Yukarı Çık




2.3   Önceki Bölüm 

           
Bölüm 3.1

[Anlatıcı: Hagakure Yasuhiro]

Alışveriş merkezinde kaldığımızdan sonraki gün, şehirden çıkışı sağlayan köprüye ulaşamıyorduk. Çocukların terörizmi dünkünden bile daha şiddetliydi. Şehirde kol gezen çok daha fazla Monokuma vardı. Bu zorluk artışı ile başa çıkmak amacıyla Kanon-cchi, doğal yeteneğini kullanarak hack silahını kullanma becerisini arttırıyordu ancak hack silahının mermileri sınırsız değildi.

İş arkadaşlarımın bazılarının düşürdükleri olsun ya da herhangi bir yerden, bir kişi tarafından özellikle yerleştirilmiş olsun; şehir boyunca dağılmış halde birçok hack silahı mermisi vardı. Ve ilerledikçe bunları verimli şekilde toplamamız gerekiyordu. Çoğunlukla bu sebepten, fakat ayrıca bir sürü farklı küçük sıkıntı yüzünden, sorunsuz ilerlemekte zorlanıyorduk ve bundan dolayı tekrardan geceyi beraber geçirmemiz gerekmişti.

Kalacak yer olarak seçtiğimiz video ve CD kiralama dükkanına girdik ve sonra, sanki pusuya düşürülmüşüz gibi, üç Monokuma aynı anda bize saldırmak için üstümüze çullandı.

“AAANAAAAAAAAAAaaaaaaaaaaMMMMMMM!!”

Öyle fena tırstım ki kalbim ağzımdan çıkacak sandım ama Kanon-cchi onları anında parçalara ayırdı.

“Hıh, çer çöp.” Nefesiyle silahın ucuna şakayla karışık üfledi ama yine de bu şekilde kendini havalı gösteremiyordu.

“Monokumalara şaşırmadın mı, Kanon-cchi?”

“Yok, şaşırtıyorlar beni. Süper derece şaşırtıyorlar. Çok fazla geldiğinde takmamış gibi yapabiliyorum ancak içten içe ödüm kopuyor çünkü bu Monokuma dediğin şeyler cidden choberiba.”

Al işte. Choberiba. Bu sefer tekrar mayın tarlasına basmayacağım. “Eeee, bu Monokumalar gerçekten-”

“Aa?” Kanon-cchi başını yana eğdi. “Benimle dalga geçmeyecek misin? Yanlış dönemin gyaru jargonunu kullandığım için.”

“…Tekrar ağlamaya başlarsan sıkıntılı olur, o yüzden dikkatli davranıp geçiştiriyordum.”

“Yok, benimle istediğin gibi alay edebilirsin. Haydi fırsattan yararlan, ya da belki benimle alay etmeni istediğimi mi söylesem?”

“Edersem yine ağlayacaksın değil mi?”

“Ağlamayacağım, ağlamayacağım. Bak, hadiiiii. Benimle çok pis alay et!”

“…”

Neden birinin onun hatalarını dalga konusu yapmasını bu kadar istiyor, bir nebze olsun anlamamıştım ancak bu saçma tartışmayı daha da fazla sürdürmek yorucu olacaktı. Harekete geçtim ve Kanon-cchi’nin benden istediği sözleri söyledim.

“Choberiba gibi bir kelime söylemek… Demode olmanın bile bir sınırı var.”

“…Hıh.” dedi Kanon-cchi küçümseyerek. Daha fazlasına davetiye çıkarırcasına avucu yukarı dönük biçimde sağ elini kaldırdı ve parmakları ile gel yaptı. O yüzden ben de bir üst seviyeye geçtim.

“O kadar ezikçe ki bu ezik zevkin genetiğinde mi var diye merak etmeye başladım! Bir kişi her seni havalı bulduğunda, tek bir havalı söz bulman için sekiz yıl çaresizce kafa yorman lazım!” Kanon-cchi’nin isteğine yanıt verip onu sözlerimle zorbaladım ve sonra–

Kanon-cchi bana sarılmak için kendini öne attı, bir mermi hızıyla.

Liseli bir kızın!!!!

Teni!!!!!

Vücudumda!!!!

Üstüme!!!!!!!!

Bastırılmış halde!!!!!!!!!

Şehrin atmosferi yüzünden içinde boğulduğum o uyuşuk ruh halinden tamamen çıktım.

“Ah, pardon pardon” diyerek bana karşı olan yüce gönüllülüğünü bıraktı Kanon-cchi.

“Hayır, asıl benim teşekkür etmem gerekir!”

“Öyle mi? Ne için?”

“Bir kadının eti bir erkeğin gerilimini bayağı arttırıyor!”

“Et gibi bir kelime kullanmak zorunda mısın?..”

Az önce kibarlıktan biraz yoksun olduğum doğru… “Ama sahiden, o ne öyle? O kadar damarına bastıktan sonra bana niye sarıldın?”

“Hiiiiiççç” diyerek şakadan somurttu Kanon-cchi ama keyfi bayağı yerindeydi. 

“Bu günlerde gyarular erkeklerle sebepsiz yere flört mü ediyor?”

“Ahaha, gyarular bacaklarını hemen ırır-ay, bilirsiiiin” dedi Kanon-cchi parlak bir gülümseme ile dişlerini açığa çıkararak.
*(burada ve ileride birkaç kısımda kelimelerin hecelerini ters söylüyor, daha önce de yapmıştı ama kafası karışanlar için belirteyim.)

Daha doğrusu ben öyle sandım ama anında yüzünden kayboldu.

“Hayır, üzgünüm ama Hagakure…”

“Evet? Şimdi ne var?”

“...Hayır, sadece biraz… Hagakure, Hagakure’dir sonuçta…”

“Benim hakkımda kaba bir şey söylediğini biliyorum!”

“Ahaha, şaka sadece.”



O gün, bir kez daha, mağazanın içinde gezinen Monokuma’yı havaya uçurdu Kanon-cchi ve geceyi boş zeminde yatarak geçirdik. Uyuyamıyor ve simsiyah tavanı izliyordum ki Kanon-cchi, bir süredir duymadığım tanıdık bir isim söyledi.

“Leon-oniichan…”

Acaba Kanon-cchi, Kuwata-cchi’nin kurtarılan yakını mıydı merak ettim. Belki bu yüzden yarım yıl hapsedilmişti ve şu an böyle nostaljik bir ismi dillendiriyordu. Fakat neden sesi titriyordu?



CD ve video kiralama dükkanından çıkmıştık ve onun hizasından, sahildeki beton döşemeleri takip ederek yürüyorduk; o sırada Kanon-cchi takım ceketimin koluna tutunup sallamaya başladı. “Hagakure! rüyü-köp yorum-gör!”

“…Ha?”

“Şuna bak!”

İşaret ettiği yöne bakmak için kafamı çevirdim. “…Aaaaaaaaaa!” Ufkun ötesine doğru uzayan köprüyü çok küçük boyutta görebiliyordum.

“Bununla şehirden ayrılabiliriz!”

“Şüphe yok ki öyle! Benim sayemde kurtuldun, Kanon-cchi!”

“Hayır hayır… Benim için neredeyse hiçbir şey yapmadın Hagakure…”

“Gelecekteki aşkını tahmin ettim ve Monokuma’nın nereden çıktığını sana gösterdim, yani muhtemelen bensiz hiç bu kadar ilerleyemezdin!”

“...Yani, evet, her neyseeee” Kanon-cchi’nin bana katılmadığı ses tonundan belliydi ancak bu kısmın önemi yok! Şehirden kaçabiliriz! Bununla beraber, başarım resmen garantilenmiş olur! Kanon-cchi’yi şehirden hasarsız biçimde çıkardığım için teşekkür olarak 8 milyon Yen’imi alacağım! 

Köprü turuncu renkte bir parlaklık yaydı. Bir patlama sesi açığa çıktı, yeryüzünü sallıyordu sanki. Köprünün her tarafından dumanlar yükseldi.

“…Ha?”

Sadece bir anlığına sürmüş gibi hissettiren bir patlamadan sonra, öncesinde birçok trafik şeridini taşıyabilen büyük köprü yıkıldı. Hayır, doğrusu yıkılıyordu.

Uzakta olsak da görebildiğimiz köprü, ürkünç bir ses ile yıkılıyordu.

“…”

İmkanı yok…

Eeee… Bu bir rüya falan mı…?

Böylesine absürt bir gerçekliği reddetmek istiyordum. Ve içim bu hisle doluyken yanımda duran Kanon-cchi’ye bir bakış attım.

Aynı benim gibi ağzı açık kalmıştı, sanki birbirimizin aynadaki görüntüleriydik. Az önce… gördüğüm şey… sahte değildi… Hedefimizde olan köprü yıkılıyordu. Kanon-cchi sanki ağzından hava üflüyormuş gibi konuştu. “...Ne yapmamız lazım?”

“Bana mı soruyorsun…?”

NE yapmamız lazım gerçekten?

“Avlanılmaya izin vermek dışında bir şey yapmanıza gerek yok ikinizin!”

Kulağa animeden fırlamış gibi gelen bir ses duydum ve arkamı döndüm. Devasa bir baltası olan metalik turuncu robotu görebiliyordum. Robot, şu oyun kartlarının birinden çıkmış gibi görünen o balta ile, 5 metre yükseklikte havada asılıydı. Arkasının iki yanına yerleştirilmiş silindir şeklinde parçalardan süratle buhar fışkırıyordu, muhtemelen bu şekilde asılı kalıyordu yani…

Önemli olan bu değil! Robot ne alaka?! Nereden çıktı?!

Kafa karışıklığım arasında birden fark ettim ki robotun önünde, açık ve özgüvenli pozuyla bir ilkokul kızı duruyordu. Önceden bir yerde görmüşüm gibi hissettiğim; iki yandan bağlanmış pembe saçlarıyla şirin, küçük bir kızdı. Kumanda tarzı bir şey asılıydı boynunda. Belki de o robotu kontrol etmek için bir şeydi. Her ne olursa olsun-

“…Sen kimsin?”

“Vah bana, ne kadar korkunç bir kabalık bu yaptığım. Daha kendimi tanıtmadım.” İlkokul kızı eteğinin ucunu tuttu ve oracıkta müthiş bir küçük dönüş yaptı. “Şu anda Umut Savaşçıları’nın Savaşçı’sı olarak görev yapıyorum. Utsugi Kotoko olarak biliniyorum. Belki de bir kızın Savaşçı gibi bir şey olmasının ne kadar anormal olduğunu düşünüyorsunuz; ancak önemli olan insanın ünvanı değil, yaşam biçimidir. Böyle bir şeye hiiiiç kafamı takmam.”

İlkokul kızı tam da kendini tanıtmayı bitirince Kanonn-cchi yandan dedi ki: “O kız bu…”

“Ne, onu tanıyor musun?”

“Bu kız çocukların terörizminin elebaşlarından biri. Ve ayrıca-”

“Ve ayrıca?”

“Onu tanımıyor musun? Bilmem kaç yıl önce, sürekli dizilere ve reklamlara kattıkları ünlü bir çocuk oyuncuydu o. Yani, Utsugi Kotoko’nun gülümsediği ‘Kotoko Kaynayan Güveci’ reklamı bile var!”
(yemeğin japoncadaki ismi “kotokoto nikonda kotoko no stew” yani biraz kelime oyunu var.)

“Bu sohbet haddini aşıyor!” diye bağırdı ilkokullu. “O saçma kostümü giyip o iğrenç kusmuk güvecinin tanıtımını yapmak zorunda olmaktan daha karanlık bir geçmiş olamaz!”

“Öyle mi? Ama o reklam çoook tatlıydı.” Bir terörist elebaşının görüş alanında bulunmasına rağmen, Kanon-cchi’nin yüz ifadesi hiç telaşlı görünmüyordu. Kendinden küçük bir akrabasına sorular soruyormuş gibiydi ses tonu. “Senin kadar şirin olsaydım her türlü karanlık geçmiş daha aydınlık görünürdü. Ya da sanırım hepsi ile övünürdüm bile.”

“Benim tatlış olduğumu herkes çok iyi biliyor! İnsanların bu kadar bilindik bir şeyi söylemesini duymak beni azıcık bile mutlu etmiyor.”  İlkokullu, ‘hııhhh’ diyerek burnundan sesli biçimde nefes almaya devam etti. “Bilindik şeylerden bahsetmişken; sapık insanların saçlarının daha hızlı uzadığına dair batıl inanç, bariz bir gerçek olarak sayılır. Buna rağmen aslında bu inanç, gece geç saate kadar uyanık kalanların saçlarının daha kolay uzadığına dair bilimsel gerçeği temel alan bir deyiştir!”

Kanon-cchi abartılı bir tepki verdi. “Harikaaa! Hiiiç bilmiyordum!”

“Ufufufufu, ilginç bilgiler tatlış çünkü ‘bilgi fasulyeleri’ gibi zevkli bir adlandırmaları var. Bir tatlış delisi olarak, bir ilginç bilgi delisi de olmam kaderin doğal bir getirisi.”
(japoncada ilginç bilgilere “mamechishiki” deniyor, bu kelimenin düz çevirisi ise “bilgi fasulyeleri”. bu yüzden kotoko’ya sevimli geliyor.)

“Sanırım fasulye ve yemiş tarzı şeyler hep küçük, yuvarlak ve şirin.”

Hey hey, Kanon-cchi… Sohbete nasıl bu kadar daldın…

“Ooo, bak sen, muhabbeti sürdürmesini bilen birisin görünüşe göre, Onee-san.”

“Sadece görgülüyüm. Şimdi, bundan hareketle, bana bir iyilik yapıp gitmemize izin verir misin?”

Demek buydu..! Kanon-cchi’nin ilkokul çocuğu ile saçma sohbetine kaygısızca devam etmesi, onunla arkadaş olabileceğini falan düşündüğünden değildi; yani ne derece tehlikeli bir durumda kaldığımızı unutmamıştı. Planı ilkokullu kıza yalakalık yapıp gitmemize izin vermesini sağlamaktı.

Ama işler Kanon-cchi’nin beklediği gibi gitmedi. “Buna izin veremem! Bir tatlış delisi olsam da aynı zamanda siz şeytan ırkından nefret etmeyi bırakamıyorum. Şeytanlara ölüm! Ya ölüm ya hiç~!” diye bağırdığı sırada, boynunda asılı olan kumandanın kollarından birini indirdi ilkokul kızı.

Görünüşte bu eyleme bağlı olarak, metalik turuncu robot bize doğru hücum etti. Süzülme sesi havayı yarıp geçti. Hızı sıfırdan yüzün üzerine çıkarken büyük balta kafasının üstünde asılıydı. Bundan hemen öncesinde plastik bir model kadar küçük gözüküyordu ama anında 4 tonluk bir kamyon boyutunda gözükene kadar yaklaştı bize. O şeyle işe koyulup bizi ölesiye ezeceğini biliyordum.

“Ah–”

Lanet olsun– Bundan kaçamam–

Bunu fark ettiğim sırada, çoktan bir rüzgar bombardımanı ile yana süpürülmüş gibi direkt kenara fırlatılıyordum. Robotun büyük baltası tarafından etkisiz hale mi getirilmiştim? Hayır- bir duraksamadan sonra, geç olsa da anladım.

Kanon-cchi bana kesinlikle müdahale etmişti. Kanon-cchi’nin bedeninin altında, yerde sakarca yuvarlanıyordum. Az önce durduğumuz noktada büyük balta yere saplanmış, toprağın yüzeyini ikiye ayırmıştı. Kanon-cchi’nin iyi sezgileri olmasaydı ikiye ayrılan şey kafamın tepesi olacaktı ve küçük zavallı bir et yığını haline gelecektim.

Olasılıklar karşısında kalbim hızla attı. Oracıkta kusacağım sandım. Ancak böylesine yüreksiz davranan tek kişi bendim.

“Tüh, bir dahakine kaçırmayacağım!” İlkokul kızı dilini çıkarırken Kanon-cchi anında sıçradı, yerden yukarı ilkokulluya doğru atıldı.

“Bunun yine de önemi yok.”

Yerçekimi kanunlarını reddeder gibi ilkokul çocuğuna doğru devasa sıçrayışlar yaptı. Bir adım- iki adım- üç adım- tam üç adımda ona doğru koşturdu. Sonra ona zorla sarılırmışçasına onu olduğu yere sabitledi. “Bir dahakine kaçırmazsan önemi yok, zaten bir dahaki zaman diye bir şey olmayacak~”

İlkokul çocuğunun elinden kumandayı kaçırdı ve rastgele bir yöne fırlattı. Kanon-cchi tarafından sabitlenmiş ilkokul çocuğu bir milim hareket edemiyordu. “A-Ağır! Ağırsın! Şeytan kadınlar çok ağır!”

“PARDON, ağırım diye hareket edemiyorsun sanki, seni kilide aldığım için edemiyorsun!”

Durumu anında tersine çevirmesi-havalıdan da havalı..!

Bundan sonra, Kanon-cchi kızın diz boyu çoraplarını çıkardı ve bunu iki eliyle iki bileğini bağlamak için kullandı. Düğümleri iyice sıkarak hiçbir kurtulma imkanı bırakmadı, böylece keskin uçlu bir aleti olmadıkça kendini serbest bırakması imkansız hale geldi.

“T-Tanrı aşkına! Lütfen bırak beni!”

“Beni böyle sapık bir pozisyonda bırakırsan yüzümü diğer Umut Savaşçıları’na gösteremem!”

“Bunun yüzünden bağlanma fetişi edinirsem nasıl sorumluluk almayı planlıyorsun?!”

“Sahibem mi olacaksın?! Köpek gibi havlarsam popomu mu okşayacaksın?!”
İlkokullu kız feryat ederek canı için yalvardı. Bu çığlıkların hiçbirine cevap vermeden ona yaklaştı Kanon-cchi. “Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz sahiden? Burada olmasaydım şuradaki orta yaşlı adam ölmüştü.”

Elbette bahsettiği orta yaşlı adam güya bendim. Yirmi küsür yaşında birine “orta yaşlı adam” demesini bir kenara bırakırsak, Kanon-cchi burada olmasaydı kesinlikle ölmüştüm, bu doğruydu. Bu bir gerçek fakat hafiften acıtmadı desem yalan olurdu. Gelecek Vakfı’ndan olduğumu ne kadar yücelterek anlatsam da kurtarılan oluyorum sürekli…

“Ölecek olması önemli değil, onu öldürmeye çalışıyordum zaten! Ölümüne başarmışlık hissiyle bakarım!”

“Cık cık! Söylüyorum sana, eğer öyle yapsaydın-!”

“Bana ‘cık cık’lama! Şeytanlara ölüm! Ya ölüm ya hiç!”

“Yani bu bahsedip durduğun şey ne ki? Şu şeytanlar falan. Yetişkinlerden mi bahsediyorsun acaba?”

“Doğru. Yetişkinler şeytanlar. Şeytanlar yetişkinler. Özet olarak, yetişkinler ölmeli.”

“Niye ki–”

“Yetişkinler ölmeli, hepsi bu!” Bu ilkokul çocuğu, bir terörist grubunun parçası olmasının arkasındaki ideolojiyi açıklarken azıcık bile utanmış gözükmüyordu. Eylemleri ile gurur duyduğunu anlayabiliyordum. Kanon-cchi de bunu fark etti mi merak ediyorum. Yüzünde sıkılmış bir ifade vardı ve kıza vaazcılık yapmaya tenezzül etmedi.

“...Başarmaya çalıştığın şeyi anlıyorum ancak öyleyse ne için beni burada hapsettin? Yetişkin olduğun için deme.”

“Pardon?” İlkokul kızı ağzını açık bıraktı, şaşkına dönmüştü. “Sizi hapse alan kişiler biz değiliz, Onee-san. Şu kaka kafalı çöp Towa halkının işiydi o.”

...Ha? Ne diyor tam olarak? Kanon-cchi de benim gibi hissetti mi merak ediyorum. Yüzünde, onda gördüğüm en keskin bakışla birlikte küçük kıza doğru daha fazla eğildi.

“...Saçmalıklar yağdırarak konuyu başka yere çekebileceğini sanıyorsan bu senin için pek iyi gitmeyecek. Şu anda bulunduğun pozisyonun farkında mısın? Sana korkunç şeyler yapıyor olabilirdik.”
“Korkunç şeyler ha… Beni kamçılayacak mısınız, yoksa üstüme erimiş mum mu dökeceksiniz?! Beni cidden bağlanma fetişine sürüklüyorsunuz..! Yakında yaşamda yeni bir yola giriyor olacağım!”

“Öyle bir şey değil! Az önce ne dedin?! Beni hapsedenlerin Towa’lar olduğunu söyledin.
Ne o?! Ne demek o?!”

“Ne dediysem onu kastettim. Bilmiyor muydun? Towa Grubu geçici olarak Gerçek Süper Lise Seviyesi Keder olan Junko-oneechan ile ortaklık yapmıştı. Onee-chan’ın organize ettiği “Karşılıklı Cinayet Okul Hayatı”nın bir devamı olarak seni ve diğerlerini rehin aldılar.”

Towa Grubu’nun sahiden Keder ile bağlantısı vardı. Buna şüphe yok. Fakat Kanon-cchi ve diğer kurtarılanları -arkadaşlarımızı ve ailelerimizi- tutsak eden de mi Towa Grubuydu? Towa ve Keder’in düşündüğümden çok daha yakın bir ilişkisi vardı.

Dahası, Junko-oneechan...? Bir önsezi hissiyatı ile tüylerim ürperdi. Kanon-cchi de bunun böylesine beklenti dışına çıkması sebebiyle benim gibi donup kalmış mıydı merak etmiştim. Tek bir kelime etmedi.

“...”

Sessizliğimize cevap vermeden devam etti ilkokullu kız, “Ancak az önce ‘geçici olarak’ dememden tahmin edebileceğiniz üzere, boklu Towa Grubu yarı yolda Junko-oneechan’a ihanet etti. Dolayısıyla, terör faaliyetlerimizin büyük bir motivasyon kaynağının kokuşmuş boktan Towa Grubu’ndan intikam almak olduğu söylenebilir. Onları on milyar kere öldürmek bile Junko-oneechan’a olan ihanetlerini cezalandırmaya yetmez.”

Kaos şiddetleniyordu. Farkında olmadan haykırdım. “Bi’ saniye!” Deminden beri ortamda yokmuşum gibi davranan iki kız aniden bakışlarıyla beni delip geçti. “Junko-oneechan derken Enoshima Junko’dan mı söz ediyorsun?! Bütün bunlar Junko-oneechan’ınıza ihanet ettikleri için oldu diyorsan eğer, bu sizleri Keder Kalıntıları yapmıyor mu?!”

Fakat ilkokul kızı sorumu yanıtlamadı. “Aklıma gelmişken, ihanet kelimesini günümüzde ’uragiri’ olarak telaffuz ederek ikinci karakterin okunuşunu çarpıtıyoruz ancak orjinali ’urakiri’. ’Tokidoki’ ve ’ikebana’ da aslında ’tokitoki’ ve ’ikehana’ idi ama sıralı seslendirme olayından, yani rendaku’dan dolayı–”

“Bekle! Daha önemlisi, sorumu cevapla!”

“Hayır hayır, ikinizin de daha fazla sorusunu cevaplamayacağım. Sizinle sohbetim burada sonlanıyor, Onii-san, Onee-san. Dükkanı kapatıyorum ve kepenkleri takırtı ile indiriyorum.”

“Kanon-cchi bunu yapmana izin vermez!”

“He? Ah, sanırım...”

“Şuna bir baktıktan sonra da böyle der misin?”Arkamızda olan bir şeyi belirtmek için zeminde yattığı yerden çenesini uzattı. Arkamızı döndük ve yaklaşık 20 metre uzakta–

İki eline de büyük matkaplar bağlanmış bir robot gördük.

Matkap ellerin ikisi de öne doğru konumlanmıştı ve robot bize doğru ağır adımlarla ilerliyor, arkadan bulut bulut toz kaldırıyordu. Kırmızı saçlı bir ilkokul çocuğu robotun omzundaydı.

“Kotoko-chaaaaan! Liderin seni kurtarmak için olaya daldı, tam da bir ana karakterin yapması gerektiği gibiiii!”

Nerede gelip duruyorlar?!

“Kanon-cchi! Gidelim buradan!”

Kanon-cchi kasıtlı bir sakinlikle başını salladı. “Senin de onlara soruların var, değil mi Hagakure! Yani savaşmaktan başka seçeneğimiz yok, değil mi!” Bu havalı replikle, hack silahını hala hareket etmekte olan robota doğrulttu. 
 
Doğruydu ki Kanon-cchi’nin fiziksel kabiliyeti ve hack silahını kullanışı ile böyle bir robotu bile yenmek zor olmayabilirdi…

“Ah,” dedi Kanon-cchi. “...Unuttum. Mermim kalmadı.”

“Haa?!”

“Bu kızla dövüşmemizden önce bitmişti, o yüzden kızı çıplak ellerimle zaptettim ama–”

Buraya doğru koşan robotu kontrol ediyor gibi duran ilkokul çocuğu, robotun omzuna binmişti. Böyle erişilemez haldeyken ona çıplak elle karşı gelmek imkansız olurdu.

“Buradan gitmek dışında bir şey yapamayız!”

Kanon-cchi ile birlikte kaçtım. Arkama bakmaya zamanımın olmadığı bir sürat koşusuydu tam olarak. Alanı geride bırakmamızın üstünden yedi saniye geçti geçmedi, artık beyaz robotun sesini duyamıyordum. Döndüğümde robotun ilkokullu kızın yanında durduğunu gördüm.

“Hey, sizi şeytanlar! Sonraki sefer rakibiniz olacağııııım!”

“Daimon-kun! Öyle olmaz! Onları karşısına alacak olan benim!”

“Heheh, ne diyo’sun, hem de şu an böyle acınası görünürken!”

“Hhnnnng, işte bu yüzden ilkokul oğlanlarının nezaketi olmadığını söylüyorlar..!”

Peşimizden koşmalarından endişe etmemize gerek yok gibiydi fakat yine de huzura eremedim. Sonrasında, insanlık belirtisi olmayan bir sokak arasına nihayet varana kadar, rahat bir on dakika kadar son hız koşmaya devam ettim ve durdum.

Beklendiği üzere; Kanon-cchi hiç zorlanmamışken, yaşlı bir adam olan ben ise kalbim ağzımdan çıkıp beni öldürecekmiş gibi hissediyordum.

“Öfff, cidden zavallısın Hagakureee. Hiç salon sporuna gitmiş miydin?”

...Ha, spor salonunu kastediyor, bir an fark etmedim.

“Hah, bu seni… ilgilendirmez hah…” On dakika süren gerginlikten sonra nefesimi düzelttiğimde sordum, “O veletler kimdi? Nasıl oldu da Monokuma’dan o tarz robotlara geçiş yaptılar…”

“Kim bilir? Belki de Towa’nın işin içinde olduğunu düşünmek en iyisidir. Kotoko-chan da öyle dedi zaten.”

“...”

Monokuma ve o diğer robotlar Towa Grubu tarafından mı yapıldı? Ayrıca o ilkokul çocuğu “Junko-oneechan” dedi… Bu şehre neler olmuş ya... 

“Yani, üzerinde durmanın anlamı yok. Çocukları yenmek hedefim değil..”

“Evet, sahiden, o veletleri kendimize düşman edinmeyelim ve bu şehirden defolup gidelim.”

“Ne? Haaa, evet, anladım. Doğru... Hedefimiz şehirden ayrılmak, doğru.”

“Hm? Başka bir hedefin falan mı var yoksa?”

“Ha, hayır, Hedef tarzı bir şeyim olduğunu söyleyemem. Hayır, hayır, hayır. Kesinlikle. Burada başka hiçbir hedef belirlemeyeceğim. Ooooof Hagakure, neden benden böyle şüphe ediyorsuuun!”

“...”

“Ah, daha önemlisi, robottan kaçarken düşündüm de köprünün bir faydası olmasa da tren yollarını takip ederek şehir dışına ulaşabiliriz, değil mi? Burada okyanusun altından giden bir metro olmalı, yani bizi şehirden çıkarır! Evet, evet! Bu kulağa iyi geliyor! Şu anda düşünmemiz gereken şeyler bunlar! Gerçek hedeflerim kimin umrunda!”

“...”

Ona neden bu konuda böyle gerildiğini sormaya çalışsam bile, Kanon-cchi inatla cevap vermeyi reddetti. Bir şey gizlediğim yok diyor–he he aynen.

Neyse, bunu şimdilik kenara bırakırsak- Kanon-cchi’nin müthiş seviyede şüpheli önerisi sayesinde, yeni varış noktamız belirlenmişti.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2.3   Önceki Bölüm