Audrey’nin bu hali Leydi Norma’yı güldürmüştü. "Ne dürüst bir çocuk. Mistisizm alanında oldukça bilgili olan bazı uzmanlar tanıyorum. Onlarla sohbet etmek ister misin?" "Kesinlikle. Benim istediğim de tam olarak bu. Teşekkür ederim." Audrey zarif bir şekilde eteğini kaldırarak reverans yaptı. Madam Norma gülümseyerek devam etti, "Yarın öğleden sonra çayımızı birlikte içelim mi?" "Tabii, olur. Heyecanlı bakışları Audrey’nin son derece masum görünmesini sağlıyordu. Ancak Leydi Norma’ya veda edip oturma odasına yönelirken, yüzündeki gülümseme de yavaş yavaş solmuştu. Beden dilindeki detaylı değişiklikler, duygu renkleri, yüzeysel olarak yansıyan Kalp ve Zihin Bedeni’ndeki değişimler... Bütün bunlar kötü niyetli olmadığını gösteriyor, ancak oldukça gergindi... Leydi Norma gerçekten de Psikoloji Simyacıları’nın üyesi olabilir gibi görünüyor... Hmm, yüz ifadelerimi ve eylemlerimi gözlemledi, ancak kendi duygularını gizleyemedi. Belki de o da Susie gibi henüz Seyirci seviyesindedir, ancak ne yazık ki karşısındaki kişinin bir Telepatist olduğundan haberi yoktu... Audrey hem tedirgin olmuş, hem de gurur duymuştu. … Isengard Stanton’un Hillston Bölgesi’ndeki evinde. Klein, birkaç dakika tereddüt edip ağzını birkaç kez açsa da, sonunda Stuart’a işverenin nasıl biri olduğunu sormaktan vazgeçti. Emlyn White ile ilgili konulara karışmama kararına varmıştı. Anlattıklarına göre, Emlyn yasalara uyan bir vampir olsa da, bunlar yalnızca onun kendi iddialarıydı. Önceki hayatına dair hala bilmediği çok şey olduğundan, Klein onun masum birilerine zarar verip vermediğinden emin olamazdı. Bu nedenle, Emlyn’i kurtarmak için Peder Utravsky’i ziyaret edecek motivasyonu yoktu. Sonuçta Peder Utravsky dövüş yetenekleri ve mistik nesneleri olan bir Şafak Şövalyesi’ydi. Ayrıca, bu işe kalkışırsa Peder Utravsky ve Emlyn White onun gerçek kimliğini öğrenebilirdi. Umarım en kısa sürede o güçlü rahibin onayını kazanıp ’cezasından’ kurtulur... Klein sessizce iç çekti. Herkes ödülden payına düşeni almış ve dedektifler yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Klein da müsaade isteyerek diğerlerine veda ettiğinde, büyük Dedektif Isengard ona dışarı kadar eşlik etmeyi teklif etmişti. Bahçeye ulaştıklarında, Isengard piposundan bir fırt alıp hafifçe öksürdü, "Seri cinayet davasında hala tam olarak anlaşılmamış olan şüpheli noktalar var. Katilin ardında gizlenen daha da vahşi bir suçlu olabilir. Bu davada önemli bir rol oynadığın haberini gizli tutmaya özen göstermelisin." Görünüşe göre resmi Beyonderlar da dev köpeğin bir sahibi olduğundan şüpheleniyor... Klein ciddi bir tavırla başını salladı, "Biliyorum, ben de tahmin etmiştim zaten. Bay Stanton, sizin de dikkatli olmanız gerekiyor. Bizi buraya toplayan sizdiniz, polisle ortaklığınız var." Isengard bir kez daha piposunu dudaklarının arasına götürdü, "Sherlock, sanırım sana Sherlock diyeceğim. Artık genç olmasam da, hala olağanüstü bir savaşçı olduğumdan emin olabilirsin, içgüdülerim kuvvetli, nişancılığım da mükemmeldir." Dahası, büyük ihtimalle de bir Beyondersın. Yalnızca, hangi yolu takip ettiğinden emin değilim... Klein gülümsedi, "Bay Stanton, Backlund’un yerlisi değil gibisiniz? Aksanınız Sivellaus aksanını andırıyor." "Evet, tıpkı senin Midseashire aksanın gibi," dedi Isengard içtenlikle gülümseyerek. Böylece iki dedektif birbirine veda etti. Klein, akşam olmadan Minsk Sokağı’ndaki evine dönmüştü. Artık 1224 poundum, 5 altınım ve biraz da bozukluğum var. Backlund’a ilk geldiğimde sahip olduğum miktara kıyasla oldukça iyi. Ancak, Dizi 6 iksirinin malzemeleri en az 1500 pound tutacak. Üstelik nadir bulunan malzemelerin fiyatı birkaç katına bile çıkabiliyor. Ve bu tür nesneleri elde edebilen Beyonderlar genellikle Yüksek Dizi Beyonderlar oluyor; yani nesnelerin değerini yanlış ölçüp düşük bir fiyata satmaları da mümkün değil. Pazarlık yapmak da imkansız gibi bir şey... Bilgelik Gözü’nün toplantılarındaki Zanaatkar kadın Karanlık İmparator formülü için çok istekli olsa da, o da ilerleyiş sürecini göz önünde bulundurmak zorunda. Yalnızca Dizi 9’dayken, Dizi 6’ya kadar olan tüm formülleri alacak kadar para harcaması imkansız, tabii eğer karun kadar zengin değilse... Düşüncelere dalmış olan Klein’ın akşam yemeği hazırlamak için acelesi yoktu. Aklına gelen bir fikri doğrulamak istediğinden, önce odasına çıkıp doğrudan gri sisin üstündeki dünyaya geçti. Aptal’ın yüksek sırtlı sandalyesine oturup Ana Anahtarı eline aldı. Dün akşam okuduğu defterde anlatılanlar sebebiyle, defteri tutan kişinin iksiri dolunayda içmeyi seçtiği için oracıkta kontrolü kaybettiğine inanıyordu. Bu nedenle, insanların kaybolup kendilerini tehlikeli durumlar içinde bulmasına sebep olan Ana Anahtar’ın Bay Kapı tarafından lekelenmiş olabileceği tahmininde bulunmuştu. "Peki dolunay olduğunda anahtarda ne gibi tepkiler olacak?" Vakit kaybetmeden önündeki parşömene uzun zaman önce karar verdiği kehanet ifadesini yazdı: "Dolunayda ne tezahür edecek." Parşömeni bir elinde, anahtarı diğer eline alıp arkasına yaslandı, "Yine ecelime susamış olmalıyım... Ancak bu kez yaptığım şey çok da tehlikeli olmamalı. Bay Kapı gerçek dünyadan uzun zaman önce ayrıldı. Karanlığın derinliklerinde kayboldu. Dahası, gri sisin üstündeki bu alan beni koruyor." Deneyimli Klein gözlerini kapatıp kehanet ifadesini tekrarladı, "Dolunayda ne tezahür edecek." … Çok geçmeden rüya alemine ulaşmıştı. Gri, hayali dünyada bir kez daha kendisini o adamın öldüğü bodrumda buldu. Etrafa saçılan et ve kan parçaları çoktan kurumuştu. Elmaslarla süslenmiş gümüş cep saati ve Ana Anahtar da hala orada duruyordu. Aniden keskin bir ses yankılandı. Klein, ince bir iğne başına sağlanmış, yavaş yavaş derisinden içeri nüfuz ediyormuş gibi hissediyordu. Bu inanılmaz acı, aniden rüyasından atılıp uyanmasına sebep olmuştu. O anda, elinin arkasındaki mavi damarların hızla kabarıp kısa süre içinde normale döndüğünü gördü. Hmm, Ebedi Yanan Güneş’i gözetlemekten ya da gizlice Gerçek Yaratıcı’nın öfkeli kükremelerini dinlemekten daha dayanılabilir... Bayan Sihirbaz sürekli bu seslere maruz kalmış olsa şimdiye çoktan kontrolü kaybetmiş olurdu... Görünüşe göre, lanet sebebiyle Ana Anahtar seslerin daha da net gelmesini sağlıyor. Yoo... bu doğru değil. Peder Utravsky muhtemelen Kanlı Ay’dan bu anahtar sayesinde kurtuldu. Belli ki o bu seslerden etkilenmemiş... Belki de anahtarı yatak odasına saklamış ve kendisi salonda kalmıştır. Hmm, peki bu anahtarla teması olan herkes dolunayda o sesleri duyuyor mu? Huhh. Yüksek Dizilere ulaşmadan önce bunu gerçek dünyada denemesem iyi olur... Az önce duyduğum sesler, eski Hermes dilinde yardım istiyor gibiydi... Klein hafifçe başını salladı. Bununla ilgili ne yapacağını bilemiyordu. Gülmekle ağlamak arasında kalmıştı... Bu gerçekten de, kelimenin tam anlamıyla ölüm tarzı bir yakarış! Ne yazık... Düşünce Gül Okulu üyelerinin Bay Kapı’nın yardım çağrılarını duymasını sağlayabilseydik keşke... Zaten soğuk ve çarpık olan kişilikleri göz önünde bulundurulursa, kesinlikle anında delirip yok olurlardı... Klein, bir süre bunu gerçekleştirmenin bir yolu olup olmadığı üzerine düşündükten sonra gerçek dünyaya dönüp akşam yemeğini yedi ve üzerini değiştirdikten sonra dışarı çıktı. İki aktarma yaparak çok geçmeden Cesur Yürekler Barı’na ulaşmıştı. Ancak burada çok kalmamış, yalnızca içeride bir tur attıktan sonra hiçbir şey sipariş etmeden geri çıkmıştı. Bu sırada Kaspars’ın döndüğünü de fark etmişti. Bardan çıkıp bir sokak yürüdükten sonra da Cherwood Bölgesi’ne gitmek için bir araç kiraladı. Ve tam aracı çeken atlar hareket etmeye başladığında, önünde hayali bir figür belirdi. Uzun, siyah elbiseli Bayan Sharron! "Hazırlıklarını tamamladın mı?" Diye sordu Sharron buz gibi sesiyle. Açık sarı saçlarının üstünde yumuşak, siyah bir şapka vardı. Soluk renkli yüzü ve zarif yüz hatlarıyla, bir oyuncak bebek kadar güzel görünüyordu. Klein dürüst bir şekilde yanıt verdi, "Henüz değil. Hala beklediğim bir şey var." Sharron hafifçe başını salladı, "Bir mistik nesne hazırladım." Üç günlük koruma görevi karşılığında bin lira istemenin sebebi bu muydu? O zamanlar, o şeyi gözüne kestirmiştin ama alacak paran yoktu? Klein hafifçe gülümsedi. "Bu kadar endişelenme. Ne kadar hazırlıklı olursak başarılı olma şansımız o kadar artar." Dahası, eksikliklerimi telafi etmek için Güneş alanına ait bir mistik nesne kullanabilirim... Sharron’un cevap vermediğini gören Klein devam etti, "Bugün buraya gelişimin sebebi, yapacağım bir deneyde yardımınıza ihtiyaç duymam." "Neymiş?" Diye sordu Sharron sakince. Klein ciddi ve içten bir tavırla açıklamaya başladı, "Maric’in anlattıklarından anladığım kadarıyla, sizin lanetlerinizin farklı olduğuna inanıyorum. O, her dolunayda, kendisini savaşamaz hale getiren çılgın dürtülere dayanmak zorunda. Sen ise insanların ruhunu emmediğin için güçsüz düşüyorsun. Doğru, değil mi?" Sharron hafifçe başını salladı. "Evet." "Şimdilik senin sorununa bir çözüm getiremedim, ancak Maric’in sorununu geçici olarak bastırmanın mümkün olduğunu düşünüyorum. Mesela, bir ilaç alıp duygularından arınması sağlanabilir. Böylece o süreçte acı çekmez ve dövüşebilir." Sharron başını iki yana salladı, "Bu işe yaramıyor. O ilaçlar artık ona hiç etki etmiyor." Artık mı? Yani eskiden etki ediyordu? Klein bu sözlere tam anlam verememişti, "Neden?" "Geçmişte bunları çok kullandığı için. Hatta çeşit değiştirmeyi bile denedi, ancak yalnızca ilk üç-dört seferde işe yaradı. Artık yeni çeşit bulamıyoruz..." Bu anılar Sharron’ı üzmüş gibi görünüyordu. Ancak onun sözleri Klein’ı gülümsetmişti. "Bende farklı türde bir yatıştırıcı var, o Eczacı’dan aldım." Sharron’un itiraz etmediğini görünce de ellerini birbirine vurup devam etti, "Bu yatıştırıcılardan bir tane vereyim... Maric yarın akşamki dolunayda denesin. Eğer etkili olursa, çatışmadan önce iki ya da üç şişe içebilir." İleride bu ilaca karşı bağışıklık geliştirip geliştirmeyeceğini ise sonra düşünürüz, şu anda işler çok ciddi...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.