“Durun!” diye fısıldadı Sunny, gölgesiyle Kıskaçlı Avcıları izlerken.
Söz ağzından çıkar çıkmaz Nephis kılıcı elindeydi. Etrafı dikkatle inceledikten sonra başını çevirip ona baktı, gözlerinde sessiz bir soru vardı.
Cassie ise olduğu yerde dondu kaldı, sonra tereddütle asasını kaldırdı.
Sunny yaratıkları sayıyordu, bir, iki, üç… beş…
‘Lanet olsun!’
Bu iri canavarlar, onun öldürdüğü gibi, sürünün zayıf halkalarıydı. Ancak yaraları o kadar belirgin ve ağır değildi. Her biri diğerinden çok daha tehlikeliydi ve en azından yarım düzine kadar vardı.
“İleride Kıskaçlı Avcılar var, altı tane. Yavaşça bize doğru geliyorlar.”
Nephis ileriye baktı. Yüzünde hesaplayan bir ifade vardı.
“O yaratığın cesedini tamamen yediler mi yani?”
Sunny kısa bir an düşündü, sonra başını salladı.
“Sanmıyorum. Ama muhtemelen herkes için yeterince et kalmadı, o yüzden bazıları ayrılmak zorunda kaldı.”
Nephis başını sallayıp yakındaki bir patikayı işaret etti.
“Etraflarından dolanacağız.”
Üç Uyuyan hızla hareket edip yön değiştirdiler, yaratıklardan olabildiğince uzak durmaya çalıştılar. Gergin ve sessiz bir şekilde yürümeye devam ettiler, labirentte yollarını kaybetmemeye uğraşarak.
Ancak başka Kıskaçlı Avcı sürülerinden kaçmak için tekrar tekrar yön değiştirmek zorunda kaldılar. Dev heykelle aralarındaki mesafeyi bir türlü kısaltamıyorlardı.
Bir noktada, sayısız çıkmaz sokaktan birinde soluklanmak için durdular. Uzun, kıvrımlı bir koridorun ilerisinde, çok sayıda yaratık geçiyordu. Onların geçmesini beklemekten başka çareleri yoktu.
Sunny iç çekip başını salladı.
“Böyle devam edemeyiz. Bu hızla gidersek güneş batmadan güvenli bir yere varamayız.”
Cassie ilk tepkiyi verdi.
“Belki de… geri dönmeliyiz?”
Bu mantıklı bir öneriydi. Ama Sunny kabul etmeye isteksizdi.
Nephis de aynı fikirdeydi. Yüz ifadesi boş, sesi sakindi,
“Yarın daha da zor olacak.”
Haklıydı. Yarın, labirent çok daha fazla Kıskaçlı Avcıyla dolup taşacaktı.
“Peki o zaman ne yapacağız?”
Değişen Yıldız başını yana eğip düşündü. Bir süre sonra Sunny’ye döndü.
“Savaşacağız.”
Savaşmak mı? Bu kadar canavarla mı? Aklını mı kaçırmıştı?
Sunny, alayını belli etmemeye çalışarak konuştu,
“Kılıçta usta olduğunu biliyorum ama bu yaratıkların her biri bizden bir rütbe üstün. Sürüye denk gelirsek hayatta kalamayız.”
Nephis başını salladı.
“Sürülerden uzak dururuz. Küçük grupları avlarız.”
Bir an durdu, sonra ekledi:
“Bir ya da iki tanesi olursa, şansımız var.”
Sunny karşı çıkmak istedi ama mantıklı bir gerekçe bulamadı. Sonunda vazgeçti.
O sırada zaten bacağını incitmişti ve deniz gelemden önce güvenli bir yere ulaşmaya çalışıyordu. Zaten cesedi incelemekle neden uğraşsın ki?
‘Dur biraz… Sanırım Julius Hoca bir keresinde bundan bahsetmişti…’
Kısa bir sessizlikten sonra Nephis konuştu,
“Kıskaçlı Avcıların vücudunda üç zayıf nokta vardır. İlki eklem yerleri. Hareket etmesi gereken kısımlar sert olamaz. Yani eklem yerlerinde küçük boşluklar olur. Eklemlerini hedef alırsan, hareket kabiliyetlerini ve saldırı güçlerini zayıflatırsın.”
Ah… Demek ki bir yaratığın cesedini inceleyerek onun güçlü ve zayıf yönlerini anlamak mümkündü. Bu kadar bariz bir fikri daha önce akıl edemediği için kendine kızdı.
Nephis devam etti:
“İkinci zayıf nokta da benzer. Üst gövdenin, alt kabuğa bağlandığı yerdir. Bu noktayı tutturabilirsen, Kıskaçlı Avcı’yı ağır şekilde yaralayabilir ve vücuduna ciddi hasar verebilirsin. Ama omurgasını kesmeyi başaramazsan ölümcül olmaz. Bir süre daha savaşmaya devam edebilir.”
Sunny fark etti ki, Nephis bu konularda — eski kahramanlardan ya da öldürme taktiklerinden bahsederken — tüm o tuhaf çekingenliğini bir kenara bırakıyordu.
‘İlginç.’
“Son zayıf noktaları arkasında, tam göz hizasında. Zırhlarında hafif bir çukur var, renk değiştirmiş bir oyuk. Bu nokta birkaç zırh kabuğunun birleştiği nokta. Oradaki kitin diğer bölgelere göre daha ince. Eğer orayı delmeyi başarırsan, doğrudan beyinlerini parçalarsın. Bu da ölümcül darbedir.”
‘İyi bilgi… ama o nokta bir insana göre çok yüksek. Sonuçta bu yaratıklar iki metreden uzun!’
Sanki onun aklından geçenleri okur gibi Nephis devam etti,
“O zayıf noktayı hedef almak çok zor. Kıskaçlı Avcı’nın çevresinde dolaşmak neredeyse imkânsız, hem boyutları, hem hızı, hem de kıskaçlarının menzili çok fazla.”
Ona baktı, sesi sakin ama kesindi,
“Eğer tek bir Kıskaçlı Avcı’ya rastlarsak, ben yem olacağım. Onu arkasını dönmeye zorlayacağım. O sırada sen saldıracak ve üçüncü ve en zayıf noktayı hedef alacaksın.”
Sunny yutkundu.
“Ya iki tane olursa?”
Nephis her zamanki gibi cevap vermeden önce kısa bir süre durakladı.
“Ölme.”
***
Çok geçmeden, savaşmaktan başka seçenekleri kalmadı. Arkalarında hiçbir çıkış kolu olmayan uzun bir labirent koridoru vardı. Önlerinde ise sadece tek bir geçidi bulunan küçük bir açıklık… ve o geçidin derinliklerinden yavaşça yaklaşan devasa bir Kıskaçlı Avcı.
Sunny durumu hızla anlattı, Nephis’ten onay bekledi. O da hiç tereddüt etmeden başını salladı.
“Açık alanda savaşacağız.”
Nephis, Cassie’yi nazikçe labirentin duvarına yönlendirdi ve oturabileceği bir yer bulmasına yardım etti.
“Burada bekle. Geri döneceğiz.”
Kısa bir sessizlikten sonra ekledi:
“Birazdan.”
Nephis uzaklaşmaya hazırlanırken, Cassie onun elini tuttu. Yüzü solgundu, gözlerinde endişe vardı.
“Neph… dikkatli ol, olur mu?”
Nephis gözlerini kırpıştırdı, başını hafifçe yana eğdi. Sonra gülümsedi.
“Tabii.”
Bunun üzerine, Nephis ve Sunny aceleyle açıklığa doğru ilerlediler.
Oraya vardıklarında, Kıskaçlı Avcı birkaç saniye içinde orada olacaktı. Sunny’nin gölgesi geçitten süzülüp ayaklarına geri döndü. Nephis’le konuşmalarına gerek kalmadan, hemen gölgelere karışıp pusuda beklemeye başladı.
Sunny, ne yapacağını bilemeden onun sözlerini sessizce tekrarladı,
‘Ölme.’
Bir saniye sonra Kıskaçlı Avcı açıklığa girdi. Küçük gözleri Nephis’i görünce içlerinde uğursuzca hareketlendi. Bir an bile duraksamadan, devasa canavar çığlık atıp saldırıya geçti.
Kıskaçlarından biri korkunç bir hızla ileri fırladı, havayı yırtarak geçti.
Nephis ustaca yana sıyrılıp kıskaçtan kaçtı, ardından geri atladı, yaratığın hücum hattından çıktı. Aynı anda kılıcı havada parladı, ön bacağının eklemine derin bir kesik attı.
Gök mavisi kan toprağa sıçradı.
Elbette bu küçük yara, Kıskaçlı Avcı’yı yavaşlatmaya yetmezdi. Şaşırtıcı bir çeviklikle dönüp yandan ezici bir darbe savurdu. Nephis, ayaklarının üzerinde zar zor dengede duruyordu, darbeyi doğrudan karşılamak yerine kılıcını doğru açıyla tutarak gücünü dağıttı, fakat yine de onu sendeletmeye yetti.
Tam o sırada ikinci kıskaç indi. Dengesini toparlamaya çalışmak yerine, Değişen Yıldız kendini akışına bıraktı, bir eli üzerinde takla atarak geriye savruldu. Kılıcı yeniden havada şimşek gibi parladı.
Sunny artık ayrıntıları umursamıyordu. Tek önemsediği, Nephis’in bu riskli hamlelerle yaratığın sırtını kendisine döndürmesiydi.
‘Ya şimdi, ya da hiç!’
Dişlerini sıkarak öne atıldı.
Değişen Yıldız son sıçrayışını yapmadan hemen önce… Kıskaçlı Avcı’nın darbesi yere inmeden hemen önce… Korkuya kapılmadan hemen önce…
Sunny aradaki mesafeyi kapattı, tüm gücüyle zıplayıp yaratığın kabuğuna bastı ve öne doğru hamle yaptı.
Gök Kılıç, elinde parlayıp bir anlık zman içinde gölge tarafından yutuldu. Nihayetinde, karanlık kılıç haliyle yaratığın başının arkasındaki çukura, solgun oyuğa saplandı.
Bir çatlama sesiyle kitin parçalandı, kılıcın ucu yaratığın başına derinlemesine gömülmüştü.
Canavar bir an titredi, sonra ağır bir şekilde yere yığıldı.
Sunny kabuktan sıçrayıp çamura yuvarlandı.
‘Bu kadar… mıydı?’
Hepsi bu kadar mıydı?
Sanki cevabı verircesine, Büyü’nün sesi yankılandı:
[Bir Uyanmış Yaratık öldürdün, Kıskaçlı Avcı.]
[…Gölgen güçleniyor.]
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.