Yukarı Çık




29   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   31 

           
30.Bölüm: 7.Kısım – Toprak Sahibi



Yoo Joonghyuk, Lee Hyunsung hariç herkese bakıyordu. Üçü bir arada durduğu için tam olarak hangisine baktığını çıkaramadım.

   「…Bu nasıl mümkün olabilir?」

Kime baktığını sormak istesem de yeteneğimin ortaya çıkmasından korkuyordum. Yoo Joonghyuk hâlâ düşüncelerini okuyabildiğimi bilmiyordu. Yine de Jung Heewon’un bilgilerini görmüş olabileceğini tahmin ettim. Yoo Joonghyuk’un bakışlarını fark eden Jung Heewon ona diklendi. “Ne bakıyorsun?”

   「······.」

Aferin Jung Heewon.

   「Öldür...」

   “Yoo Joonghyuk.”

 Hızla araya girdim. “Bir şey merak ediyordum.” Bana doğru döndü. Sorgulayan gözlerle bakıyordu.

   “Neden Gong Pildu’yu kendi haline bırakıyorsun?”

   “Bir kâhinsen bunu biliyor olman lazım.”

   “Her şeyi bilmiyorum.”

   [Karakter ‘Yoo Joonghyuk’, ‘Yalan Tespiti’ yeteneğini kullandı.]

   [Karakter Yoo Joonghyuk, sözlerinin doğru olduğunu doğruladı.]

Çok titizdi.

   “Demek öyle...Anlıyorum. ‘Gelecek görüşü’ seviyesi düşük olan bir kâhin.”

İstediğini düşün. Yoo Joonghyuk konuşmaya devam etti. “Gong Pildu’nun canlı olmasına ihtiyacım var.”

   “Gelecek senaryo için mi?”

Yoo Joonghyuk cevap vermedi. Sanki neler bildiğimi ölçmeye çalışıyordu.

   “Gong Pildu’ya gelecekteki senaryolar için ihtiyacın olduğunu biliyorum. Ama sadece Gong Pildu’ya ihtiyacın var. Onu takip eden tüm gruba değil.

   「······.」

   「...Sinir bozucu.」

   Ne?

   “Yapacak çok işim var.” Yoo Joonghyuk sessizce bana baktı ve “Asla anlayamazsın.” dedi.

   “Bekle! Problem o değil. Şimdi harekete geçmezsen Chumgmuro’daki birçok kişi..!”

Yoo Joongyuk’un gözleri buz gibiydi.

   “Umurumda değil.”

Hümanist değildim. Bu dünyadaki herkesin hayatta kalmaya değer olduğuna inanmıyordum. Şu anda beni asıl kızdıran şey Yoo Joonghyuk’tu.

   “Yoo Joonghyuk sana vurabilir miyim?”

   “Kendine güveniyorsan.”

Bir mesaj duyduğumda öfkeyle yumruğumu sıktım.

   [Karakter Yoo Joonghyuk, ‘Güçlü Kendini Savunma Sv.5’i etkinleştirdi.]

Yumruğumu indirdim. Korkak piç.

   “İşin bitti mi?” diye sordu Yoo Joonghyuk.

   “…”

   “Hadi gidelim.”

Lee Jihye ,Yoo Joonghyuk’un seslenmesiyle irkildi. Gecikmeli olarak Yoo Joonghyuk’un peşinden giderken bana şaşkın gözlerle baktı.

   [ Takımyıldızı ‘Adaletin Kel Generali’, şövalye ruhundan etkileniyor.]

   [100 jeton sponsor olundu.]

Tabii ki tamamen yanlış anlamaydı.

       * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * 

   [Üçüncü senaryonun başlamasına 1 saat 30 dakika var.]

Çok zaman kalmamıştı ve kafam karmakarışıktı.

   [Takımyıldızı ‘Adaletin Kel Generali’, insanların hayatlarının riske atılmasından öfkeli.]

   [‘Adaletin Kel Generali’, bir ayaklanma istiyor.]

Samyeongdang’ın mesajı kafamda yüksek sesle çınlıyordu ama durumu çözmek için iyi bir yol düşünmüyordu.

Üçüncü senaryo tam bir hafta sürüyordu. Belki de Yoo Joonghyuk üçüncü senaryo sırasında başka bir avantaj elde etmeyi planlıyordu.

Tabii ki bunu görmezden gelemezdim. Görmezden gelemezdim…

   [Takımyıldızı ‘Altın Başlılığın Esiri’, ne düşündüğünü merak ediyor.]

   “Şu pislik Yoo Joonghyuk.”

   [Takımyıldızı ‘Altın Başlığın Esiri’, memnun.]

   [100 jeton sponsor olundu.]

Aslında önümdeki asıl sorun Yoo Joonghyuk değil, Gong Pildu’ydu.

Üçüncü senaryoyu aşmak için Gong Pildu’nun yardımı kesinlikle gerekliydi. Eğer yardımını alamazsam…

Bir anda Jung Heewon başını kaldırıp gülümsedi.

   “Kim o?”

   “…Ha?”

   “Hani şu kişi. Yoo Joonghyuk’la konuşurken bahsettiğin.”

Hemen Gong Pildu’yu açıkladım. Jung Heewon baygın olduğu için Gong Pildu’yu görememişti.
Konuyu hiç değiştirmedim. Jung Heewon hemen tepki verdi.

   “…Bu dangalaklar ne ayak? Kamu tesislerini kapatıp kullanmak için insanlardan para mı alıyorlar?”

   “O dangalaklar yukarıda.”

   “Gidip hepsini atacağım.”

Jung Heewon yer sıçanı kılıcını kaptı. Bu bana onların silahlarını değiştirmem gerektiğini hatırlattı. Yapılacak çok şey vardı.

   “Çok saçma davranıyorsun.”

   “Güçlerimizi birleştirirsek kazanırız. Geumho İstasyonu’nu hatırlamıyor musun?”

 Jung Heewon’un ifadesi kendinden emindi.
Doğaldı. Jung Heewon’un koz olarak Yargı Vakti yeteneği vardı. İyi içgüdülere sahipti ve çabuk uyum sağlıyordu, bu yüzden niteliğini ve yeteneklerini çoktan çözmüş olmalıydı.

   “Oyalanma! Hadi gidip gebertelim şunları!”

Rakipleri ‘kötücül’ olduğu sürece, Yargı Vakti en yüksek gücünü gösterirdi.

   [Karakter ‘Jung Heewon’, özel yetenek ‘Yargı Vakti’ni etkinleştirdi.]

   [Mutlak İyilik sistemindeki takımyıldızları, Jung Heewon’un talebi karşısında sessiz.]

   [Yetenek iptal edildi.]

Jung Heewon’un yüzü şaşkınlıkla doldu.

   “Hayır, bu… ne? Bozuk mu?”

Jung Heewon, yeteneğini tekrar aktifleştirmeye çalıştı.

Ancak yetenek tetiklenmedi.

“Hayır… neden çalışmıyor? Bariz bir şekilde kötü değiller mi bunlar?”

Jung Heewon’un sorusu karşısında güldüm.

   “Biz insanlar böyle düşünüyoruz.”

   “…Ne diyorsun sen?”

   “Takımyıldızları farklı düşünebilir. Onların bildiği İyi ve kötünün bizim bildiğimizle aynı olacağının garantisi yok.”

   “Ah…”

   “Adalet her zaman çoğunluk tarafından belirlenir.”

Şu anda, takımyıldızlarının çoğunluğu onların ‘iyi’ olduğuna karar vermişti. Artık adalete karar verme hakkı insanlarda değildi. İnsanlar sadece sponsorlarının kuklalarıydı.

   “Yani…”

Ekip üyelerine baktım. Kimse bir şey söylemiyordu ama hepsi Jung Heewon ile benzer şekilde düşünüyordu. Lee Hyunsung büyülü mermiler tarafından çizilen demir kalkanını siliyor, Yoo Sangah ve Lee Gilyoung ise yerde yan yana oturup hamamböceklerine bakıyordu.

Bu umutsuzluk hissini anlayabiliyordum. Gumho İstasyonu’ndaki çeteyi alt ettikten sonra her şeyi anladıklarını sanmışlardı. Oysa sadece üç durak ötede karşılaştırılamayacak kadar büyük bir canavar vardı.

O hâlde,biraz umut vermeye başlasam nasıl olurdu?

   “Bu, hiçbir yol olmadığı anlamına gelmiyor.”

   “Huh?”

   “Zor olabilir ama onları yenmenin bir yolu var.”

Hepsi aynı anda bana baktı. Lee Hyunsung,
 “...Gerçekten bir yolu var mı?” diye sordu.

    “Nedir?”

Etrafıma baktım ve sesimi alçalttım. “Gong Pildu’yu Silahlı Bölgeden çıkarmak.”

   “Silahlı Bölge de ne?”

   “Onun stigması. Bölge savunması için oluşturulmuş bir tekniktir.”

Silahlı Bölge. Gong Pildu’ya karşı koymanın zor olmasının sebebi bu stigmaydı. Bir alanda taretler kurabilen hileli bir yetenekti. 

Şu anda sadece Silahlı Bölge olsa da
gelecekte stigma evrim geçirdiğinde ‘Silahlı Kale’ hâline gelecek ve onu alt etmek için bir kuşatma hazırlamak gerekecekti. Yine de Gong Pildu’nun bariz bir zayıflığı vardı.

   “Belirlenmiş alanından çıkar çıkmaz Silahlı Bölge’si iptal oluyor. Ayrıca mini taretleri de işe yaramaz hâle geliyor. Genelde bu kadar geniş alanlı savunma becerilerinin birçok kısıtlaması olur.”

Aynı anda Lee Hyunsung ve Jung Heewon hayranlıkla bana baktı.

“Ah… Anladım.”

“Bunu bir kez görür görmez mi çıkardın? Bu Dokja-ssi’nin niteliği mi?”

Aynı şey bir kez yaşansa da insanların bana bir ölçüde alıştığını görüyordum.

Yoo Sangah ,“Peki onu nasıl hareket ettireceğiz?” diye sordu.

   “Şimdilik bunu düşünmemiz gerekiyor.”

   “Ah, düşünmekten nefret ediyorum.” Jung Heewon şikayet etti.

Bir süre herkes sessiz kaldı. İlk fikri ortaya atan Lee Hyunsung’du.

   “Tuvalete gittiğinde saldırsak…”

   “Bankın yanındaki şeyleri görmedin mi?”

Gong Pildu asla Silahlı Bölge’sinden dışarı çıkmıyordu. Bankı, ihtiyaç duyabileceği her şeyle doluydu. Uyku tulumu, battaniye, yiyecek, su ve hatta işeyecek bir yer bile vardı. Elbette tüm bunları ona kiracıları sağlıyordu.

   “Delirmiş. Tam dışa kapanık. Yoksa arazide iyi bir şey mi saklıyor da kıpırdamıyor?”

   “Chungmuro’daki en büyük ‘oda’ o.”

   “…Oda mı?”

Aklıma geldi; Jung Heewon hâlâ odalardan haberdar değildi. Ama açıklamama gerek yoktu.

   [Üçüncü senaryonun başlamasına 1 saat kaldı.]

Zaten yakında öğrenecekti.

   “Bizim de oda bulmamız gerekiyor.”

Ekip ayağa kalktığı anda, etrafımızdaki insanlar irkildi.

   “Y-Y-Yaklaşmayın!”

Özellikle, 3 numaralı hat peronundaki tek kişilik odayı koruyan bıçaklı adam aşırı tetikteydi. Ancak biz daha yaklaşamadan başkaları ona doğru koştu.

   “Defol, pezevenk!”

Hiç ayırt etmeden saldırdılar. Adam itilip düşer düşmez yeşil bölgedeki işaret değişti. Odanın sahibi değişmişti.

   [Yeşil Bölge 1/1-> Yeşil Bölge 0/1.]

İnsanlar o oda için kanlı bir kavgaya girişmişti. Birinin uyluğu bıçaklanırken bir başkasının burnu kırıldı. Jung Heewon kaşlarını çattı. “Bunu durdurmamız gerekmiyor mu?”

   “Karışsak bile sonuç aynı olur. Eninde sonunda biri ölecek.”

   “Neden biri ölmek zorunda ki?”

   “Bu senaryoda bundan kaçınmak mümkün değil.”

Sözümü yeni bitirmiştim ki Bihyung havada belirdi.

   [Hadi bakalım, ana senaryonun üçüncü gününe başlayalım mı? Bugün yeni yüzler de geldi, eğlenceli olmaz mı? Hahaha!]

Bihyung göz ucuyla bana baktı. Chungmuro senaryosundan sorumlu üç dokkaebi vardı. Görünüşe göre Bihyung geçici olarak temsilci olmuştu. Üç kanalın en küçüğü olduğu için bu doğal bir sonuçtu. Sonra üçüncü senaryo karşımıza geldi.

   [Ana Senaryo #3 – Yeşil Bölge (3.Gün)]

Kategori: Ana

Zorluk: C

Temizleme Koşulları: İstasyondaki ‘yeşil bölgeyi’ işgal et ve her gece yarısı ortaya çıkan canavarlardan sağ kurtul. Bu senaryo 7 gün sürecek.

Süre: 8 saat.

Ödül: 1.000 jeton

Başarısızlık: ―

Lee Hyunsung’un gözleri büyüdü.

   “B-Bu..!”

   [Aslında basit. Başkalarından önce yeşil bölgeyi ele geçirin. Tabii ki başkalarının yeşil bölgesini de ellerinden alabilirsiniz. Bu arada acele etseniz iyi olur. Senaryo başladıktan sonra bir yeşil bölgeniz yoksa, korkunç bir deneyim yaşarsınız. Haha, o hâlde herkes bir denesin bakalım!]

Bihyung’un sözlerini duyunca insanların yüzleri sertleşti. Bu sırada çığlıklar hâlâ devam ediyordu.

   “Öl! Öl!”

   “B-Bunu kin tuttuğum için yapmıyorum! Hayatta kalmak zorundayım…”

Belki de herkes aynı gerçeğin farkına varmıştı. Önümüzde yaşanan mücadele artık bir hikâye değildi. Yoo Sangah titreyen bir sesle sordu, “Biz… bu insanlar gibi savaşmak zorunda değiliz, değil mi?”

   “Bizim savaşmamız gerekmiyor. Sadece çok sayıda insanı alabilecek bir oda bulmamız lazım.”

   “Yeşil bölgelerin boyutu türüne göre değişiyor. Sadece bir kişiyi alabilenden, Gong Pildu’nun alanı gibi 70 kişiyi alabilene kadar çeşit çeşit.”

   “Hiç boş oda kalmışsa tabii.”

Jung Heewon sözlerim üzerine ağzını açtı.

   “Dokja-ssi insanları tedirgin etme konusunda gerçekten yeteneklisin… o zaman hemen hareket edelim. Belki kalan birkaç oda vardır.”

   “Ayrılmak daha hızlı olabilir. Ekibi bölelim. Hyunsung-ssi, Sangah-ssi ile birlikte gitsin; Heewon-ssi, sen de Gilyoung’u al.”

   “Dokja-ssi?”

   “Ben tek başıma idare ederim.”

Daha fazlasını söylememe gerek yoktu. Herkes bana güveniyordu. Önce Lee Gilyoung konuştu, “Hyung… ya oda bulamazsak?”

   “Oda bulamazsak, senaryo başlamadan 20 dakika önce burada tekrar buluşacağız.”

   “Anladım. O zaman gidiyorum.”

Ekip düzenli bir şekilde dağıldı. Jung Heewon’la Lee Gilyoung B2’ye giderken Yoo Sangah ve Lee Hyunsung B3’e yöneldi. Ben de yoldaşlarımın gidişini izledikten sonra telefonumu açtım. Hayatta Kalma Yolları’nı açar açmaz karşımda bir cümle belirdi...

「 Chungmuro’da hiç oda kalmamıştı. 」

Bu gerçek açıkça yazılmıştı. Büyük ihtimalle hiçbir oda bulamayacaklardı. O zaman geriye yalnızca bir yol kalıyordu: Hayatta kalmak için bir başkasını öldürmek ve onun odasını almak.

Ama Lee Hyunsung ve Jung Heewon bunu yapabilir miydi ki? Buradaki herkes ‘kötü’ değildi. Gong Pildu gibi başkalarını sömürenler de vardı.

Fakat aslında çoğu, sadece kendilerini koruyabilmek için savaşıyordu.

 Yoo Sangah ve Lee Gilyoung da böyle insanlara karşı savaşabilir miydi?

Bu sorunun cevabını çok yakında öğrenecektim.





Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

29   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   31