“Genç Efendi Lin ile aranızda tam olarak ne var?” Müdür odadan çıktıktan sonra uzaklaşana kadar beni sürükledi.
Şimdi birbirimizi tanımadığımızı söylemek imkansızdı. Gerçeği biraz çarpıtarak değiştirdim. “Üniversite de sınıf arkadaşıydık, ve ilişkimiz pek iyi sayılmazdı.”
Durumu analiz eden müdür başını salladı. Kaşlarını çattı ve iç çekti. “Mu Ran, züppe olduğumdan dolayı değil. Otelimizin arkasında ki yatırımcı Lin ailesi. Genç Efendi Lin sana karşı birşeyi var, artık seni burada tutamayız.”
Müdürün ne kadar sıkıntılı ve çaresiz olduğunu görünce, sadece sessizce başımı salladım, ve ne şaşırdım ne de sinirlendim. Lin Han beni fark ettiğinden beri, burada daha fazla kalamayacağımı biliyordum. Bu otel Lin ailesine ait olsa da olmasa da, Lin Han ayrılmamı istediği sürece, sadece itaat edebilirdim. Toplumda eşitlik yoktu. Lin Han gibi insanlara karşı direnmek için hiçbir yeteneğim yoktu.
Aslında, üç yıl önceki beni hatırladığımda, kendimi oldukça gülünç ve öfkelendirici buluyordum. Nasıl bir cahillik ve korkusuzca böyle bir şey yapmaya cesaret edebilmiştim. Yi ailesi ya da Lin ailesi bahsetmeme gerek yok, Yi Tian'ın herhangi bir arkadaşının benden kurtulmak için sadece bir kelimeye ihtiyacı vardı. Nasılsa, Yi Tian’ın elimdeki fotoğrafları yüzünden, o kadar para ve güce rağmen, kemiklerine kadar benden nefret etmiş, Yi Tian’ın üzerine yapışmamı dişlerini gıcırtarak izlemişlerdi.
Sessizce içimi çektim. Bugüne kadar hayatta olmam, cennetin kutsaması mı yoksa cezası mıydı bilmiyorum.
Müdürün emrinden sonra veda ederek, duş almak ve üstümü değiştirmek için personellere ait giyinme odasına yöneldim. Hala kaliteli duran üniformaya baktım, alaycı bir şekilde gülümsedim. Harika, sadece para ödemekle kalmayıp, üniformayı ödemek için yöneticiyi aramam gerekecekti. Gülünç bir şekilde merak ediyordum, eğer ona üniformayı kirletenin Genç Efendi Lin olduğunu söylesem indirim alabilir miydim? Arkamdaki kapının açıldığını duyduğumda sadece kıyafetlerimi paketliyordum. Şu an herkes çalışıyordu, neden biri burada olsun ki? Kafamı merakla çevirdiğimde gördüğüm kişi ile donup kaldım.
Kollarını çaprazlamış bir Yi Tian kapının orada dikilmiş, sakince beni izliyordu.
Boş boş ona baktım. Neden bana bakmaya gelmişti? Lin Han ile olanlardan dolayı mıydı? Özür dilemek için burada olması imkansızdı. Kendime acı bir şekilde güldüm. Sessiz kaldığımı gören Yi Tian kaşlarını çattı ve bana doğru yaklaştı. Kararsız bir gülümseme ile sordu “Sırada ne var?”
Hayret verici sorusuyla tamamen şaşkına dönmüştüm, ve kaşlarımı çattım. “Ne?
Yi Tian’ın ifadesi soğudu. Bana bakarken, siyah gözleri nefret ve umutsuzlukla doluydu. “Burasının Lin ailesinin oteli olduğunu biliyordun ve bizimle karşılaşmak için burada çalışmaya başladın. Lin Han tarafından herkesin önünde aşağılandığına göre, sırada ne var? Entrikandaki bir sonraki adım ne?”
Gözlerimi Yi Tian’a inanamayarak bakarken genişlettim. Sanki bir fantezi dinliyor gibiydim. Yani, onun gözünde, şu ana kadar olan her şey benim planımdı, hepsi entrikamın bir parçasıydı. Aninden bir kahkaha patlattım.
Yi Tian, kontrolsüz bir şekilde gülmemi izlerken kaşlarını çattı. Aniden çenemi kavradı ve başımı yana eğdi. Dişleri gıcırdayarak, “Ya da birilerinin fotoğraf çekmek için bir köşede saklanmasını mı istedin? Hmm?”
Eğlenerek, ona baktım ve onunla birlikte oynamaya karar verdim. “Genç Efendi Lin pozisyonuna güveniyor ve toplumda yetim bir garsonu aşağılıyor.” Bu başlık hakkında ne düşünüyorsun? ”
Ağzım aniden engellendi.
Yi Tian eğiildi, beni zorla öpüyordu. Dudaklarım ısırılmaktan acımıştı, ve büyük bir güçle onu itmek istedim. Dilinin dudaklarımın arasından kaymasını engellemek için dişlerimi sıkıyordum. Ağzımın içinde istemiyordum. Sonra, kafasını kaldırarak dudaklarıma doğru küçümseyici bir şekilde güldü. “İstediğin bu değil mi?”
Zorlukla, nefesimi sakinleştirdim neden hala bu kadar yakın olduğumuzu merak ettim ve yine de kalbim uyuşmuş hissediyordu. Vücudumun titremesini gizlemek için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak, çenemi zorla tutan elini çektim. Kulağına yaslanarak, “Tüm bunların planımın bir parçası olduğunu bildiğin için, neden kapıma kadar geldin?” Diye konuştum.
Ona asla tek bir sert kelime bile söylememiştim.
Birlikte olduğumuz üç yıl, en korkunç sözleri söylemiş olsa bile, tam önümde biriyle yatmış olsa bile, kalbim kan damlasa bile asla tek kelime etmemiştim. Yanlış yaptığımı biliyordum. Onun gerçek sevgilisi değildim. Ben sadece ona iğrenç yöntemlerle yapışan aşağılık bir kişiydim. Kendimi en başından beri aşağı gördüğümden, bana ne kadar kötü davrandığını önemsememiştim. Şikayet etme hakkım ve adalet isteme hakkım yoktu.
Ancak, hiçbir zaman Yi Tian’ın gözünde bu kadar aşağılanacağımı beklememiştim. Ne yaparsam yapayım gizli emellerim olduğunu ve ona yaklaşmaya çalıştığımı, ona karşı komplo kurmaya çalıştığımı düşünüyordu. Bir keresinde özlediğim şeyin sadece başlangıç olduğunu düşündüm, ancak son üç yıldaki çabalarım onda tek bir iz bile bırakmadığımı kanıtlıyordu.
Yi Tian beni sertçe itti, soğuk bakışları neredeyse nefretle doluydu.
Acı bir şekilde gülerek başımı salladım. Artık onun etrafında dolanmaya devam etmek istemiyordum. Arkamı döndüm ve kıyafetleri aldım yanından geçerken içimi çektim. Fotoğraf yok, negatifler de yok. Söz veriyorum bir daha asla önüne geçmeyeceğim.”
Cevabını beklemeden kapıyı açıp, oradan ayrıldım.
Yi Tian’ın bana inanıp inanmayacağını bilmiyordum. Bunun da planımın bir parçası olduğunu düşünür müydü? Ancak, ne düşünürse düşünsün, büyük olasılıkla bu birbirimizi son görüşümüzdü. Biraz pişman hissediyordum. Acele bir şekilde ayrıldığımız için, ya da bugünün utanç verici toplantısı olsun ondan özür dileyememiştim. Üç yıl öncesinden bugüne kadar, fotoğraflarla şantaj yaptığım için ona borçluydum. Ancak bunu düşününce, Yi Tian bunun muhtemelen işe yaramaz olduğunu düşünürdü.
Yöneticiyi buldum ve üniformayı ona verdim. Durumu bile açıklayamadan önce müdürün ona bunun için ödeme yapmamın gerekmediğini, zaten bilgilendirildiğini ve hatta bana yarım aylık maaş ödediğini söyledi. Son derece minnettardım ve yöneticinin müdüre teşekkürlerimi iletmesini söyleyerek otelden ayrıldım.
Eve dönerken, küçük bir dükkandan yeşil fasulyeli hamur aldım. Annem bu tür tatlı atıştırmalıkları severdi. Beklendiği gibi, onları görünce çok sevindi ama bir ısırık aldıktan sonra daha fazlasını yiyemedi. Li teyze geldiğinde akşam yemeği yemediğini söyledi. Endişelenmiştim. Kül rengi yüzüne baktığımda, yarın marketten onu hastaneye kontrole götürmek için izin almaya karar verdim.
Gece uyurken yan kapıdan biraz gürültü duydum. İlk başta rahatsız olmadım ve uykuma geri dönmek istedim. Sonra, sanki ağır bir şey yere düşmüş gibi bir ses duydum. Hızla kalkarken aceleyle yan odaya koştum.
Kapıyı açtıktan sonra sersemledim. Annem yerde bir top gibi kıvrılmıştı, ses devirdiği sandalyeden gelmişti. Hızlı bir şekilde ona yardım etmek için yanına koştum, endişeyle, “Anne, sorun ne? Neren acıyor?”
Alnı terle kaplıydı ve ellerini karnına bastırıyordu. Ancak o zaman acı veren şeyin midesi olduğunu fark ettim. Onu yatağına geri götürdüm b-ve çekmecesinde titreyen ellerle ilaç aradım. Hapları bulduğumda yatağa geri dönmeden hemen biraz su aldım, döndüğümde ise annemin çömeldiğini ve kan kustuğunu gördüm.
Orada dondum, elimdeki bardak yerle buluşmuştu.
“Acele et ve onu hastaneye yolla!!” Li teyze kapının oradan ağlayarak kapıya vuruyordu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.