"Tam olarak ne oldu?" Adol, son birkaç gündür neler olduğunu hatırlayamadığını fark etmişti. Korku, panik ve şaşkınlık içinde etrafına bakıyordu. "Siz kimsiniz? Burası neresi?" "Burası evinin tuvaleti. Tanıyamadın mı? Ben ise seni korumaktan sorumlu olan bir özel dedektifim." Klein gence bakarak gülümsedi. "Benim evim... koruma için dedektif... Tam olarak ne oldu..." Adol dehşet içinde etrafına bakmaya devam ederken sersem bir halde mırıldandı. Ancak o anda aniden donup kaldı; zaten solgun olan yüzü, anlaşılmaz bir korkuyla dolmuştu. "B-belki de bu dünyada gerçekten hayaletler vardır! Gerçekten hayaletler var!" Gencin sesi titrese de, Klein bu sesten tamamıyla farklı iki duygu alabilmişti - korku ve heyecan - ve bunlar, gencin duygu renklerinde çok net görünüyordu. Heyecan? Acaba bu genç, heyecan arayışı sebebiyle bir hayaleti mi kışkırttı? Gençlerin cesur olduğu, ölümden korkmadığı doğru... Klein, gencin söylediklerine anlam verememiş gibi bir tavırla cevap verdi, "Hayalet mi?" Sihirbaz olduğundan beri Ruh Görüsü de biraz gelişmişti. Ancak hala Eter Bedenin derinliklerindeki Astral İzdüşümü göremiyor, karşısındaki kişinin bir Beyonder olup olmadığını anlayamıyordu. Bu sırada Adol’ün solgun yüzüne renk gelmeye başlamıştı. "Evet, hayaletler!" Ellerini havaya kaldırıp heyecanla devam etti, "Bizim duyularımızın ötesinde, çok daha geniş bir dünya var! Ciddiyim! Ölüm her şeyin sonu değil!" Bu söz... Gerçekten de daha çocuk... Ancak, sanırım daha önce benzer bir söz duydum...Klein çocuğa gülümsedi, "Benim inandığım başka bir deyiş var - eskilikten bile daha eski olan zamanın karşısında ölüm bile yok olacaktır." Sonra da Adol’ün cevabını beklemeden altın cep saatini çıkardı, "Ee, kendini o hale nasıl soktun bakalım? Sinir krizi geçiren bir hasta gibiydin." "Ben..." Adol başını eğip birkaç saniye düşündükten sonra devam etti, "Bir topluluğa katıldım; sıradan bir topluluk değil! Hepimiz ölümün son olmadığına inanıyoruz. Hatta ölümü doğrudan hissedebilmek ve her şeyin tersine çevrilebileceğini kavramak için mistisizmi kullanabiliriz. Evet, ölülerin diriltilebileceğine inanıyoruz!" Mezarından çıkalı henüz bir buçuk ay olmuş Klein kuru kuru güldü. "Topluluk olarak, ölüleri diriltmeye mi çalışıyordunuz?" Ölüm son değil... Duyuların ötesinde bir dünya... Her şey tersine çevrilebilir. Mistik algı... Bunlar Kutsal Piskoposluğun öğretileri değil mi? Hepsi Ölüm’ü canlandırmak için yaratıldı... Klein belli belirsiz başını salladı. "Evet!" Gözleri parlayan Adol başını salladı, yüzünde hala gizleyemediği bir korku vardı. "Cesetleri nereden buldunuz?" Diyerek üsteledi Klein. "Gi-gizlice mezarlar kazıyorduk, yakın zaman önce gömülmüş olan kimselerin mezarlarını... ya da hastaneden alıyorduk..." dedi Adol yavaşça. Bu gerçekten de hapse atılmana sebep olabilecek bir suç... Rogo Colloman’ın polise gitmek istememesine şaşmamalı... Ne cesaret ama... Klein nazik gülümsemesini bozmadan devam etti, "Ee, başarılı oldunuz mu?" "Henüz değil... Son toplantıda bana cesede bakar gibi bakıyorlardı... Sonra Ruh Dansı yapıp duyularımızın ötesindeki dünyayla iletişim kurduk ve sonra da... sonrasını hatırlamıyorum..." Adol kontrolsüzce titremeye başlamıştı. Ruh Dansı mı? Gerçekten de Kutsal Piskoposluk... Bu çocuk arkadaşları tarafından test objesi mi yapılmış? Klein’ın kaşları çatılmıştı, "O zamandan bu zamana kadar olan hiçbir şeyi hatırlamıyor musun?" Gece Kuşları’nın kayıtlarına göre Ruh Dansları, Güney Kıta’da popüler olan eski kurban ritüeli danslarından geliyordu. Bu, Ölüm’ün sevdiği ritüel yöntemiydi. ’Ruh Dansı’, kişinin maneviyatını uyumlu hale getirebilmek için ritimden ve hareketlerden faydalanıyor ve böylece, duanın işaret ettiği varlıkla iletişim kurulabilmesi için doğal çevreyle etkileşim kurmasını sağlıyordu. Bu şekilde, sade bir sunak ve ilgili fahri isimle birlikte daha karmaşık bir ritüalistik büyü etkisi ortaya çıkarıyordu. "Evet," dedi Adol yumuşak bir tonda. "Bugün günlerden ne? Şu an saat kaç?" "Cuma gecesi, 1:22," dedi Klein hemen. Adol derin bir nefes aldıktan sonra devam etti, "Son toplantıyı kaçırdım... Her Cuma, gece üçte, Grimm Mezarlığı’nın dışında bir diriliş ayini düzenliyorlar." Grimm Garden Sokağı’nın yakınında olan mezarlık ismini buradan alıyordu. "Hala toplantıya katılmak istiyor musun? Sana olanları unuttun mu? Oh, doğru ya, hatırlamıyorsun, ancak babana, annene ve evdeki görevlilere sorabilirsin," dedi Klein yine yumuşak bir tonda. Ve ben dana daha fazla yardım edemeyebilirim... diye de ekledi içinden. Bu olayla birlikte, Sihirbaz seviyesinin bir zayıf noktasını daha keşfetmişti; hayaletler ve gölgemsi yaratıklarla baş etmek için yeterli yönteme sahip değildi. Yalnızca ateşi kontrol etme yeteneği bu alanda kullanılabilecek bir yöntemdi. Ancak o yaratıklar bir insan bedenini ele geçirdiğinde, şeytan çıkarma ve arındırma bir sorun haline geliyordu, tabii eğer hem hayaleti hem de ele geçirilen insanı öldürmek istemiyorsa. Elbette Klein tamamen çaresiz de değildi. Benzer şeyler yapmak için ritüalistik büyüye başvurabilirdi, ancak bu da oldukça zahmetliydi. Kimliğini kolayca ortaya çıkarabilecek olan bir yöntemdi. Bu nedenle Klein etraflıca düşünmüş ve hayaleti dışarı çekebilmek için Azik’in bakır düdüğünü kullanmıştı. Sonra da alevleri kontrol ederek arındırma işlemini gerçekleştirmişti. Bununla birlikte, hasar seviyesi pek de yüksek değildi. Daha güçlü bir hayalerle karşı karşıya kalsa başarısız olabilirdi. Bu tarz yaratıklarla baş etmek için hala mistik nesnelere ya da tılsımlara ihtiyacım var. Mühürlü Eser 3-0782, Mutasyon Geçirmiş Kutsal Güneş Amblemi’ne erişimim olsaydı keşke... Bu düşüncelerle Klein’ın dikkati iyice dağılmıştı. O sırada yavaş yavaş olan biteni hatırlamaya başlamış olan Adol’ün rengi yeniden atmıştı. Klein’ın sorusuna titrek bir sesle cevap verdi, "Hayır, gitmek istemiyorum! Bir daha asla gitmek istemiyorum!" "Çok iyi." Klein gülümsedi. Başını kaldırıp ona bakan Adol, bu yüzde en ufak bir korku olmamasına şaşırmıştı, "Söylediğim bunca şey sizi hiç korkutmadı mı?" Klein yavaşça duruşunu dikleştirdi. Ses tonu oldukça sakindi, "Bir dedektif, somut bir kanıt olmadığı sürece hiçbir şeye inanmaz." Bu sırada yavaşça koridora doğru ilerlemeye başlamıştı, Kutsal Piskoposluk’la iletişim kurması gerekip gerekmediğini düşünüyordu. Sonuçta bu, Bay Azik’in hayatının gizemiyle de ilgili olabilir. Adol şaşkın bir şekilde özel dedektifin arkasından baktı. Tuvalette tek başına kaldığını fark etmesi biraz zaman almıştı. Dahası, dışarıdaki ay ışığı o kadar kasvetliydi ki, sanki görünmez bir şey gizlice içeriyi gözetliyor gibi görünüyordu. Aniden ürperen Adol telaşla Klein’a seslendi, "Beni bekleyin!" Bu sırada adımlarını hızlandırmış, tuvaletten çıkarak hemen Klein’ın yanına koşmuştu. Korkuyu biliyor ve endişeli. Bu da hala kurtarılabilir durumda olduğunu gösteriyor... Klein hafifçe başını sallayarak ellerini cebine soktu." Odaya döndüklerinde, Stuart Adol’ün düzeldiğini fark etmemişti. Kendi kafasındaki hayalet hikayesinden dolayı hala korku içindeydi, bu nedenle kalkıp ortalıkta dolaşmaya cesaret edemiyordu. Adol yeniden uykuya daldığında Klein bir bozukluk çıkarıp parmaklarının arasında gezdirmeye başladı. Saat 3’e gelirken bozukluğu havaya atıp sakin bir şekilde yakaladı, "Balkonda sigara içeceğim." "Acele et," dedi hala gergin olan Stuart. Klein ceketini giyip yavaşça koridorun sonundaki balkona yürüdü. Balkona çıkıp bir süre gölgede bekledi. Sonra da cebindeki kağıt figürlerden birini çıkardı. Pa! Bileğini şiddetle salladığında kağıttan keskin bir ses çıktı. Kağıt hızla genişlemiş, aniden bir insana dönüşmüştü. Bu insan Klein’la aynı boydaydı, onunla aynı yüz hatlarına sahip balmumu bir heykelden farksızdı. Kağıt figür ikamelerin kullanımlarından biri de buydu. Klein, birkaç saniye bekledikten sonra derin bir nefes alıp hafifçe insan figürüne dokundu. Figür aniden canlanmıştı. Hatta dudaklarının arasında yanan bir sigara da vardı. "Bu figür yarım saat kadar dayanır... Ben gerçek bir Sihirbazım!" Klein eldivenlerini takıp çevik bir şekilde balkondan aşağı kaydı. …. Grimm Mezarlığı’nın dışında, ıssız bir ormanda. Klein, ağaçların arasında durmuş, çok da uzakta olmayan, nispeten açık ve düz bir alana doğru bakıyordu. Etrafında yeşil yapraklar ve kahverengi dallar vardı, ancak hepsinin yüzeyi gri bir toz tabakasıyla kaplanmıştı. Klein’ın görebildiği kadarıyla, o açıklıkta, uzun siyah pelerinler giymiş sekiz kadın ve erkek bir cesedin etrafında dans ediyordu. Dans, gizemli bir özelliği varmış gibi son derece ritimliydi. Kızlar uzun saçlarını sallıyor, erkekler de diz çökmüş şekilde ellerini uzatıyorlardı. Çevreleriyle oldukça uyum içinde görünüyorlardı. Bu, doğanın ritmiydi. Dansın başlamasından üç-dört dakika sonra, on metre yarıçapındaki alan vahşi, kafa karıştırıcı bir hal almıştı. Atmosfer giderek boğucu bir hal alıyordu. Bu gerçekten de bir ’Ruh Dansı’... Normal insanların bile uygulayabileceği ritüalistik büyü... Klein gözlerini kısıp bir süre daha dikkatle inceledi ve cesedin yanındaki siyah pelerinli adamın bir efsun seslendirdiğini fark etti. Az önce, genç kız ve oğlanlara Ruh Dansı’nın nasıl yapılacağı hakkında talimatlar veren de bu adamdı. Kutsal Piskoposluk üyesi olmalı, yüksek ihtimalle bir Beyonder... Klein hafifçe başını salladı, ritüeli sonuna kadar izlemeyi planlıyordu. O sırada, dans da doruk noktasına ulaşmıştı. Siyahlı yetişkin adam başını kaldırıp peruğunu çıkardı, kel kafasında garip dövmeler vardı. Ellerini havaya kaldırıp coşkuyla bağırdı, "Ölüm! Saygın Ölüm! Geri dönemk üzere!" O bağırmayı bıraktığında dans da durdu. Gençler oldukları yerde kalmışlardı. Şaşkın, beklenti dolu, heyecan ve korku içinde gibi görünüyorlardı. Birkaç saniye sonra, adam eğilip ayağının dibindeki demir kafesten siyah bir nesne çıkardı. Bu, mavi gözlü siyah bir kediydi. N-nasıl yani? Donup kalmıştı. O anda aklına siyah kedilerle alakalı halk hikayeleri geldi. Kara kediler cehennemin kötü elçisini temsil ediyordu ve cesedin uyanabilmesi için üstünden bir kara kedi atlaması gerektiğine inanılıyordu. Klein ilk kez buna benzer bir yöntemin bir ritüelde kullanıldığını görüyordu. Adam, elinde kediyle bir adım öne çıkıp kaçmak için çırpınan hayvanı cesedin üzerine bıraktı. Miyav! Tüm tüyleri diken diken olan kedi tıslayarak cesedin üstünden fırladı. Klein, o anda kedi dilini anlayabiliyormuş gibi hissetmişti. Kedi tek bir kelime etmiş olabilirdi; "Siktir!"
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.