[ol] [color=#000000][size=3][font=Times New Roman]Bölüm[/font][/size][/color] [/ol]
Zamanda Geriye Dönüş-1
Onu seviyorum, onu çok ama çok seviyorum. Onu olan sevgimden başka bir şey düşünemiyorum.
Böyle bir duygu, arada bir zaman, unutulup gitti. Ama, sadece bunu hatırlıyorum. Güzel günlerde bu duyguyu hâlâ taşıyordum.
**********************
Ah, yine oldu.
Onun gözümün önünde aşık olduğunu görünce, böyle belirsiz bir düşünce geldi aklıma. O kadar duygusuz bir yüz barındırıyordu ki, ilk bakışta hayreti asla anlaşılmıyordu. Buna rağmen her zaman buz gibi soğuk ve asla parlamayan gözlerinde, kuşkusuz bir değişiklik olmuştu. Bu benim açıkça anlayabileceğim bir şeydi. Sonuçta onunla 10 yılı geçen uzun bir süre geçirmiştim.
Hayır, kesin konuşmak gerekirse, daha fazla, çok daha fazla zamanı beraber geçirmiştik. Ve böylelikle, bu sahneyi çok defa görmüştüm. Geçmişteki ben her seferinde bu sahneden nefret etmiş, böyle bir şeyin asla olmayacağını kendine inandırmaya çalışmıştı.
“Sizinle tanıştığıma memnun oldum, büyük abi.”
Tatlı bir gülümseme ve meleksi sesi ile, başka bir anneden doğmuş olan küçük kardeşim kendini tanıttı. Bu çay partisi, küçük kardeşimi nişanlımla tanıştırmak için düzenlenmişti. Kız kardeşimin düşük bünyesi nedeniyle nişanlım ile tanışmaları uzun süredir ertelenmişti.
“Ben de tanıştığımıza memnun oldum, Silvia. Benimle bu kadar resmi konuşmana gerek yok.”
Nişanlımın şefkatli sesi kulaklarıma ulaştı. Evet, her zamanki sesiydi, fakat bir şeyler farklıydı.
O ikisi birbirlerine bakarken, ben kenarda, izlemekten başka bir seçeneğim olmadığından bir yabancı gibi bakınmakla yetinebildim sadece. Güzel kız kardeşimin yanakları tatlı al bir renge boyanmış, nişanlımın gözleri ise olabildiğince yumuşak ve sevecen bir bakış ile ona bakıyordu. Geçmişteki ben, kıskançlıktan sinirlenmiş ve partiyi mahvetmişti. Benden farklı bir yapıya sahip kız kardeşim masumca kafasını indirmiş ve sabırla benim azarlarımı işitmişti.
“Abla, özür dilerim.”
‘Özür dilemeni gerektiren bir şey yok.”
Nişanlım onu sevgi dolu bir gülümsemeyle desteklemişti. O gülümsemeyi bugün dahi hatırlayabiliyorum. Benim saçma kıskançlığım aralarındaki mesafeyi biraz daha kapatmış, ve benim aptalca görünmeme sebep olmuştu.
“Ilia, bir problem mi var?”
Boş bir bakış ile onlara bakan ben dikkatini çekmiş olmalıydım ki, nişanlım bana bu soruyu yöneltmişti.
“Hayır, bir şey yok. Sadece biraz kötü hissediyorum.”
“Hm, yine mi?”
“Evet. Benim erken ayrılmam bir sorun oluşturur mu?”
Ben konuştuktan sonra, nişanlım hoşnutsuz bir şekilde somurttu. Bu ifadesi sanki “Azıcık dahi tahammül edemiyor musun?” der gibiydi. Ben de ona hafif bir gülümsemeyle dönüş yapıp ve olabildiğince yavaşça yerimden kalktım. Asla onların üzgün olduğunu fark etmelerine izin verme.
“Özür dilerim, Silvia. Lütfen büyük abine sahip çık.
“Ah, tamam!”
Nişanlımın ‘biraz kötü hissetmek’ gibi bir bahaneye inanmayacağını biliyordum. Sonuçta kötü bir bünyeye sahip olan ben değil, kız kardeşimdi. Benim zarif, narin ve kırılgan vücuda sahip küçük kız kardeşim. Insanlarda onu koruma hissiyatı uyandıran ve herkes tarafından sevilen küçük kız kardeşim.
“Bekle, Ilia. Odana kadar eşlik edeyim.”
Yürümekte olan benim arkamdan bir ses seslendi.
“Teşekkür ederim, fakat gerek yok. Çok uzun süredir beklenen bir çay partisi. Lütfen, acele etmeyin ve keyfini çıkarın.”
Yüzünü görmemek için bakışımı tekrar önüme çevirdim ve olabildiğince memnun bir sesle cevap vermeye çalıştım.
“Hayır, ama-”
Her zaman görünüşüne dikkat eden ve ciddiyetini bozmayan nişanlım, karşı çıkmaya çalıştı. İyi bir nişanlı gibi davranmaya çalıştığının farkındayım.
“Bir eskortum* var, endişelenmene gerek yok.”
Gözümle yakında duran eskortuma işaret ettim. Sinyalimi alan eskortum hızlı adımlarla yanıma yaklaştı ve nişanlımı görmemi engelleyecek şekilde aramıza girdi. O akıllı bir şövalyeydi, en kısa sürede odama gitmek istediğimi anlamış olmalıydı. Fakat öyle bir konuma gelmesine gerek yoktu. Nişanlımın bakışlarını benden ayırmasına gerek yoktu, çünkü nişanlımın bakışları zaten artık başka birine odaklanmış durumdaydı. Sonuçta ne olursa olsun, o hep benden önce küçük kız kardeşime bakacaktı.
Ayaklarımın altındaki çimler ezilerek çatırdıyorlardı. Bahçedeki güllerin hepsi çiçeklenmişlerdi. Yumuşak bir rüzgar esiyordu ve açık mavi gökyüzü görüş açımın tamamını kaplıyordu. Bu görüntü benim acınası hissetmeme sebep oldu; acaba bu his geçmişteki halimin bu görüntüyü gördüğünde ağlıyor olmasından dolayı mıydı?
Nişanlımı özlediğimden dolayı mı ağlıyordum, yoksa onu sevdiğimden dolayı mı?
Ve bir defa daha, geçmiş kendin tekrar ediyor. Zaman asla durmuyor.
*****************************
Ben, bilinmez bir nedenden dolayı, sürekli aynı zamana dönen bir insandım.
Bazıları buna ‘reenkarnasyon’ der, bazıları ise basitçe ‘zamanın tekrar etmesi’. Benim için ise, bu zamanın herhangi bir anlamı yok. Herhangi bir anlam sahibi olması gerekiyor mu, onu dahi bilmiyorum. Ama ne olursa olsun, her seferinde, aynı ana geri dönüyorum.
Her zaman aynı durum. Onun kız kardeşime aşık olduğu andan başlayıp, ölümüme kadar devam ediyor.
Önceki hayatlarımdan geri dönmek için farklı bir an seçebilseydim, doğduğum gün olması iyi olabilirdi. Böylelikle nişanlımla alakalı aynı hataları yapmış olmazdım. Fakat her seferinde, bu ana geri dönüyordum, çay partisinin başladığı o ana. Bu an, bir şeyler yapmak için çok geciktiğim bir an oluyordu ve nişanlım ile arama asla doldurulamayacak bir boşluk giriyordu. Böylelikle durum benim kontrolümden çıkıyor ve durdurulamaz zaman ile boşluklar artmaya ve büyümeye devam ediyordu. Ve her türlü nişanlım, ben ne yaparsam yapayım, kız kardeşime aşık oluyordu.
Ilk hayatımda, nişanlıma artık acınası bir noktaya gelmiş bir sevgi besliyordum. Onunla 5 yaşımdayken ilk tanışmam dahil, gözlerim hep ona bakmıştı. Politik bir evlilik olmasına rağmen, kalbinin bir gün bana ısınacağı ve beni seveceği inancımı asla kaybetmemiştim. Sonuçta ebeveynlerim için bu böyle olmuştu.
Ama o bir marki** evine doğmuştu ve üstüne gelecek için bir sürü beklenti yüklenmişti.Bu nedenle ben, onun nişanlısı, ona düşüncesizce yakınlaşamazdım. Ülkemizdeki aristokratik düzen, soylu aileleri 5 farklı sınıflara ayırıyordu. Sınıf yükseldikçe, unvan tutan kişi sayısı azalıyordu. Onun marki evi ilk sırada yer alırken benim doğmuş olduğum kontluk ise 3. sırada yer alıyordu. Birkaç marki evinin arasında ise onun evi yine en güçlü ev olurken, bizim kontluğumuz kontluklar arasında orta bir sırada yer alıyordu. Kontluğumuz varlık ve uzun bir tarih sahibi olmasına rağmen, bizim rütbelerimiz asla tutuşmuyordu.
Onunla benim nasıl nişanlandığımız konusuna gelirsek, bu birleşmenin sadece bir tesadüf sonucu gerçekleştiğini söyleyebilirdik. Normalde onun başka bir nişanlısı vardı fakat o küçük kız anlaşma yapıldıktan kısa bir süre bilinmedik bir hastalığa yakalanmış ve acı bir şekilde hayatını kaybetmişti. Bu nedenle arkadaş olan babalarımız konuşmuşlar ve o zaman herhangi bir nişanlısı olmayan ben ile nişanlısız kalmış onu eşleştirmişlerdi.
Bir anda, üstüme bir marki ailesinin gelini olarak büyük bir sorumluluk yüklenmişti. Ona aşık olduğumdan, ona uygun bir eş olmak için çaresizdim, fakat ne kadar çalışsam da benden daha uygun biri olacağı korkusu yakamı asla bırakmamıştı. Bu kaygıma güzel olmayan görünüşümü de eklediğimizde, özgüvensiz, kıskanç ve gergin biri oluvermiştim. Ne kadar güzel giyinip süslensem de, özümde bir güzellik olmadığından onun etrafında dolaşan güzel kadınlara rakip olamıyordum.
Bu nedenle ona yaklaşan kadınları gözetlemeye başlamıştım.
Onun nişanlısı olarak pozisyonumu tamamen kullanmıştım. Çünkü gurur duyabileceğim tek şey, bana verilmiş bir ünvandı. . ….Evet, böylelikle ilk hayatımı onu merkeze alarak geçirmiştim.
Kalbinin hala bende olmadığını biliyordum. Yine de, onunla evlenip beraber yaşamaya başlarsak bana karşı olan ilgisinin büyüyeceğini düşünmüştüm. Onun bana aşık olması için önümüzde uzun bir zaman olduğunu, ve bu zamanı iyi değerlendirebileceğimi düşünmüştüm.
Fakat kız kardeşimle tanıştığı andan itibaren, hayallerimin asla gerçekleşmeyecek birer rüya olduğunu anlamıştım.
Aşkın zamanla hiçbir alakası yoktu. Kız kardeşimle tanıştığı anda, ona aşık olmuştu.
Ben sadece bunun olmasını izleyebilmiştim.
********************** Sözlük: *eskort (escort/護衛) : Önemli bir kimsenin özel şövalyesi. Bu kişiler efendilerinin sürekli yakınında bulunurlar. **marki (marquis-marquess/侯爵) : Marki Ortaçağın ilk devirlerinde feodal (derebeylik) sistemiyle idare edilen Avrupa ülkelerinde, aristokratik ünvan. Bu hikayede düklük ünvanı hiçe sayılmış ve kraldan sonra en yüksek rütbe olarak verilmiş. 3. sırada ise (yine normal sıralamadan farklı olarak) kontluk verilmiş.
Çevirmen Notları: Herkese merhaba! Bu serinin ilk bölümünü okuduğunuz için teşekkür ederim! Serinin orjinalini okurken çok duygulandığım hatta ağladığım oldu, bu nedenle serinin bol bol üzüntüyle dolu olduğunu söylemek isterim. Baş karakterin durumundan belli zaten durumun ne kadar acıklı olduğu. TT-TT Ama hikaye her yönüyle gerçekten okumaya değer. Diğer bölümlerde görüşmek üzere~
Okuduğunuz için teşekkür ederim! Emeğime saygı duyun, ve lütfen başka bir yerde paylaşmayın.
Erken yüklemeler ve daha fazlası için piedpiperfb.com adresine göz atın!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.