59.Bölüm: 12.Kısım – Birinci Şahıs Ana Karakter Bakış Açısı (5)
Yazar. Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nda Avatar yeteneğini verebilen nadir meslek sınıflarından biriydi.
Eğer gerçekten bir yazarsa, sergilediği o tuhaf mucizelerin bir kısmı açıklanabilirdi.
Birinci Havari’nin dudakları hafifçe kıvrıldı.
“Yazar… Yani Vahiy Kitabı’nın yaratıcısını mı kastediyorsun? Anladın demek. Evet, Vahiy Kitabı’nı ben yazdım.”
Aslında demek istediğim bu değildi ama saçma sapan konuşuyordu. Ciddi olup olmadığını anlayamıyordum...
Yoo Joonghyuk’a baktım.
[Özel yetenek, Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Açısı etkinleştirildi!]
[Karakter Yoo Joonghyuk, şu anda Yalan Tespiti Sv.6’yı kullanıyor.]
Biliyordum. Detaycı pislik.
Bir kez daha sordum.
“Vahiy Kitabı’nı sen mi yazdın?”
“Evet. Aynı zamanda Vahiy Kitabı’nın tek sahibiyim.”
Kendinden emin bir kahkaha attı.
Gerçekten mi? O hâlde bir deneyelim.
[Karakter ‘Yoo Joonghyuk’, ‘Yalan Tespiti Sv.6’yı kullandı.]
[Karakter Yoo Joonghyuk, ifadenin doğru olduğunu onayladı.]
…Ne?
Bu adam doğruyu mu söylüyordu?
Bir an panikledim, düşüncelerim birbirine girdi. Ne kadar düşünürsem düşüneyim, bu mümkün değildi. Şaşkınlığımı gizleyip tekrar sordum.
“Peki sözünü ettiğin bu ‘vahiy’ tam olarak nedir?”
“Zaten bildiğin bir şeyi neden soruyorsun?Geleceğin mitlerini barındıran büyük bir destan.”
[Karakter Yoo Joonghyuk, ifadenin kısmen doğru olduğunu doğruladı.]
Tuhaf. İçinde bir miktar doğruluk payı mı vardı?
“Şimdi sıra sende. Benimle havarilerin planını nasıl öğrendin? Sen de mi bir havarisin?”
“Vahiy Kitabı’nı sen yazdıysan, bunu bilmen gerekmez mi?”
“Yaratıcının her şeyi bilmesinin pek bir eğlencesi yok, değil mi?”
Kendini beğenmiş bir kötü adam edasıyla güldü; neyse ki bu, sakinliğimi yeniden kazanmama yardımcı oldu.
Neresinden bakarsam bakayım, bu adam Hayatta Kalma’nın Üç Yolu’nun yazarı değildi. Gerçekten o yazar olsaydı, bana metin sürümü verdiğini bilmemesi mümkün değildi.
“Bu arada ilginç… Seodaemun Hapishanesi’ndeki kadının son havari olacağını sanıyordum ama senin gibi bir adam saklanıyormuş…”
“…Seodaemun Hapishanesi mi?”
“Hmm, daha bilmiyor musun? O hâlde takas yapalım. Gerçek kimliğini açıkla, ben de sana biraz bilgi vereyim.”
“Bi’ bakalım? İşime yarar bilgilere sahip olduğunu sanmıyorum.”
“Bu sefer beni alt ettiğin için kendini fazlasıyla üstün görüyor gibisin ama bu benim gerçek bedenim değil. Şanslısın.”
“Geleceği biliyorum.”
Bilerek sözünü kestim. Bu noktada Yoo Joonghyuk durumu dikkatle tartıyor olmalıydı; yani biraz şov yapmanın zamanı gelmişti.
“Üstelik senden çok daha fazlasını biliyorum.”
[Karakter Yoo Joonghyuk, sözlerinin doğru olduğunu onayladı.]
Birinci Havari’nin yüzü dondu.
“Saçmalık. Benden daha fazlasını bilmene imkân yok…”
Tam o anda gözlerinde bir şey parladı.
“Bir dakika… Yoksa?”
O bir şeyi fark ettiği anda, ben de fark ettim.
Bu piç… o olabilir miydi?
Şu anda onun hakkında bildiğim beş gerçek vardı.
Bir, Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nu okumuştu.
İki, mesleği bir yazardı.
Üç, Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nu yazan kişi değildi.
Dört, geleceği anlatan bir metin yazmıştı.
Beş, elindeki dosya sadece kısmen doğruydu.
Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nun 3.149 bölümünü okumuştum. Bildiğim kadarıyla popüler değildi ve korsan bir metin sürümü de yoktu. Ama eğer bu adam düşündüğüm kişiyse…
Onun bir ‘metin’ versiyonuna sahip olması ve bu kadar çok şey bilmesi anlaşılabilirdi.
Ağzımı açtım.
“Başkalarının eserlerini intihal etmek eğlenceli mi?”
“N-Ne?”
Gözleri titredi. Şüphe yoktu. Birinci Havari ‘o’ydu.
“Hâlâ bunu yapıyor olacağını düşünmemiştim. Vahiy mi…? Neden hâlâ buna devam ediyorsun? ‘Gerçek yaratıcı’nın senin yüzünden yaşamak zorunda kaldıklarını düşündükçe içim içimi kemiriyor...”
“Ne…?”
“Bir bit yeniği olduğunu biliyordum. Elindeki bilgiler… yarım yamalaktı.”
Adamın yüzü bembeyaz kesildi.
“Başkalarının başarısına asalak gibi yapışarak yeterince prim kastığını düşünmüyor musun? Dünya bu hâle gelmişken hâlâ buna devam mı ediyorsun cidden?”
“Yoo Joonghyuk!”
Adam panikle Yoo Joonghyuk’a döndü.
“Yoo Joonghyuk! Bana katıl!”
Aptal.
“Daha önce de söylediğim gibi tüm vahiyi biliyorum. Bu dünyada seni yolun sonuna götürebilecek tek kişi benim!”
[Özel yetenek, Her Şeyi Bilen Okuyucunun Bakış Açısı 2. Aşama etkinleştirildi!]
[Aşırı yorgunluk nedeniyle 2. Aşama devre dışı bırakıldı.]
Lanet olsun, şimdi mi?
“İyi düşün! 46. Senaryoyu tek başına geçemezsin. Anna Croft ve Zerdüşt’ü yenmek için benimle el ele vermelisin!”
Bu herif, benim söylediğim sözlerin aynısını söylüyordu.
Yoo Joonghyuk başını salladı.
“Şu Vahiy dediğiniz şeyi hiç duymadım.”
“Kehanet gibi düşün! Niteliklerimi görmüyor musun? ‘Son’ olduğum bile yazıyor!”
[Karakter ‘Yoo Joonghyuk’, Bilgenin Gözü Sv.8’i kullandı!]
Ben de yeteneğimi etkinleştirdim.
[Bu kişinin bilgileri ‘Karakter Listesi’nde okunamıyor.]
[Bu kişi ‘Karakter Listesi’ne kayıtlı değil.]
Lanet olsun. Göremiyordum.
Yoo Joonghyuk Bilgenin Gözü ile bir şeyleri doğruladı ve bana baktı.
Kesik baş konuşmaya devam etti.
“Onu öldür! Tehlikeli biri olduğunu sen de biliyorsun. Senmiş gibi davranması bir yana, gelecekte sana ciddi zararlar verecek. Onu böylece bırakırsan büyük bir kelebek etkisi yaratacak ve tüm planlarını mahvedecek!”
Öfkelendim. Bu herif beni de beraberinde mi götürmek istiyordu?
“…Senin için de aynısı geçerli değil mi?”
“Ben farklıyım! Yoo Joonghyuk, bana katıl. Yemin ya da her ne istersen veririm! Sana asla ihanet etmem!”
Çaresizleşiyordu. Sessizce izleyen Joonghyuk sonunda ağzını açtı.
“Anlıyorum. Birlik olmak…”
Bana bakarken gözlerine yavaş yavaş bir öldürme niyeti yerleşmeye başladı. Ne düşündüğünü bilmemek beni delirtiyordu.
Yoo Joonghyuk kılıcını yavaşça bana doğru çevirdi.
Birinci Havari bağırdı.
“Devam et, öldür onu! Öldür!”
“Biri kâhin, biri vahiyci…”
“Öldür onu!”
Pat!
Yoo Joonghyuk Birinci Havari’nin kafasını çiğnedi.
“Kuh… ne yapıyorsun?”
“Gerçekten geleceği biliyorsan, sana bir sorum var.”
“Ne?”
Kılıç tek bir ses çıkarmadan boğazıma doğru ilerledi. Bir zamanlar Joonghyuk olarak kullandığım o kılıcın ta kendisiydi. Keskin bir sızı hissettim; ardından boynumdan aşağı sıcak bir şey süzüldü.
“Hey! Ne oluyor lan?”
Heewon çığlık atarak bize doğru koştu. Yoldaşlarımı durdurmak için elimi kaldırdım. Benim de ellerim titriyordu ama Joonghyuk’u burada kışkırtmanın hiçbir faydası yoktu.
Yoo Joonghyuk, Birinci Havari’ye sordu.
“Sorum şu. Şimdi bu adamı öldürecek miyim, yoksa öldürmeyecek miyim?”
“Ne?”
“Geleceği gerçekten biliyorsan, seçimimi de biliyor olmalısın.”
…Bu pisliğin kötü bir alışkanlığı vardı. Yine aynısını yapıyordu.
Birinci havarinin yüzünde bir ikilem belirdi. Belki de Denge Köprüsü’nde ben de böyle görünüyordum.
Şaşırtıcı biçimde cevap çabuk geldi.
“Tabii ki öldüreceksin! Bu senin doğanda var!”
Yüzü özgüvenle doluydu; gerçek Joonghyuk’u bildiğinden emin olmanın verdiği kendini beğenmiş bir tebessüm dudaklarında belirmişti.
“Hadi, öldür onu! Ve—!”
Kılıç hareket etti.
Ama ardından gelen, etin kesilme sesi olmadı.
Kraç!
Birinci Havari’nin kafası, üzerine basılarak paramparça edildi.
Avatar olduğu için ölmezdi ama ağır bir psikolojik hasar alacaktı.
Yoo Joonghyuk kılıcını boynumdan çekti.
“Beklendiği gibi, laftan ibaret.”
Şaşkındım.
Yoo Joonghyuk beni öldürmemeyi mi seçti? Bir an için afalladım. Ben bile kendimden emin değildim…
Yoo Joonghyuk bana kısa bir süre baktıktan sonra arkasını dönüp yürüdü.
“Hey! Nereye gidiyorsun?”
Şu herif… Kendini çok mu havalı sanıyor?
…Gerçi biraz havalı da, neyse.
“Dur! Lee Jihye’yi burada mı bırakacaksın?”
“Gelecek değiştiğine göre, plan da değişti.”
“Neden benimle birlikte hareket etmiyorsun? Yardım edebilirim.”
Bakışları tüylerimi diken diken etti.
“Borcumu ödedim. Son iyiliğim de bayrağını elinden almamak.”
Şu piç... Ama böyle geri çekilemezdim.
“Her hâlükârda, seni ‘gruptan’ çıkarmadıkça istasyondan ayrılamazsın. Yoksa cezalandırılmak mı istiyorsun?”
Yoo Joonghyuk’un eli yavaşça kılıcının kabzasına doğru gitti. Hızla ekledim.
“Ne planladığını biliyorum. Jung-gu’ya gidip Bayrak Kapma savaşına katılacaksın, değil mi? Amacın Kralın Yolu’ndan yürüyüp Siyah Bayrak’ı tamamlamak. Sana yardım edebilirim.”
“Belki de şimdi bayrağını alsam daha hızlı olur.”
“Dene bakalım. Hangisi daha hızlı, kılıcın mı yoksa dilim mi?”
Bu bir kumardı. Yoo Joonghyuk, cezanın etkisi ortaya çıkmadan boynumu kesebilirdi.
“Jung-gu’ya gitmene gerek yok. Kuzeye yönel. Tiran Kral’ı devirip topraklarını ve bayrağını ele geçirmene yardım edeceğim. Kazan–kazan durumu, değil mi?”
“Bunu kendim de yapabilirim.”
“Dördüncü senaryonun bitmesine 48 saat kaldı. Bu sürede 20 istasyonu ele geçirip siyah bayrağı tamamlayabilir misin?”
Yoo Joonghyuk’un eli tereddüt etti.
Oltaya düştü.
“Hem… kuzeye gitmenin başka bir sebebi daha var, değil mi? Yoksa bu sefer aileni terk etmeyi mi düşünüyorsun?”
“…Sen.”
“Sakin ol. İyi niyetle konuşuyorum. Gerçekten yardım edeceğim.”
Yoo Joonghyuk’un öfkeli bakışları bir süre üzerimde kaldı. Ortam gergindi. Sonra öldürme niyeti kayboldu.
“Bu dünyada hiçbir şey karşılıksız değildir. Ne istiyorsun?”
Bir regresörden beklendiği gibi, hızlı kavramıştı.
Gülümseyerek cevap verdim.
“Basit. Sadece bir şeyi bilmek istiyorum.”
“Nedir?”
“Az önce çiğnediğin o adamın nitelikleri neydi? Biri ‘son vazgeçen’ olmalı. Ya diğeri?”
Bir süre sonra Yoo Joonghyuk konuştu.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
On dakika sonra Jung Minseob ve Lee Sungkook’u yanıma çağırdım. Onlardan özellikle yapmalarını istediğim bir şey vardı. Fakat ben daha ağzımı açamadan Minseop araya girdi.
“Yani, neyin nesiymiş o adam?”
Bir an tereddüt ettikten sonra cevap verdim.
“SSSSS-dereceli Sonsuz Regresör adında bir roman duydunuz mu?”
“Ah, okumuştum!” Lee Sungkook elini kaldırdı.
“Textpia¹’da bir kez ilk sıraya bile yerleşmişti, değil mi? Gerçekten çok eğlenceliydi…”
“Ah doğru ya. Unutmuştum, şimdi aklıma geldi. Nasıl bitmişti ki?”
İkisi de anıları canlanmış gibi yüksek sesle konuşmaya başladı. Beklendiği üzere, Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nu okuduklarından bu tip web romanlarına da ilgileri vardı.
“Birçok farklı romanın birleşiminden oluşuyordu... yine de eğlenceliydi.”
Aslında ben de o romanı okumuştum. Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nu okurken ‘Bugünün En İyileri’ listesinde görüp yanlışlıkla tıklamıştım. Hikâyenin gidişatı ve kurgusu beni şaşırtmıştı.
– Sonsuz bir regresyonda sıkışan psikopat bir regresör.
– Aşkın varlıklardan sponsorluk.
– Canlı yayın sistemi.
– Saçma görevlerle dolu bir hayatta kalma oyunu.
Aslında bunların hepsi yaygın klişelerdi. Sorun, bu yaygın klişelerin detayları ve birbirleriyle birleştirilme biçimiydi.
Okur okumaz bir yorum bırakmıştım:
— Bu, Hayatta Kalma’nın Üç Yolu’nun birebir intihali değil mi?
Hatırlıyordum. Bir intihal tartışması yerine, kötü bir romanla karşılaştırma yaptığım için eleştirilmiştim. SSSSS-dereceli Sonsuz Regresör okurlarından korkunç mesajlar almıştım.
— Git kendi işine bak, milleti rahatsız etme.
Öfkelenip Hayatta Kalma’nın Üç Yolu’nun yazarına bile mesaj atmıştım. Yazar ise sadece okunma sayısı arttığı için keyfinin yerinde olduğunu söylemişti. O zamanlar gözlerim yaşarmıştı. Buna içten içe üzülmüştüm.
Lee Sungkook sordu.
“Peki neden birdenbire bu romandan bahsediyorsunuz?”
“Birinci Havari, SSSSS-dereceli Sonsuz Regresör’ün yazarı.”
“Hah? Olamaz.”
Hayatta Kalma’nın Üç Yolu’nun yazarı bunu bilseydi mezarında ters dönerdi. Dünyası gerçeğe dönüşmüş, üstelik bir intihalci ortaya çıkıp bu dünyaya sahip çıkmış, yetmezmiş gibi hikâyeye saçma sapan bir ‘Vahiy Kitabı’ da eklemişti.
Biraz daha açıkladıktan sonra Jung Minseob durumu kavradı ve yüzünde tuhaf bir ifade belirdi.
“Yani… o roman intihal miymiş?”
“Evet.”
“Düşününce gerçekten benziyorlar… Üstünden çok zaman geçtiği için net hatırlayamıyorum… Neden aklıma ilk o roman gelmedi ki? Hem o roman çok daha meşhurdu.”
“Muhtemelen ‘Vazgeçenin Ayrıcalığı’ yüzünden. Okuduğumuz asıl hikâyenin sadece bazı kısımlarını hatırlıyoruz. SSSSS-dereceli Sonsuz Regresör de klişe fikirlerle dolu olduğu için her şey kolayca birbirine karışıyor.”
“Öyle mi? Her hâlükârda Birinci Havari bir intihalciyse, elinde bir metin versiyonu vardır…”
Başımı salladım.
“Muhtemelen intihal ettiği eserinin asıl dosyasına sahip. Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nun olay örgüsünü kopyaladığı için, kendi romanını kullanarak bu dünyanın geleceğinin bazı kısımlarını öngörebilir.”
Bir intihalcinin bu yeni dünyada bile başarılı olması canımı yakıyordu.
Artık adaleti yerine getirme zamanıydı.
“Peki o zaman ona karşı kazanmak imkânsız değil mi? Orijinali sonuna kadar kopyaladıysa…”
“Sonuna kadar değil, sadece ilk kısımları kopyalamış. İleride intihal tartışması çıkmasın diye erken kesmiştir. Biraz zaman geçince bilgileri azalacak.”
“Bunu nereden biliyorsunuz?”
“Biliyorum işte.”
100. bölümden sonra kalan tek okuyucu bendim çünkü.
“Affedersiniz… Temsilci-nim, orijinal eseri nereye kadar okumuştunuz…?”
“Bundan önce yapmanız gereken bir şey var. Daha doğrusu, birlikte yapmamız gereken.”
Bir görevden söz edince ikisi de gerildi.
“Daha önce söylememiş miydiniz? Kâhinler Tiran Kral tarafından öldürüldü diye.”
“Ah… Muhtemelen hâlâ hayatta tutup bilgi almak için kullandığı birkaç kişi vardır.”
“Gerçekten mi? O zaman daha iyi.”
“Ha?”
Dördüncü senaryonun bitmesine 48 saat kalmıştı. Tiran Kral’ı tek başıma yenmek zordu.
“Kafalarını karıştırmak için sahte bilgiler yayacağız.”
Tiran Kral kâhinleri kullanıyorsa, bunu avantaja çevirebilirdim.
“Vahiylerin bir kısmını sızdıracağız.”
“Ha? Nasıl yani…?”
Hâlâ anlamamış göründüklerinden, her şeyi netleştirdim.
“Bundan sonra SSSSS-dereceli Sonsuz Regresörün bir metnini oluşturup yayacağız.”
Birden fazla düşman varsa, çözüm onların birbirleriyle savaşmasını sağlamaktı.
*¹Textpia: Novelin yayınlandığı, Kore’nin ünlü webnovel platformu Munpia’ya bir gönderme.
Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono