Cilt 2 - Özel Kısa Hikayeler - 6: Şafağın Işığında Koşan Bronz Tenli Kız.
Gökyüzünün henüz tam aydınlanmadığı bir yerleşim bölgesinde, saatime bir göz attım.
Sabah 5:55.
Ayakta dururken uyuklamak üzereydim ki, küçük bir el gömleğimi sertçe çekiştirdi.
“N-Nukumizu. U-Uyuyakalma.“
“...E-Evet.“
Yanımda, esnemesini bastıran kişi Chika Komari’ydi. Beden eğitimi formasının üzerine işlenmiş “1-A Komari“ yazısı sabah güneşinde parlıyordu.
Komari’nin evinin önünde duruyorduk.
—İşler nasıl bu hale geldi? Her şey, kütüphane arşiv nöbeti sırasında sıradan bir sohbetle başlamıştı… Komari, Yakishio ile koşmak zorunda kaldığından bahsetmişti.
Hatırlarsanız, tekrar tekrar şikayet etmesinden bıkınca, gelişigüzel bir şekilde ona, “Eğer yardım edebileceğim bir şey olursa, söylemen yeterli“ dedim. Ve bu benim hatamdı. Şimdi ben de, yaz tatilinin erken sabah koşusuna bulaştırılmıştım.
“Ama ben katılsam bile, bu senin için işleri daha kolay hale getirmiyor, değil mi?“
“B-Ben yarı yolda b-bırakacağım, sen de Y-Yakishio ile b-baş et.“
“Ben mi?“
Şaka yapıyor olmalı. Yakishio ile koşmak mı? Ben, ciltsiz bir romandan daha ağır bir şey kaldıramayan türden biriyim.
Yolun yarısında kollarım titremeye başladığı için, büyük formatlı kitapları bile e-kitap olarak okurum.
Saati kontrol ettim. Sabah 5:58. Sözleştiğimiz saat 6’ya çok az kaldı.
“Görünüşe göre zamanı geldi…“
Serçelerin cıvıltısı kulağıma ulaşırken, önümde bir hareket bulanıklığı belirdi ve aniden durdu.
“Hey! Günaydın, siz ikiniz!“
Her zamanki gibi yüksek enerjili Lemon Yakishio bronzlaşmış yüzündeki teri silerek, bize ayçiçeği parlaklığında bir gülümseme verdi.
“G-Günaydın.“
“…Günaydın.“
Komari ve ben zayıfça birer el kaldırdık.
Yakishio, tişört ve kısa tayttan oluşan basit bir kıyafet giymişti. Terden üzerine yapışan tişörtle, atletizmle şekillenmiş vücudunun atletik hatları oldukça belirgindi.
Günün bu erken saatinde hoş bir manzara, ama her şeyden çok uyumak istiyorum. Bu görüntüyü beynime kazıyıp hemen bayılmama izin verin.
“Bugün hava harika, değil mi! Oh, Komari-chan, japon balıklarına bakabilir miyim?“
“Eh? Şey… s-sadece bakacaksan…“
Yakishio saçakların altındaki balık fanusuna doğru fırladı. Yakishio işitme mesafesinden çıktığında, Komari bana baktı, şüpheyle beni süzüyordu.
“N-Nukumizu, b-bakışların i-iğrençti.“
“Öyle mi? Demek sana öyle göründü, Komari.“
Daha fazla üstelemedim ve yorumu havada bıraktım. Bu sırada, Yakishio elini kaldırdı, gözleri japon balığı izlemekten parlıyordu.
“Hey, Komari-chan! Onları besleyebilir miyim?“
“Şey, yem işi b-benim küçüklerin görevi ve onlar d-dört gözle bekliyorlar, o yüzden…“
Küçükler mi…?
“Anladım, o zaman sadece izleyeceğim. Biraz su alacağım, tamam mı?“
Yakishio doğrudan musluktan su içerken, Komari’ye doğru hafifçe eğilip fısıldadım:
“…Komari. Senin çocukların mı var?“
“Ç-Çocuklar mı!? O-Onlar benim küçük e-erkek ve k-kız kardeşim!“
“Oh, öyle mi? Bir anlığına heyecanlanmıştım. Belki de gizli bir annesindir diye düşünmüştüm.“
“G-Geber…! 10 kere geber!“
Her zamanki gibi sivri dilli. Yine de, bir sınıf arkadaşının bekar bir anne olması konsept olarak biraz kalp çarpıtıcı. Bu konuda bir istisna yapılmasını rica ediyorum.
Bir noktada, Yakishio tam yanımda esneme hareketleri yapmaya başlamıştı.
“Beklediğiniz için teşekkürler, siz ikiniz! Hadi gidelim.“
“Kişisel olarak, bugünün temasının sadece buluşmak olması gerektiğini düşünüyorum. Belki yarına esnemeye başlarız?“
“Endişelenme! Sen bir acemisin, değil mi, Nukkun? O yüzden bugün hafif tutacağız.“
Bu rahatlatıcıydı. Minnetle nefes verirken, Yakishio saatimi kontrol etmek için eğildi.
“20 dakikada 5 km’lik bir tempoyla gidelim, tamam mı? Sadece beni takip edin!“
Bekle, 20 dakikada 5 km… Bu, ortalama 15 km/s hız demek. Bu bisiklet alanı.
“Şey, bir saniye bekle. Formsuzum ve, şey, tekerleklerim yok.“
“İyi olacaksın! Eğer yarı yolda yığılırsan, seni sırtıma alırım!“
Sırta binmek mi? Ben tamamen sağlıklı liseli bir erkeğim. Bir kız tarafından taşınmak, sosyal normların bariz bir ihlali gibi geliyor. Artı olarak, Yakishio çok terler. Bu da onu yapış yapış yapar.
“Pekala, şuna ne dersin? Gidebildiğim kadar gideceğim ve limitime ulaştığımda yürüyeceğim ya da başka bir şey yapacağım.“
Başta biraz çaba göster, sonra geri kalan yolu gez. Klasik bir strateji. Ben konuşurken, Yakishio kollarını ısınma hareketleriyle çevirdi, inci gibi dişleriyle sırıtıyordu.
“Elbette, bu olur! Ama ben hızlı gideceğim, o yüzden ayak uydurun!“
“…Hafif tutacağımızı söylememiş miydin?“
“Pekala! Siz ikiniz, hareketlenin!“
Bununla birlikte, Yakishio bir roket gibi sokağın aşağısına fırladı.
Komari ile göz göze geldik, ardından Yakishio’nun peşinden koşmaya başladım.
*
Parkın çeşmesinde.
Su içmeyi bitirdikten sonra çeşmenin yanına yığıldım.
…Kesinlikle limitime ulaştım.
Elbette, çoğunlukla koşmaktan çok yürüyormuşum gibi hissettim ama yine de bittim.
Komari’ye göre, bu koşu rotasının birkaç yerleşik dinlenme noktası var. Biri yorulduğunda, Yakishio serbestçe etrafta koşarken mola verebiliyorlardı.
Ve bu oyun parkı da o dinlenme noktalarından biri.
“A-Acınacak haldesin… B-Ben hala d-devam edebilirdim…“
Komari hırıltıyla konuşurken beni kenara itti ve dudaklarını su musluğuna bastırdı.
Sert sözlerine rağmen, açıkça çökmenin eşiğindeydi.
Doğru zamanda gizlice kaçma konusundaki büyük planı feci şekilde başarısız olmuştu.
Komari ne zaman sessizce ortadan kaybolsa, Yakishio onu kovalayıp omzunda geri getiriyordu.
Sırtta taşıma, kucakta taşıma (gelin gibi), omuzda taşıma. Üç kez taşındıktan sonra Komari nihayet kaderini kabullendi. Şimdi, yavaşlamaya başladığında, şikayet etmeden Yakishio’nun onu taşımasına izin veriyordu.
…Çeşmeden su içmek için saçını kaldırırken, kendimi dalgın bir şekilde Komari’nin profiline bakarken buldum.
Boynu oldukça ince ve genel olarak sadece minyon.
Bunu düşünürken, bir şey dank etti—son zamanlarda etrafımda çok fazla kız var.
Erkek sayısı da 0 olduğu için pek fark etmemiştim ama, insanların harem dediği şey bu değil mi?
“N-Ne…? N-Neden ö-öyle bakıyorsun…?“
Komari ağzını bir mendille sildi ve bana keskin, tedbirli bir bakış attı.
“Hayır, sadece belki de popülerlik dönemime giriyorumdur diye düşünüyordum.“
“B-Bunu gerçekten popüler olduğunda söylersin.“
Haklı bir noktaya değindi. Aferin, Komari.
Garip bir şekilde ikna olmuş hissederek parktaki saate baktım. Saat çoktan 6:50’yi geçmişti.
“Yakishio saat 7’de sabah antrenmanına gidiyor, değil mi? Nereye gitti ki?“
“Ş-Şurada…“
Komari kısa bir mesafedeki şık görünümlü müstakil bir evi işaret etti. Etrafında şüpheli sayıda serçe uçuşuyordu.
“Yakishio çatıya çıkmaz, değil mi…?“
“S-Serçelerin s-sürekli havalandığı y-yerde…“
Demek şimdi onu bu şekilde mi buluyoruz?
Serçe sürüleri ara sıra havalanıyor, giderek yaklaşıyordu. Ama yine de Yakishio’nun temposu hiç yavaşlamıyordu.
Bu kız nükleer reaktörle mi çalışıyor acaba?
Uçuşan serçelerle dolu gökyüzüne bakarken, havanın ne kadar aydınlandığını fark ettim.
…Dünyada her şey yolundaydı. Yaz tatilinden geriye kalan zamanımı huzur içinde geçirmeyi planlıyorum.
Ç/N=(Sprint Koşu: Belirli mesafeleri yüksek hızda ve eforda koşmaya verilen isimdir.)
“O işi bana bırak. …Aslında, o kadar da kendime güvenmiyorum.“
“B-Ben de.“
Yakındaki bir binanın hemen arkasından bir serçe sürüsü aniden gökyüzüne dağıldı ve bir kedi, bir şeyden kaçıyormuş gibi son sürat yanımızdan geçti.
Komari ve ben, bronz tenli, enerjik bir kız olan, bize doğru yaklaşan bir doğa gücüyle yüzleşmeye hazır bir şekilde kendimizi hazırladık-
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.