Sonsuz Açılım, Noah’ın şimdiye kadar bulunduğu en eşsiz yerlerden biri olmalıydı.
En çarpıcı özelliklerinden biri, bu yerde zayıf hiçbir şeyin var olmamasıydı. Gerçekten de zayıf hiçbir şey, her köşeye sinmiş olan ortam baskısına ve tehlikelere dayanarak, hayatta kalamazdı.
Görüşü engelleyen ve daimi bir alacakaranlık Atmosfer’i yaratan dalgalı sislerle çevrili dağlık arazide hareket ederken, bir saat geçmişti. Bölgeyi etkili bir şekilde Haritalandır’dı ve Sınırlar’ı içinde nelerin yatıyor olabileceğini katalogladı.
Çevredeki Gigaparsekler içinde, aslında Karmaşıklık ve Saflık bakımından Üst Nonilyonlar’dan Desilyonlar’a kadar değişen Çoklu Varoluşlar keşfedebilmişti. Her biri kendi benzersiz Varoluş Yol’unu izliyor, avlandıkları ve güçlendikleri bölgeler oluşturuyorlardı.
Onları yakından gözlemleyerek ve hatta çevrelerinin Birkaç Gigapersek yakınına girerek, gizliliğini test etti.
Görkemli bir şekilde, hiçbiri Varoluş’unu hissedemedi bile!
Eğer çok yaklaşırsa ve yoğunlaşmış Otoriteler’ine yakınlıktan dolayı ortam Entegrasyon’u zayıflarsa, bozulmayı tespit edebilirlerdi. Ama şimdilik, bölgeyi keşfetmeye devam ederken, onları kendi hallerine bırakmıştı.
Çevredeki Gigaparsekler içinde, bir amaçla hareket ederken, figürü başkaları tarafından Gözlemlenemiyordu. Takip Edilmesi Neredeyse İmkansız bir Titreşim gibi Hız’la seyahat ediyordu.
Hayır, hareketini Işık ya da Sonsuzluk’la kıyaslamak bile yeterince doğru değildi. Varoluş’un Doku’su içinde bunlardan Akıl Almaz Derece’de Daha Hız’lı hareket eden bir Parçacık Küme’si, bir Takyon Titreşim’i gibi hareket ettiğini söylemek daha doğru olurdu.
Ve tüm bu bölgeyi sistematik bir şekilde taramaya devam edip, BU Seviyesi’nde görünür bir Güç hissetmediğini doğruladıktan sonra, kendini Makul Ölçü’de güvende hissetti. Böyle bir Varoluş mevcut olsa ve Tor’un Varoluş’unu gizlememesi gibi Âurası’nı saklamasa bile, Noah onları zaten gerçekten hissedemezdi.
Ancak tüm bu yeri sistematik bir kesinlikle dikkatlice haritalandırdıktan sonra, işaretlediği Yaratıklar dışında herhangi bir BU Varoluş’una dair hiçbir imza yoktu.
Tüm bunlar dikkatli gözlemlerle doğrulandıktan sonra, ilk hedeflerinden birinin birkaç Gigapersek uzağında belirdi.
Yakın zamanda öldürdüğü başka bir Varoluş’un kemiklerini çiğneyen bir Yaratık’tı bu. Vücud’u, Formu üzerinde kaotik desenlerle dans eden çıtırdayan Mor Şimşek Arklar’ıyla çevriliydi.
Yaratık, devasa bir Semenderi’yi andırıyordu, rahatlıkla Birkaç Kat büyüklüğündeydi. Vücud’u, Yıldırım’ı Prizmatik Görüntüler’e kıran ve yüzeyinden dışarı fırlamış keskin kristallerle kaplıydı.
Yıldırım Yolu’nu izleyen bir başka Varoluştu, Güc’ü 955 Nonilyon Karmaşıklık ve Saflık’ta stabilize olmuştu.
Noah, gizlendiği konumdan ona bakarken, gözleri hesapçı bir tiranlıkla atıyordu. Saldırı yöntemi, Tor’un koruması altındayken yaptıklarından biraz farklı olmalıydı.
Savaşlar’ın Hız’lı ve Pürüzsüz olmasına ihtiyacı vardı. Çatışmada ne kadar uzun süre kalır, savaşırken, çevreyi ezip ve çevresindeki Dağlar’ı yok ederse, o kadar çok risk alırdı. Diğer Varoluşlar’ın kargaşaya çekilme şansı o kadar artardı.
Bu yüzden kendine kritik bir soru sordu: Kendi Yol’u ile Düşman’ının Yol’u arasındaki tüm o gürültülü çarpışmaları atlayamaz mıydı? Kimin Yol’unun daha güçlü olduğunun sonucunu kesinlikle netleştirdiği sürece, her şeyi tek bir darbede halledemez miydi?
Bu taktiksel düşünceyle, yavaşça nefes verdi ve sol elini öldürmeye niyetlendiği düşmana doğru kaldırdı.
Primus Mana’sı arzuladığı Her Şey’e dönüşebilirdi. Birden fazla Hükümdarlığ’ı Yiyip, Bitirdikten sonra kemerinin altında geniş bir Saldırı Yetenekler’i dizisi vardı.
Nonilyonlar’ca İlkel Ateş Topu kullanmak ve bunları Yol’unun yoğunlaşmış noktalarına Sıkıştırmak bir saldırı yöntemiydi. Bu yaklaşımı sık sık kullanmıştı çünkü en aşina olduğu yöntem buydu.
Ancak Sonsuz Varyasyonlar’a sahipti çünkü Primus Mana’sı tasarladığı Her Şey’i başarabilirdi. Herhangi bir duruma uyması için her Ân yeni Mana Arcana Glifler’i tasarlayabilirdi.
Düşman’ı uzaktan vurabilecek ve O’na Tepki Verme veya Savunma Zaman’ı tanımadan tek bir darbede yok edebilecek bir saldırıyı düşündüğünde...
Soğuk bir tatminle gülümsedi.
Bir sonraki Ânda, Beyninde’ki Medeniyet’in BU Organı’nın aktivasyonla vızıldadığını hissetti. Her Şey’in Ölçülemez Bir Birim’i yakıt olarak tüketildi ve Varoluş’u doğmakta olan yeni bir Yıldız gibi parladı!
Uzatılmış sol eli yoğunlaşmış Zehirli Yeşil bir ışıkla vızıldamaya başladı. Şu anda Zehir Yol’u taklidiyle ifade edilen Mana ve Açlık Yol’u, akkor halindeki Ölümcül-Yeşil bileşik bir yaya dönüştü!
Silah, mükemmel bir denge ve ölümcül bir niyetle Maddeleş’ti, tamamen sıkıştırılmış Otorite’den oluşuyordu.
Ve sağ eliyle, pürüzsüz bir hareketle yay kirişini geri çekti. Parmaklar’ı arasında, Varoluş Yol’unun Sonsuz Denizler’iyle doldurduğu korkunç bir ok oluşmaya başladı.
Kiriş’i daha da geriye çekerken, mutlak bir kesinlikle sessizce kendine fısıldadı.
“Mana, Varoluşta’ki tüm değişimin temelidir,“ dedi Ânalitik bir kesinlikle. “Herhangi bir Şimşek Kıvılcım’ının oluşması için, o Tezahür’e Enerji sağlamak adına temelinde Mana’ya ihtiyacı vardır.“
Gözler’i Tiran’ca bir güvenle parladı.
“Yani eğer Yıldırım’ın Mana’mı durduramayacağına Hükmedersem, Yol’umun Elektriksel Boşalmanın Otoritesi’nden üstün olduğunu ilan edersem, o Direnemez!“
Oluşmakta olan ok, bu sözleri söylerken, daha da yoğun bir Yeşil ışıkla parladı. Mana ve Açlık Medeniyetsel Otorite’si bu Tek Ok’a Sonsuz’xa pompalandı.
Yollar’ının neyi temsil ettiğini çökerterek, son derece güçlü bir düşmanın canını almayı amaçlıyordu. Tek bir atışta kendi Yol’unun kalite ve derinlik olarak onlarınkinden üstün olduğunu kanıtlayarak.
Ve böylece Sonsuz Otorite Dalgalar’ını oluşmakta olan mermiye durmaksızın döktü. Onu serbest bıraktığı Ân, ortam Entegrasyon’unun bozulacağını ve düşeceğini biliyordu.
Görünmezliğ’i yok olacaktı.
Ve bunun gerçekleştiği o anda, düşmanın da tepki veremeden ya da yardım çağıramadan ölmüş olması gerekiyordu.
Noah, derin bir nefes aldı, odağını tek bir noktada topladı.
Ve sonra...
SAA!
Yay’ı mükemmel bir Form’la serbest bıraktı!
Görünmezliğ’ini kaybederken figürü Varoluş kazanarak, parladı, bir saatten fazla bir süredir ilk kez görünür hâle gelmişti. Hedeflediği uzaktaki düşman, bölgesinde az önce neyin belirdiğini sezmek için içgüdüsel olarak başını kaldırdı.
Ancak bakışları bu bozulmaya odaklanmak için yukarı kalktığı Ân, yüzünün hemen önünde Ölümcül-Yeşil bir ok gördü!
Her şey neredeyse Algılanamayacak Kadar Hızlı, bir Ânlık sürede gerçekleşmişti!
Mor Şimşekler’le atan Yaratığ’ın gözleri, korkunç Yeşil oku zar zor fark edebildi ki Yol’u doğuştan gelen bir tepkiyle dışarı patladı. Etrafında otomatik olarak tehdide yanıt veren bir Yıldırım savunma fırtınası oluştu.
Ama ok amansız bir amaçla ulaştı.
GÜM!
Korkunç bir darbe, çevreleyen Uzay’ı yıkıcı bir güçle sarstı! O Alan’daki Varoluş, her yöne doğru birkaç Gigapersek boyunca anında Ölümcül-Yeşil bir renge büründü!
O Zehirli Otorite patlamasının ortasında, patlamaya çalışıp, karşılık vermeye çabalayan Mor bir Şimşeğ’in cılız parıltısı zar zor görülebiliyordu. Ancak Yıldırım Yol’u, Mana ve Açlış’ın muazzam ifadesi tarafından tamamen boğulmuştu.
Yoğunlaşmış Otorite Denizler’i, bu Yol’un kalite ve büyüklük bakımından Yıldırım Yol’unun umut edebileceğinden Çok Daha Küyük olduğunu çok net bir şekilde ortaya koymuştu.
Yıldırımın, Mana’nın baskınlığını ortaya koyan temel doğasına karşı hiç şansı yoktu.
Patlama sönüp, gittikten sonra, ne bir meydan okuma kükremesi ne de daha fazla savunma Otoritesi’nin patlaması vardı. Sadece, yakın bölgedeki Varoluş’un temel düzeyde Zehirlenmiş gibi göründüğü kıyametvari bir sahne kalmıştı.
Merkez üssüne bakıldığında, devasa Semender’in cesedi görülebiliyordu. Vücud’u hâlâ hızla sönmekte olan artık Yıldırımlar’la zayıfça titriyordu.
Kafası darbeyle tamamen toz haline gelmiş ve erimişti. Kafatası, onu bir arada tutan Otorite çökerken, Varoluş’tan Siliniyor’du.
Dokumalar’ı ve Yol’u, aslında o tek darbeyle tamamen çökertilmişti!
Noah, uzaktaki böyle bir sahneye Ânalitik bir tatminle parlayan gözlerle baktı. Yay’ı indirdi ve yay bir parlaklık titreşimi içinde kaybolarak, Formsuz Mana’ya geri çözündü.
Sıkıştırılmış Uzay’da tek bir adım atarak, Semender’in Cesed’inin yanında belirdi. Elini ona doğru salladı ve tüm devasa beden deposunda kayboldu.
Ve hemen ardından o da ortadan kayboldu, çevreleyen Atmosfer’le Yeniden Bütünleş’ti ve geride görkemli bir Ölüm sahnesi bıraktı!
Gerçek Savaş Süre’si içinde bir Pikosaniye’den daha kısa bir sürede, BU-Önce’si statüsüne ilerlemeye çalışan bir yaratığı yok etmişti. Daha sonra tüketmek üzere Beden’ini Depolamış ve çevreyi boyayan Zdhir dışında hiçbir iz bırakmadan olay yerinden ayrılmıştı!
Not: Aha Pikosaniye’de çıktı. Şu sıralar yeni yeni Zaman birimleri görüyoruz ve öğreniyoruz. Size şu sıralamayı atmamın zamanı geldi.
Not: Atomik Saniye sanırım Atto Saniye. Adui bir şey demedi neyse. Ölçek 0’da olmamıza Rağmen Görmediğimiz zaman birimi kaldı Atomik Saniyeler’e kadar küçüldük. Ölçek 1’in Başlar’ı ise Zeptosaniye’den başlıyor. Daha Ölçek 0’dayız ve görmediğimiz Saniye Birimi Kalmadı. Hangi Novel’i okursanız okuyun hiçbir yazar bu kadar Çeşitli Zaman Birimler’ine girmez. Ya Nanosaniye’de durur çoğu ya da Saniye de. Planck’ı geçtim Pikosaniye’ye daha giren olmaz. İnfinite Mana’ya gelecek olursak görmediğimiz zaman birimi kalmadı işte. Ha Scl gibi dizeler Planck’ı gördü ama direkt Planck’a atlandı. Bu kadar detaylı işlenmedi. Hiçbir Novel’de bütün zaman birimlerini bir arada göremezsiniz. Daha çoğu Mikrosaniye’yi geçemiyor. O çok hızlı düşünen yani öyle sanılan Rimuru bile öyle böyle. Maksimum Nanosaniye. Zaten Achilles bile Evren Seviye’sinde olmadan Nanosaniyeler içinde düşünüp, taşınıyor idi. Eğer Adui, bir sonraki Novel’ini yazar ise Evren Seviye’si olmadan Pikosaniyeler pardon Zeptosaniyeler’i görebiliriz. Şöyle bir şey çıkaraa şaşırmayınız: Kael ve Mai 0,7 Pikosaniye ya da Zeptosaniye içinde diğer Gezegen’den diğer Gezegen’e gitti. Mdkdkdkdkd. Unutmayın düşünce biçimini de kapsıyor bu. Bu Saniye Cins’inden düşünebilirler demek. Daha Evren seviyesinde bile değiller. Adui, net böyle bir şey yazmalısın.
Not: Şöyle bir şey olursa süper olur: İkisi de ışık hızı bariyerini aştı. Atomik Saniye içinde Zaman’ı içinde, Seksen Milyar dan fazla sonsuz Galaksiyi aşmışlardı. Galaksi içinde sonsuzluğu aşmışlardı ve tüm bunları Atomik Saniye Zaman’ı içinde yapmışlardı.
Fakat...
Yukihiko, Adam’a vuramadı. Ne kadar hızlı olursa olsun, Adam ondan daha hızlıydı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.