Kara cübbeli büyücü halen yeni büyüsü için şematik hareketlerini yaparken, kalan beş büyücü de ikinci büyülerinin gerekliliklerini çoktan tamamlamışlardı. Böylelikle ortam soğumaya ve yavaşça buz tutmaya başlamıştı. Bu alan etkisi çevremdekileri etkilememekle birlikte, sadece benim üzerimde gücünü gösteriyordu. Böylelikle hareketlerim iyice yavaşlamaya ve güçten düşmeye başlamıştı. "Poponuzda bit çıksın!" diye içimden lanet okurken, şövalye belindeki kılıcı çekip boynuma dayamıştı. Çınlamaya başlayan kılıcıyla beni biraz süzdükten sonra, geriye çektiği kılıcı hızla tekrardan savurmuş ama kılıcının karşılaştığı tek şey hava olmuştu. "Böyle atlatırlar yavrum." diyerek kendimi saldırıdan kurtulma amacıyla yere bıraktığımda, kılıçtan kurtulmuş ve ani bir ayak oyunuyla tekrardan duruşumu koruyabilmiştim. Şövalyenin saldırısı boşta kalsa bile, durmayıp havada rahatlıkla akan kılıcını tekrardan savurmuş ve bu sefer beni kesmeyi başarabilmişti. Lakin Nekrotik Nüfuz yeteneğimin güçlenmesiyle birlikte, bana değen eskimiş kılıcın yüzeyi hemen daha da tahrip olmuştu. Evet! İlk alan etkisinden sıyrılmak için vücudumu kapladığım Nekrotik etki, hasarı engellemeyen bir savunma aracına dönüşmüştü. Şu an Nekrotik Nüfuz gelen saldırıları önleyemese de hasarın kaynağına zarar vererek, dolaylı yoldan beni savunacak bir etkiye dönüşmüştü. Böylelikle gözümü tekrar hırs bürümüş ve şövalyeyle dansım başlamış olmuştu. ***** Ard arda inen kılıç darbeleri hiç son bulmamış ve benimse anbean yavaşlayan saldırılarım artık hiç etki etmemeye başlamıştı. Bununla birlikte çevremizi saran mızraklı piyadelerin, arada bir beni deşmesi ile iyice ritmimden çıkmaya başlamıştım. Şu ana kadar öğrendiğim bir şey varsa; Nekrotik Nüfuz yeteneğimin tam potansiyeliyle saldırdığım bu şövalyenin hala dayanabildiğiydi. "Bu kişiye karşı şu an yapılabileceğin herhangi bir şeyin yok. Böylelikle şu an bulunduğun bu durumu değiştirmek için herhangi bir hareketlerde bulunmak en iyi çözüm olur." "Gerçek bir çözüm sunmayacaksan konuşma!" diye hayıflandığım sırada, kara cübbeli büyücü de şematik hareketlerini tamamlamış ve bir şeyi beklercesine bulunduğumuz alandan geri çekilmeye başlamıştı. Yoksa tekrar bu durumun içine s*çacak bir olay mı gerçekleşecekti. "Bu gibi durumlarda ana faktör en başta temizlenmesi gerekenler arasındadır. Lakin bu halledilemiyorsa olası en küçük sorunları halletmeye başlamak, en iyi hareket olacaktır." Ne olacağını bilmiyordum ama bu işin böyle devam etmesine daha fazla izin veremezdim. Böylelikle ilk olarak hasmımın tahrip olmuş kılıcına odaklanmaya başladım. Kılıcı kısa sürede toza karıştırmış ve ardındansa silahsız bu hasmım yerine, içimdeki bir başka sesi dinleyip doğrudan mızraklı piyadelere hücum etmiştim. "İyi bir hedef! Ruh tüketmek senin tekrardan toparlanmanı sağlayabilir." Birkaç mızrağın böğrümü delip geçtiği bu sırada ilerlemekten vazgeçememiş ve bu silahların sahiplerini anında öldürmüştüm. Ruhlarını tüketirken şu ana kadar yitirdiğim bütün enerji tekrardan yerine gelmiş ve yanımdaki mızraklıları ve hemen ardımdaki şövalyeyi es geçerek, bu sefer büyücülere odaklanmıştım. Elimden gelebilecek en hızlı şekilde, mızraklar tarafından deşilir iken bütün sıradan büyücüleri öldürmüş ve kara cübbeliye yönelmiştim. "Bir şeyler unutmuyor musun?" Lakin arkamdan yetişmiş olan şövalye; beni omzumdan tuttuğu gibi gerisin geriye fırlatmıştı. Bu iş şövalye için bitmemişken, ben de bu pislikleri doğru düzgün temizlemez isem ilerleyemeyeceğimi anlamıştım. Dondurucu etki yavaşça kalkmaya başlamış ve hızımı azaltan buz kesmiş uzuvlarım etkinliğini tekrardan kazanmaya başlarken, hedefimi mızraklı piyadelere yöneltmiştim. Şövalyenin yerden aldığı yeni bir kılıcın ve mızrakların saldırılarına maruz kalırken, bütün piyadelerin işini tek tek bitirmeye başladım. Kısa sürmeyen bu süreçte, yerini edinmiş olan kara cübbeli büyücünün sadece beklediğini görmemle içime bir su serpilmişti. "Çevredeki parıltıların akışı değişti. Yok ettiği..." Neyi bekliyor olabilirdi ki? Neyse önemli değildi. Önemli olan bütün piyadeleri öldürüp, bu şövalyeyle ilgilenecek olmamdı. Lakin son piyadeyi de öldürdükten sonra şövalyeyle karşılaşacak iken, büyücünün gözlerindeki kızıl parıltı kararmış ve ardındansa mor alevlere bürünerek, cübbesinin altındaki bütün vücudunu sarmalamaya başlamıştı. "Küller toparlanıyor! Bir şeyler yapmalısın!" Kafamdaki seslerin konuşmalarını anlamlandıramaz ve beni karşımdaki şövalye idare ederken; bu umutsuz olaya müdahale edememiş ve büyücünün hemen üstünde oluşmaya başlayan sayısız pentagramın iç içe geçmesinden oluşan mor sembollerin seyrine kapılıvermiştim. "Dikkatini topla! Geliyor!" Ansızın gelen bir kılıç darbesiyle kolum kopmuş ve önümdeki hasmıma odaklanmayarak bir hata yaptığımı fark etmiştim. Ve işte o an gerçekleşti. Etrafta bulunan bütün parıltılar, cesetlerin baş ucunda toplanmış ve garip bir haç işaretinin imgesini oluşturmuştu. Böylelikle büyücünün çehresinden dağılan kor alevler öldürdüğüm bütün iskeletlere bulaşmış ve hepsini kavurmaya başlamıştı. Sonunda zırhını parçalamaya başladığım şövalyenin anormal derecedeki kap kara olan iskeleti ortaya çıkmış ve saldırılarımın yönünü oraya yönlendirmiştim. "Fırsatı yakaladın. Hızlıca işini bitir!" Aynı zamanda kendimi çevremdeki bu garip fenomene karşısında da temkinli tutmaya çalışmaya başlamış; ama hiçbir beklentim bu olan olaya karşı temkinli olmamı sağlayamamıştı. Bütün yanan iskeletlerin tozları bütünleşmiş ve yerde kıvranarak tek bir noktaya doğru yuvarlanmaya başlamıştı. Tekrar bütünleşen bu şeylerse, iç içe geçerek iskelet parçalarından oluşan bir yapının oluşmasını sağlıyorlardı. Maalesef ki yapı diye adlandırdığım bu şeyin vücut bulmasıyla yanıldığımı hemen anlamıştım.Bu şey otuz metre boyundaki bir yılanı andıran, iskelet parçalarından oluşmuş kırılgan bir canavardı. "Daha fazla vaktin kalmadı hemen yap!" Sorun şu ki hızla ve sendeleyerek bana doğru hücuma geçen bu şey yerden yere çarpıyor; ama koridorda ilerleyen bir su dalgası gibi parçalansa da aynı şekilde hiçbir şey olmamış gibi tekrardan toparlanıp ilerlemesine devam ediyordu. O an karşıma aldığım hasmıma yönelmiş ve varımı yoğumu ortaya koyarak, zırhındaki açıklığa sağ kalan tek kolumu daldırmıştım. Zaman tükenirken sırtıma kılıç darbeleri iniyor ve vücudumdaki bütün nekrotik etkiyi göz ardı ederek, elime tam gücümle Nekrotik Nüfuz yeteneğini uyguluyordum. Böylelikle şövalyenin göğüsünde ki bir parçaya erişmem ile hasmım nekrotik etkiden direkt toza dönüştürerek sonunda yok edebilmeyi becermiştim. "Ayrıl buradan!" Arda kalan zırhın çökmesiyle ağırlığına dayanamamış ve bende yığılmıştım. Lakin o an iskelet akıntısı gibi ilerleyen yılanın bana çarpmasıyla havaya fırlamış ama elimde yumruk büyüklüğündeki bir obje ile havaya fırlatılmıştım. Elimdekinin ne olduğunu fark ettiğim an, sevinçle "İşte isteyebileceğim tek şey bu be!" diyerek var olan bütün irademle içindeki ruhları sömürmeye başladım. Yüzeyi diğerlerine nazar kapkara olmasına rağmen, bu tabi ki de bir ruh kristaliydi. Dev yılanın ikinci saldırısı bir dalga gibi gelirken sonunda iyileşebilmiş ve sağ kalan kolumu aramaya koyulmuştum. "Bulursun artık. El sallatıyorum." Ses yüzünden dikkatimin dağılmasıyla, ikinci iskelet dalgası da geçerek yere yığılmış ve bütün vücudum sayısızca pompalı tüfeğinin saldırısına uğramış gibi parça pinçik olmuştu. Ama parçalanmış yarım yüzüme bir gülümseme konmuştu. Sonunda kaybettiğim kendi kolumun el sallayışı ile onu bulabilmiş ve yarım yamalak ayaklanarak oraya doğru yürümeye başlamıştım. Üçüncü dalga da gelirken, kendimi iyileştirmeye başlamış ve mutlu olmama rağmen göz hizama giren kara cübbeli büyücüyle birlikte "Hay s*çam!" diyerek tekrar yüzüm asılmıştı. Böylelikle tekrardan yıldırımlar kasırgasına kapılmamı sağlayacak olay da başlamıştı. "Üçüncü geliyor hemen kaçın!" Bu sefer mor yıldırımların akın ettiği bu olayda "Yeter lan artık bu kadarı da fazla!" diyerek, büyücüye doğru koşmaya başladım. Hızla ayrıldığım boş yere iskelet akını ansızın çarpmış ve hiçbir şey yokmuş gibi ilerlediğim yönde akmaya devam etmişti. Cildim sürekli iyileşiyor ve hasar görüyorken, aniden kendi koluma yaklaşmam ile yerde kaymaya başlamıştım. Sonrasında kolumu kapmam ile birkaç takla atıp tekrar ayaklanmış ve büyücüye doğru koşturmaya devam ettim. İskelet birikintisinin oluşturduğu yılanvari akıntı, bu sürede iyice bana yaklaşmış ve etrafta yıldırımların saçıldığı şu anda, büyücüyle aramdaki mesafe farkı sadece yedi adım kadara inmişti. Büyücüye bir kol mesafesi kadar yaklaştığımda, var olan bütün gücümle suratına yumruğumu geçirmiş ve Nekrotik Nüfuz yeteneğimin tamamının bu iskeletin kafatasına akın etmesiyle, küllere ayrılarak bütün alana saçılmasını sağladım. "Çok geç." Lakin sırtımdan gelen iskelet dalgası yavaşça dağılmaya başlamasına rağmen, gittiği akstan sapmayarak bana çarpmıştı. Gelen hasarla tekrar farklı bir yöne fırlamış olmama rağmen; yere yığılı halimle sadece gülmeye başlamıştım. Sayısız hasara ve bir sürü kırık kemiğe sahiptim ama şu an sadece gülüyordum. Bitmişti. Son şakasını da bana yapmış olan iskeletten eser kalmayınca, rahatlıkla bir oh çekmiş ve sadece anın tadını çıkarma amacıyla serin zeminde dinlenmeye başlamıştım.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.