Yukarı Çık




407   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   409 


           
St. George Bölgesi, Sird Sokağı.
Klein ve Jurgen arabadan iner inmez, Leppard’ın kapısının önüne park edilmiş olan devasa cismi gördüler.
Rengi demir siyahı olan, üç grup halinde bir düzine tekerleği bulunan ve üst kısmı gemi bacası gibi yükselen bu cisimden duman yayılıyordu.
Bu, Klein’ın dergilerde ve sokaklarda gördüğü buhar motoruydu ve halk arasında genellikle abartılı bir gövdeye sahip demir kaplı bir savaş gemisi olarak tanımlanıyordu.
 Bunun gibi ulaşım araçları, yalnızca belirli alan ve yerlerde görülebilirdi.
Aracın ağır penceresi ve kapısı aniden açıldı ve içinden iki figür çıktı
Bunlardan biri, Klein’ın daha önce tanıştığı buhar gücü devi Framis Cage’di. Ailesinde Feysac İmparatorluğu’ndan kimselerde olan adamın gözleri mavi, boyu ise uzundu. Dudaklarının arasında bir pipo tutuyordu.
Yanındaki adamın üzerinde ağır, siyah bir ceket, boynunda ise gri bir atkı vardı. Yüz hatları dikkat çekiciydi. Siyah saçları ve kahverengi gözleriyle sıradan görünse de, açıklanamaz bir aşinalık duygusu uyandırıyordu.
"Merhaba, Dedektif Moriarty, ne kadar dakiksiniz. Bu, avukatım ve ortağım Pacheco Dwayne."
    Bu sırada buhar motorlu araçtan iki iri yarı adam daha inmişti. Framis’in korumaları oldukları aşikardı.
Hiç profesyonel bir davranış değil... Önden inip patronlarının kapısını açmaları gerekmiyor muydu? Klein gülümseyerek selam verdikten sonra avukatı Jurgen’i tanıştırdı.
Leppard’ın kapıyı açmasını beklerken sohbet etmeye başlamışlardı.
"Bay Cage, bu buhar motorlu türden araçlar popüler mi? Çok talep var mı?"
Framis Cage güldü.
"Kendilerini saygın sananlar bunların barbarca ve kaba olduğunu söylüyor, sıradan insanların da alacak parası yok. Yalnızca, bu tür makinelerin ve buharın tutkunu olan ben bunu almaya can atabilirdim."
"Esasında sebebi, çoğu sokağın çok dar olması," dedi Klein teselli edercesine bir tonda.
Framis Cage onun bulduğu yatırımcıydı ve Leppard’la pek bir ilgisi yoktu.
Quelaag Kulübü’nde kart oynarken konuyu açtığında, Taşim hemen Framis’in de benzer icatlara ilgi duyduğunu söylemiş, ikisini tanıştırmayı teklif etmişti.
Bu, Klein’ın duygulanmasına sebep olmuştu. Kulüp gerçekten de bağlantılar geliştirmek için harika bir yerdi ve üyeleri oranın yemekleriyle, içkileriyle ve aktivite alanlarıyla pek ilgilenmiyordu.
"Haha, bu gerçekten de önemli bir sebep. Nüfus çoğaldıkça ve şehirler büyüdükçe atlı araçlar da azalacak. Çok yavaşlar. Şu anda bu dünya verimliliğin peşinde!" Dedi Framis kendinden emin bir şekilde.
---
"Ayrıca, ordudan bir talimat bile aldım. Roselle’in yazıtında belirtilenler gibi bazı geliştirmeler yapmamı; zırhın kurşun geçirmez kaplamasını artırmamı ve aracın basit bir yolda gidebilmesi için izleri örtmemi istiyorlar. Buna ek olarak kalın bir top namlusu eklememi de tembih ettiler, böylece bu araç yepyeni bir silah olacak."
Roselle’in yazıtı... Klein sessiz kalıp belli belirsiz iç çekti, neyse ki o sırada Leppard da kapıyı açmıştı.
Böylece artık sahne Jurgen ve Pacheco’nun olmuştu. İki avukat tartışıp şartları işverenleriyle görüşürken, tamamen hazırlıksız olan Leppard ise şaşkın bir şekilde bir kenarda oturuyordu. Yalnızca kendisine sorular sorulduğunda fikirlerini söylüyordu.
Sonunda, üç tarafında anlaşmasıyla Framis’in hisselerin %20’sini almak üzere bin pound yatırım yapacağı, Klein ve Leppard’ın hisselerinin de %28 ve %52 olmak üzere ayrılacağına karar verildi.
Aynı zamanda Framis, Klein’ın hisselerinin %18’ini de prim karşılığında satın almayı kabul etmiş ve vergiler düşüldükten sonra bu ona bin pounda mal olmuştu.
Benzer şekilde, şirketin %9 hissesini, vergi sonrası 500 pounda satın alacaktı.
Bu anlaşmanın sonucunda Framis, %47’lik payıyla yeni kurulan Backlund Bisiklet Şirketi’nin en büyük hissedarı olmuştu. Sanayileştirme ve pazarlamadan o sorumlu olacak, şirket ise başlangıç sermayesi olarak yatırdığı 1.000 poundla finanse edilecekti.
Leppard ise %43 ile ikinci büyük hissedardı. Görevi, seri üretim için montaj hattının kurulmasına yardımcı olmaktı.
Hisselerin yalnızca %10’una sahip olan Bay Klein ise yalnızca bir finansal yatırımcı haline gelmişti.
Hisselerini satarak elde ettiği 1.000 pound da kişisel servetini 2.235 pounda çıkarmıştı ve bu da Meçhul iksirinin ana malzemesini alması için neredeyse yeterliydi. Bir özel dedektif olarak hala görevler almaya devam ediyordu, bu nedenle günlük harcamaları birikimlerinden yapmıyordu.
Avukat Lawyer’a 50 pound ödemem gerekiyor, böylece 2.185 poundum kalacak... Karşılaştığımda Talim’e de teşekkür etmeliyim... Klein hafifçe başını salladı. Böylece sözleşme imzalanmıştı. Taraflar ayağa kalkıp el sıkıştılar.
"Umarım harika bir ortaklığımız olur."
Framis altın cep saatini çıkarıp zamanı kontrol ettikten sonra gülümsedi.
"Normalde anlaşmayı tamamladığımız için birlikte öğle yemeği yememiz lazım, ancak beni bekleyen önemli biri var. Gerçekten çok üzgünüm, ancak eminim gelecekte bunun için fırsatımız olacaktır."
Bir önemli figür daha... Talim’in bahsettiği kişi mi acaba? Aurora Düzeni’ne işaret eden sahte bilgiler vererek tazminat aldığım kişi? Klein’ın içini aniden bir suçluluk duygusu kapladı. Ancak bu duyguyu bastırmaya çalışarak hemen gülümsedi.
Evden ayrılıp araca bindiklerinde Jurgen’in kaşları çatılmıştı.
"Sherlock, çok çabuk tav oldun."
"Nasıl yani?" Diye sordu Klein merakla.
Jurgen’in neyden bahsettiğini bile anlamamıştı.
Jurgen ciddi bir tonda devam etti, "Hisse devrinden bahsederken.
Senin açıklamalarına ve Framis’in performansına göre, bisikletlerin pazardaki geleceğinin parlak olacağını anladım. Şu anda yalnızca bir icattan ibaret olsa da, genel değerlendirmeyi düşününce, 5.000 pound iyi para olsa da bence hisselerinin daha fazlasını elinde tutmalıydın. Böylece gelecekte daha büyük getiri elde edebilirdin.
Yalnızca %8’ini satacağını ve 500 pound için pazarlık yapacağını sanmıştım, ama sen %18’i kabul ettin. Yalnızca 500 pound alacak olsan da, yatırımını katlamış olacaktın. Bu kadar acele etmemeliydin."
Bunu yaptım çünkü paraya acil ihtiyacım var... Ancak, hiç tereddüt etmeden hemen kabul ettiğim doğru. Bu büyük bir anlaşmaydı, bu yüzden benim için bir hayli anormal görünüyor... Jurgen’in sözleri Klein’ın kendinden şüphe etmeye başlamasına sebep olmuştu.
Farkında olmadan Framis ya da Pacheco tarafından manipüle mi edildim? İkisinden biri bir Beyonder olabilir mi? Neyse ki aldığım ücret oldukça makul... Klein birkaç saniye daha düşündükten sonra başını kaldırıp cevap bekleyen Jurgen’e baktı, "Yeni yıla çok az kaldı..."
Nasıl bir açıklama yapacağına dair en ufak bir fikri yoktu, bu nedenle rastgele bir giriş yapmıştı.
Karşıdaki kişi akıllıysa, bu açılıştan mantık yürütür ve buna uygun mükemmel açıklamayı yapardı. Böylece Klein’ın da başka bir şey söylemesine gerek kalmazdı.
Tabii bu, akıllı insanlara yönelik bir hareketti. Sıradan insanlar muhakkak "ee," ya da "ne olmuş yani" gibi sorularla baskı yapmaya devam ederdi.
Ancak Avukat Jurgen açıkça akıllı bir adamdı. Klein’ın kısa sessizliğini görünce hemen başını salladı, "Anlıyorum."
Ne anladın acaba? Ben bile ne söyleyeceğimi bilmiyorum... Klein ilerideki metro istasyonunu işaret etti, "Ben burada iniyorum. Bir muhbirle buluşmam gerekiyor."

Buharla çalışan araç ilerlerken, önde oturan Framis pencereyi açıp dumanını dışarı üfürdü. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra da başını hafifçe Avukar Pacheco’ya çevirdi, "Az önce güçlerini mi kullandın?"
"Pasif olarak tetiklendi," dedi Pacheco gülümseyerek. "Güçlerim bu gibi durumlar için uygun değil. Devlet veya işletme çalışanlarıyla karşı karşıya olmayı tercih ederim."
Framis hafifçe başını salladı.
"Yalnızca hatırlatmak istedim.
Böyle durumlarda güçlerini kullanmana gerek yok. Bunun en önemli olan şeyi etkilemesine izin verme."
"Anlıyorum," dedi Pacheco sessizce.

Doğu Bölgesi’ndeki ucuz bir kafede.
Klein, geldiğinde yaşlı Kohler’i orada beklerken buldu.
Atkısını ve şapkasını çıkarıp karşısına oturduktan sonra bir solilerden oluşan bir deste çıkarıp Kohler’a uzattı.
"Önümüzdeki haftanın harcamaları için ve geçen sefer verdiğin ekstra bilgi için ikramiye. Toplam bir pound."
Zaten tazminat alacak birini bulduğundan son zamanlarda ikramiye verme konusunda oldukça cömertti.
Yüzü bariz bir şekilde eskisinden daha renkli olan Kohler, biraz utangaç bir tavırla parayı aldı.
"Geçen sefer verdiğim o bilgi pek de önemli değil gibiydi..."
"Hayır, önemi bilgiyi kimin kullandığına bağlıdır. Sana önemsiz gelen ancak diğer insanlar için çok değerli olan şeyler olabilir," dedi Klein gülümseyerek. "Bu hafta neler oldu?"
Yaşlı Kohler banknotları iç cebine koyduktan sonra düşünceli bir tonda söze girdi. "Tıpkı önceki gibi, hala pek çok insan Aptal’ın inananlarını arıyor. Haha, nasıl olur da birileri Aptal’a inanır? Bu iyi bir isim bile değil."
... Klein’ın dudaklarının kenarı seğirdi.
"İlerleme kaydedebiliyorlar mı bari?"
Aurora Düzeni gerçekten de ısrarcı... 
    "Hayır, öyle biri yok ki." Kohler başını iki yana salladı, "Son zamanlarda grev düzenleyen birkaç kişi var. Birkaç kez bana da geldiler, makul çalışma saatleri ve maaşlar için savaşacaklarını iddia ettiler."
Bu çağda oldukça normal bir şey, ancak çok ciddi sonuçları olabilir... Klein düşünceli bir şekilde cevap verdi, "Bu meselenin ardındaki kişilere dikkat et. Çok telaşlanma. Önce güvenlik."
"Pekala." Yaşlı Kohler bir an duraklayıp boğazını temizledikten sonra devam etti, "Bu aralar, birini arayan pek çok çete ve ödül avcısıyla karşılaştım. Nedenini bilmiyorum ancak sanırım biri başına ödül koydu."
"Kimi arıyorlar?" Diye sordu Klein kahvesinden bir yudum aldıktan sonra.
 Kohler bir an düşündükten sonra cevap verdi, "Azik Eggers adında bir adam."
Azik Eggers... Azik Eggers? Klein bakışlarını fincanından kaldırıp karşısında oturan yaşlı Kohler’a baktı.
Bu, Bay Azik’in soy adı değil mi? Neden birileri aniden onun başına ödül koysun ki? Ince Zangwill? "Nasıl biri olduğunu söylediler mi?"
Yaşlı Kohler başını salladı, "Balamlı sanırım, bir zamanlar üniversitede öğretim görevlisiymiş."

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


407   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   409