Yan Jin'nin bir sonraki rütbeye yükselmesi bekleniyor olsa da, onları yine de hazırlıksız yakaladı.
Gecenin ortasında, Shen Zhixian şiddetli, ruhsal bir dalgalanma ile uyanmıştı. Aceleyle omzuna bir cüppe attı ve Yan Jin'nin kapısını çalmak için ruh hapını aldı.
Bu dünyada 13 ekim aşaması vardı. Altıncı aşama, esas olarak uygulayıcının zihin durumunun xiulian uygulamaya devam edecek kadar kararlı olup olmadığını test eden küçük bir havza aşamasıydı. Sadece altıncı seviyeye yükselirse Yan Jin'in başarılı bir şekilde xiulian dünyasına adım attığı söylenebilirdi.
Shen Zhixian, Yan Jin'nin bir sonraki seviyeye ilerlemesinin oldukça kolay olduğunu düşünmesine rağmen, özellikle nitelikleri ve zihniyeti ile, yine de kıdemliden her derde deva bir ilaç istemişti.
Ve şimdi, Bu kararın sağlam olduğu ortaya çıktı.
Bir süre vurduktan sonra hala kapıda yanıt yoktu. Shen Zhixian endişelendi ve doğrudan odaya girdi. Sonuç olarak, neredeyse yüksek hızlı bir uçan bıçak gibi ona fırlayan manevi bir enerjiyle vuruldu.
Hemen kaçındı ve Yan Jin'in durumunu görünce derin bir nefes nefes aldı.
Yan Jin, aniden ilerlemek üzere olduğunu fark ettiğinde muhtemelen uyuyordu. Sonuç olarak, sadece iç bornozunu giyiyordu. Şu anda durum çok iyi görünmüyordu. Yatağında bağdaş kurmuş, vücudu hafif titriyordu.
Shen Zhixian yaklaştı ve alnında soğuk ter boncuklarının biriktiğini, yüzünün mavi ve beyaz arasında değiştiğini gördü. Shen Zhixian hafifçe kaşlarını çattı, onu rahatsız etmekten korkuyordu. Sadece yanına oturup onu koruyabilirdi.
Her ruhun yedi duygusu ve altı arzusu vardır.
Tüm bu duygular ve arzular çok fazla olursa, kişi kafasında şeytanlar tarafından tutulur, takıntılı hale getirilrdi. Bu nedenle altıncı seviye, dengesiz eğilimleri olan insanları tarayan xiulian aşamasıydı.
Çevredeki ruhsal enerji gittikçe daha şiddetli bir şekilde dalgalanmaya başladı. Kalın enerji, dayanamayan ve bunu karşılamaktan başka seçeneği olmayan Yan Jin'e doğru yükseldi. Bunu yaparken yüzü yavaş yavaş kırmızıya döndü.
Shen Zhixian, bunun iyi olmadığını fark ederken endişeliydi. Yan Jin şu anki haliyle, vücudundaki manevi denizin büyüklüğü bir anda o kadar fazla manevi enerjiyi barındıramazdı.
Düşünmeden elini kaldırdı ve Yan Jin'in bileğini tuttu. Dördüncü Kıdemli'nin manevi gücünü kullanmama emrini göz ardı ederek, manevi gücünü artan manevi enerjiyi ve diğer dışsal dikkat dağınıklıklarını engellemek için seferber etti.
Sanki zirvenin tamamındaki manevi enerji burada toplanmış gibiydi. Shen Zhixian nefes almak için soludu, kalbi yavaş yavaş acıyla doldu. Ama durmaya cesaret edemedi. Öyle olsaydı, Yan Jin bu şiddetli manevi enerjiyle tamamen yutulur ve parçalara ayrılırdı.
Shen Zhixian'ın vizyonu, ruhsal gücü ruhsal enerjiyle çarpıştıkça kararmaya başladı. Bu arada, Yan Jin'nin vücudu çok fazla enerji tutamadı ve bu zorla genişleme, ona dayanılmaz bir acı getirdi.
"Usta!" Yan Jin'in sesi birden acıyla dolu yükseldi. Çok acı çekiyor gibiydi ve  yalvarırken “Lütfen öğrencinize izin verin ... lütfen…”diye mırıldandı.
Shen Zhixian ani gürültü karşısında şok oldu. Yukarı baktığında, ezici karanlıkla kaplı olduğunu fark etti. Her türlü ses anında kulaklarını yüksek ve kaotik bir şekilde doldurdu.
Yan Jin'in ruh hali o kadar dalgalandı ki, çevredeki manevi enerjiyi etkiledi, böylece Shen Zhixian'ın bilincini zihinsel rüya manzarasına çekti.
İlk karanlıktan sonra düz beyaz bir manzara geldi. İnsan sesi dağıldı, yerini soğuk rüzgar aldı. Shen Zhixian görüşünü tekrar kazanır kazanmaz yüzünde kalın bir kar  tabakası gördü.
Aceleyle bundan kaçınmaya çalıştı ama kar taneleri onun içinden uçtu ve hiçbir şey hissetmedi.
Shen Zhixian, Yan Jin'nin bilinçaltına düştüğünü ve büyük olasılıkla Yan Jin'in yükselişini stabilize edememesinin kaynağı olan önemli felaket anına düştüğünün farkına vardı.
Yan Jin'nin kararsızlığına neyin sebep olduğunu öğrenmek istedi, bu yüzden ayrılmak için acele etmedi. Etrafa baktığında, bu yerin… .Yansıma Uçurumu olduğunu fark etti. 
Yan Jin Yansıma Uçurumunu mu hayal ediyordu?
Yan Jin'in bilinçaltında Shen Zhixian sadece bir hava kütlesiydi. Aklını hareket ettirdiğinde, zirveye doğru yürüdü.
Küçük, sığ mağarada ince bir genç kıvrılmıştı. Kıyafetleri düzensiz ve perişandı, vücudu neredeyse bir kar ve buz mezarına gömülüydü. Yarı açık parmakları uzun süre titredi, ancak manevi enerjisinin zerrresini bile yoğunlaştıramadı. Ruh kökü açıkça soğuk yüzünden zorluk çekiyordu.
Shen Zhixian, bunun hatırladığı gibi olmadığını düşünerek dondu. 
Ama... orijinal planla aynı çizgideydi ... O zaman Yan Jin neden böyle bir rüya görsün ki?
Gencin yüzü porselen kadar soluktu, bu yüzden beyaz, pratik olarak karla karıştı. Shen Zhixian sıkıntılı hissetti. Sonuçta, bu onun sevdiği kahramanı ve birkaç yıldır yetiştirdiği öğrencisiydi.
Gencin yüzüne dokunma dürtüsünü hissetti, ama hiçbir şeye dokunamadı. 
Yine de, genç bir şey hissediyor gibiydi. Shen Zhixian'ın yönüne bakarken gözleri hafifçe açıldı, ifadesi biraz karıştı.
Bir sonraki anda, sahne aniden değişti. Shen Zhixian'ın önündeki çiçek aniden kanla kaplıydı. Genç, yüzünü ona zorlukla döndüğünde tüm vücudu titreyerek yere düştü.
“Üstat…” Gencin yüzü küçük ve çaresizdi. “Sana yalvarıyorum ...” yalvarırken sesi kanla doluydu
. Vücudunun her yerinde bir kılıçla kanlı bir karmaşaya girmiş yaraları vardı. Aşırı acı çekiyordu, sesi tanınmayacak kadar kısıktı. “Lütfen ... lütfen öğrencinize izin verin…”
Shen Zhixian o kadar üzgündü ki elleri titriyordu. Gençliğe sarılmayı çok  istedi, ama ona doğru birkaç adım atmaktan başka bir şey yapamadı.
Beyaz giyinmiş kayıtsız adam, gencin önünde durana kadar Shen Zhixian'nın yanında rahatça yürüdü. Çocuğa bakarken kılıcını yavaş ve acımasızca kaldırdı, Qi'sini yakınlaştırdı.
Kılıcın keskin noktası, Yan Jin'nin vücudunda hala bozulmamış birkaç deri noktasından birine dayandı ve damla damla kan gelmeye başladı.
Shen Zhixian şoktayken diğer “ben” e baktı. Gencin ruh kökünü duygusuzca kestikten sonra, beyazlı adam ona olan ilgisini kaybetmiş gibi görünüyordu. Kılıcı attı ve kayıtsızca gitti. Shen Zhixian'ın tüm ruhu titriyordu ve sahneyi tekrar aklında tekrarladı. 
Şaşmamalı!
Hepsi bu kadar!
Bu ikincide tüm gizemler çözüldü. Genç neden bu kadar savunmacı ve ona karşı böyle bir nefret gösteriyordu?
 Yan Jin yeniden doğmuştu.
Yan Jin'in kendisine olan güvensizliğinin neden bu kadar derin olduğunu ve üç yıl sonra bile hala bu kadar korunduğunu ve neden Shen Zhixian'dan kendini yabancılaştırdığını açıklıyordu bunlar. Çünkü Yan Jin'in gözünde, ruh kökünü kesen ve onu öldüren katildi.
Shen Zhixian kendi bilincine döndü ve bir süre sonra hislerini geri kazandı. Yan Jin'nin artık dayanamayacağını gördükten sonra, hızlı bir şekilde ruh hapını buldu ve ona beslemeye çalıştı.
Ancak Yan Jin, hayalindeki geri dönüşüm işkencesi nedeniyle sürekli mücadele ediyor ve ondan kaçınıyordu. Shen Zhixian defalarca onu ruh hapını yemeye zorlamaya çalıştı ve ancak çok uğraştıktan sonra başarabildi.
Dördüncü Kıdemliden ruh hapını istemiş olması iyi bir şanstı. Yan Jin'in yükselişi bu sefer başarısız olsa bile, bundan çok zarar görmezdi.
Hap vücuda girdiğinde sıvıya dönüştü. Hızla hareket etti, yavaş yavaş kaotik manevi enerjiyi yatıştırdı. Yan Jin'in vücudu hala hafif titriyordu, ama yavaşça sakinleşti.
“Üstat…”
Shen Zhixian, Yan Jin'i üç yıl önce yaptığı gibi kandırmaya çalıştı. Sırtını hafifçe okşadıkça Yan Jin'in düşük bir inilti yaydığını duydu.
Yan Jin'in uyanık olduğunu düşünerek aralarında mesafe bırakmak için uzaklaştı ve Yan Jin'in gözlerinin hala kapalı olduğunu, uzun kirpiklerinin ter boncuklarıyla kaplı olduğunu fark etti.
Shen Zhixian kollarını sıvadı ve onun için terini sildi. Hiçbir şey söylemedi ve Yan Jin'in artık titremediğini görünce daha rahat hissetti. Yan Jin kolunu çektiğinde, uzanmasına yardım etmek üzereydi.
“Üstat…” Yan Jin gözlerini yarım açtı. Bu siyah gözlerin içinde bir sis varmış gibi görünüyordu ve sanki hala bir rüyaya dalmış gibi biraz karışık görünüyordu. “Beni öldürecek misin?” Dedi.
Shen Zhixian'ın kalbi atladı ve Yan Jin'in hala rüya görüp görmediğinden emin olmadığından ona baktı.
Yakışıklı yüzünde yorgunluk ve kırılganlık izi vardı. Gözlerini kırptı ve gözlerinin derinliklerindeki bu sis, sanki rüyalarına geri kayıyormuş gibi kalınlaştı. "Usta."
Shen Zhixian sersemledi.
"....Çok acıtıyor. Hala kılıcınla bir vuruş yaparak öğrencini öldürdün. ” Nefes aldı ve mırıldandı, “Sadece bir kılıç hareketi ... O zaman bitti…” 
[Ç.N:kalbimi acıttın be Yan Jin]
Yan Jin'nin sesi yavaş yavaş azaldı ve eli Shen Zhixian'ın kolundan uzaklaştı. Gözleri kapandı ve boynunu hafifçe uzattı, vücudu kaçınılmaz infazını bekliyormuş gibi korunmadan bekliyordu.
Kılıcı yatağın yanındaydı.
İster o ister Shen Zhixian olsun, onu ele almak sadece bir dakika sürerdi.
Yan Jin'in manevi gücü yavaş yavaş sakinleşti, yoğunluk neredeyse tamamen yayıldı. Bu , ilerlemede başarısızlığın bir işaretiydi, çünkü Yan Jin hayalinin içinden kaçamadı.
Shen Zhixian dudaklarını bastırdı, kılıca ulaştı ve parmaklarını onun etrafında sıktı. Sonra hafifçe ama sıkıca kenarı Yan Jin'in eline koydu ve parmaklarını etrafına sarmak için biraz güç kullandı.
"Gözlerini aç."
Yan Jan boş gözlerini açtı.
"Kılıca bak."
Yan Jin emire itaat etti ve  kılıca baktı.
Shen Zhixian, Yan Jin'in elini kendi eliyle kapattı. Birlikte, bir eliyle kabzayı, diğer eliyle kınları tuttular. Shen Zhixian biraz kuvvet uyguladı ve kılıç, kılıfının yarısından kaydı, pırıl pırıl bir bıçak küçük bir ürperti yaydı.
"Şunu gördün mü?" Dedi Shen Zhixian sakince. “Üstat sana bir kılıç verdi, böylece korkmayacaksın. Sana zorbalık etmek isteyeni, kılıcınla çiz. ”
Sesi düştüğünde, manevi enerji aniden yükseldi ve Yan Jin'nin onu duyduğunu ve anladığını gösterdi. Manevi denizini hapseden bariyer hemen paramparça oldu. 　
__________

Çevirmen: Merlin