Yukarı Çık




37   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   39 

           
Sunny’i bir türlü uyku tutmuyordu. Bir süre sessizce karanlıkta oturdu, dalgaların sakinleştirici uğultusunu dinledi. Bu nadir dinlenme anında, son birkaç günün anıları zihnine hücum etti. Ama hiçbir şeyi ciddi biçimde düşünmeye mecali yoktu. Sıcaktı, karnı toktu ve bir bakıma güvendeydi. Şimdilik, bu kadarı fazlasıyla yeterliydi.

Kısa süre sonra Cassie’nin nefes alış verişi değişti; bu, onun uykuya daldığını gösteriyordu. Nephis ise nöbet tutuyordu — hareketsiz, her zamanki gibi biraz da dalfın bir hâlde. Gümüş saçları ve solgun teniyle, mermerden yapılmış bir heykeli andırıyordu.

Sunny iç çekti. Bir süre kendi içinde savaş verdikten sonra sessizce konuştu:

“Hey. Ah, bir şey sorabilir miyim?”

Nephis başını ona çevirdi ve omuz silkti. Sesli bir yanıt vermemesi, Sunny’nin karanlıkta görebildiğini hatırladığını gösteriyordu.

“Elbette.”

‘Acaba çok mu kişisel olur?’

Sunny tereddüt etti.

“Ben… ee, Mirasçılar’ın, Büyü’ye girdiklerinde ellerinde bir sürü Hatıra olduğunu sanıyordum. Yani en büyük avantajınız bu değil mi? Nasıl oluyor da senin sadece üç Hatıran var?”

Nephis birkaç saniye sessiz kaldı.

“Aslında iki. Halat Cassie’ye ait.”

Sunny kaşlarını kaldırdı.

“Demek öyle.”

Cevabının pek de cevap olmadığını fark eden Nephis, biraz düşündükten sonra ekledi,

“Babam öldüğünde Hatıralarımızın çoğunu kaybettik. Geriye kalanlar da aileyi ayakta tutmak için yıllar içinde teker teker satıldı. Bu kılıçla zırh ise ilk Kâbus’umdan.”

Sunny gerçeği anlamıştı. Görünüşe göre Ölümsüz Alev hanesinin çöküşü düşündüğünden de kötüydü. Ama hâlâ bir şeyi kafası almıyordu.

“O kadar köklü bir klansınız. Para kazanmanın başka yolları da olmalıydı.”

Nephis ifadesiz bir sesle karşılık verdi:

“Başka sebepler de vardı.”

Sonra beklenmedik şekilde başını Sunny’ye çevirdi.

“Ben de sana bir soru sorabilir miyim?”

Sunny yutkundu.

“Tabii, sor.”

Nephis başını yana eğdi.

“Benim bir Mirasçı olduğumu nereden biliyorsun?”

‘Ne? Bu mu yani?’

“Basit soru. Caster’dan duydum. Diğer Uyuyanlar’a, sana saygılı davranmaları için biraz kızmıştı.”

Nephis başını hafifçe salladı ve uzaklara döndü. Gri gözlerinin ardında neler gizliydi, Sunny anlayamadı.

Bir süre sessizlik oldu. Sunny sonunda asıl sormak istediği soruyu sormaya cesaret etti. Ama önce Cassie’nin derin uykuda olduğundan emin oldu, sonra sesini alçalttı.

“Şey, bir soru daha sorabilir miyim?”

Olumsuz bir yanıt gelmeyince devam etti:

“Neden o kızı yanında götürüyorsun?”

Değişen Yıldız’ın dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı.

“Neden mi? Sen yapmaz mıydın?”

Sunny dişlerini sıktı. Kusuru onu gerçeği söylemek için zorluyordu.

“Hayır.”

Aslında son ana kadar “evet” diyebileceğine inanmak istemişti. Ama İlk Kâbus’tan sonra kendine bile yalan söyleme yetisini kaybetmişti. Acımasız gerçekler.

Sunny, kör kıza acımadığından ya da yardım etmek istemediğinden değildi… ama biliyordu. Bunu yapabilecek biri değildi. Zaten kendini zar zor hayatta tutuyordu, yanında çaresiz birini de taşırsa, ikisi de ölürdü.

Yine de, kendinden biraz tiksinmişti.

Nephis ise onu yargılamadı. Tepkisizdi. Birkaç saniye sonra sadece şunu söyledi:

“Çünkü istiyorum.”

‘Çünkü… istiyorum mu?’

Bu, Sunny’nin beklediği cevap değildi. Onun erdemli olmaktan, merhametten ya da Cassie’nin gizli gücünün kendisine faydasından falan bahsedeceğini sanmıştı.

Ama bunları söylemedi. Sadece “çünkü istiyorum” dedi.

‘Saçmalık!’

Önce bu cevabı geçiştirdi. Fakat düşündükçe rahatsız oldu.

Çünkü belki de Nephis gerçekten doğruyu söylüyordu.

Sunny hayatı boyunca hiçbir şeyi “istediği için” yapmamıştı. Hep “mecbur” olduğu için yapmıştı. Sunny için hayatta kalmak bile böyle bir şeydi. Ama belki de mesele bakış açısıydı. Nephis’in elinde pek bir şey yoktu ne serveti vardı, ne de çuvalla Hatıraları. Ama farklı bir düşünceye sahipti. Belki de Nephis, zorunlulukları gözardı edip istediğiyle yaşayabilecek kadar cüretkâr birisiydi. Yani, benim hayatım benim tercihim diyebilen birisi, normal insanların asla yapamayacağı şeyler.

Mesela… kör bir kıza yardım etmek. Sırf bunu istediği için.

Belki de asıl fark buydu.

Belki de Mirasçılar’ı diğerlerinden ayıran gerçek, işte buydu.

Kafası bu düşüncelerle doluyken Nephis konuştu.

“Şimdi sıra bende.”

‘Yani şimdi o mu soru soracak?’

Evet, öyleydi. Değişen Yıldız Sunny’ye döndü ve uzun bir sessizliğin ardından sordu,

“Odysseus efsanesini biliyor musun?”

‘Ne? O da kim? Ne tuhaf bir soru?!’

Afallayan Sunny başını salladı, sonra onun göremediğini hatırlayıp sesli cevap verdi:

“Hayır.”

Nephis iç çekti ve birkaç saniye sonra yumuşak bir sesle anlatmaya başladı:

“Odysseus, çok eskiden yaşamış bir savaş kahramanıydı. Efsanelere göre o dönemde bazı insanların, Uyanmış’lara benzer güçleri varmış. Yıkılmaz Savaşçı Yönelimi’ne sahip Aşil, Savaş Tanrısı Ares’in bile çekindiği Diomidis, devler kadar güçlü Aias… 

Odysseus ise en güçlü ya da en cesur olanı değildi, ama en kurnaz olanıydı.”

Sunny gözlerini kırpıştırdı.

‘Bu da nereden çıktı şimdi?’

Nephis anlatmayı sürdürdü:

“Büyük bir savaş vardı. Odysseus zekâsı ile bu savaşa son vermişti. Sonra eve dönmek üzere denize açıldı. Ama tanrılar onu lanetledi, sonsuza dek denizlerde dolaşacak, asla memleketine dönemeyecekti. Yıllar boyunca korkunç badireler atlattı, tüm yoldaşlarını yitirdi. Sonunda bir adaya vardı. Orada güzel deniz perisi Calypso yaşıyordu.”

Değişen Yıldız’ın yankılı, uzaklara dalmış sesi karanlığın içinde büyüleyici bir hava oluşturmuştu. Sunny dikkatle dinliyordu.

“Calypso, Odysseus’a âşık oldu ve onu sarayına davet etti. Yıllarca orada yaşadılar. Ada bir cennet gibiydi, sayısız lezzetle, mucizeyle ve zevkle doluydu. Calypso’nun yanındayken Odysseus ölümsüzdü. Ama… zaman geçtikçe, kahraman kendisini denizin kıyısında bulurdu, orada oturur ve umutsuzca ufka dalardı.”

Nephis hafifçe gülümsedi.

“Sonunda Odysseus kendine bir sal yaptı ve adayı terk etti. Tüm o güzellikleri, deniz perisini, hatta ölümsüzlüğünü bile ardında bıraktı.
Sana sorum şu, Neden gitti?”

Sunny gözlerini kırpıştırdı.

‘Ne?’

Bu ne tür bir bilmeceydi böyle? Onunla alay mı ediyordu acaba? Hayır, Nephis gayet ciddiydi.

‘Tuhaf bir kız…’

Bir süre düşündü, sonra pek emin olmadan cevap verdi,

“Belki de… evinden çok uzakta olduğu içindir?”

Nephis’in yüzünde kısa bir tebessüm belirdi.

“Evinden uzakta… demek. Hmmm. Peki.”

Ardından başını eğdi, ve yine bir heykel gibi dondu.

Görünüşe göre sohbet bitmişti.

Sunny homurdanarak uzandı, uyumaya çalıştı. Ama zihninde, deniz kıyısında oturan umutsuz Odysseus’un görüntüsü dönüp duruyordu. Sonunda fısıldadı,

“Peki… Eve dönebildi mi?”

Kısa bir sessizlikten sonra Nephis yanıtladı:

“Evet. Karısına ve oğluna kavuştu. Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar.”

Sunny gülümsedi, yan döndü. Uykuya dalmak üzereyken Değişen Yıldız’ın neredeyse fısıltı kadar yumuşak sesi bir kez daha duyuldu,

“Odysseus, tanrıların iradesini kıran ilk insandı.”


***


Sabah olduğunda ilk uyananlar Sunny ile Nephis’ti. Güneş yükselirken ve deniz çekilirken ateşi yaktılar, basit bir kahvaltı hazırlamaya başladılar.

Cassie hâlâ uyuyordu, bu yüzden pek konuşmadılar. Sanki gecedeki sohbet hiç yaşanmamış gibiydi. Yine de bir süre sonra önümüzdeki günler için plan yapmaya başladılar. Nephis’in bazı fikirleri vardı.

“Senin anlattıklarına göre batıda toplanmış bir Avcı sürüsü var. Bu yüzden en mantıklı hareket, mümkün olan en kısa sürede doğuya yönelmek olur. Kuzey ya da güney de olur ama bizi düşmandan o kadar uzaklaştırmaz.”

Sunny onaylarcasına başını salladı.

“Biraz doğuya doğru keşif yaptık ama yeterli değil. Bir günde güvenle ulaşabileceğimiz kadar yüksek bir nokta yok. Bu yüzden en iyisi şu kayalık tepeye giden yolu keşfetmek, yarın da kampı oraya taşımak.”

İç çekti.

“Sence neredeyiz? Doğuda bir insan Kalesi olabilir mi?”

Nephis başını salladı.

“Böyle bir bölgeyi hiç duymadım. Yine de hareket etmek zorundayız. Belki bir Kale buluruz, belki keşfedilmemiş bir Ağ Geçidi… ya da ölürüz. Doğu, herhangi bir yön kadar iyi. Hem batıda bir yaratık ordusu var, o yüzden en güvenli yön.”

O sırada Cassie birden doğruldu. Gözleri sonuna kadar açıktı, yüzü solgundu, heyecanlı görünüyordu.

Nephis kaşlarını çattı.

“Cassie? Ne oldu?”

Kör kız onlara döndü ve gülümsedi.

“Bir… bir kehanet gördüm! Evet, bir kehanetti!”

Sunny donakaldı. ‘Yani… bir çeşit vahiy mi aldın?’

Değişen Yıldız hemen elini kaldırdı, sanki kılıcını çağırmaya hazırlanıyordu.

“Tehlikede miyiz?”

Cassie hızla başını iki yana salladı.

“Hayır, hayır! İnsanlar… büyük bir kalede bir sürü insan gördüm!”

Parmağıyla bir yönü işaret etti, yüzü sevinçle parlıyordu.

“Ne kadar uzakta olduğunu bilmiyorum, ama tarafta olduğuna eminim!”

Sunny ve Nephis birbirlerine baktılar — sevinmeleri mi yoksa ağlamaları mı gerektiğini bilmiyorlardı.

Çünkü Cassie’nin parmağı kendinden emin bir şekilde batıyı işaret ediyordu.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

37   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   39