Yukarı Çık




8   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   10 

           
Çeviri: SaikiMood
☃ İyi Okumalar
Bölüm 9: Tehlikeli Bir Dünya

“Gerçekten bu kadar güçlü mü yani?”

Xu Qing’in sorusu üzerine Jiang He ağzını yavaşça kapattı, yüzü ciddileşti. Başını sallayarak, “Bu teknik… neredeyse ölümsüzlük gibi bir şey,” dedi.

Ekranda gördüğü o iğne... bir evin tamamını yerle bir etmişti. Jiang He kendi ellerine baktı. Onun bildiği kadarıyla, iğne sadece birkaç metre öteden gizli silah olarak atılabilirdi, en fazla biraz çizik açardı. Kemik mi? Onu bile delmezdi. Öldürmek mi? Mümkün değil.

“Peki ya bu?”

Xu Qing bir başka video açtı. Bu seferki ‘Kung Fu Hustle’dı.

“Dünyadaki tüm dövüş sanatları karşısında tek bir şey galip gelir: hız.”

Yaşlı bir adam sandalyede oturuyordu… ve kafasına silah dayayıp tetiği çekiyordu.

“Bu da silah,” dedi Xu Qing. “Acayip güçlü bir şey. Senin fırlattığın mızraklardan bin kat etkili.”

Video ağır çekimde oynarken Jiang He hâlâ iğneyle ev patlatılan sahneye takılmıştı. Uçan tekmeler, duvara çarptırılan adamlar… Bu nasıl bir dövüştü?

İkinci liderin çekiçle kaya kırma denemeleri geldi aklına. Hani gerçekten güç harcasa belki ufacık bir parça koparırdı. Ama burada insanlar direkt taşa çarpıyor, onu parçalıyorlardı. O vücut gücü, o kuvvet…

Boom!

Stephen Chow’un karakteri avuç içiyle öyle bir vurdu ki, binanın duvarında dev bir el izi kaldı.

Jiang He içgüdüsel olarak geri çekildi, tüyleri diken diken oldu. Korkuyla Xu Qing’e baktı.

“Bu… sizin gücünüz mü?”

“Yok yok! Hepsi sahte! Film bunlar!” Xu Qing bir anda panikledi. Kızın gerçekten bu sahneleri ciddiye alması korkunçtu.

“Ama ben gördüm.”

“Şey... bu sahneler özel efekt. Gerçek değil yani, gerçekten değil.”

“Emin misin?”

“Evet evet. Sahte. Cidden sahte.”

“Gerçek mi, sahte mi?”

“Şey... dövüş sahneleri sahte...” Xu Qing çaresizlik içinde başını kaşıdı. Gerçekten bu iki dünya arasında köprü kurmak mümkün müydü?

Mouse’u hareket ettirdi, bilgisayarda gezinip ‘Crouching Tiger, Hidden Drago’ filminden bir sahne açtı.

“Bak, bu kıyafetler, bu atmosfer… Gerçek hayatta böyle şeyler yok. Bunlar uydurma, sadece eski zamanları konu alan filmler. Sahneler… kostümler… tamam mı?”

“Çok anlamadım.”

“Tamam, o da olur. Bu dünyaya alışınca film ne demek, sanat ne demek anlarsın... İzle şimdi.”

Xu Qing içten içe dua ediyordu: Lütfen bilgisayarı tekmelemesin, televizyon gibi olmasın.

Jiang He ekrana bakarken zihni hâlâ az önceki “Buda Avuç Darbesi”yle meşguldü.

“Senin çete liderin… bu filmdeki karakterler kadar güçlü mü?”

Bambu ormanındaki dövüş sahnesine geçildiğinde Xu Qing tekrar sordu. Eğer bu da ikna etmezse, ’Fearless’ ya da ‘Kung Fu Jungle’ videolarını açacaktı.

“Yaklaşık… o kadar,” dedi Jiang He omuz silkip. Ekrandaki zarif dövüşçülere baktı. “Ama bu kadar çevik değil.”

“Çeviklik yok mu yani?”

Xu Qing biraz hayal kırıklığına uğradı. En çok hoşuna giden şey buydu: o hafiflik, uçuşan ayaklar... Barış içinde yaşanan bir dünyada dövüşmeye gerek yoktu ki, stil daha önemliydi.

“Var tabii ama… herkesin uzmanlığı farklı. Bizde sadece ikinci lider bu kadar çevik olabilir ama yakın dövüşte bu ikisi kadar iyi değil.”

Sahne bitti ama Jiang He hâlâ aklı Kung Fu Hustle’daydı. O avuç darbesi… insanlık dışıydı.

“Bu nasıl bir kuvvet?” diye düşündü. Sihir gibi bir şeydi neredeyse.

Xu Qing filmi durdurdu, biraz düşündü ve ‘Wudang ustası Chen’in Kartal Pençesi Tekniği’ videosunu açtı. Havada gölgeli el hareketleri yapıyordu.

“Sen böyle yapabiliyor musun?”

Kaşlarını kaldırarak Jiang He’ye baktı.

“Bu da ne?”

“Az önce izledik ya hani… şöyle şöyle!” Xu Qing ellerini havada sallayıp efektli sesler çıkardı. “Gölgeli eller… sesle beraber... İnandığım yok, sadece merak ediyorum.”

Jiang He’nin gözleri parladı. Ekrana bir daha baktı, geri çekildi, pozisyon aldı… ve videodaki hareketlerin aynısını yaptı.

Havayı yaran el hareketleriyle öyle bir çıkış yaptı ki, Xu Qing’in ağzı yarım açık kaldı.

“Bu şekilde mi?”

“…Evet, evet!”

Xu Qing heyecanla başını salladı.

Jiang He pozunu bozup hafifçe gülümsedi.
“Ne zaman öğrenmek istersen söyle. Temel eğitimden başlatırım seni.”

Bunu dedikten sonra biraz utangaç bir şekilde üzerindeki kıyafetleri düzeltti, kılıcını aldı ve odasına döndü. Gitmeden önce koltuktaki tombul kediye kısa bir bakış attı.

Kapıyı kapattıktan sonra iç çekti. Artık her şey anlam kazanmıştı.

Hiçbir iyilik karşılıksız olmaz. Xu Qing’in onu neden evine aldığına asla tam inanmamıştı. Sadece “dışarıda kalmış bir kediye acıdım” diyordu ama… gerçek hayatta kim o kadar saf olur ki?

Şimdi anlıyordu:
Xu Qing dövüş tekniklerini öğrenmek istiyordu.

Her şey yerine oturdu. Kafasındaki yük kalktı, içi hafifledi. Filmdeki sahneler hâlâ gözünün önündeydi.

“Bu dünya… tehlikeli bir yer galiba.”

Odayı gözleriyle taradı. Kılıcını kavradı, küçük küçük adımlarla duvar boyunca yürüdü. Sonra daracık alanda antrenman yapmaya başladı.



Xu Qing, kapıya yanaşıp kulağını dayayıp dinlemedi. Bu fazla garip olurdu ve yakalanırsa daha da kötü.

Onun yerine bilgisayarında haberlere baktı. Olağandışı bir haber var mı diye kontrol etti ama yoktu.

Zaten uykusuzdu, birkaç kez esnedi. Bilgisayarı kapatıp odasına döndü, biraz uyuyacaktı.

Düşünsene… karşı odada bir kadın şövalye yatıyor. Bu düşünceyle gözlerini kapadı, bambaşka rüyalara daldı.

Uyandığında hava kararmıştı.

Pencereden süzülen gün batımı, odayı yumuşacık bir altın rengine boyamıştı.

Xu Qing saate baktı, yüzünü ovaladı. Üzerini değiştirdi ve kararını verdi:
Jiang He’yi dışarı çıkarmanın vakti gelmişti.
Gerçek dünyayı görmeliydi artık.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

8   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   10