"Aptal mı?" Bay A’nın toplantısında bulunan Beyonderlar, aralarında fısıldaşmaya, arkadaşlarının böyle bir tanrıya inanan birilerini tanıyıp tanımadıkları hakkında sohbet etmeye başlamışlardı. "Bu tarikat ne ara ortaya çıktı?" diye sordu biri kısık sesle. Bu sırada Bay A, görevlisine bir işaret yaparak üzerinde Loen dilinde birkaç cümlenin yazılı olduğu kara tahtayı kaldırmasını istemişti. Bu çağa ait olmayan Aptal. Gri sisin üstündeki gizemli hükümdar. Sarı ve Siyahın şanslı kralı." Katılımcılar kara tahtayı incelerken Bay A boğuk sesiyle devam etti, "Burada yazılanları Hermes dilinde seslendirmeyin. Jotunca, Elfçe, Ejderhaca ya da eski Hermes dilini de kullanmayın. Bu açıklamaları yazmamalısınız bile; aksi halde başınıza korkunç bir şey gelebilir. Aptal’ın inananlarını bulmama yardım etmenizi istiyorum. Tabii diğer fahri isimlerini de aklınızda tutun. Bir ipucu bulursanız derhal bana haber gönderin. Karşılığında hayal gücünüzün sınırlarını aşan güzel bir ödül alacaksınız!" "Bu açıklama... İnanılmaz bir varlığı anlatıyor sanki. Bu tarz şeyleri yalnızca yedi tanrının antik yazılarında gördüm!" diye haykırdı katılımcılardan biri. Yanındaki arkadaşı başını iki yana salladı, "Pek çok tarikatın inandığı kimselerin de buna benzer açıklamaları var." "Bu gerçekten de bir tarikat mı?" Diğer toplantı katılımcıları da şaşkınlıkla bu konuşmayı dinliyordu. "Muhtemelen. Tipik olarak, ruh dünyasından bir yaratık çağırdığımızda onu tarif eden üç cümleyi kullanırız, ancak cümlelerden biri ’birinin kutsanmış olanı’ ya da ’ait olan’ olur. Bu format ise bundan tamamen farklı!" Mistisizm konusunda kapsamlı bilgiye sahip olan bir katılımcı detaylı bir açıklama yaptı. İnsanlar bu şekilde aralarında sohbet etmeye devam ederken Fors donup kalmıştı. Bu, Bay Aptal’ın fahri adı değil mi? Loen dilinde yazılmış olsa da bundan eminim! Bay A neden Bay Aptal’a inananları arıyor ki? Bunun arkasında Aurora Düzeni mi var? Fors’un aklı karmakarışıktı. Bay A’nın Aurora Düzeni’nin üyesi olduğunu biliyordu, çünkü bir "terör örgütü", Intis Büyükelçisi Bakerland suikastının sorumluluğunu almıştı. İlk şaşkınlığını zar zor üzerinden atan Fors, diğerlerinin kendisinin Tarot Kulübü’nün bir üyesi olduğunu, Bay Aptal’ın inananı olduğunu anlayabileceği endişesiyle telaşla kendisini gözden geçirmeye başladı. Ben yalnızca kağıdın üzerinde yazanları zikrettim ve gri sisin üstündeki o yere çekildim. Bunu kimse bilmiyor, soruşturulmaktan endişelenmeme gerek yok... Ancak o kağıt parçası... O kağıt parçası Vikont Glaint’ten ödünç aldığım kitabın arasından çıkmıştı... Fors’un zihni hızla çalışmaya başlamıştı. Bu çağa ait olmayan Aptal... Kağıdın üzerinde gördüğüm sözler bunlar değil miydi? Hatta o gün rüyamda şeytani bir ruh görmüştüm! Bu sırada Xio da kendisini dehşete düşüren olayı hatırlamıştı, ancak deneyimli bir ödül avcısı olarak, en ufak bir tepki vermemesi gerektiğini biliyordu. Birkaç saniye sonra, kağıdın nereden geldiğini hatırlamaya başladı. "Loen Krallığı’nın Aristokrasi Tarihi" kitabının içinde bulmuştu... Bu kitabı da Vikont Glaint’in çalışma odasından almıştı... Aniden, Fors ve Xio’nun zihninde bir isim belirdi: Vikont Glaint! Bu sırada Vikont Glaint de şaşkın bir şekilde kara tahtaya bakıyordu, "Bu çok nadir karşılaşılan bir isim. Ancak kulağa oldukça etkileyici geliyor!" Cümlesini tamamladığında başını çevirip iki arkadaşa baktı, ancak karşılaştığı bakışlar onu şaşkına çevirmişti, "Neden bana öyle bakıyorsunuz?" "Hiç." Xio ve Fors hemen başlarını iki yana salladılar. … Akşam yemeği vaktinden sonra, zarif bir şekilde dekore edilmiş bir evde. Audrey, dev golden retrieverı Susie ile birlikte, psikoloji öğretmeni Escalante rehberliğinde oturma odasına girdi. Geçen hafta kararlaştırdıkları "akademik" toplantıya katılmıştı. Hizmetlisi ve koruması geride kalmıştı, şu anda yanında yalnızca Susie vardı. Aktivite odasının gaz lambaları yanmıyordu. Oda, sehpa ve dolabın üzerinde duran altın kaplama mum lambalarla aydınlatılmıştı. Henüz etrafını dikkatlice incelemeye fırsat bulamamış olan Audrey, başını kaldırdığında otuzlu yaşlarında bir beyefendinin kendisine doğru yaklaştığını gördü. Adamın üzerinde gri bir palto vardı. "Bu evin sahibi, Bay Stephen Hampres, kendisi bir mobilya tüccarı," diyerek adamı tanıştırdı Escalante. Ancak tam Audrey’i tanıtmak için devam edeceği sırada Hampres gülümseyerek onu durdurdu, "Escalante, bir şey söyleme. Tahmin etme şansı ver bana." Adamın düzgünce kesilmiş bir bıyığı ve büyüleyici kahverengi gözleri vardı. Son derece nazik ve zarif görünüyordu, bir mobilya tüccarından ziyade öğretim görevlisi gibiydi. Kısa bir süre Audrey’i inceledikten sonra gülümsedi, "Escalante yalnızca onun öğrencisi olduğunuzu söyledi. Heh heh, kültürlü bir soylu hanımefendi olduğunuza inanıyorum, ayrıca, yalnızca görünüşüyle dikkat çeken biri de değilsiniz. Yaşam kalitenizin düşeceği konusunda endişelenmenize gerek yok... Biraz heyecanlı, oldukça meraklısınız ve nispeten sade, ancak sevgi dolusunuz... Tabii, en belirgin olanı güzelliğiniz, tıpkı bir melek gibi!" O sırada adam elini göğsüne götürüp eğildi, "Hoş geldiniz güzel Melek." Haklısın, tam da Psikoloji Simyacıları üyelerinden bekleneceği gibi. Ancak, gözlemlemeyi başarabildiklerin birkaç ay önce geçerliydi. Şu anda bunlar yalnızca gerçek beni görmemeniz için taktığım bir maske... Audrey şaşkınmış gibi görünerek ağzını açtı. "Beni daha öncesinden tanıyor muydunuz, Bay Hampres?" Şaşkınlık ifadesinin yüzünde uzun süre kalmasına izin vermedi, çünkü bu tür duyguların anlık olduğunu ve çok uzun sürmeyeceğini biliyordu. Birkaç saniyeden uzun süre şaşıran kişi, büyük olasılıkla rol yapıyor olurdu. Audrey bunu ilk başta fark etmemişti, ancak diğerlerinin ’rol yapışını’ izleyerek bunları yavaş yavaş öğrenmişti. "Hayır, sizi hala tanımıyorum. Bu yalnızca, psikoloji meraklısı olmanın getirdiği bir özellik." Hampres kıkırdadı. Daha adam cümlesini tamamlamadan Audrey onunla ilgili gözlemlerini yapmış, hakkında bir karara varmıştı. Adamın kıyafetleri ve evindeki mobilyalar onun, insanların onu nasıl gördüğünü çok önemseyen biri olduğunu gösteriyor... Sol elindeki bulunan yüzüğün üzerindeki safir küçük görünmüyor, ancak aslında oldukça sıradan kalite. Üzerinde herhangi bir sembol ya da büyülü etiket de yok... Finansal durumu göstermeye çalıştığı kadar iyi değil... Kibirli biri. Az önce çok coşkulu davranmış olsa da, burada duruşu, ayaklarının işaret ettiği nokta ve duygu renklerindeki değişim, hala pek çok endişesi olduğunu ve tetikte olduğunu gösteriyor... İçtenlikle görünüşüme övgülerde bulundu, ancak bunu bir erkeğin bir kadına yapacağı şekilde yapmadı. Yüz ürünleri kullandığına dair işaretler var, kaşları da kesinlikle çizilmiş. Makyaj konusunda benim yardımcım Solia’dan çok çok beceriksiz... Kullandığı parfümün adı ’karışıklık’, daha önce bu kokuyu yalnızca kadınların kullandığını görmüştüm... Evet, muhtemelen erkeklerden hoşlanıyor ve ilişkilerde güçsüz olan kişi rolünde... Audrey belli belirsiz başını salladı. "Sizin gözlem yetenekleriniz bende olsaydı keşke Bay Hampres." Hampres ve Escalante’nin rehberliğinde diğer konuklarla tanışırken de daima hafif gülümsemesini sürdürdü. Mistisizm ve psikoloji meraklılarının çoğu ya düşmüş aristokratların, ya üniversite doçentlerinin soyundan geliyordu ya da zengin kimselerin çocuklarıydı. Örneğin, davetteki genç bir adamın babası, Backlun’un en ünlü mağazası olan Philip’s Mağazası’nın sahibiydi. Davetin geri kalanı boyunca, Audrey genel olarak yalnızca insanları dinledi. Yalnızca kendisine soru sorulduğu zaman, merakını ve özlemini ifade eden cevaplar veriyordu. Bu ’akademik’ tartışmada, Escalante ve Hampres Kalp ve Zihin Bedeni’nden, ruh dünyasından ve kolektif bilinçten sıkça söz etmişlerdi. Ayrıca, Audrey’nin kafasında biriken bazı soru işaretlerine cevap bulmasını sağlayan bazı eşsiz bakış açılarından da bahsetmişlerdi. Tartışma sona erdiğinde ve evden çıktıklarında Audrey yanındaki Escalante’ye döndü, "Bayan Escalante, ben ne zaman psikolojide Bay Hampres kadar iyi olacağım?" Escalante’nin dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. "Çok yakında..." … Klein, gece vakti bir kez daha gri sisin üstündeki dünyada belirdi. Uykusu gelmiş olsa da, Bayan Sihirbaz’ın verdiği haberler onu tamamen ayıltmıştı. Aurora Düzeni Aptal’ı biliyor mu? Benim fahri adımı biliyorlar mı? Gerçek Yaratıcı beni mi hedef aldı? Klein, bir saldırıyla yüzleşmek üzereymiş gibi aniden doğruldu. Son teorisinin çok da olası olmadığına karar vermişti. Gerçek Yaratıcı gerçekten onu hedef almış olsa, Bay A uzun zaman önce, gaz sayacının parasını toplama bahanesiyle falan onu ziyarete gelirdi. Belki de, kapıma bir Aziz bile dayanabilir. Yani, yalnızca Aptal ve onun fahri adı biliniyor ve ipuçları Backlund’a işaret ediyor... Haberi sızdıran kim olabilir? Kaşları çatılan Klein dikkatle düşünmeye başladı. Kısa süre içinde aklına bir olasılık gelmişti. Küçük Güneş geçenlerde fahri adımı zikretti ve bu süreçte, Gerçek Yaratıcı tarafından lekelenmiş olan ekip üyesiyle birlikteydi... Bir kurban ritüeli hazırladı ve olay yerinde Bay Aptal’ın sembolleri vardı. Gri sisin üstündeki antik saray göründü... Böylece Gerçek Yaratıcı, Aptal’ın varlığını hissetti ve günahkarın, hayır, onu gözetleyenin ben olduğumu anladı... Ayrıca, Güneş o sırada Kara Göz’ü kullanıyordu ve bu nesne de Gerçek Yaratıcı tarafından lekelenmiş olan bir nesne... Bu nesne aracılığıyla benim takipçilerimin, inananlarımın Backlund’da olduğunu doğrulamış olabilir mi? İleride Kara Göz’ü sır gibi saklamam gerekiyor! Sorunu aşağı yukarı anlamış olan Klein’ın aklına takılan başka bir şey daha vardı. Bay A, çok da gizli ya da özel olmayan, açık bir Beyonder toplantısında Aptal’ın inananlarının başına ödül koymuştu. Bu adam yalnızca aptal mı, yoksa kasıtlı olarak mı ’yem atıyor’? Ah, Aurora Düzeni üyelerinin hepsi birer bağnaz deli. Beyinleri çoğunlukla hasar görmüş ve gerçek niyetlerini anlamak imkansız! Ne demişler, bir delinin ne düşündüğünü asla tahmin edemezsin!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.