Yukarı Çık




68   Önceki Bölüm 

           
1 Ocak (Cuma) – Ayase Saki





Aceleyle ışıkları kapatıp futonuma kıvrıldım ve uyuyormuş gibi yaptım. Kalbim hızla çarpıyordu, göğsümde yankılanan ritmi neredeyse kulaklarıma kadar ulaşıyordu. Sürgülü kapı açıldı ve Asamura-kun’un kendi futonuna girdiğini hissettim. Futonlarımız odanın karşılıklı köşelerinde duruyordu, ortada ise ebeveynlerimiz vardı. Bu düzenleme, aynı odada uyurken birbirimizin varlığını fazla hissetmememiz için yeterliydi ve savunmasız halimi ona göstermeme gerek kalmıyordu.

Beni fark etmedi değil mi? Kalbim daha da hızlı atmaya başladı. Yüzüm alev gibi yanıyordu. Dışarıda hava sıfırın altındayken bile futonumun içinde terlediğimi hissediyordum. Nefesimin duyulmasından endişelenerek yorganı başıma kadar çektim.

“Saki nazik, içten ve gerçekten çok çalışkan biri.“

Asamura-kun böyle söylemişti. Üstelik bana “Ayase-san“ değil, Saki diye hitap etmişti.

Tuvalete gitmek istiyordum ama Asamura-kun’un hala uyumadığını fark ettim. Uykulu zihnim bunu fazla sorgulamadan odadan çıktım. Geniş koridorda neredeyse yolumu kaybettikten sonra geri dönerken Asamura-kun’un sesini duydum. İçeriye bakmak niyetinde değildim ama farkında olmadan sesini daha net duyabileceğim kadar yaklaştım ve hiç tereddüt etmeden, annesinin üvey babamla evlenmesine dair en ufak bir şikâyeti olmadığını söyledi.

Sadece bu da değil… Beni de korudu. Onu buna neyin yönlendirdiğini bilmiyordum ama… Beni övmesini, nazik, içten ve çalışkan biri olarak tanımlamasını hiç beklemiyordum. Bunların gerçekten bana uyup uymadığını sorgulamaya başladım. Bir yandan mutlu olmuştum ama diğer yandan korkuyordum. Beğenilmenin ne anlama geldiğini bilmiyordum. İnsanların beni sevmesini sağlayacak hiçbir şey yapmamıştım. Beni incitmeye ya da yaklaşmaya çalışan herkesi uzak tutmak için etrafıma duvarlar örmüştüm.

Ama birisiyle gerçekten anlaşmak istediğimde… Elimde hiçbir şey yoktu. Ne bir kalkan, ne bir yol gösterici. Hayatımı kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek için elimden gelen her şeyi yaptım. İnsanlarla iyi geçinmek gibi bir ihtiyacım hiç olmamıştı ancak yarım yıl önce bu düşüncelerim altüst oldu.

“Senden büyük bir beklentim olmayacak, bu yüzden senin de benim için aynısını yapmanı istiyorum.“

Bu sözleri Asamura-kun’a söylediğimde, bir gün beni gerçekten seveceğini asla hayal etmezdim. Üstelik, üvey babamla iyi anlaşmak istememin tek nedeni, annemin sonunda mutlu olabilmesini sağlamaktı ama beklenmedik bir şekilde, Asamura-kun sadece bu uyum sürecimizi kabul etmekle kalmadı, her zaman benimle konuşarak, her şeyi birlikte ele almaya çalıştı.

Bir noktada ona âşık oldum ve üvey babama da sadece annemin eşi olarak değil, gerçekten değer veren biri olarak bakmaya başladım. Çünkü sevdiğim kişi ona değer veriyordu, ben de vermek istedim.

Büyük ihtimalle buraya gelmemek için mantıklı bir bahane uydurabilirdim. Ders çalışmam gerektiğini, işim olduğunu ya da sadece gelmek istemediğimi söyleyebilirdim. Kimse beni zorla getirmezdi ama ben buraya gelmek istedim. Tıpkı üvey babamın yolculuk sırasında söylediği gibi, tekrar birlikte seyahat etme şansımızın olup olmayacağı belli değildi ve annem, onun akrabalarının gerçekten iyi insanlar olduğunu söylemişti. Sevdiğim insanın değer verdiği insanları ben de sevebilmek istiyordum.

Ancak, doğrudan kan bağım olmayan insanlarla ve onlardan bu kadar uzakta yaşayan akrabalarla vakit geçirmek, hayal ettiğimden çok daha zordu. Böyle bir ortamda, farklı geçmişlerden gelen insanların birbirine alışması ve anlaması zaman alır ve işte bu noktada, birinin senin yanında olması gerekir. Birinin, seninle konuşmaları başlatan bir kalkan olması gerekir ve bu sefer, o kalkan Asamura-kun oldu.

Belki ona “kalkan“ yerine “yastık“ da diyebilirim. Üvey babam da aynı şekilde davranıyordu elbette. Onlar sayesinde, üvey büyükbabamın bana karşı bakış açısı muhtemelen yarın çok daha yumuşak olacak. Ön yargıları ortadan kalktığında, onunla iletişim kurmam da kolaylaşacak ve tüm bunlar, Asamura-kun’un beni ailesinin yanında koruması sayesinde oldu.

Oysa ben, bağımsız ve tek başıma yaşamak istediğime karar vermiştim ancak şimdi, birinin yanında yürümek istediğimi fark ettim. Asamura-kun’un yanında…

Odanın dışından gelen seslere kulak verdim ama kimse yakında değildi. Annem ve üvey babam muhtemelen hâlâ akrabalarla sohbet ediyordu. Şu an odada yalnızca Asamura-kun ve ben vardık. Yavaşça yorganımı açıp onun futonuna doğru yöneldim, nazikçe omzuna dokundum. Birbirimize alışmadan böyle bir temas kurmak bana pek uygun bir davranış gibi gelmiyordu. Üstelik, ebeveynlerimiz her an bizi görebilirdi. Ama yine de, içimdeki tüm duygularla onun adını fısıldadım.

“Teşekkür ederim, Yuuta-kun.“

Kendimi ona biraz daha yaklaştırdım, neredeyse sırtına dokunacaktım. Elimden yayılan sıcaklık, tüm bedenime işleyerek içimi sarıp sarmaladı. Buz gibi mantığımın içindeki tüm düşünceler, şekilsiz ve uyumsuz minerallere dönüşerek aklımdan kayıp gitti ama bu düzensizliği bile sevmeye başlamıştım.

Ve o birkaç saniye boyunca—Asamura-kun’un şaşkınlık içinde uyanıp adımı söylemesine kadar süren, bana bir sonsuzluk gibi gelen o anlarda—sadece hissettiğim sıcaklığa sığınarak huzur buldum.

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtdLvRiZquMl9YRGvi0nE7iwgXY6c-35x6t8186ctuD4n--RCypm4fLzrBxBEinjLIre6jVP8gDKPpKfxZls7YmlLoz93lUuiqoxiq5kuf3_FvcSjWZzk_eyD3k8UQh7xKTMaDiQY3nvcLCfGacMhAVtPzmtdl4ohohQzyhZopnamyZP5ntzddrW2zwA/s2048/Chapter%2014.jpg




*ALTINCI CİLDİN SONU*

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


68   Önceki Bölüm