Klein, fabrika bölgesinden Minsk Sokağı’ndaki evine döndüğünde sade bir öğle yemeği yiyip biraz kestirti. Akşam, ancak hava karardığında uyanabilmişti. Ancak buna rağmen hala yorgun hissediyordu, sanki bitkinliği kalbinin derinliklerinden geliyor gibiydi. Uzunca bir süre düşüncelerinde kaybolduktan sonra ise, birinci kata inip gaz lambasını yaktı. Kanepeye oturup günün gazetelerini okumayı planlıyordu, ancak etrafına baktığında, kahve sehpasının üzerinde bir davet mektubu olduğunu gördü. İlk önce donup kalan Klein, kısa süre sonra bunun Bayan Stelyn Sammer’ın birkaç gün önce hizmetlisiyle gönderdiği mektup olduğunu fark etti. Neredeyse unutuyordum... Davet olarak gizlenmiş çöpçatanlık servisi... Klein davet mektubunu bırakıp birinci kattaki banyoya girdi. Soğuk suyla yüzünü yıkadıktan sonra biraz daha enerjik görünebilmek için kendisini toparlamaya çalıştı. Backlund’a geldiği ilk zamana kıyasla, sakalları çok daha uzundu. Bu görünüm bilgece edasını tam olarak örtmüş olmasa da, onu daha olgun ve çetin gösteriyordu. Beni çok iyi tanımayan birinin bu halimi tanımasına imkan yok... Klein son bir kez daha aynaya bakıp altın çerçeveli gözlüklerini taktıktan sonra banyodan çıktı. Hemen üst kata geçip kolalı yakalı bir gömlek ve siyah bir palto giydikten sonra ipek şapkasını takıp bastonunu aldı. Birinci kata geçip davetiyeyi de aldıktan sonra evinden çıkıp karşı daireye geçti. Kapıyı çaldıktan kısa bir süre sonra, hizmetli Julianne ve sarı saçları düzgünce toplanmış, kulaklarında gümüş küpeler olan Stelyn Sammer onu karşıladı. Klein şapkasını çıkarıp kibar bir şekilde eğildi, "Bayan Sammer, bugün çok hoşsunuz." Bu sözleri formalite icabı söylüyor olsa da, kadın gerçekten de normaldeki halinden çok daha güzel görünüyordu. Kendicini güzelleştirme yeteneği büyük bir atılım gerçekleştirmiş gibiydi. Görünüşe göre, zina davası onu Bayan Mary ile daha da yakınlaştırdı. Ayrıca, Mary şu anda on binlerce sterlini olan bir iş insanı ve Ulusal Atmosfer Kirliliği Konseyi’ne kabul edildi, bu da onun güç sahibi pek çok insanla bir araya gelmesini sağladı. Makyaj, giyim ve takı gibi konularda yeterli deneyime sahip olmalı... Klein hafifçe başını salladı. Stelyn’in dudakları da yukarı doğru kıvrılmıştı. "Bunlar yeni küpelerim, sekiz soliye mal oldu." Hanımefendi, karakterinizde en ufak bir değişim bile olmamış... Klein kadına gülümseyerek karşılık verdikten sonra şapkasını, bastonunu ve ceketini hizmetliye uzattı. Salondaki şömine ve borular, yaz başının sıcaklığını sağlamıştı. İçerideki pek çok hanımefendi pek de muhafazakar olmayan bir şekilde giyinmişti. Bazılarının açık renkli kolları, bazılarının da kremsi göğüs bölgesi görünüyordu. "Luke birkaç arkadaşıyla iş konuşuyor. Onun adına sizden özür dilerim." Stelyn, kadın ev sahibi rolünü layıkıyla yerine getiriyordu. "Önce yemeğinizi yiyin. Sonra da sizi birkaç iyi eğitimli hanımla tanıştıracağım." Aslında buna hiç gerek yok. Huzur içinde yemeğimi yesem yeter... Klein bir kez daha kibar bir şekilde gülümsedi. "Yemeğin kokusunu şimdiden alabiliyorum." 20’den fazla konuk olduğundan, akşam yemeği açık büfe şeklinde servis edilmişti. Klein, bir tabak alıp masaların etrafında dolanarak daha önce yemediği şeylere göz attı. Soğuk alabalık, tavuklu börek, bezelyeli koyun yahnisi, tuzlu göğüs, köri, rozbif, hindi, dana dil böreği, jambon, salata ve kremalı pasta… İçecek olarak da şampanya ve kırmızı şarap vardı. Bu, bir etobur için oldukça hoş bir sofraydı. Klein, tabağını doldurduktan sonra doğruca sakin bir köşeye geçti. Kimseyle sohbet etmeden yavaşça yemeğini yemek istiyordu. Quelaag Kulübü’ndeki şefin yemekleri kadar güzel değil... Bir süre sonra tabağındakileri bitiren Klein, tatlılara yönelmek üzereyken Stelyn Sammer’a yakalandı. Stelyn’in yanında, bir tanıdığı daha vardı. Daima ciddi olan Avukat Jurgen. Doğru ya, Jurgen de bekar... Klein gülümseyerek onlara yaklaştı, "Bayan Doris’in durumu nasıl?" Jurgen rahatsız bir tavırla papyonunu çekiştirdi. "Önümüzdeki hafta taburcu olacak." "Bu harika," dedi Klein içten bir şekilde. O sırada Stelyn çoktan birkaç genç hanım getirmiş, tanıtımlarına başlamıştı. "Bu Bay Jurgen Cooper, kendisi avukat, haftalık en az üç pound kazanıyor. Genellikle ilgilendiği davalardan komisyon alıyor, yıllık geliri kesinlikle iki yüz poundun üzerinde. Dahası, oldukça genç ve yetenekli. Gelecekte büyük bir avukat olacağından eminim. Bu da Bay Sherlock Moriarty, kendisi tanınmış bir dedektif. Geliri sabir değil, ancak kabul ettiği her görevden, on ya da elli pound gibi güzel miktarlar alıyor." Hanımefendi, amacınız çok bariz değil mi... Klein hafifçe başını iki yana salladı. Yanındaki Jurgen ise çoktan kaşlarını çatmıştı. Stelyn ise, yaptığının uygunsuz olduğunu fark etmeksizin konuşmaya devam ediyordu. "Bayan Sarah Taylor. Ebeveynleri bir gramer okulunda öğretmen... Bayan Angelina Watson. Babası Backlund Karakolu’nda memur..." … Klein uyuşuk bir ifadeyle gülümseyerek hanımları selamladı. Stelyn’in anlatacakları bittiğinde Jurgen boğuk sesiyle cevap verdi, "Bayan Sammer, başkalarının önünde insanların gelirinden bahsetmek kabalıktır." Stelyn öfkelenmemişti, ancak tonu ciddiydi, "Hayır, bu çok önemli bir konu. Birbirinizden hoşlanır ve bir aile kurmaya karar verirseniz, gelir meselesi elbet konuşulacak. Düşünsenize, eti var, sebzesi meyvesi var, sütü, ekmeği, yağı... Her gün eve bir sürü besin girmesi gerekiyor. Yalnızca yemek haftalık en az bir pound beş soli tutar, alkolü saymıyorum bile. Üstelik, daha iyi bir ev tutulacak ve bu da haftalık yaklaşıp bir pound. Evet, su, gaz, kömür, sabun gibi şeyler de var... Ulaşım giderlerini de unutmamak lazım. Bunlar da toplam on soli desek... Ki bunlar en temel harcamalar. Eşinizi bir konsere ya da tiyatroya götürmeyecek misiniz? Her yıl yeni kıyafetler almayacak mısınız? Hanımlar, bence iyi yaşamak için bir ailenin yılda en az 30 pound harcaması gerekiyor. Üstelik, hizmetli maaşları, çocukların eğitimleri, sağlık aciliyetleri için kenara ayrılması gereken miktar, gerekli dekorasyonlar için harcamalar da söz konusu. Bu da ancak yıllık 200 poundun üzerinde bir gelirle mümkün olabilir. Ancak o zaman mutlu bir aile elde edilebilir. Bu nedenle, kimsenin vaktini çalmamak ya da yanlış anlaşılmalara sebep olmamak için insanları tanıştırırken gelirlerinden söz etmenin gerekli olduğuna inanıyorum." Jurgen, bir avukat olmasına rağmen verecek cevap bulamamış, resmen donup kalmıştı. Neyse ki yüzündeki ifade her zaman ciddi ve sertti. Koca yürekli hanımefendi... Ancak görgü kuralları bu bilgilerin özel olarak aktarılmasını gerektirir, tabii ben bunu neden yüz yüze yaptığını çok iyi biliyorum... Klein ağır havayı dağıtmak için gülümsedi. "Evet, gelir çok önemlidir. Ancak yıllık 400 poundun üzerinde bir gelirle böyle bir davete ev sahipliği yapılabilir. Ancak bu gelir seviyesinde biri eşinin güzel elbiselere ve zarif küpelere sahip olmasını sağlayabilir." Stelyn, gülümsemesini bastırmak için çabalarken hafifçe çenesini kaldırdı, "430 pound. Demek istediğim, herhangi bir kaza olması ihtimaline karşılık her yıl kenara bir miktar ayrılmalı, ya da hisse senetlerine falan yatırım yapılmalı." Böylece Stelyn, diğer konuklarını selamlamak için genç hanım ve beylerin arasından ayrıldı. Bu sırada Klein, Sarah, Angelina ve diğer hanımların Avukat Jurgen’le daha yakından ilgilendiğini fark etmişti. Sonuçta avukat yakışıklı bir adamdı ve sabit bir geliri vardı. Her an hapse düşebilecek olan bir özel dedektif ise orta sınır hanımların ilk seçimi olamazdı. Ayrıca, Klein artık sakalıyla oldukça haşin görünüyordu. Kadınların ona karşı şüpheli yaklaşması şaşılacak bir şey değildi. Böylece Klein, kısa bir süre sohbet ettikten sonra izin isteyip gruptan uzaklaştı. Yeni tabağını tatlılarla doldurup sakin bir köşeden Jurgen’in çaresiz halini izlemeye başladı. Avukatın avukatlığından eser kalmamış gibi görünüyordu, zavallı adam ne diyeceğini bilemez haldeydi. Birkaç dakika sonra, Sammerların iki çocuğu koşuşturarak Klein’ın yanından geçti. Ancak köşede duran beyefendiyi fark ettiklerinde aniden durup kocaman gözleriyle ona baktılar, "Bay Moriarty, sizin bir dedektif olduğunuzu duyduk?" "Evet." Dedi Klein gülümseyerek. Küçük kız masum bir tonda devam etti, "Bize çözdüğünüz davalardan bahsedebilir misiniz?" İkiz kardeşi de yanında merakla başını sallıyordu. Çözdüğüm davalar mı? Hayaletleri, kuklaları ya da Şeytan köpekleri içermeyen davalarım kedi bulmak ya da zinacıları yakalamaktan ibaret. Bunların hiçbiri çocuklar için uygun şeyler değil... Klein birkaç saniye düşündükten sonra gülümsedi. "Pekala, bu bir hazineyle ilgili bir hikaye. Doğu Balam’dan henüz dönmüş olan bir subay öldürülmüştü..." Önceki hayatında okuduğu dedektiflik romanlarını çoğunlukla unutmuştu, bu nedenle bir şeyler uydurmaktan başka seçeneği yoktu. Tabii çocuklarda hikayenin mantıksızlığını umursamıyor, ciddiyetle dinliyordu.
Davet sona ererken evine geçmek üzere hazırlanan Klein, Stelyn’in inanılmaz derecede neşeli olduğunu fark etti. "Sizi bu kadar neşelendiren nedir acaba?" Stelyn hafifçe başını kaldırıp ölçülü bir biçimde gülümsedi, "Mary, Ulusal Atmosfer Kirliliği Konseyi’nin genel sekreteri Bay Hibbert Hall’dan bir öğle yemeği daveti aldı. Bu beyefendi, Kont Hall’ın en büyük oğlu, gerçek bir asilzade. Tüm konsey üyelerini yemeğe davet etmiş ve herkese yanlarında üç kişi getirme hakkı tanımış.
Mary, Luke ve beni de davet etti." … Pazartesi öğleden sonra. İki dirhem bir çekirdek giyinmiş olan Stelyn Sammer, eşi Luke Sammer ve arkadaşı Mary ile birlikte İmparatoriçe Bölgesi’ne geldi. Aracın önünde durduğu büyük bina, mermer heykeller, havuzlar, çeşmeler ve bahçelerle çevriliydi, bu da Bayan Sammer’ın daha içeri girmeden gerilmesine sebep olmuştu. "Luke, bu kolye bu elbiseyle uyumlu olmadı mı acaba?" diye sordu başını yanına eğip kocasına. Luke başını iki yana sallarken güldü. "Hayatım, çok gerginsin. Bu konuda endişelenmene gerek yok. Soyluların yaşadığı yer bizimkinden yalnızca biraz daha iyi ve belki bizden biraz daha kaliteli şeyler yiyorlar. Bizim de hiçbir eksiğimiz yok." Stelyn, bu sözlerle özgüveni yenilenmişçesine keskin bir tavırla başını salladı. Villaya girdiklerinde, muhteşem bir kristal avize, pek çok dansçıyı içinde barındırabilecek bir salon ve lezzetli yemeklerler dolu tabakları gördüler. Kaz ciğeri, kızarmış ejderha kemiği balığı, fırında ıstakoz... Aurmir üzüm şarabı, şampanya... Her şey tıpkı dergilerde anlatıldığı gibiydi. Stelyn merakla yemekleri inceliyor, bu tarz yemekleri ancak biraz daha tutumlu olurlarsa, bir tatilde ya da yeni yılda falan yiyebileceğini düşünüyordu. Aurmir şarabı ve şampanya dışındakileri tabii... O sırada, bej bir elbise giymiş genç bir kızın kendisine doğru yaklaştığını gördü. Sarışın, yeşil gözlü kız anormal derecede güzeldi. Beyaz, ipek eldivenler giymiş ve güzel, zümrüt küpeler takmıştı. Resmen varlığından saflık ve zarafet akıyordu. Tıpkı bir melek gibi...Stelyn, görünüşüyle her zaman gurur duymuş olmasına rağmen bu genç kızın karşısında kendisini aşağı kademelerde hissetmişti. "Merhaba." Yeni öğrendiği gördü kurallarını uygulayarak beceriksiz bir şekilde kızı selamladı. "Merhaba." Kız da oldukça zarif bir şekilde selamına cevap verdi. Böylece ikili birbirlerinin yanından geçip gittiler, Stelyn kocasına eşlik ediyordu, Mary ise çoktan konukların arasına karışmıştı. Bir süre sonra, gerginliğini azaltmak için tek başına balkona çıktı. Ancak az önceki meleksi kız da buradaydı. Yanında itaatkar bir biçimde oturan büyük köpeğiyle birlikte manzarayı izliyordu. "Ne kadar tatlı." Stelyn kızla sohbet edebilmek için hemen bir girişimde bulundu. Genç kız ona doğru dönüp hafifçe gülümsedi, "Övgünüz için size Susie’nin adına teşekkür ederim." Stelyn, bu ikiliye bakarken kendisinin de benzer bir evcil hayvana sahip olması gerektiğini hissetmişti. Sammerların ne kadar onurlu olduğunu göstermenin tek yolu buydu! "Soyluların çok av köpeği yetiştirdiğini duymuştum. Bu da onlardan biri mi?" "Evet." Zümrüt yeşili gözleri olan kız hafifçe başını salladı. "Fiyatları ne kadar acaba?" Diye devam etti Stelyn gülümseyerek. Saf ve zarif görünümlü kız dev golden retrievera bakarak hafifçe gülümsedi, "450 pound."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.