Bu, pek çok insan için özel bir gündü. Geniş balo salonunda, tüm personel oradaydı; göz alıcı üniformalarını giymiş, düzgün sıralar hâlinde dizilmişlerdi. Yüz ifadeleri birbirinden farklıydı. Yarısı beklentiyle—ya da belki de biraz gerginlikle—bakarken, diğer yarısı belirgin bir duygu dalgalanması göstermiyor, yalnızca doğal görünen gülümsemeler takınıyordu. Bu da beklenen bir durumdu; çünkü sıralardaki çalışanların yarısı insan, diğer yarısı ise insan biçimindeki yapay zekalardan oluşuyordu. İş gücünün büyük bölümünü müşteri hizmetleri yapay zekaları meydana getiriyordu. “…” Orta yaşlı bir adam, kaliteli siyah bir takım elbise içinde salonun önünden yürüyerek geçmeye başladığında personel sıraları aniden alkışa boğuldu. Sırtı dimdikti, adımları zarifti; ilerledi, sonra durup personele döndü. Alkış kesildi ve herkes sessizlik içinde onu izledi. Önündeki kürsüde duran mikrofon, otomatik olarak boyuna göre ayarlandı. Adam gülümsedi, derin bir nefes aldı ve konuştu: “Millet, gün nihayet geldi! Hepinize, tek tek, verdiğiniz emekler için teşekkür etmek istiyorum.” Sesi sakindi; ardından personele doğru derin bir reverans yaptı. Bunun üzerine alkış yeniden başladı. Gök gürültüsü kadar yüksek değildi belki, ama samimi, neşeli ve heyecan dolu övgü sesleriyle karışıktı. Adam, alkışın yeterince sürdüğünü hissedene kadar eğik kaldı, sonra doğrulup tekrar mikrofona döndü. “Bu noktaya gelmek sabır ve sebat gerektirdi; ama tüm bu sıkı çalışmanın sonunda böyle bir ödülle karşılaşmak beni tarifsiz bir mutluluğa boğuyor. Bu… benim hayalim.” Gülümserken gözleri kısıldı ve yana doğru baktı. Bakışları, uzaktaki bir balo salonu penceresine—daha doğrusu onun ötesindeki dünyaya—kilitlenmişti. Pencerenin dışında, gözün alabildiğine uzanan bir karanlık vardı. Bu, gecenin ortasında kalmış sıradan, ışıksız bir boşluk değildi; gerçek bir karanlıktı. Ve karanlık çoğu zaman insanı huzursuz etse de, bu karanlık etmiyordu. Adamın gözlerinde, oraya bakarken duygusal bir titreşim vardı; bu his, salondaki insan personelin büyük bir kısmı tarafından da paylaşılıyordu. Dünya gezegeninde doğmuş biri için burası son derece uzak, çok yüksek ve ulaşılması neredeyse imkânsız bir yerdi. O pencerenin dışında uzanan şey, sonsuz uzay boşluğuydu. “Burası, yeni inşa edilen uzay istasyonu Daybreak,” dedi. “Hayallerin gerçeğe dönüşeceği yerin burası olmasına karar verdim.” Yeni bir şafağı simgeleyen bir isim seçmişti. Karşısında duran personeline bakarken, hayalini gerçeğe dönüştürmüş olmanın ve pek çok insana geleceğe dair umut vermenin gururu ve tatmini içindeydi. Onun ifadesi ve sözleri herkesi derinden etkilemişti. Herkes kendi dileklerinin gerçekleşmesini arzuluyor, ona imreniyordu. “Bu uzay istasyonunun açılışı, ilk tam ölçekli uzay otelinin de başlangıcını işaret ediyor. Bu andan itibaren insanlar uzaya gelecek ve hayallerini gerçeğe dönüştürecekler. Bu işe hepinizle birlikte başlıyor olmaktan gurur duyuyorum!” diye, kendisine destek olan tüm personele tutkuyla seslendi. Bu sözler kulağa çocukça, hatta gülünç gelebilirdi; ama salondaki tek bir kişi bile kıkırdamadı. Oradaki herkes, hayalleri yüzünden alay edilmişti. Zaten bu yüzden buradaydılar. Ve böyle olunca, bir kişi alkışlamaya başladığında, bu selin önünü almak mümkün olmadı. Bu alkış turu da hâlâ gök gürültüsü kadar güçlü değildi belki, ama öncekinden çok daha tutkulu ve etkileyiciydi. Doğal olarak daha uzun sürdü. Adam, utangaç bir gülümsemeyle dinledi; ardından elini kaldırdı. Biraz daha devam etseydi, gözlerinde biriken yaşlar yanaklarından süzülecekti ve bu, hem konumu hem de yaşı düşünüldüğünde utanç verici olurdu. Üstelik söyleyecekleri henüz bitmemişti. “Ayrıca, sponsorlarımızdan—en büyük yapay zeka şirketlerinden biri olan OGC’den—birkaç birim gönderildi,” dedi. “Gerçi ‘birim’ demek yerine, açılış ekibimize katılmaları için birkaç yapay zeka personelin görevlendirildiğini söylemeliyim. Büyük ihtimalle onlarla zaten tanıştınız; o yüzden şimdi tanıtmam biraz tuhaf kaçabilir…” Şakayla omuz silkti; salonda hafif bir kahkaha yayıldı. Gülüşmeler dindikten sonra devam etti: “Yapay zeka personelini denetleyecek kişiyi tanıtmak istiyorum. Konumu gereği, benden sonra bu otelin ikinci yetkilisi, yani müdür yardımcısı olacak. Estella!” Adı anıldığında, kadının yumuşak sesi balo salonunda yankılandı. “Teşekkür ederim, efendim.” O güzel sesi duyan tüm personel bir anlığına donup kaldı. Sesi, insanın kalbini doğal bir biçimde yakalıyor ve içini rahatlatıyordu. Estella, az önce üstünün izlediği yolu takip ederek salonda ağır adımlarla ilerledi. Uzun sarı saçları ve berrak mavi gözleriyle zarif bir kadındı—daha doğrusu, zarif bir yapay zekaydı. Kadın yapay zekalar arasında oldukça uzun sayılırdı ve kıvrımlı bedenini zarafetle ortaya çıkaran şık bir elbise giyiyordu. Personele sessizce eğildi, ardından başını kaldırdı. Bir tanrıçayı bile gölgede bırakabilecek güzellikteki yüzünde bir gülümseme belirdi ve konuştu: “Benim adım Estella. Sizlere yardımcı olacağım. Bugünden itibaren Daybreak’te, müdür yardımcısı olarak hepinizle birlikte çalışacağım.” Kısa bir duraklamadan sonra ekledi: “Uzun soluklu bir iş birliğini sabırsızlıkla bekliyorum.” RESİM
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.