Salon büyüktü. Sadece büyüklüğüyle değil, taşıdığı sessizlikle insanın göğsüne çöken bir ihtişamı vardı. Altın süslemelerle bezeli mermer sütunlar, kristal avizelerle birleşiyor; yerdeki siyah beyaz mozaikler, dev bir tahtın önünde keskin bir son buluyordu. Fakat o an ne zenginlik, ne mimari ön plandaydı. Tüm gözler —ve her nefes— iki adamın arasında sıkışmıştı. Bu iki figür karşı karşıya duruyordu.
Yûki kılıcını hafifçe yana eğmiş, gözlerini rakibine kilitlemişti. Hava kararmıştı. Varlığı, gecenin içinde bile bir düzene sahipti. Yalın, odaklı ve sertti. Andrew karşısında bir adım öne çıkmıştı. Gözleri karanlıktan değil, içindeki bastırılmış öfkeden parlıyordu. Onun gölgesi yere değil, duvarlara, tavana tırmanıyor; salonun geometrisini bozuyordu.
Bir süre sessizlik oldu. Sonra Yûki konuştu.
“Bu güç… senin değil. Karanlığın hükmünü taşıyorsun ama onunla bir olamamışsın.”
Andrew’in dudakları gerildi, gözlerinde öfke değil, inat yanıyordu.
“Ben onunla bir oldum. Gölgelerin bana ne öğrettiğini sen bilemezsin. Sen… sen sadece kopyasın.”
Yûki’nin kaşları çatıldı.
“Kopya mı?”
Andrew ona yaklaştı. Pelerininin ucundan siyah tüyler dökülüyordu. Kargaların uğursuz sesi salonun içini doldurdu.
“Senin gücün, ona benziyor. Dark’a. O benim her şeyimdi. Onu karanlığın arasında tanıdım. Açlıktan ölmek üzereyken gölgelerle yürüyen bir adam gördüm. O an... hayatımı değiştirdi.” “Sen ise... onun gibi görünüyorsun ama onun acısını taşımıyorsun.”
Yûki bir adım geri çekildi.
“Ben kimsenin taklidi değilim. Ama sen... neyin peşindesin, hâlâ anlamadım.”
Andrew bir kahkaha attı. Gözbebekleri tamamen simsiyah olmuştu.
“Ben onun yerini alacağım. Onun adını taşıyan ben olacağım. Sen değil!”
Birden karanlık bastı. Avizelerin ışığı söndü. Gölgeler fısıldamaya başladı.
Ve savaş başlamıştı.
Andrew’in kılıcı gölgelerden doğdu. Siyah parlayan bir enerjiyle titriyordu. Harekete geçtiğinde arkasından kuyruk gibi sürüklenen bir gölge izi kalıyordu. Yûki, karanlık kılıcını kaldırdı ve karşı darbe geldiğinde, salonun taşları yerinden sıçradı. İlk çarpışma... yıkıcıydı.
Andrew: “Karanlığın Hükmü – Gölge Pençesi!”
Yerden yükselen siyah dikenler Yûki’ye doğru fırladı. Yûki son anda geri sıçradı, zıplarken elindeki kılıcı yere sapladı ve gölgeyi kendi etrafında dairesel bir bariyer gibi çevirdi.
Yûki: “Karanlığın Hükmü – Sessizlik Perdesi.”
Dikenler bariyere çarptı, parçalandı ama Andrew ikinci hamleyi çoktan hazırlamıştı. Kargalar, salonun camlarını kırarak içeri doluştu. Her biri siyah duman gibi dağılıp yeniden birleşiyor, Andrew’in etrafında karanlık zırha dönüşüyordu.
Andrew: “Karanlığın Hükmü – Kargaların Gölgesi.”
Zırh tamamlandığında Andrew artık bir silüet gibiydi. İnsan formunu koruyor, ama karanlığın içinden bir varlık gibi davranıyordu.
Yûki sessizce nefes aldı. Ayaklarının altındaki gölgeler dalgalandı.
Yûki: “Karanlığın Hükmü – Boşluğun Çizgisi.”
Aniden belirdi. Kılıcı, Andrew’in zırhını sıyırdı. Zırh patladı. İkisi de geri savruldu.
Yûki kılıcını yere saplayıp diz çöktüğünde, Andrew’in gölgesi yaklaştı. Andrew, karanlık içinde konuştu:
“Senin hiçbir şey yaşamadığını görmek beni öldürüyor. Ben çöplerin içinde doğdum. Hiç ismim olmadı. Kimse bana sahip çıkmadı. Ama gölgeler... beni fark etti.”
Gözlerinde bir çocuk belirdi. Titreyen, çıplak ayaklı, yağmurda yalnız kalmış o çocuk.
“Ben o adama ulaşamadım. Ama seninle onun aynı gücü paylaşması... buna dayanamam.”
Yûki ayağa kalktı.
“Sen onu tanımıyorsun bile.”
Andrew’in yüzündeki ifade değişti.
“Ama inandım. Bu yetmez mi?!”
Andrew kılıcını gölgelerden çağırdı. Havaya sıçradı.
Andrew: “Karanlığın Hükmü – Gölgelerin Lordu!”
Gövdesi büyüdü, gözlerinden siyah alevler aktı. Salonun tavanı çatladı. Kargalar çığlık attı.
Yûki son bir hamleyle savunmaya geçti ama yetmedi. Zemin yarıldı. Yûki savruldu, göğsüne gölge kılıcı saplandı. Kılıcıyla birlikte duvara çarptı ve hareketsiz kaldı.
Andrew yavaşça yere indi. Gözleri hâlâ titriyordu.
“Senin sonun, onun başlangıcının kefareti olacak.”
Salon sessizleşti. Geriye yalnızca kırık taşlar, dağılan gölgeler ve yerde hareketsiz yatan Yûki kalmıştı.
22. Bölüm sonu
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.