Klein, şeytan köpeğin sahibinin de işin içinde olabileceği olasılığını düşündüğünde stratejisini değiştirip Isengard ile olan ilişkisini daha detaylı anlatmaya karar verdi. Ayrıca, Isengard Stanton’ın seri cinayetleri araştırmak için dedektiflerden oluşan bir ekip topladığını ve ödülü aralarında bölüştüklerini de anlatmayı ihmal etmedi. "O görevde, yalnızca bazı fikirler sağlamış olsam da, Bay Stanton en büyük katkı sağlayanın ben olduğum kanaatine vardı, bu nedenle ödülün büyük kısmı bana verildi," diyerek açıklamasını bitirdi Klein. Sorgulamadan sorumlu iki memur, anlatılanları not ettikten sonra bu ifadeleri doğrulayabilecek biri olup olmadığını sordu. Böylece Klein onlara Stuart, Kaslana ve diğer özel dedektiflerin isimlerini ve adreslerini verdi. "Çok güzel, Bay Moriarty. Cevaplarınız yeterince detaylı." Memurlardan biri yazmayı bırakıp başını kaldırdı, "Bugün Isengard Stanton’un evinde ne kadar zaman geçirdiniz? Yani, içeri girdiğiniz andan biz sizi bulana kadar ne kadar zaman geçti." Klein birkaç dakika düşündükten sonra avukatına danışmadan doğrudan cevap verdi, "İki ya da üç dakika kadar." Doğruyu söylediğinden emindi. Ancak o sırada diğer memur kaşlarını kaldırdı, "Yakınlardaki pek çok mahalle sakini sizin Isengard Stanton’un evine öğleden sonra ikiyi on geçe gibi girdiğinizi belirtti. Biz ise ikiyi yirmi sekiz geçe geldik, yani siz iki-üç dakika değil, on sekiz dakikadır evdeydiniz! Bu süre zarfında tam olarak ne yapıyordunuz? Neden evden çıkıp polise haber vermediniz?" On sekiz dakika mı? Klein’ın kaşları çatıldı. Kendisini acımasız gözlerle izleyen o varlıkla yaşadığı çıkmazın yalnızca bir dakika falan sürdüğünü hissetmişti oysa. Nasıl on sekiz dakika olabilir? Zaman algımla oynayan, o tuhaf izlenme hissi miydi yoksa başka bir şey mi? Karşı tarafın Beyonder güçleri yüzünden mi? Bu kişi gerçekten de şeytani köpeğin sahibiyse, en az Dizi 6 ya da 5 seviyesinde olmalı... Klein kafası karışık bir şekilde düşünmeye devam ederken Avukat Jurgen öne doğru eğildi, polisi tehditkar sorular sormakla suçlamaya hazırdı. Bu çok da geçerli bir sebep değildi, ancak bu yöntemi yalnızca sorgunun hızını kesmek ve müşterisi için gelecek olumsuz soruları geciktirmek için kullanmak istiyordu. O anda, Klein elini kaldırıp alnını ovuşturdu. "Ben doğruyu söylediğime inanıyorum. Benim hissettiğim kadarıyla, Isengard’ın evine girdikten iki-üç dakika sonra siz geldiniz." O noktada bir an durakladıktan sonra tekrar vurguladı, "Evet, benim hissettiğim buydu." İki polis memuru aralarında bakıştıktan sonra ifadeyi kaydettiler. Bir anlık sessizliğin ardından sorgu devam etti, "Bu on sekiz dakika boyunca, dışarıdan gelen bir hizmetli kapı zilini çalmış, ancak kapıyı kimse açmadığı için adam cumbalı pencereden içeri bakmış ve sizi cesetlerle dolu zeminin önünde, etkinlik odasının kapısında dururken görmüş. Korku içinde karakola koşup haber vermiş, yoldan geçen pek çok kişi de bunu doğruluyor." Klein, Jurgen’in gözlerindeki bakışı görmezden gelerek başını iki yana salladı. "Ben kapı zilini duymadım." İki memur bir kez daha aralarında bakıştılar, ancak herhangi bir yorum yapmadılar. Yalnızca içlerinden biri söylenenleri not almaya devam ediyordu. Böylece başka detaylarla ilgili sorular sormaya devam ettiler, Klein da hepsine bütün dürüstlüğüyle cevap verdi. Sonunda ise, uzun zamandır içinde tuttuğu soruyu sonunda sordu, "Dedektif Isengard Stanton’u bulabildiniz mi? Etkinlik odasında ceset yok gibi görünüyordu. Hala hayatta olma ihtimali var, değil mi..." Memurlardan biri kalemini hafifçe masaya vurdu, "En çok merak ettiğimiz şeylerden biri de bu. Evde yalnızca etkinlik odasında mücadele izleri vardı, pencereler kapalıydı ve günlerdir açılmamışlardı. Bildiğiniz gibi, Backlund’da sonbahar ve kış dönemi için bu oldukça normal. Saldırgan ve Bay Isengard Stanton odadan tuhaf bir şekilde çıkmışlar, evin içinde ya da mahallede onlara dair en ufak bir iz, bir damla kan bile bulamadık." Memur, bir an durakladıktan sonra Klein’ın cevabını beklemeden devam etti, "Muhakkak etkinlik odasının ya da evin kapısından bahsetmek istiyorsunuzdur, ancak pek çok tanık yakınlarda herhangi bir takip olmadığını ya da kimsenin rehin alınmadığını bildirdi." Belki de gece yarısı olmuştur? Belki de duvarlar onlar için engel değildi? Klein sessizce diğer olasılıkları gözden geçiriyor, bir yandan da içten içe dua ediyordu. Tanrıça Dedektif Isengard’ı korusun, felaketten kaçmasına yardımcı olsun -Evernight Tanrıçası, Felaket ve Dehşetin İmparatoriçesi’ydi. Sorgu bittiğinde, Klein küçük bir odaya alındı ve bir memur, mektupları almak üzere Avukat Jurgen’le birlikte Minsk Sokağı’na gönderildi. 50 poundluk kefaletle serbest kalma izni akşam olana kadar çıkmamıştı. "Geçen seferkinden çok daha pahalıya patladı. Bir özel dedektifin kısa sürede bu kadar parayı çıkarması çok zor." Chissak Karakolu’ndan çıkmış olan Jurgen ve Klein yan yana yürüyorlardı. Jurgen’in yüzünde hala aynı profesyonel ve ciddi ifade vardı. "Geçen sefer durum lehineydi, ancak bu kez kanıtların çoğu seni işaret ediyor." Yaklaşan kiralık aracın durması için elini kaldırdıktan sonra başını çevirip Klein’a baktı. "Sherlock, ben senin avukatınım. Polisin sorularını cevap vermeden önce benimle iletişim kurman, en azından bir bakışman daha iyi olur. Hiçbir sorun olmadığına inansan bile her sorulanı olduğu gibi cevaplama. Bunun eğitimini almamış kimseler, kendilerini tuzağa çekecek olan şeylere kolayca cevap verebilir." Bu... Ben kendi hikayelerimi uydurmaya, kendi problemlerimi çözmeye alışkınım... Klein hafifçe başını sallayıp güldü. "Pekala, bunu aklımdan çıkarmayacağım." Böylece ikili kiralık araca bindi. Klein’ın kafası, Isengard Stanton olasıyla ilgili soru işaretleriyle doluydu. Düşüncelerine dalıp gitmişken, aniden karnından gelen gurultuyu duydu. Normal akşam yemeği saatim çoktan geçti... Zamanı kontrol etmek için cep saatini çıkarıp açtı. Yemek hazırlamakla uğraşmak istemiyordu, bu nedenle hangi restoranda yiyebileceğini düşünmeye başlamıştı. O anda, Jurgen başını hafifçe ona doğru çevirdi, "Büyükannemden üç kişilik yemek hazırlamasını istedim." "Zahmet olmasaydı..." Klein ilk önce çekinmiş ancak hemen sonra rahatlamıştı. "Bayan Doris’in yemekleri için sabırsızlanıyorum." … Onlar Cherwood Bölgesi’ndeki Minsk Sokağı’na döndüklerinde gökyüzü de tamamen kararmış, sokak lambaları yanmıştı. Klein, Jurgen’in evinde yemeğini yiyip kediyle biraz oynadıktan sonra soğuk, nemli havada 15 numaradaki evine döndü. Alışkanlık gereği posta kutusunu kontrol etmeyi de unutmamış, içeride yeni gelmiş olan Backlund Akşam Haberleri’nin bir kopyasını bulmuştu. Ancak kapıyı açıp elinde gazetesiyle içeri girdiği anda, bir terslik olduğunu fark etti. Kahin içgüdüleri ona, evine bir yabancının girdiğini söylüyordu! Kanıtı bulmaya gelen polis olabilir mi? Klein temkinli bir şekilde etrafını inceledikten sonra kahve sehpasının üzerinde duran mektubu gördü. Orada yalnızca gazeteler duruyor olmalıydı! Temkinli bir şekilde, sessizce kahve sehpasına doğru yaklaştı. Önce siyah eldivenlerini takıp sonra da yine sessizce mektuba uzandı. Zarfın içinde ince bir kağıt parçası vardı. Kağıttan hafif bir kan kokusu yayılıyordu. Kelimeler pıhtılaşmış kanla yazılmıştı: "Hepiniz öleceksiniz!" Bu... Bu gerçekten de o şeytani köpeğin sahibi mi? Astının ölümüne sebep olanlardan intikam almak mı istiyor? Bu gerçekten de güçsüze zorbalık edip güçlüden korkma durumu. Neden doğrudan temizleme operasyonundan sorumlu Gece Kuşları’nı bulmuyorsun? Klein’ın kalbi sıkışmış, zihnini pek çok düşünce doldurmuştu. Ancak birkaç saniye düşündükten sonra biraz da olsa sakinleşti. Kişinin baş edebileceği birinden intikam almaya çalışması çok normaldi. Tıpkı son birkaç aydır onun da yaptığı gibi, Ince Zangwill’i bulmayı aklından bile geçirmemiş, ancak Lanevus’u kovalamaktan bir an bile vazgeçmemişti. Başını kaldırıp bir kez daha etrafını inceledikten sonra, bu meselenin oldukça kadar karıştırıcı olduğunu fark etti. İntikam almak için bu kadar gösterişli bir yöntem kullanması, resmi Beyonder ekiplerinden korkmadığı anlamına mı geliyor? Acaba bulunduğu Dizi’nin ’rol yapma’ gereksinimi mi bu? Ya da, Dedektif Isengard kaçtığı için, hedeflerinden sessizce kurtulamayacağını anlayıp yöntem mi değiştirdi... Ancak bu yöntemin arkasındaki mantık ne ki? Ayrıca, Dedektif Stanton’un evindeyken birinin beni izlediğinden eminim. Neden bir hamle yapmadı? Benim gibi sıradan bir dedektife karşı ne endişesi olabilir ki? Hayır, imkansız... Beyonder olduğumu biliyor mu? Olabilir. Şeytani köpekle karşılaşmam, Ana Anahtar sebebiyle kaybolmam sonucu olmuştu. Bedenimi, neye benzediğimi gördü. Kılık değiştirmiştim evet ama, bir Şeytan’ın bunu anlayıp anlayamayacağını bilmiyorum... Belki de o olaydan sonra sahibine gördüklerini bir şekilde aktarabilmiştir... Ancak o zamanlar, şeytani köpeği bile yenebilecek durumda değildim, bu nedenle yalnızca acınası bir halde kaçmıştım. Böyle birinden nasıl korkabilir ki? Yaralı Isengard’ın yakınlarda bir yerde saklanıyor olabileceği gibi başka bir şeyden endişelenmediyse tabii? Bağımsız bir Beyonder olarak, resmi ekiplerden yardım istemeye cüret edemeyeceğimi düşünerek mi bana bu kadar açık bir tehdit yazdı? Kafası soru işaretleriyle dolu olan Klein, sessizce evi dolaşmaya, etrafı incelemeye başladı. İkinci kattaki yatak odasının kapısını açtığında kendisini bekleyen başka bir mektubun olduğunu fark etti. Mektup, uzun zamandır masasının üstünde duruyor gibiydi. İçindeki kağıt parçasında, yine koyu kırmızı renkle yazılmış iki kelime vardı: "Sıradaki sensin." Sıradaki... Ne kadar kendini beğenmiş... Klein sessizce iç çekti. O sırada aklına bir gelmişti. Başını kaldırıp pencereden dışarı baktı. Karşısında, ışıkları yanan birkaç iki katlı ev vardı. Sokak lambalarının ışıkları bu evlerin dış duvarlarına düşüyor, orada çapraz bir bölge oluşturuyordu. Bir anda, o alandaki gölgeler hareketlendi ve ortaya uzun ceketli, siyah bir gölge çıktı. Gölge sağ elini kaldırıp silah gibi tutarak Klein’ı nişan aldı. Sonra da kolunu geri çekip "silahının namlusuna" üfledi. Hemen ardından ise hızla farklı gölgelere dağılarak yok oldu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.