Yukarı Çık




93   Önceki Bölüm 

           
Bölüm 94 - Derinlerdeki Savaş
— Çeviri: Raban —

Çünkü bunu yapmak istiyordu.

Sunny’nin kalbi ilk defa korku ve umutsuzlukla dolu değildi. Aksine, kendine meydan okuyan bir öfkeyle doluydu. Dünyanın baskısı altında ezilmekten, küçücük umut kırıntılarına tutunmaktan, sürekli korkudan titreyip hayatta kalmak için her şeyini feda etmekten bıkmıştı. 

Artık böyle devam edemezdi.

Artık dünyayı kendi isteklerine karşın boyun eğdirmek istiyordu.

Artık bir hayvan gibi değil, bir insan gibi yaşamak istiyordu.

Son aylarda, farkında bile olmadan değişmişti. Eskiden tek amacı ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktı ama bu yaşam biçimi artık onu tatmin etmiyordu. Artık önemli olan sadece yaşamak değildi onun için… 

Nasıl yaşadığı daha önemli hale gelmişti.

Köle gibi yaşayacaksa, efendisiz olmanın ne anlamı vardı?

Dişlerini sıkıp karanlık boşluğa daldı.

Soğuk su bedenini tamamen sarmıştı. Sonsuz karanlığın içinde gözleri hiçbir işe yaramıyordu, tek rehberi Gölge Duyusuydu. Tuz, ellerindeki ısırık izlerini ve boynundaki kesiği yakıyordu. Ama acıyı umursamadan tüm gücüyle daha da derinlere, karanlığa doğru yüzdü.

Etrafında dev dokunaçların suyu yararak hareket ettiğini hissediyordu. Teknenin parçalarını, aşağılarda, derinlerde gizlenen koca bir ağza doğru çekiyorlardı. Birkaç kez, ona çarpmalarına ramak kala bedenini kıvırıp kendini kurtarmıştı.

Ama hala Cassie’den hiç iz yoktu. Ciğerleri yanmaya başlamıştı.

Sunny daha da derinlere ilerledi.

Bu derinlikte suyun basıncı artık hareketlerini zorlaştırıyordu. Gölgesiyle sardığı bedeni bile bir yerden sonra dayanamayacaktı. Eğer Kan Dokuması olmasaydı çoktan boğulmuş olurdu, bunu biliyordu.

Daha kötüsü, bu bilinmeyen dehşet varlığın devasa bedenine gitgide daha da yaklaşmakta olduğunu hissediyordu. Şeklini seçemiyordu ama dokunaçların kalınlığına bakılırsa yaratık pek uzakta değildi.

Ve sonra nihayet bir şey fark etti.

Az ileride, küçücük bir gölge büyük bir gölgeye karşı çırpınıyordu.

Cassie!

Elinden geldiğince, büyük bir hızla o yöne doğru yüzdü. Yaklaştıkça daha net kavrayabiliyordu.

Bir dokunaç beline dolanmış, Cassie’yi aşağı doğru çekiyordu. Kız hala mücadele ediyor ama her saniye daha zayıf düşüyordu. Boğuluyordu.

Öfkeyle ileri atılan Sunny dokunacı yakaladı. Kaygan etin tıpkı bir kalp gibi attığını hissediyordu.

Eğer mecbur olmasaydı böyle bir şeye asla dokunmazdı. Üstelik suyun altında savaşmak kolay değildi… Güçlü bir darbe indirebilmek için önce bir şeye tutunması gerekiyordu.

Gecenin Kılıcını çağırıp tüm kaslarını zorlayarak dokunacı Cassie’nin bedenine doladığı yerin hemen altına sapladı. Bu vuruşun ciddi bir zarar veremeyeceğini biliyordu, kara suyun direnci yüzünden kılıç neredeyse ağır çekimde ilerliyordu.

Yine de efsanevi kılıç o kadar keskin­di ki etli dokuya gömülerek koyu renkli bir kan bulutu fışkırttı.

Dokunaç büyük bir şiddetle savrulmaya başladı, Sunny’yi üzerinden atmaya çalışıyordu. Karanlıkta savulurken Sunny can havliyle tutunmaya devam etti ve bıçağı yukarı çekip süngerimsi dokuyu biçti.

Tek darbeyle koparmayı beklemiyordu, ne kadar güçlü olursa olsun bu imkansız gibi birşeydi. Neyse ki kılıçlar, delmeye, saplamaya, parçalamaya ve kesmeye yarıyordu.

Kılıcı olabildiğince itip derin bir şekilde kesti. Kabzasına kadar ete gömülünce bir eliyle tutuşunu değiştirdi ve kılıcını diğer tarafa doğru çekti. Jilet gibi keskin kılıcı neredeyse hiç direnç göstermeden yaratığın etini ikiye böldü.

Son hamleyle koyu renkli bir kan seli fışkırdı. Dokunaç tamamen kopmuştu.

Sunny nihayet Cassie’ye bakabildi.

Ona bakınca istemsizce kaşları çatıldı. Kör kız kendinde değildi.

Onu bir an önce yüzeye çıkarması gerekiyordu.

Dokunacın kopmuş parçasını itip kılıcını geri yollayan Sunny, Cassie’yi kollarının arasına aldı. Zırhının ince kumaşının üzerinden bile teninin ne kadar soğuk olduğu hissediliyordu.

Kız bilinçsizce hala direnmeye çalışıyor gibiydi. Belli ki onu canavar sanıyordu. Sunny onu göğsüne bastırdı, başını yukarı kaldırdı… Zihninde umutsuzluk fırtınası kopuyordu.

Ciğerleri yanıyordu. İçinde tek bir nefes bile kalmamıştı. Bedeni iyice zayıf düşüyordu, nefes alma isteği çıldırtıcı bir noktaya gelmişti. Eğer görebilseydi muhtemelen bu saniyeden sonra gitgide kararmaya başlardı.

Üstelik yüzeye hala… çok uzaktılar.

Ve daha kötüsü, derinliklerden gelen dehşet verici yaratık artık onların nerede olduğunu biliyordu. Sayısız dokunaç üzerlerine doğru geliyordu, birkaç saniye sonra ikisi de etten bir kafesin içinde ezilecekti.

Sunny nasıl kurtulacağını bilmiyordu.

Ama pes etmeye de hiç niyeti yoktu.

Bir eliyle Cassie’yi tutarak, diğer eliyle de kulaç atarak yukarı doğru yüzmeye başladı. Dokunaçlar artık iyice yaklaşmış, tüm kaçış yollarını kapatmıştı. Sunny dişlerini sıkarak yüzmeye devam etti ve…

Bir anda su aniden bembeyaz oldu.

Karanlık denizi kör edici bir parlaklığa boğdu. Patlayan ışık o kadar yoğundu ki Sunny gözlerini kapalı tutmasına rağmen ışık göz kapaklarını delip iki gözünü de acıtmıştı.

Sanki derinlerde küçük bir güneş doğmuş, sonsuz siyah boşluğu beyaza boğmuştu. Aşağıdan patlayan parlak ışık etraflarında köpürerek yükseliyordu.

Dev dokunaçlar acıyla çırpındı, kıvranarak ayrıldı. Aşılmaz et duvarı dağılmıştı.

Sunny böyle bir fırsatı kaçıracak değildi.

Boğuluyordu ama bedenini her şeyiyle zorlayarak yüzeye doğru ilerledi. Kıvranan dokunaçların arasından sıyrıldı. Derinlerde yanan beyaz güneş sayesinde her şeyi net görebiliyordu. Yüzeye ulaşmak için tüm kaslarını zorluyordu.

Bu hızla su yüzeyine çıkmak tehlikeliydi, ama başka çaresi de yoktu. Cassie de o da ölümün eşiğindeydi.

Nefes almaları gerekiyordu.

Sonsuzluk kadar uzun süren birkaç saniyeden sonra beyaz ışık gitgide solmaya başladı. Ama önemli değildi. Sunny çoktan dokunaçları geçmişti ve çılgınca yukarı doğru yüzüyordu.

Yetişemeyeceğinden korkuyordu. Bilinci giderek bulanıklaşıyordu. Boşluğun soğuk pençeleri arasında yitiyordu. Etrafı suyla dolu olmasına rağmen, nefes almak için ağzını açma dürtüsü dayanılmaz bir hale gelmişti. Kasları oksijensizlikten deli gibi titriyor, iradesini kaybediyordu.

…Ve sonunda Sunny’nin başı kara suyun soğuk yüzeyini delip çıktı.

Acıdan kör olmuş bir halde derin, hırıltılı bir nefes aldı, ardından kontrolsüzce öksürerek havayı içine çekti.

Kollarında tuttuğu Cassie de aynı şekilde acı içinde soluyarak havayı ciğerlerine dolduruyordu. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Sunny, pis ve zehirli varoş mahallelerin havasını bile hiç bu kadar değerli görmemişti.

Başarmışlardı.

Kendine gelmeye çalışarak etrafa baktı. Beyaz ışığın son izleri de çoktan kaybolmuştu. Dünya yeniden sonsuz karanlığa gömülmüştü.

Ama doğuda… şafağın ilk ışıkları birazdan dünyayı aydınlatacaktı.

Sunny, dev taş eli görünce Cassie’yi sırtına alarak, ellerini boynuna doladı ve o yöne doğru yüzmeye başladı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

93   Önceki Bölüm