Balamlı gibi... Üniversitede öğretim görevlisi... İsim benzerliği değil, gerçekten de Bay Azik...Klein, başına ödül konan kişinin Ölüm soyundan olduğuna inandığı Azik’in ta kendisi olduğunu doğrulamıştı. İşte sorun. Bay Azik’i arayan kim ya da hangi örgüt? Nihai hedefi Ölüm’ü geri getirmek olan Kutsal Piskoposluk mu? Perdeler ardındaki beyni oynamayı seven Ince Zangwill mi? Ancak bu pek olası değil. Ince Zangwill, hedefinin onun talimatlarına göre hareket etmesini sağlayan Mühürlü Eser 0-08’e sahip, bunu kullanarak kolayca hedefe ulaşabilir. Çetelerle ya da ödül avcılarıyla falan uğraşmasına gerek yok... Bekle bir dakika, ya bu da Mühürlü Eser 0-08’in işiyse? Bay Azik’in hedefinde olduğunu fark eden ve ona karşı zafer kazanma şansı olmadığını anlayan Ince Zangwill, 0-08’i kullanarak Bay Azik ve bir hizip arasında sahte bir çatışma yaratıp düşmanını dolaylı yoldan ortadan kaldırmaya çalışıyor olabilir mi? Ve bu ödülü sunan da o hizip... Çok olası! Ancak, Kutsal Piskoposluk ihtimalini de göz ardı edemem. Bay Azik intikam almak için onlarla temas kurmuş olabilir. Ancak, iki tarafın Ölüm’ün yeniden canlandırılması konusundaki fikir ayrılıkları sonunda çatışmalarına yol açmış olabilir... Klein hafifçe başını sallayıp kahvesinden bir yudum daha aldı. "Bu ödülü sunanların kim olduğunu ve ödülün ne kadar olduğunu öğrenmeme yardım et. Uygunsa, hazır elim değmişken notunu alayım." "Tabii." Yaşlı Kohler, Klein’ın bu talebinde herhangi bir tuhaflık olduğunu düşünmemişti. Bir açıdan, özel dedektiflerle ödül avcıları arasında çok da büyük bir fark yoktu. Tek fark, dedektiflerin zinacıları yakalamak, kayıp kedileri bulmak gibi önemsiz işlerle de uğraşmaları ve kaba kuvvet yerine daha çok çıkarım güçlerini kullanmalarıydı. Kohler gördüklerini ve duyduklarını anlatmayı bitirdiğinde Klein, Gece Kuşları’nın müfredatına dayanarak bir konuşmayı yönlendirmenin püf noktalarını ona kısaca açıkladı. "Rıhtıma gitme vaktim geldi. Bir kez daha güzel bir hayat sürmeme olanak tanıdığınız için teşekkürler Dedektif Moriarty!" Kohler eski, yıpranmış şapkasını masadan alıp Klein’a içtenlikle teşekkür etti. Ona göre, dedektif ona yalnızca iyi maaşlı bir iş sağlamıyor, aynı zamanda işe yarar şeyler de öğretiyordu. Klein bir gün artık muhbir olarak ona ihtiyaç duymayacak olsa da, bu işten öğrendiği beceriler Kohler’ın, Doğu Bölgesi’nde hayatta kalmasına yardımcı olacaktı. güzel bir hayat mı? Bence, şu anda sahip olduğun şeyler aslında her insanın sahip olması gereken en temel şeyler... Kohler’in gidişini dalgın bakışlarla izleyen Klein bir süre daha sessizce oturmaya devam etti. Backlund’a geldiğinden beri ilk kez bir tanıdığının ismini bir başkasından duyuyordu ve ilk kez Ince Zangwill’e dair bir ipucu elde etmişti! Son üç aydır, özellikle de Lanevus’u öldürdüğünden beri, Klein’ın temel amacı iksirini sindirmek olmuştu. Çünkü, büyük ihtimalle Yüksek Dizi bir Beyonder olan Ince Zangwil ile arasında büyük bir uçurum olduğunu biliyordu. İntikamını almak için sabırsız davranamazdı, özellikle de tüyler ürpertici Mühürlü Eser 0-08’in varlığında. Ona yaklaşıp onu araştırmak gibi bir niyeti bile yoktu. Tingen’deki Blackthorn Güvenlik Şirketi’nde yaşananlar bir kez daha zihninde canlanmış, o parlak cilalı ayakkabılar adeta gözlerinin önüne gelmişti. Hafifçe başını kaldırıp derin bir nefes aldıktan sonra eşyalarını toparlayıp kafeden çıktı. … Hillston Bölgesi’ndeki nispeten eski bir binanın önünde. Klein araçtan inip doğrudan kapıya yöneldi. Geldiği yer Isengard Stanton’ın eviydi. Büyük dedektif birkaç gün önce Klein’a mektup göndermiş, bir cinayet davasını tartışmak üzere onu evine davet etmişti. Bisiklet projesinin finansmanıyla meşgul olan Bay Klein ise, buna ayıracak vakti olmadığını yazarak incelikle teklifi reddetmişti. Ancak şaşırtıcı bir şekilde Isengard bunu pek umursamamış, davanın çıkmaza girdiğini, yakın zamanda herhangi bir gelişme olmayacağını düşündüğünü belirtmişti. Dedektif Sherlock Moriarty’nin müsait olacağı zamanı beklemek, onunla fikir alışverişinde bulunmak istiyordu. Bu nedenle Klein’ın ziyareti yapacağı uygun bir gün seçmek için kehanet yapmaktan, sonrasında da Isengard ile konuşarak çıkan sonuca olabildiğince yakın bir buluşma belirlemekten başka seçeneği kalmamıştı. Böylece mektuplaşarak, bugün öğleden sonra buluşmaya karar vermişlerdi. Ding dong, ding dong. Klein zili iki kez çaldıktan sonra bir adım geri çekilip beklemeye başladı. On saniye kadar sonra kapı gıcırdayarak açıldı ve büyük dedektif Isengard’ın asistanı gülümseyerek Klein’ı selamladı, "İyi günler Dedektif Moriarty. Bay Stanton sizi etkinlik odasında bekliyor. Kahve ya da çay alır mısınız?" Asistan ince yapılı, altın çerçeveli gözlükleri olan bir adamdı. Oldukça derli toplu ve profesyonel görünüyordu. Klein adama bakıp gülümsedi, "Çay alırım. Limon dilimleri de olsun lütfen." "Tabii." Asistan, Klein’a oturma odasına kadar eşlik ettikten sonra etkinlik odasını işaret etti, "Kusura bakmayın, yalnızca geçici süreli hizmetlilerimiz var ve bugün izin günleri, bu nedenle size içeri kadar eşlik edemeyeceğim." Klein hafifçe başını sallayıp etkinlik odasına yöneldi. Kapıya tıklamak için elini kaldırdığında, aniden bir şeylerin ters gittiğini hissine kapılmıştı. Bay Stanton ile buluşacağımız gün birkaç gün önceden belliydi. Neden hizmetlilerin izinli olduğu güne denk gelsin ki? Gözleri kısılan Klein hemen cebinden bir bozukluk çıkardı. O sırada, etkinlik odasının kapısı da hafifçe aralanmıştı. Sanki bir mühür kaldırılmış gibi, göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir an içinde Klein’ın burnunu yoğun bir taze kan kokusu doldurdu. Görebildiği kadarıyla, etkinlik odasındaki sallanan sandalye ters dönmüş ve kan lekeleriyle kaplanmıştı. Yanında ise, kapağı yukarı bakan bir kitap duruyordu. Klein, ilk bakışta bir cinayet sahnesine tanık olmuş gibi hissetti. O sırada gözü kitabın ismine takıldı: "Sivellaus Bölgesi’ndeki Şeytan’ın Efsanesi." Şeytan... Tam Klein bir hamle yapacakken etkinlik odasında güçlü bir rüzgar esti ve kapıyı geriye çekti. Gıcırt! Böylece etkinlik odası tamamen Klein’ın gözlerinin önüne serilmişti. Şöminedeki kömür çoktan yanıp bitmişti, kahve sehpası, kanepe, sandalyeler, dolap ve diğer her şey düşmüş ya da parçalanmıştı. Burada yoğun bir mücadele gerçekleşmiş gibiydi. Halı ve duvarlar kanla kaplıydı, her yerde yanık izleri vardı, ancak olay yerinde bir ceset, bir uzuv bile yoktu. Dedektif Stanton’a bir şey mi oldu? Klein aniden bir adım geri çekildi, kafasında beliren ilk düşünce derhal buradan ayrılmaktı. Ancak o anda, birisinin kendisine kilitlendiğini hissetti. Bilinmeyen bir konumdan birisi, buz gibi, acımasız gözlerle ona bakıyordu! Yanlış bir tepki verdiği anda ölümcül bir darbe alacaktı! Isengard Stanton’u ziyaret etmek için uygun gün bu muymuş gerçekten? Neden yanlış vahiy aldım? Klein aceleci davranmaya cesaret edemiyordu. Ancak gerdin ya da telaşlı da değildi. Pek çok mücadele deneyimlediğinden, bu gibi anlarda sakin kalması gerektiğini biliyordu. Pat, pat, pat. Isengard Stanton’ın asistanı elinde tepsiyle içeri girdi. Tepsinin üzerinde teneke bir çaydanlık ve iki beyaz porselen bardak vardı. Ancak etkinlik odasındaki sahneyi gördüğünde, asistan da donup kalmıştı. Aniden dehşete kapılan adam korku içinde Klein’a baktı, "Siz... Bay... Stanton’u... öldürdünüz..." Her kelimesinde yüzünden bir parça et düşüyordu. Cümlesini tamamladığında, bedeni hızla çürüyerek parçalanmaya başladı. Sanki başından beri bu haldeymiş gibiydi... Klank! Çatırt! Teneke ve beyaz porselenler yere düşerken her yer kırık parçalarla dolmuş, çay zemini ıslatmıştı. Klein ise kıpırdamadan her şeyi izliyordu. Çünkü o gözleri hala üzerinde hissediyordu. Bütün bunlara sebep olan kişi, onun sırtına yapışıp boynunu kırmak için bekliyor gibiydi. Sessiz ve ürkütücü bir çıkmaza giren Klein, ne kadardır bilinmez bir süre sonra Isengard’ın evinin kapısının açıldığını, ve siyah beyaz damalı üniformalı bir grup polisin içeri girdiğini gördü. Polisler, yerde yatan mide bulandırıcı, parçalanmış cesetleri gördüklerinde hemen silahlarını etkinlik odasının önünde duran Klein’a doğrulttu. Klein, siyah namlularla karşı karşıya olmasına rağmen oldukça sakindi. Boynunu kırmak için bekleyen o buz gibi bakışlar anında ortadan kaybolmuş gibiydi! Ellerini kaldırıp çaresizce güldü. "Avukatım gelene kadar tek kelime etmeyeceğim." … Backlund’un Chissak Polis Merkezi’nde. Bir su borusuna zincirlenmiş olan Klein, bir kez daha Avukat Jurgen’le buluştu. "Sorgu sırasında yanında olacağım." Jurgen’in yüz ifadesinde en ufak bir tuhaflık yoktu, sanki Dedektif Moriarty’i karakolda görmeye alışmış gibiydi. Klein iç çekti, "Ne trajedi ama. Mahkeme duvarı suratlı bir polis memuruyla konuşmak yerine bu gece ne yiyeceğimi düşünüyor olmalıydım." Bugün en çok, Aurora Düzeni’nin soruşturması ve Gül Düşünce Okulu’nun Yüksek Dizi Beyonder’ı sebebiyle yanına hiç Beyonder malzemesi almadığı için minnettardı. Üzerinde bulunan tabancasını da, sihir benzeri bir yöntemle kolayca gizleyip üst aramasında temiz çıkmıştı. Sorgu odasına girdiğinde, Isengard Stanton ile yazışmalarını tek tek anlattı. "Bu mektupları almak için Bay Jurgen ile evinize gideceğim. Umarım hala oradadırlar." Soruşturmadan sorumlu memur birkaç saniye durakladıktan sonra devam etti, "Dedektif Isengard Stanton ile nasıl tanıştınız?" Klein tereddüt etmeden cevap verdi, "O seri cinayet davası vesilesiyle..." Ancak o anda aniden donup kaldı. Bir şey hatırlamıştı. Hep o şeytan köpeğin arkasında bir sahip olduğunu düşünmüştü, şeytan köpek öldüğünde hırıldayan kişi... Evet, Stanton’un saldırıdan önce okuduğu kitabın adı ’Sivellaus Bölgesi’ndeki Şeytan’ın Efsanesi’ydi... Şeytani köpeğin sahibi intikam için geri dönmüş olabilir mi? Ve Dedektif Stanton, polis kayıtlarında dava için asıl ipuçlarını ve fikirleri sağlayan kişi olarak görünüyordu. Dahası, ödül parasını resmi olarak alan da oydu!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.