ama beni ne için kurtardın ki?
Öfkeliydim. Ona karşı değildi. Kendi acınasılığımaydı bunca öfkem ve sinirim.
Evet, daima berbat bir abi olmuştum. Böyle bir durumda bile kendine güveni sıfır olan olgunlaşmamış çöpün tekiydim.
Yani sadece zindanın bir köşesinde ölüp gitmeme izin versene! Neden geldin ki?!
"Dinle beni, hyung."
Sorumdan kaçınarak konuştu.
"Luachitas beş saat döngüler içerisinde uykuya dalıyor. Bir saat boyunca etrafta saklanırsan nihayetinde uyumuş olacak. O zaman sadece girişten çıkmalısın. Bütün küçük canavarlarla ilgilendim. Luachitas’a dokunmadığın sürece güvende olacaksın."
Sonra bana küçük bir mavi taş uzattı. Kapalı bir zindandan çıkış yolu sağlayan bir geçit taşıydı. Sadece girişin yakınında kullanılabilir ve sadece bir kişinin kullanabileceği kıymetli bir eşyadır.
Geçit taşını almayıp umursamaz bir tavır aldım.
"Senin adına iyi. Şimdi kullan onu."
Sözlerime karşı gülümsedi.
"Bir tane daha var gerçi ihtiyacım olacak mı bilmiyorum."
...Kore’nin en iyi avcılarından biri olduğundan üstünde o değerli geçit taşlarından birkaç tane vardır tabii. Geçit taşını gönülsüzce kabul ettim.
Ancak tam o zaman gözlerini benden aldı ve yaralarına baktı. Becerilerinden aldığı güç olmasa şimdiye kadar bayılmış olup ölmüştü.
"...Geçit taşların varsa o halde eliksir gibi bir şeyin yok mu?"
"Mm yok. Küçük iksirlerim var ancak işe yarayacağını sanmıyorum. Luachitas’ın pençelerinde güçlü lanetler var."
O şerefsiz tekrar gülümsedi. Şu an nasıl gülümseyebiliyor? Aklım almıyordu.
Ama bu tür bir sakinlik sınırına ulaştı. Dizleri büküldü ve vücudu öne doğru düştü. Refleks olarak vücudunun üst yarısını yakaladım.
Şimdiye kadar hissetmediğim kan kokusu burnuma doldu. Berbattı.
Zindanlarda dolaşırken kan kokusuna alıştığımı sanmıştım ama bu beni aşırı zayıf düşürmüştü. Midem bulandı.
Kollarımdaki bedeni atıp kaçmak cazip geldi.
"...hey."
Nefes alış verişini zar zor duyuyordum.
Cevap da vermedi.
Gülümsememişti bile.
"...öldün mü?"
Sesim titriyordu. O pisliğin ölüp ölmemesi beni zırnık ilgindirmesede.
"Han Yoohyun öldün mü?"
Lanet olsun şu velet. Tek hayatta kalan ben olursam ağzıma ederlerdi. Eminim ki mükemmel küçük kardeşini öldüren pisliğin tekini yakmak isteyecek bir sürü kişi vardır.
"Benimle sonuna kadar uğraşacak mısın?"
Kederli bir şekilde mırıldandım.
Bugüne kadar yaptığım her şeyde kendisi yolumu taş koymuştu. Şimdiyse artık kendimi tamamen gizlemem gerekecek. Cidden sonuna kadar iğrenç.
[’Bakıcı’ ünvanı etkinleştirildi.
Bakıcının ek becerisi --- Son Ödül
Uyanmış ’Han Yoohyun’un beceri ve yetenekleri iki katı verimlilikle transfer edilmiştir.
Süre --- 01:00]
Ölümünü doğrulayan bir bilgilendirme ekranı çıktı. Ünvanımın ek becerilerinden biri olan, daha önce gelişim güçlendirmesi uyguladığım bir hedef öldüğünde, o hedefin becerileri ve yetenekleri bir saatliğine bana aktarılır.
Ayrıca her şeyin iki katıyla.
Onun gücü bedenime dolarken bazı anıları da aktarıldı.
’Kardeşim F Seviye uyanış geçirmiş biri.’
Bu kahpe sonuna kadar bile-
’Yani benimle bir bağlantısı olmamalı.’
Yoohyun birisiyle konuşuyordu. Biraz üzgün gözüküyordu.
’İlişkimiz zaten yerlerde ama gelecekte daha da mesafeli olmamız gerekiyor çünkü avcı olmayı başaran uyanış geçirenler yasalar tarafından korunmuyor.’
’O şerefsizler kardeşimin benim zayıflığım olduğunu öğrenirlerse muhakkak onun peşine düşerler.’
...’o şerefsizler’ de kim?
’Lanet olsun, o piçlerin hepsinden kurtulun!’
Bacaklarımının kırıldığı zamandı bu. Hem öfkeli hem de üzgündü.
’Hayır, ona söyleyin...iyileşmesi mümkün değil. Onun için en iyisi bu olurdu. Onu kovdum...ama o hâlâ benim kardeşim. Ona yardım etmeden duramıyorum...’
’Hyung, özür dilerim.’
’Üzgünüm...’
’Lütfen zindana girme.’
’Hyung.’
Kardeşimin anıları boğazımda bir düğüm oluşturdu. Bütün alan sessizdi ama "Hyung" sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyordu. Kollarımdaki ceset soğuk ve sertti.
Deliriyor gibi hissediyordum.
Beklendiği gibi bu adam sonuna kadar bana zorluk çıkarıyordu. Sen kimsin ki beni koruyorsun? Abi olan benim. Ailemizi küçük yaşlarda kaybetmiş, okulu bırakmış ve küçük kardeşime bakıp onu büyütmüştüm.
"Pislik herif. Bunu yaptın diye üzüleceğimi mi sandın?"
Tek kelime etmemesi bu aptalın suçundu.
Küçük kardeşimin cesedini dikkatlice yere yatırdım. Yüzünde rahatlamış bir ifade vardı. Kendi başına huzur içinde çekip gitmenin sorun olmayacağını mı düşünüyordun?
"Arkandan ağlamayacağım bile."
Sonuna kadar istediğini yapan bencil herifin tekinin arkasından neden göz yaşı dökeyim ki? Resmen göz yaşı isarfıydı.
Ayağa kalktım. Durum penceresine baktığımda beceri sayısının arttığını gördüm. İki kat güçlendirmeye rağmen hepsi yüksek kademeliydi.
Bir kahkaha koptu.
Sadece bir saat. Küçük kardeşimin hayatı karşılığında sadece bir saatliğine dünyanın en güçlüsü olmuştum.
"Lanet olsun, sadece bir saat ile ne yapabilirsin ki?"
Kara Kan Alev İmparatoru Han Yoohyun kırk veya elli yıl daha yaşasaydı çok daha iyi olurdu. O lanet Yoohyun-ie[2] benden çok daha güçlü olurdu hatta buruşmuş bir büyükbaba olsa bile. 1 saatlik ve tek seferlik kullanımla nasıl kıyaslanabilir ki?
"Aptal. Şu siktiğimin aptalı."
Kardeşimin aptallığı gözlerimi yaşarttı. ’Dahi’ ünvanı onun için bir israftı. Kendisi dünyanın en büyük aptalıydı.
"Dev Kalkan."
Beceyi kullanır kullanmaz vücudumun etrafını soluk bir altın ışık sardı. Normalde Luachitas’ın pençelerini durduramayan bir kalkandı ancak iki kat güçlendirme aldığına göre yaratığın kendisi tarafından ısırılsam bile hayatta kalacaktım.
"Bunların hepsi sana ait. O yüzden intikamını alacağım."
Saklandığım duvardaki boşluktan dışarı çıktım. Geniş koridorun öbür ucundan gizlenen dev canavarı görebiliyordum.
Lauchitas. 1. Kademe Ejderha türü. Zehirlerin ve lanetlerin ejderha kralı. Şimdiye kadar sadece iki kez ortaya çıkan ve her iki seferde de zindan kapısı kapanana kadar saldırılara dayanıp hayatta kalan yenilmez bir canavar.
Üç başlı kırmızı ejderha bana baktı.
-Grrr
Mağara duvarlarında yankılanan alçak homurtu, ağır bir şekilde çınladı. Üç kafadan ortadakinin gözleri yanmıştı. Lauchita’ın muazzam bir iyileşme yeteneği vardı ancak Yoohyun-ie’nin Kan Alevleri’nin neden olduğu yaralardan dolayı kısa sürede iyileşemiyor gibiydi.
Doğru, küçük kardeşim inanılmaz. Ve ben o inanılmaz kardeşin iki katıyım.
Siktir et. Sen bittin.
________________________________ [1] Nyeoseok (녀석) "adam/herif/şahsiyet" belirli bir cinsiyetten bağımsız bir kelimedir ve bir çocuk için kullanıldığında sevimli, ancak bir yetişkin için kullanıldığında kaba durur. Ve ilgili "adam" çocuk ve yetişkin arasındaki tatlı noktadadır. MC, küçük kardeşine benzer şekilde sevimli-hakaret edici terimlerle hitap ederek neredeyse sürekli olarak onu azarlar.
[2] ie (-이, ii olarak telaffuz edilir) akranlar/gençler için kullanılan, gündelik, sevgi dolu bir ifade. Benzer bir şey Türkçe de görülebilir, örneğin "Ali" → "Alicim veya "Fatma" → "Fatmacım".
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.