Gelen koyu yeşil üniformalı bir postacıydı. Şaşkın bir şekilde gülümsüyordu. "Sherlock Moriarty siz misiniz?" "Evet." Klein bu ziyaretin sebebini az çok tahmin edebiliyordu. Ziyaretçi sağ elini kaldırıp siyah tülbentle sarılmış avuç büyüklüğünde bir nesne uzattı. "Lütfen imzalayıp paketinizi kabul edin." Klein şüpheci bir tavırla adama baktı. "Bana bir fiş verip tahsilat için postaneye gitmemi söylemen gerekmiyor mu?" Loen Krallığı’nın posta sistemi, Intis’teki sistemin mükemmel bir kopyasıydı, hataları bile olduğu gibi kopyalanmıştı. Doğrudan posta kutusuna bırakılamayacak olan her şey için ev sahibine bir ’tahsilat fişi’ veriliyordu ve kişi gidip paketini kendisi alıyordu. "... Haha, bu değerli bir şey olduğundan bizzat teslim etmem gerekiyordu," dedi postacı anlık şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra. Gerçek bir postacının profesyonelliğine sahip görünmüyorsun... Klein başka bir şey söylemeden paketi alıp imzasını attı. Paketi doğrudan açmak yerine önce cebinden bir bozukluk çıkardı. Pa! Rakam kısmı yukarı bakıyordu, yani cevap negatifti. Tehlikeli değil... Klein hafifçe başını sallayıp bozukluğu tekrar cebine attıktan sonra paketi açtı. Siyah tül katmanlarını çıkardıktan sonra içindeki nesne ortaya çıktı. Soluk altın renkli, zarif desenlere sahip bir cep saati; koyu kırmızı kan lekeli bir mendil; yedi ya da sekiz kahverengi kıvırcık saç teli ve bir dizi not. Talim’in eşyaları, saçı, kanı ve günlük kullandığı şeyler... Prens Edessak gerçekten de verimli bir adam. Henüz akşam bile olmadı... Klein kahve sehpasındaki nesnelere bakarken aniden üstünde pek çok göz varmış gibi hissetti. İki bin yıldan uzun bir tarihi olan köklü bir Melek Ailesi’nin inanılmaz bir geçmişi olacağı zaten aşikar... Kraliyet ailesinin iç çekişmelerine dahil olduğuma göre, her an her yerde beni küle çevirmeleri mümkün... Belki şu anda bile gözetleniyorumdur... Güvenliğimi sağlamak için sıradan göründüğümden emin olmam lazım... Klein ne yapacağına çoktan karar vermişti, bu nedenle sakin bir şekilde nesneleri incelemeye devam etti. Bu süre zarfında maneviyatından herhangi bir uyarı gelmemiş, maneviyatı onu kehanet girişiminde bulunmaması konusunda uyarmamıştı. Klein durumu dikkatli bir şekilde gözlemledikten sonra bir kağıt ve kalem çıkarıp kehanet ifadesini yazdı: "Talim Dumont’un ölümünün gerçek sebebi." Her an gözlemleniyormuş gibi hissetmediğini göstermek için son derece dengeli davranıyordu. Sakin bir şekilde saç tellerini ve mendili alıp arkasına yaslanarak kehanet ifadesini tekrarlamaya başladı. Böylece transın da yardımıyla hızla derin bir uykuya daldı. Rüya aleminde, Quelaag Kulübü’nün aşina olduğu lobisini gördü. Talim Dumont’un elini kalbine götürdüğü, yüzünün acıyla buruştuğu sahneyi bir kez daha izledi. "Bu vahiy Talim’in ani bir kalp hastalığından öldüğünü gösteriyor..." diye mırıldandı gözlerini açtığında. Kaşları çatılmıştı, yüzünde şaşkın, düşünceli bir ifade vardı. Birkaç farklı kehanet ifadesi daha deneyip hepsinde aynı sonucu aldı. Sonrasında da ayağa kalkıp volta atmaya başladı. Gerçek suçluyu bulacak, arkadaşına yardım edecek kadar iyi olmadığı için öfkelenmiş gibi hafifçe alnına vurdu. Sonunda, kederli bir şekilde oturup uzun bir süre sessiz kaldı. Karanlık odanın içinde taştan bir heykel gibi duruyordu. Bu yeterli olmalı. Çok abartmamalıyım... Beni izleyen birileri yoksa boşuna çabalıyor olacağım... Klein başını iki yana sallayarak ayağa kalkıp mutfağa yöneldi. Akşam yemeğini yedikten sonra, Talim’in o gün neler yaptığı, kimlerle görüştüğü gibi bilgileri içeren notları tekrar dikkatle okudu. Ev, Kırmızı Gül Malikanesi, Quelaag Kulübü, Vikont Conrad’ın malikanesi... Sıra dışı hiçbir şey yok... Klein kalemi alıp ziyaret edeceği yerleri ve soru sorması gereken kişileri işaretledi. Bütün bunlar bittiğinde de derince bir iç çekip ortalığı toparladıktan sonra yatağına yöneldi. Gece yarısı, kızıl ay bulut katmanlarının arkasında gizlenirken ise gözleri aniden açıldı. Hemen yataktan çıkıp sakince kapıyı açtıktan sonra banyoya yönelip kağıt figürünü hazırladı. Karanlık bir köşeye çekilip saat yönünün tersine dört adım attıktan sonra Aptal’a ait olan onur koltuğuna oturdu. Bakışları artık cansız, hoşnutsuz ve karamsar değildi. Hemen pijamasının gizli cebindeki kan lekeli mendili çıkardı. Eşyaları toparlarken Sihirbaz Beyonder güçlerini kullanarak bu mendili saklamıştı. Derin bir nefes aldıktan sonra kalemi alıp ilk başta kullandığı kehanet ifadesini bir kez daha yazdı: "Talim Dumont’un ölümünün gerçek sebebi." İfadeyi yedi kez tekrarladıktan sonra arkasına yaslanıp derin bir uykuya daldı. Gri, hayali dünyada, öncekinden tamamen farklı bir sahne belirdi karşısında. Gözlerinin önünde avuç büyüklüğünde, gözleri, burnu ve ağzı olan ahşap bir kukla vardı. Kuklanın gövdesindeki birkaç koyu kırmızı kan damlası ona oldukça şeytani bir görünüm vermişti. O sırada bir el uzandı. Teni beyaz, pürüzsüz ve güzeldi, parmakları ince ve narin görünüyordu. En göz alıcı özelliği ise serçe parmağındaki safirli eşsiz yüzüktü. Pa! Kuklanın kalbine doğrultulmuş olan işaret parmağı aniden siyah bir alevle sarıldı. Sessizce sahne parçalandı ve Klein rüyasından uyandı. İlk tahmini yanlış değildi. Talim bir lanet sonucu ölmüştü! Ancak burada bir sorun vardı. Lanetin gerçekleşme sahnesini görebiliyordu, ancak neden sahnenin bütünü görünmüyordu? Gri sisin üstündeki gizemli alan tüm müdahaleleri ortadan kaldırabiliyor oysa... Klein şaşkın bir şekilde elindeki kağıda baktı. Normalde, soyut ve yanlış yorumlanması kolay vahiyler almak kehanet yeteneklerinin sınırlı olmasıyla alakalı bir problemdi. Bu, üzerinde kehanet kullandığı meselenin çok zor olduğu ve gri sisle ilgisi olmadığı anlamına geliyordu. Anlaşılabilir bir sonuçta, ancak Klein o korkunç lanet sahnesini net bir şekilde görmüştü... Bununla birlikte, sahnenin kapsamı oldukça küçüktü, tuhaf bir sebepten ötürü verimli bir vahiy sağlamamıştı. Ben... geçmişte de buna benzer bir durumla karşılaştım mı? Klein dikkatle geçmiş deneyimlerini gözden geçirmeye başladı. Birkaç saniye sonra aniden duruşunu dikleştirdi, bu durumu nerden hatırladığını bulmuştu. Tingen’de, başına gelen sayısız tesadüfün ardındaki gerçeği araştırırken de böyle bir şey olmuştu! Kırmızı bacalı evi net bir şekilde görebiliyor, ancak Ince Zangwill ve Mühürlü Eser 0-08’e ulaşamıyordu! Bu, bu... Gri sisin gücüne direnen Dizi 0 bir Mühürlü Eser ya da aynı seviyedeki bir insanın gücü mü? Hayır, böyle olmayabilir. Başka olasılıklar da var. Bir kez daha doğrulamam gerekiyor! Klein kendisini sakinleştirmek için birkaç derin nefes aldı. Aynı kehaneti tekrar yapacaktı. Vahiy değişmezse, işler çok da korkunç değil demekti, ancak bu kez kehanet başarılı olmazsa, hedef ya da hedefin çevresindeki bir şey, tıpkı 0-08 gibi gri sisin gücüne direniyor demekti! Klein biraz sakinleşmeyi başardıktan sonra kehanet ifadesini tekrar yazdı. "Talim Dumont’un ölümünün gerçek sebebi." … Arkasına yaslanıp kısık sesle ifadeyi tekrarladı. Bu kez rüyasında tek görebildiği puslu, parçacıklı gri bir alandı. Tahta kukla ya da el yoktu. Vooş! Klein duruşunu dikleştirdi, ancak yüzünde korkunç bir ifade vardı. Talim neye bulaştı böyle? Şimdi ne yapacağımı düşünmeme hiç gerek yok. Yapmam gereken tek şey pasif ve kusursuz olmak. Önce Prens Edessak’a yalan söyleyip bu meselenin ardındaki gerçeği çözemediğimi anlatacağım. Huh, bu dünya gerçekten çok korkunç. En ufak bir dikkatsizlik son derece korkunç bir şeyle karşılaşmama neden olabilirdi... Böylece Klein hemen gerçek dünyaya döndü. … Salı sabahı 9’da, Taç Mezarlığı’nda. Siyah bir gömlek, siyah yelek ve siyah tüvit ceket giymiş olan Klein, elinde 12 soliye aldığı bir çiçek demetiyle kalabalığın arasına karıştı. Talim’in cesedinin bulunduğu tabutu, tabutun mezara yavaş yavaş yerleştirilişini kederli bakışlarla izliyordu. Talim’in annesinin gözleri ise kırmızı ve şişti. Birkaç kez konuşmaya yeltenmiş, ancak bir türlü ses çıkaramamıştı. Gri saçlı babasının ise yüzünden bitkinlik akıyordu. Hafifçe titreyen adam kıpırtısızca olan biteni izliyordu. Bunu gören Klein başını hafifçe eğip gözlerini kapattı. Kalabalık uzaklaşana kadar bekledikten sonra da yaklaşıp çömelerek çiçeği toprağın üstüne bıraktı. Üzgünüm... Tam ayağa kalkmış oradan ayrılmak üzereydi ki Muhabir Mike ve Cerrah Aaron’un yaklaştığını gördü. "Ne acı. Talim’in böyle... böyle... ah..." Mike cümlesini bile tamamlamamıştı. Daima soğuk olan Aaron’un ise gözleri yaşlarla dolmuştu. "Sıcacık bir kalbi vardı. Sonu böyle olmamalıydı..." "Evet, büyükbabasının kötü şöhretinden kurtulabilirdi," dedi Klein da hüzünlü bir tonda. O sırada, kalın, siyah bir elbise giymiş ve yüzünü bir duvakla örtmüş bir kadının Talim’in mezarına yaklaştığını gördüler. Onun da elinde bir demet çiçek vardı. Klein çaktırmamaya çalışarak, göz kenarıyla kadını takip etti. Kadın eğilip siyah tül eldivenli eliyle çiçek buketini bıraktı. Sol elinin serçe parmağında mavi bir mücevher parıldıyordu. Klein şok olmuştu. Tüm bedeni uyuşmuş gibi hissediyordu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.