Yukarı Çık




336   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   338 


           
Fors, masasındaki takvimi eline alıp bir dolma kalemle dolunay gününü işaretledi.
O korkunç, hayali fısıltıları duymaya başladığı anda Bay Aptal’a dua edip o acı dolu dakikaları gri sisin üstündeki dünyada geçirmeye karar vermişti.
Hayat gerçekten de sürprizlerle dolu... Elindeki romanı kapatıp masanın üstüne bıraktı, duvardaki gaz lambasını kapatıp uyumaya hazırlanacaktı.
Ancak tam o anda, gözlerinin önünde bir flaş belirdi. Sınırsız, gri bir sis tabakasının ortasında dua eden bir adam vardı.
Adamın sesi kulaklarına ulaştığında, Fors sevinçten neredeyse yerinden zıplamıştı.
Bunca zamandır aradığım Hile Ustası formülü sonunda bulundu mu?
Çok fazla Beyonder toplantısına katılmama rağmen formüle dair en ufak bir ipucu bile bulamamıştım, ancak Bay Dünya bu kadar çabuk buldu ha?
Üstelik ben bu talebimi bildireli daha bir hafta bile olmadı!
B-bu, Tarot Kulübü... Tam da beklediğim gibi, sıradan Beyonder toplantıları bu kulüple kıyaslanamaz! Fors, heyecanını bastırmak için derin bir nefes alıp saygılı bir tonda cevap verdi, "Bay Aptal, formülün gerçekliği doğrulandı mı?"
    "Evet." Yüksek sırtlı sandalyesinde oturmuş, Bayan Sihirbaz’a tepeden bakan Aptal’ın sesi son derece sakindi.
Onun cevabını duyan Fors aniden yumruklarını sıkıp sessizce havaya savurdu. "Bulan kişi Bay Dünya’ydı, değil mi?
İhtiyaç duyduğu şeyleri en kısa sürece bulacağımı kendisine bildirin lütfen."
Böylece gri sis dağılmış, her şey normale dönmüştü.  Fors birkaç saniye boyunca şaşkın bir şekilde etrafına bakındı, sonra da heyecanını bastıramadığı için ayağa kalkıp volta atmaya başladı.
Güneş alanı, arındırma ve şeytan çıkarma için kullanılan nesneler... Geçmişte iki kez bu tür şeylerle karşılaştım. Ancak ikisinde de nesneleri başkaları satın aldı. Bir daha nereden bulacağım... Ah, Bay A’nın toplantısında, Xio arındırılma ritüeli için Ebedi Yanan Güneş’e inanan biriyle anlaşmıştı. O adam en az Dizi 7 seviyesinde olmalıydı, muhakkak bu tarz eşyalara sahiptir... Ya da belki de, kilit ipuçlarını biliyordur... Yalnızca, ne kadara mal olacak acaba... Bay Dünya farkı ödeyeceğine dair söz verdi elbet ama, ilk ödeme için yeterli miktara sahip olmayabilirim... Böylece Fors’un düşünceleri yavaş yavaş finansal durumuna kaymıştı.
Şu anda 370 pound nakiti vardı, bu miktarın büyük kısmı Vikont Glaint’e sattığı Eczacı formülünden geliyordu. Banka hesabındaki 510 pound da hesaba katılırsa, toplam yaklaşık 900 pounda sahipti.
Bay Dünya’nın istediği şeyler 2000 pounda kadar çıkabilir, muhtemelen en ucuz olanları da 500 ila 600 pound arasında; ancak bunlar Bay Dünya’nın ihtiyacı olan türden şeyler olmayabilir... Uygun bir eşya bulursam ancak alacak yeterli param olmazsa ne yapacağım? Bankadan kredi mi alsam... ya da daha yüksek faiz oranı koyan bir tefeciden? Her şey yolunda giderse, Bay Dünya farkı ödediğinde borcumu hemen kapatırım... Belki de birkaç gün için Bayan Audrey’den borç almalıyım... Para onun pek de umurunda değil gibi görünüyor... Sorununa hızlıca çözüm bulmuş olan Fors hafifçe gülümseyerek başını salladı.
O sırada, dövüş becerilerini test etmek için gece vakti ıssız bir yere gitmiş olan Xio da eve dönmüştü. Arkadaşının odasında hala ışık olduğunu görünce kapıya tıkladı, "Yeni kitabının başlangıcını yazmak için sabahlayacak mısın?
Eh, Fors, gerçekten mutlu görünüyorsun. Yayıncı ücretini mi artırdı?"
"Hayır, hayır, hayır." Fors yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi. "Hile Ustası formülüne dair bir ipucu edindim."
"Gerçekten mi? Uzun bekleyişin sonunda meyve veriyor!" Xio, arkadaşındaki tuhaflığın farkına bile varmamıştı.
Xio’nun kendisi için ne kadar mutlu olduğunu gören Fors sessizce iç çekti.
Ben çoktan gizli bir örgüte üye oldum. O vakitten beri, kader sürekli olarak arkadaşlarıma yalan söylememe sebep oluyor...
Onca şey arasından, benim ödeyeceğim bedel bu mu?

Cumartesi sabahı. Klein, bir kez daha St. George Bölgesi’ndeki Mucit Leppard’ı ziyarete gitti.
Bisikletin patenti henüz alınmadığından, yalnızca son 20 poundluk ödemeyi yapmış ve Leppard’a, patent alınana kadar ortaklık ve yatırım konusunda aceleci davranmamasını tavsiye etmişti.
Zaten Leppard da onunla aynı fikirdeydi. Daha önce bu sebepten iki kez kandırılmıştı - ürünün patentsiz olduğunu gören potansiyel yatırımcılar, ürünle ilgili yeterince bilgi aldıktan sonra onu bir kenara itip patent ofisine rüşvet vererek işlemleri tamamlamıştı.
Klein, Leppard’ın evinden ayrıldıktan sonra, tam da belirlenen saatte Isengard Stanton’ın Hillston Bölgesi’ndeki evine geldi. Ev her zamanki gibi karanlık ve kasvetliydi.
Bugün, seri katilin yakalanmasına bulundukları katkılardan dolayı aldıkları ödülü paylaşacakları gündü!
Oturma odasından geçip aktivite odasına giren Klein, doğrudan aşina olduğu yüzler olan Kaslana ve Stuart’a yöneldi.
"Sherlock, sence bu görevden ne kadar alacağız? Adol’ü koruma görevinden aldığımız miktardan az olmamalı. Tabii ben pek bir katkı sağlamadım, bu yüzden alacağım miktar da çok olmayacaktır. İmparator Roselle ne demiş, ’ne ekersen onu biçersin,’" dedi Stuart yumruğunu çenesinin altına dayayıp.
Klein gülümseyerek cevap verdi.
"Muhtemelen paranın tamamı birkaç yüz pound kadar, en az ödül bile on pounddan az olmamalı..."
Ve büyük payı alacak olan da benim... Tabii eğer Isengard Stanton söylediği kadar güvenilir biriyse... 
O sırada, beyaz gömlekli, kahverengi yelekli Isengard elinde piposuyla aktivite odasına girdi. Yanan şöminenin önündeki sallanan sandalyesine oturduktan sonra da gülümseyerek arkadaşlarına baktı, "Hanımlar ve beyler.
Backlund karakolundan şimdi geldim. Katkılarımızın farkındalar ve davanın çözülmesinde son derece etkili olduğumuzu düşünüyorlar.
Yakalama sürecine dahil olmamış olsak da, ödülün yarısını alabildik.
Yani, bölüşeceğimiz miktar bin pound!
Bu, Backlund’da bile son derece makul bir ödül. Tek bir dedektifin bu miktarı biriktirebilmek için hiç harcaması olmaması, yiyip içmemesi, sokaklarda yatması gerekir, bu durumda bile ancak dört-beş yıl içinde bu kadar biriktirebilir."
Oturma odasının atmosferi bu sözlerle anında rahatlamıştı. Herkes, ödülden ne kadar pay alabileceğini görmek için sabırsızlıkla bekliyordu.
Klein bile heyecanlanmış, Isengard’ın kendisine ne kadar vereceğini hesaplamaya çalışıyordu.
En az yüz pound olmalı, değil mi? 
Isengard piposundan bir fırt aldıktan sonra keyifli bir tonda devam etti, "Bana güvendiğiniz için öncelikle hepinize teşekkür ederim. Şimdi ödül paylaşımına geçelim...
Bu kez en büyük katkıyı Dedektif Sherlock Moriarty yaptı. Bize sağladığı fikirler ve düşünce çizgileri, daha fazla ipucu bulmamızı ve doğru yolu takip etmemizi sağladı. Kendisi tam bir çıkarım uzmanı!
Madam Kaslana da buna tanıktır. Dedektif Moriarty’nin mektupları hala bende, şüphesi olan mektuplara göz atabilir."
Ne kadar da adil... En büyük katkıyı yapanın kendisi olduğunu iddia etmedi... Klein, büyük dedektif Isengard Stanton’u artık farklı bir açıdan görmeye başlamıştı.
Dedektif çevresinde bu kadar yetkin olmasına şaşmamalı!
Bu sözlerine itiraz eden kimse olmadığını gören Isengard hafifçe başını sallayarak devam etti, "Dedektif Moriarty’nin payı 300 pound olacak!"
Bu sözler duyulduğu anda tüm dedektifler aralarında fısıldaşmaya başladı.
Aralarında, Klein’a kaçamak bakışlar atan bazıları da vardı. Bay Stanton’un çıkarım uzmanı olarak nitelendirdiği bu zeki dedektifi sonunda kabul etmiş gibi görünüyorlardı.
Ne kadar cömert, adil bir beyefendi... Klein hafifçe gülümsedi.
İkinci sıraya 160’ar pound alan Isengard ve Kaslana yerleşmişti. 380 pound da, geri kalan dedektifler arasında yaptıkları katkılara göre bölüştürülmüştü. En düşük ödül bile 15 pounddu ve bu, dedektiflerin normalde üç-dört haftada kazanabileceği bir miktardı. Yüksek ödüllü, büyük bir davada çalışmanın faydası işte buydu.
Kırk pound almış olan Stuart da ödülünden oldukça memnundu, yalnızca iki günlük gözlemleriyle bu miktarı kazanmak onu çok memnun etmişti. Dahası, onun gözlemlediği şüpheli suçlu çıkmamıştı.
Tabii bu 40 poundun hepsi kendisine kalmayacaktı, muhbirlerine ve yardımcılarına da bir miktar ödeme yapması gerekiyordu.
Ödül paylaşım faslı bitmiş, dedektifler sohbet etmeye başlamıştı. O sırada Stuart aniden cebinden bir kağıt çıkardı, "Sherlock, geçenlerde yeni bir iş aldım, kayıp arama işi, ücreti de oldukça iyi. Kaynaklarını kullanarak bana yardım edebileceğini düşünüyorum. Eğer kayıp kişiyi bulabilirsek ödülü de paylaşırız."
"Tabii, sorun değil," dedi Klein kayıtsız bir tavırla.
Stuart kağıdı Klein’a uzattı, "Adam bu. Yaklaşık iki haftadır kayıp.
Bazı uygunsuz davranışlarda bulunduğundan ve hatta suç işleme meyli olduğundan, müşteri polisten yardım almamızı istemiyor."
Klein hafifçe başını sallayarak katlanmış kağıdı açtı. Taş baskı yöntemiyle oluşturulmuş siyah beyaz bir fotoğraftı bu.
Fotoğraftaki adamın saçları arkaya doğru eğimli bir şekilde taranmıştı, oldukça zarif birine benziyordu.
En fazla 27-28 yaşında olabilirdi. Yakışıklı görünüşüne rağmen, bakışlarında belirsiz bir kibir vardı. Burun kemeri yüksek, dudakları inceydi.
"Ah, adı da..." Stuart birkaç saniye düşündükten sonra devam etti, "Emlyn White."
Emlyn White... Klein aniden başını kaldırıp Stuart’a baktı.
"Ah!"
    Bu, Peder Utravsky’nin bodruma kapattığı vampirin adı değil mi?

Dük Negan’ın konağına, çay partisine davet edilmiş olan Audrey, yüzünde sıkkın bir ifadeyle annesi ve Düşes Della’nın soyluluk meseleleri hakkındaki sohbetini dinliyordu.
Bakışlarını hafifçe üç katlı sunum tepsisine, eşsiz bir şekilde dekore edilmiş keklere ve diğer lezzetlere çevirdi. Ancak son zamanlarda kendisini yeterince şımarttığını hissettiğinden yeme fikrinden vazgeçip siyah çayından bir yudum aldı.
Bir süre sonra, izin isteyerek kalkıp kişisel hizmetlisiyle birlikte lavaboya geçti.
Kapıdan çıkar çıkmaz, uzun boylu, orta yaşlı, zarif bir görünüme sahip olan bir kadınla karşılaştı.
Bu, Düşes Della’nın kız kardeşi, vikontluk unvanını ailesinden almış bir beyefendiyle evlenmiş olan Leydi Norma’ydı.
Görgü kurallarına uygun bir şekilde selamlaştıktan sonra Norma Audrey’e doğru eğilip kıkırdadı, "Güzel hanımımız mistisizmle yakından ilgileniyormuş diye duydum?"
Psikoloji Simyacıları’ndan biri beni test etmek için buraya gelmiş olabilir mi? Audrey anında Telepatist moduna geçmişti. Biraz utangaç bir tavırla, hafifçe başını eğip cevap verdi, "Evet."

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


336   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   338