Yukarı Çık




395   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   397 


           
Darc? Derrick’in zihninde Darc’ın görüntüsü belirdi.
Bu genç, orta boylu, hafif tombul ve güçlüydü. Daima dostane bir şekilde gülümseyen oldukça iyimser, neşeli biriydi. Genel eğitim sürecinde Derrick’in sınıf arkadaşıydı, sonrasında da aynı devriye ekibinde yer almışlardı.
Ancak Gerçek Yaratıcı’nın tapınağına yapılan bu keşiften sonra, genç yalnızca herkese gülümseyen bir kukla gibi bir şeye dönüşmüştü.
Derrick, Darc’ın geçirdiği değişimleri düşünürken aniden ürperdi.
Neden bir anda beni görmeye geldi ki? Bunca zamandır evinden uzak kalmışken doğrudan eve gitmesi gerekmez miydi? O anda, Derrick’in zihni alarm veriyordu.
Ancak aniden aklına bir olasılık geldi.
Kıdemli Lovia, onlara anormal bir şey olduğundan şüphelendiğimi öğrenmiş ve Darc’ı bana göndermiş olabilir mi?
Derrick önce şok olmuş, sonra da dehşete kapılmıştı. Ancak hemen sonrasında, bunun çok da kötü bir şey olmayabileceğini düşünmeye başlamıştı.
Bir kez daha Bay Asılan Adam’ın sözlerini anımsadı, "Sana tanıklık edecek uygun biri yoksa, seni gözlemleyen Beyonder’ı da kullanabilirsin." Ve şu anda, beni gözlemleyen kişinin o köşede olduğunu biliyorum. Darc aniden bana saldıracak olursa, bu kesinlikle onda bir tuhaflık olduğu gerçeğini açığa çıkarır!
    Böylece, Bay Dünya’dan aldığım nesneyi kullanmadan da bu işi çözebilirim!
Derrick başını çevirip pencereden dışarı baktı.
Yıldırım sıklıkları şu anda en düşük seviyedeydi. Her yıldırım arasında en az bir ya da iki dakika vardı. Tüm dünya ve Gümüş Şehir’in büyük bir kısmı karanlığa gömülmüştü.
Derrick, yalnız başına olsa yakacak bir mum aramazdı. Sessizce yatağında uzanıp düşüncelerinin akmasına izin vermeyi seviyordu.
Tabii aslında bunun tehlikeli olduğunu da biliyordu. Karanlığı dağıtacak bir aydınlık olmadığında, Gümüş Şehir’in her köşesinde aniden bir canavar çıkabilirdi. Ancak Derrick bir Işık Dileyen’di, bu nedenle ışık açısından donanımlıydı ve bu tarz şeylerden korkmuyordu.
Tak! Tak! Tak! Darc üç kez daha kapıya vurdu.
Eskiden ne kadar kibardı, şimdi hiç öyle değil... Derrick arkadaşının bu haline üzülmüştü.
Hemen yakındaki ahşap kutuya uzanıp bir mum çıkardı. Parmaklarını birbirine sürterek saniyeler içinde mumu yakmıştı.
Böylece oda sıcak bir parıltıyla aydınlanmış, içeri hafif bir aroma yayılmıştı.
Gümüş Şehir’deki mumlar esas olarak canavarların bedenlerinden çıkarılan yağlardan yapılıyordu. Farklı kökenler sebebiyle de farklı kokuları olabiliyordu.
Derrick, derin bir nefes alıp kendisini sakinleştirdikten sonra son derece temkinli bir şekilde kapıyı açtı.
"Neden bu kadar uzun sürdü?" Diye sordu Darc gülümseyerek.
"Mum arıyordum," dedi Derrick.
Ona sırtını dönmeye korktuğundan, yanından yürümeyi seçmişti. Böylece iki genç masanın başına geçip karşılıklı oturdu.
"Yeni kurutulmuş Doom meyvelerini denemek ister misin?" Darc elini uzatıp küçük çantasını çıkardı.
Doom meyveleri, Gümüş Şehir’de nadir bulunan atıştırmalıklardan biriydi. Doom Kan Asması denen bir bitkiden geliyorlardı ve bu bitki büyümek için ışığa ihtiyaç duymayan türden bir bitkiydi. Çürümüş cesetlerdeki besinleri tüketerek gelişiyordu. Saldırma eğilimi vardı ve oldukça yaygın olan zayıf bir canavar olarak kabul ediliyordu.
Her Doom Kan Asması’nda baş parmak büyüklüğünde, doğrudan yenebilecek olan pek çok siyah meyve olurdu. Bu meyveler gevrek ve tatlıydı, ancak gerekli besinleri sağlamadıklarından insanın karnını uzun süre tok tutamıyorlardı. Yalnızca gündelik bir atıştırmalık olarak kullanılabiliyorlardı. Tek bir devriyeden elde edilen liyakat karşılığında bunlardan birkaç büyük çanta alınabiliyordu.
"Hayır, gerek yok." Derrick başını iki yana salladı.
"Pekala o halde," Derrick çantasındaki siyah meyveleri masanın üstüne döküp yemeye başladı.
Bu sırada Derrick, birkaç saniye tereddüt ettikten sonra söze girdi, "O tapınağın yer altı kısmında canavarlarla karşılaştınız mı?"
Darc çiğnemeyi bırakıp gülümsedi, "Çok fazla canavar vardı, ancak o kadar güçlü değillerdi. Kolayca baş ettik. Alan uzun zaman önce harap edildiğinden güçlü canavarlar da çoktan gitmiş.
Tapınağın dibinde bazı tuhaf bitkiler bulduk. Genel derslerde gördüğümüz mantarlara benziyorlardı. Oldukça parlak ve iştah açıcı görünüyorlardı.
Yenilebilir oldukları doğrulandı. Maneviyatı ve fiziği güçlendirme özellikleri var. Kızarmış canavarlarla birlikte servis edildiğinde inanılmaz bir koku yayıyorlar."
Darc, diğer çantasına uzanıp bir tane avuç büyüklüğünde mantar çıkardı. Mantarın kökü süt beyazı, üstü ise kristal kırmızıydı. Ayrıca üzerinde koyu altın renginde noktalar vardı.
Nadiren görülen bu güzellik Derrick’in iki gündür hiçbir şey yemiyormuş gibi yutkunmasına neden olmuştu.
Mantar, soluk mum ışığı altında inanılmaz derecede cazip ve iştah açıcı görünüyordu.
"Senin için de bir tane getirdim." Darc samimi bir şekilde gülümsedi.
"Pekala, pekala..." Derrick neredeyse mantarı alıp ağzına atacaktı, ancak son anda kendisini durdurmayı başardı, "Yarın tadına bakarım."
Darc başka bir şey söylemeden meyvelerini yemeye devam etti.
Birkaç saniye sonra Derrick, mantardan zar zor ayırdığı bakışlarını ona çevirdi, "Bu keşiften bir şeyler çıktı mı?"
"Evet!" Darc, ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra büyük bir ciddiyetle konuşmaya başladı, "Pek çok duvar resmi bulduk. Tapınaktaki heykeli hatırlıyor musun?"
"Evet. Üzerinde çıplak bir adamın baş aşağı durduğu dev bir haç, yüzeyinde de çok fazla kan vardı."
Darc hafifçe başını sallayarak devam etti, "Yeni keşfettiğimiz duvar resimleri, bu tapınağı yapanların o heykelin her şeyi yaratan Rab’a her şeye kadir olan tanrıya inandığını gösteriyor. Lordun bu toprakları terk etmediğine, aksine, felaket geldiğinde günahlarımızın çoğunu omuzlamamıza yardım ettiğine ve bu nedenle özgürce dolaşmaktan çarmıha gerilmeye, bizim yerimize kendisinin kanadığına inanıyorlar.
Tanrının lütfu sınır tanımaz. Biz terk edilmiş değiliz, aksine, seçilmiş olanlarız. Tanrı günahlarımızı omuzlamasa, bizim yerimize kan dökmese, Gümüş Şehir uzun zaman önce yok olmuş olabilirdi. İnsanlığın sonu gelirdi!"
Ancak, dış dünyada, Bayan Asılan Adam, Bayan Adalet ve diğerlerinin bulunduğu Loen Krallığı’nda lanet yok, karanlık ya da canavarlar da yok... Bizler seçilmiş olanlar değiliz... Derrick çaresizce başını önüne eğdi.
"Eğer bu doğruysa, ritüel sırasında yalnızca sembolü ve ilgili fahri ismi değiştirmemiz tanrıdan yeniden cevap alabilmemiz için yeterli olacaktır..." Darc, tapınağın altında bulunan duvar resimlerinden ve kendi varsayımlarından bahsetmeye devam etti. Bu sırada Derrick, ’mantara’ karşı koymaya çalışıyordu.
Hayır, yememeliyim! Bunu yersem ben de Darc ve diğerleri gibi olabilir, Düşmüş Yaratıcı’nın hayranı haline gelebilirim... Beni gözlemleyen bir varlık olsa bile bir tuhaflık olduğunu fark etmeyecektir... Derrick dehşet içindeydi, bu durumdan kurtulmak için bir şeyler yapmayı gerektiğini hissediyordu.
’Mantarı’ ona geri verip Darc’ı göndersem? Ancak bu, fırsattan vazgeçmekle aynı şey... Fırsat... Derrick’in bakışları anında sessizce yanan mum alevine döndü.
"Sana bir bardak su getireyim." Böylece, Asılan Adam’la belirledikleri planı uygulamak üzere hemen ayağa kalktı.
Darc, ağzına birkaç meyve daha atarken hafifçe başını salladı.
Derrick, suyu doldururken kasıtlı olarak yavaş davranmış ve başını eğerek Bay Aptal’ın fahri adını zikretmişti. "Sadık kulunuz ilginiz için dua ediyor.
Sunaklarımı almanız için dua ediyorum.
Krallığınızın kapılarını açmanız için dua ediyorum."
Vooş!
Odanın içinde buz gibi bir rüzgar esti ve efsunun etkisiyle berrak dalgalar meydana geldi.
O anda Darc aniden başını kaldırıp Derrick’e baktı.
"Ne oldu?"
Derrick, arkadaşına cevap vermeden Kasırga Baltası’na uzanıp onu iç ceplerinden birine sıkıştırarak demir kutunun üstündeki maneviyat duvarını kaldırdı.
Darc’a dönüp temkinli bir bakış attığında, arkadaşının yüzündeki ifadenin karardığını, mavi gözlerinde parlak kırmızılıklar ortaya çıktığını gördü!
Elindeki Doom meyvesi de tuhaf bir şekilde soluk, etimsi bir renge dönüşmüştü.
Bu bir Doom meyvesi değil, kanlı bir parmaktı, bir insan parmağı!
Masanın üstündeki meyve yığını insan parmaklarından oluşuyordu!
Parlak renkli ’mantarın’ görünümünde de değişiklikler olmuştu. Mantar artık güzel değildi, iştah açıcı görünmüyordu. Bu şey aslında, kısa siyah saçları olan kan lekeli bir kafa tasıydı!
    Darc, Derrick’e bakarak buz gibi bir tonda şöyle dedi.
"Ne yapıyordun sen?"

Backlund, Minsk Sokağı 15 numara.
Klein, yorganın içine girer girmez Güneş’ten gelen duayı duydu, böylece hemen yataktan çıkıp bir maneviyat duvarı oluşturdu. Saat yönünün tersine dört adım atarak hızlıca gri sisin üstündeki dünyaya ulaşmıştı.
Aptal’a ait olan koltuğa oturup arkasına yaslandı ancak Güneş’in talebini incelemek için acele etmiyordu. Bunun yerine hemen Karanlık İmparator kartını, kağıt figürleri ve gerekli olan diğer şeyleri bronz masanın üstünde düzenledi.
Asılan Adam’ın planına göre, Güneş’in arkadaşının mutasyonunu tetikleme sahnesi kurban ritüeli sırasında gerçekleşecekti. Böylece her şey sona erdiğinde, Dünya’dan ödünç alınan nesnenin olay yerinden kaybolması ve tüm kanıtların silinmesi çok daha kolay olacaktı. Bundan sonra da tüm suç Amon’a kalacaktı!
Klein, Güneş’in ayini basitleştirme isteğini kabul etmişti. Gereken tek şey bazı önemli adımlardı.
Bu noktada, cevap verebilmek için ritüel başlangıcının tamamlanmasını bekliyordu.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


395   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   397