Lüks bir araç, Kont Hall’ın villasını terk edip yola koyuldu. Luke, Ulusal Atmosfer Kirliliği Konsey başkanı ve Ulusal Hava Durumu Servisi başkanı Sör Ders Shaw; Ulusal Atmosfer Kirliliği Konseyi Konsey üyesi ve Kraliyet Meteoroloji Derneği başkanı; Avam Kamarası Parlamento Üyesi Bay Cave ve Midseashire Sağlık’ın başkanı ve ünlü doktoru Bay Hawkesley gibi seçkin konuklar hakkında Mary ile sohbet ediyordu. Bunların hepsi, hükümette, kraliyet ailesinde veya parlamentoda söz hakkı olan kimselerdi. Ve konseyin nihai raporu, planlanan Kirlilik Önleme Yasası ve Duman Emisyonu Yasası için en önemli temel olacaktı. Maden ve odun kömüründe uzmanlaşmış olan Coim Şirketi de, eski ancak daha büyük rakiplerin gidişata yön vermesine engel olarak gelişimi teşvik etmeye ve hızlandırmaya çalışıyordu. "Kesinlikle para konusunda cimri davranmayacaklardır, işlere müdahale etmek için güç sahibi Parlamento Üyeleri ile lobi yapacaklardır. Tıpkı Bay Hibbert Hall’ın da dediği gibi, net bir çözümümüz olmalı. Kamuoyunu ele geçirmeli ve gazete ve dergilerin duman kirliliği dehşetinden bahsetmeye devam etmesini sağlamalıyız..." Luke, Coim’in üst düzey yöneticisi, büyük hissedarı ve başkanıydı. Bu nedenle Mary ile birlikte bu konulara fazlasıyla hakimlerdi. Sohbet devam ederken Luke, yanında oturan karısının ruhunu kaybetmiş gibi öylece durduğunu fark etti. "Stelyn, ne oldu?" Kocasının sesiyle düşüncelerinden sıyrılan Stelyn zoraki bir şekilde gülümsedi, "Hiç, yoruldum biraz sadece." "Doğru. Onca önemli insanla bir araya gelmek seni germiş olmalı. Artık rahatlayabilirsin. Bitkin olman çok normal. Aslında ben de bir o kadar yorgunum." Dedi Luke gülümseyerek. Ancak Stelyn hiçbir şey söylemeden başını cama çevirip gölü izlemeye başladı. Zihninin içinde hala o genç kızın kayıtsız sesi yankılanıyordu. "450 pound. Eğitimli bir tazının fiyatı 450 ila 700 pound arasında değişiyor." … Gümüş Şehir, kulenin dibinde. Küçük bir odaya kapatılmış olan Derrick Berg, düzenli olarak yemeklerini yiyip ilaçlarını alıyordu. Bunun sonucunda da zihinsel durumu hızla iyiye gitmeye, görsel ve işitsel yanılsamaları azalmaya başlamıştı. Bir iki gün içinde çıkmama izin verirler... Uzun süre bu tür bir ortamda kapalı kalmak gerçekten de zor... Yan hücredeki eski keşif ekibi kaptanı 42 yıldır burada, akıl sağlığını ve mantığını nasıl korumuş anlamak zor doğrusu... Ben olsam kesinlikle şimdiye delirmiştim... Ancak adamın anlattığı keşifler ve tuhaf canavarlar oldukça ilginç ve korkunç... Derrick yatağın kenarına oturup, bitmek üzere olan muma baktı. Gardiyanlar bir sonraki yemeğini ve ilacını getirene kadar, bir süre karanlıkta kalacaktı. O anda, görüşünü gri bir sis tabakası kapladı ve Aptal’ın derin sesi zihninde yankılandı. "Toplantıya hazırlan." Derrick hemen odaklanıp kalp atışlarını saymaya başladı. Ancak kısa süre sonra, bunun gerekli olmadığını fark etti, çünkü zaten tek başınaydı ve insanlardan uzaklaşması gerekmiyordu. O sırada naif gencin aklına bir soru takılmıştı. Kulenin dibindeki mistik nesnelerin mührü sınırları içinde olduğum için, Bay Aptal beni gri sisin üstündeki dünyaya çektiğinde diğerleri bunu fark edecek mi? Bunlar, Gümüş Şehir’i pek çok felaketten kurtarmış olan nesneler! Sorusuna bir cevap bulamayan Derrick, gergin ve huzursuz bir şekilde etrafına bakınırken aniden kendisini yoğun bir sis tabakasının içinde buldu. Çok geçmeden de, küçük, kapalı oda tamamen sessizliğe gömülmüştü. Kendi nefes alış sesi bile son derece zayıflamıştı. Aniden, Derrick ve yan hücre arasındaki metal duvardan vurma sesleri geldi. Bu, yandaki kişi ile Derrick’in birbirleri ile konuşmak istediklerinde kullandıkları sinyaldi. Tak! Yan hücredeki adam bir kez daha parmaklarını büküp duvara vurdu. Ancak üçüncü vuruş gelmemişti. Uzun bir süre sonra, tereddütlü el bir kez daha vurdu. Sonrasında, iki oda da sessizliğe gömüldü, artık bu odalarda çıt bile çıkmıyordu. … Audrey, öğle yemeğini bitirdikten sonra saati kontrol edip yatak odasına yöneldi. Babasının çalışma odasının önünden geçerken, kapının aralık olduğunu ve masanın üzerinde kalın bir kağıt yığını durduğunu fark etmişti. Bunlar daha önce burada değildi... Meraklanan Audrey adımlarını yavaşlatıp Susie’ye göz kırptı. Bir Seyirci olan Susie, sahibinin kendisinden istediği şeyleri ufak bir hareketle kolayca anlayabiliyordu. Tabii, yalnızca olduğu yerde yatmak istediği, sahibinin ne demek istediğini anlamamış gibi davrandığı zamanlar da olmuyor değildi. Ancak bu kez, sinyali alır almaz sessizce çalışma odasına girip ön patilerini kaldırarak masaya tutundu. Hızlıca kağıt yığınına göz attıktan sonra da Audrey’nin yanına dönüp kısık sesle gördüklerini bildirdi, "Doğu Bölgesi, rıhtım ve fabrika alanlarındaki yaşam koşullarının araştırılması. Audrey, bu kelimeler ne anlama geliyor?" Doğu Bölgesi, rıhtım ve fabrika alanlarındaki yaşam koşullarının araştırılması? Babam neden aniden böyle bir konuya ilgi duymaya başladı ki? Ona bu konudan bahsettiğimi hatırlamıyorum... Audrey’nin kafası karışmıştı. Susie’nin sorusunu kulak ardı ederek etrafına bakındı, hizmetlilerin kendi işleriyle ilgilendiğini, ona dikkat etmediklerini görünce hafifçe başını kaldırıp sakin bir şekilde Kont Hall’ın çalışma odasına girdi. Sessizce masaya yaklaşıp raporu incelediğinde Susie’nin her şeyi olduğu gibi aktardığını gördü. Hmm, bu belge daktiloyla yazılmış. Araştırmacı, Mike Joseph adında bir muhabir. Altta da Tanrıça’nın Kutsal Amblemi var... Bu görev Tanrıça Kilisesi tarafından mı verildi? Ancak neden babamda belgelerin bir kopyası var? Ah, babam tanrıçanın inananı... Belki de kilise onun bu meseleye destek vermesini istiyordur? Bu iyi bir şey... Aslında Audrey de benzer bir araştırma yapmak için birilerini tutmayı planlamış, ancak bunun, onun perde ardında kalarak diğerlerini yönlendirme niyetine uymayacağını hissetmişti. Bu, onun kolayca dikkat çekmesini sağlardı, soylular gözlerini ona çevirebilirdi; bu nedenle tereddüt etmişti. Merakına yenik düşen Audrey, elini uzatıp dosyayı karıştırmaya başladı. Bu sırada, raporu hazırlayanın yalnızca Mike Joseph olmadığını fark etmişti. Farklı açılardan kendi saha araştırmalarını yapmış olan başkaları da vardı. Hatta bazıları tarikatların çoğalmasından, bazı Beyonderların çetelerle işbirliği yaptığından bahsetmişti. Vay canına... Audrey başını kaldırıp duvardaki saate baktı, saat neredeyse üç olmuştu. Bu nedenle hemen kağıtları düzenleyip eski halinde bıraktı. Odadan çıkmadan önce de, içeri girmesine bahane olsun diye kitaplıktan bir kitap aldı. … Saat tam 3’te Duvardaki saatin çınlaması havada yankılanmaya devam ederken, Audrey çoktan sislerin içindeki görkemli saraya ulaşmıştı. Ayağa kalkıp gülümseyerek onur koltuğuna doğru eğildi. "İyi günler Bay Aptal." Klein’dan hafif bir baş işareti aldıktan sonra da dönüp Asılan Adam, Dünya ve diğerlerini selamladı. Bu sırada, Güneş’in biraz huzursuz olduğunu da fark etmişti. "Seni bu kadar endişelendiren nedir?" Diye sordu kendisini tutamayıp. Klein da Güneş’in durumunu fark etmişti, ilgiyle Audrey’nin sorusuna cevap vermesini bekliyordu. Gri sisin üstündeki alana erkenden gelip masanın üstündeki eşyaları toparlamış, Azik’in bakır düdüğü ve Biyolojik Zehir Şişesi gibi şeyleri bir köşeye yerleştirmişti. Sonra da bu nesneleri kalın bir sis tabakasıyla örtmüştü. Şu anda, masada yalnızca Karanlık İmparator kartı duruyordu. Bu da Bay Aptal’ın kimliğiyle uyumlu bir eşyaydı! Derrick, hemen hiçbir şeyi saklamadan durumunu anlattı, sonra da endişeli bakışlarını diğer kulüp üyeleri arasında gezdirdi. "Sayın Bay Aptal, o mistik nesne Tarot Kulübü toplantısına katıldığımı fark edecek mi?" Ben nereden bileyim... O nesnenin ne olduğunu bile bilmiyorum ki... Ancak, şu anda burası istila etmeye çalışan bir tuhaf bir güç yok... Hmm, Ebedi Yanan Güneş ve Gerçek Yaratıcı bile bulamadı burayı... Klein parmaklarını hafifçe masanın kenarına vururken ’sakin’ bir şekilde cevap verdi, "Normal şartlar altında bu mümkün değil. Ancak bazı mistik nesneler özel etkilere sahiptir." Bay Aptal’ın bu cevabı Güneş’i anında rahatlatmıştı. "Özel etkilerinden de tam olarak emin değilim. Bu nesne Gümüş Şehir’in en önemli sırlarından biri." O anda, aklına aniden eski keşif ekibi kaptanının söyledikleri geldi. "Amon adında birini duydunuz mu?" Amon mu? Klein, bir an düşündükten sonra bu ismi nereden bildiğini hatırladı. Ancak hemen cevap vermek yerine başını hafifçe Asılan Adam’a çevirdi. Fırtınalar Lordu Kilisesi’nin orta rütbeli üyesi olarak Alger’in de Amon’u bileceğinden, hatta belki de bu konuda kendisinden daha bilgili olduğundan emindi. Benzer şekilde, Audrey’nin bakışları da Asılan Adam’a kaymıştı. Bu ismi en son ondan duymuştu. Fors’un ise yüzünde bomboş bir ifade vardı, burada tartışılan şeylerin hep onun bilgi kapsamı dışında olduğunu hissediyordu. Alger, kaşları çatık, kafası karışmış bir şekilde cevap verdi, "Gümüş Şehir’in etrafında keşif yaparken adının Amon olduğunu söyleyen biriyle mi karşılaştın? Ya da onunla ilgili kayıtlar mı buldun?" Derrick ciddi bir tavırla başını salladı, "Evet, 42 yıl önce, karanlığın derinliklerinde, bir keşif ekibi adının Amon olduğunu iddia eden bir adamla karşılaşmış. Gümüş Şehir’e geldikten sonra da ekipteki herkes tek tek kontrolünü kaybetmeye başlamış. Geride tek bir kişi varmış, o da kulenin dibine hapsedilmiş, benim yanımdaki hücrede kalıyor." "Belki o da delirmiştir ve anlattıkları yalnızca bir hayal ürünüdür..." Çok satan yazarı Fors’un tahmini buydu. Alger ise bakışlarını masanın başındaki Bay Aptal’a çevirmişti. Ancak onun ifadesiz bir şekilde durduğunu görünce, kendinden emin bir şekilde cevap verdi, "Hayal ürünü olması da bir olasılık, ancak ’Amon’ ismi sebepsiz yere hayal edilmez." O sırada bakışlarını Güneş’e çevirdi, "Dördüncü Dönem’de, ah - yaklaşık 1500 yıl önce, yaşadığımız krallıkta tuhaf güçleri olan bir aile vardı. Bu aile Tudor Hanedanlığı’na bağlıydı ve soyadları Amon’du. Çok sayıda Yüksek Dizi Beyonderın olduğu bu çağda bile, klanın soyadı bir tabu olarak görülüyordu."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.