Babamdan ve kardeşlerimden kalan hatıralarım var sırtımda,
hepsinin anılarını tek tek sayarım sana.
Birisi Azrael'den, canımı yaktı hiç beklemeden.
Ona güvenebileceğimi sanmıştı şahsım,
yanılmışım.
O gün cenetten atıldığımda bana sadece
baktı.
Korktum, ona baktım ama o
yoktu.
Birisi de Raphael'den,
sevgili kardeşim.
Hiç tanıyamamışım ben seni.
Orayı terk ettiğime ne de mutlu olmuştun sahi.
Efendi iyi bir yazar ama ben
onun
seneryosundaki
anahtar kelime
değilim.
Ben Lucifer'ım.
Işık Getirenim,
baş melek ve aynı zamanda cehennemin kralıyım.
Senin senaryonun
bir parçası değilim.
Olur da kanarsa canım,
açılırsa yaralarım
bırakın beni gidin durmayın.
Ben yine kalkarım,
düştüğüm gibi kalkarım.
Benim içimde kötülük mü varmış?
İnsanları hiç gördünüz mü siz?
Dehşet verici kötülüklerine tanık oldunuz mu hiç?
Michael,
son
bir
savaşa
hazır mısın?
↺
Tahtımda önüme getirilen günahkarları cezalarını söylüyor, ilahi içkimden bir yudum alıyordum. Baygın bakışlarım artık bugünü kapatmam gerektiğini haykırıyor ve bana yalvarıyordu. Tahtımdan zarif bir şekilde kalkıp sarayımda gezinmeye başladım. Lothaire cinayetlerin durmadığını hatta arttığını iletmişti, Michael ile son karşılaşmamızı hatırladıkça içim öfkeyle doluyordu. Yüyzıllardır böyle endişe duyduğumu hatırlamıyordum. Sakladığım şeyler vardı ve yavaşça gün yüzüne çıkmaya başlamışlardı. Michael biliyorsa cennet biliyordu, cennet biliyorsa tehlike dibimizdeydi. Korumam gereken "insanlar" vardı, sorumluluklarım vardı. Bunların bilincinde hareket etmek zorundaydım.
Lothaire'ın sık sık geldiği kütüphaneye girip camdan dışarı, cehenneme yani krallığıma baktım. Ölüm kokuyordu buram buram her yer, kötülük ve günah kokuyordu.
Ben buraya mı layıktım, baba?
İtiraf etmeliydim ki cehennem Lothaire yokken sessiz ve çekilmezdi. Onunla sessizce kitap okuduğumuz saatler bile şu an olduğundan daha eğlenceliydi. Potansiyeli inanılmaz büyük bir iblisti, ruhu eşsiz bir güce sahipti. Onun yanında kalıp aurasını içime çekmeyi çok seviyordum. Zorunda kalmasaydım asla onu göndermeyeceğimi biliyordum. Benim iblisimin yeri, benim yanımdı. Yeryüzündeki ölümler, görevler, Michael ve dahası beni çok germişti son günlerde. Ona da çok yüklenmiştim, neyse ki beni anlayacağını biliyordum.
Düşünceler içinde kaybolmama izin verdim bir süre penceremden dışarıyı izlerken, ardından ateşten yaptığım kanatları açıp kendimi insanlara görünmez bir halde yeryüzüne uçtum. Küçük evdeydim şimdi, tanıdık evde. Ezberimdeki odalardan birine girdim, içeride mışıl mışıl uyuyan kadına karşı ne hissedeceğimi bilmiyordum. Bir başka odaya girdim, içerideki oğlana ne hissetmeliydim? Sadece güvende olduklarını bilmek yetiyordu bana.
Sabırsızca girmek için saatleri saydığım odaya girdim. Melek gibi, gerçekten bir melek değil gerçek melekler kötüdür, uzanıyordu yatağında. Büyük yatağın içinde kaybolmuştu minik bedeni. Kalbimi hissettiğim sınırlı saatlere girmiştik. İşte, teklemişti. Parmaklarım ona dokunmak için kıvranıyordu. Yüzümde hafif bir tebessüm, iyi bakın çünkü bu gülümsemeyi yüzümde her zaman göremezsiniz, yanına gelip yatağının yanında diz çöktüm. Dolgun dudakları büzülmüş, sarı saçları gözlerine düşmüştü. Elleri tek yanağının altındaydı, görünüş olarak günah işlemesi imkansız gibiydi içiniyse en iyi ben bilirdim. O ilk günahını işlerken yanında ben vardım.
"Minik şeytanım."
Saçlarını geriye ittim, okşadım hafifçe. Çok güzeldi, çok özeldi. Ruhuna hayrandım, ruhunun görünüşüne. Prensipleri olan ruhları her zaman sevmişimdir ama onda özel bir şeyler vardı. Farklı gülüyordu bir kere, farklı bakıyordu.
Gülümseyerek izliyordum bedenini, bu sırada oldu olan.
"Orada olduğunu biliyorum."
Bu onun dudaklarından dökülmüştü. Kaskatı kesildi saçlarındaki ellerim. Benden bahsediyor olabilir miydi?
"Gitme sakın."
Ne yapacağımı bilemiyordum, elimi saçından çekemedim. Gözlerini araladığında ben çoktan gitmiştim.
Jeon Jimin,
eski aşkımın oğlu.
Sana olan aşkım sır dağının görünen yüzü bile değil.
↺
Günlerce okula gelmemiş, yaşadıklarımı sindirmeye çalışmıştım. Lothaire bana öyle yardımcı olmuştu ki bir iblise minnet duyacağım aklımın ucundan dahi geçmezdi. Yanımda durmuş, sorularımı cevaplamış ve aklımı kaçırmamı engellemişti. Çok zor olsa da sonunda buradaydım işte.
Yugyeom derste beni sana bir şey anlatacağım diye taciz etmiş, meraklandırmıştı. Dersten çıkar çıkmaz bahçeye, her zaman oturduğumuz alana gelmiştim. Beni görür görmez elindeki telefonu bıraktı ve sabırsız bir şekilde yanına vurdu oturmam için. Çantamı nazikçe fırlatıp yanında oturdum.
"Nedir bu kadar öneli olan Yug? Derste beni öyle taciz ettin ki profesör bile istersen telefonuna bak acil olabilir ışığı çok yanıp söndü dedi."
Cümlemi bitirmiştim ki boynundaki morluklara takıldı gözlerim. Makyajla kapatmaya çalışmış olduğu belliydi ama görünüyorlardı ve ısırık izleri bile vardı.
"Vay, dün gece aslanla mı yattın?"
Heyecanla gülüp ellerini yüzüne attı ve kapattı kendini. Resmen titriyordu heyecandan ve onu ilk defa böyle görüyordum. Neydi onu bu denli mutlu eden? Ben hayatın karanlık yüzünü öğrenmiştim ve arkadaşımın bunu bilmemesini istedim ve asla bilmemesi gerektiğini düşündüm.
"Çatlatmadan anlatsana."
Ellerini yüzünden çekip arsız bir gülümseme verdi. Öyle arsızdı ki sürtüklük yaptım diye bağırıyordu.
"Ajan Vincent ile yattım."
Boş boş baktım bir süre, ardından tekrarlaması için "anlamadım" demeyi seçtim.
"Diyorum ki Lothaire ile yattım. Tanrım, bana Lothaire diyebilirsin dedi. O kadar ateşli, o kadar güzeldi ki! Daha önce böyle zevk ald-"
"Ne sikim diyorsun sen?"
Öyle bir bağırmıştım ki yakınımızdaki öğrenciler bize dönmüştü. Sinirden elim ayağım titriyordu. Neden bu denli sinirlendiğimi bilmesem de sorgulamıyordum, şu an vakti değildi. Öfkeme sahip çıkamayacak kadar iradesizdim.
"Ne bağırıyorsun Jungkook? Bir şey anlatıyorum şurada. Beni yargılamayan bir sen kalmıştın."
Ayağa kalktım, sinirle güldüm. Hala üste çıkmaya çalışıyordu.
"Orospuluğunu başkasına yapamadın mı?"
Resmen yarı çığlıktı kelimelerim, Yugyeom öfkeli ve kırgın görünüyordu. Oturmaya devam ediyordu.
"Jungkook ne dediğinin farkında mısın?"
"Değilim! Ne sikim dediğimin farkında falan değilim ben. Ne sik istediğimin de farkında değildim ama şu an biliyorum."
Çantamı alıp bahçeyi geçip içeriye girdim. Öyle sinirli ve öfkeliydim ki katil olma potansiyeli taşıyordum. Okuldan çıktığımda gözlerimden birkaç yaş döküldü. O adi şerefsiz ben korudan ağlarken en yakın arkadaşımı sikiyordu ve benim hiçbir şeyden haberim yoktu. Beni hiç mi düşünmemişti, hiç mi aklına gelmemiştim? Ben onu çok düşünmüştüm.
Karşıdan karşıya geçmek için ışıkları beklemeden yola atladım. Arabaların ortasında kalmıştım ve kendime geldiğimde çok geçti. Çaresizce sağıma soluma bakarken bir beden beni kolları arasına alıp kaldırıma taşıdı. Kalbim deli gibi atıyordu ve bu koku tanıdıktı. Oydu işte, benim cezam gelmişti.
"Ne yapıyordun? Araba çarpabilirdi."
Her zamanki gibi sesi tek düzeydi. Bunu değiştirmek istiyordum. Bana karşı şu duvarlarını biraz da olsun indirmesini istiyordum. Lothaire gibi bir adam seksle açılmazdı ve bunu umursadığını bile sanmıyordum. Emindim ki değersiz bir geceydi onun için, benim canımı sıkan ben o denli kötüyken fingirdeşmesiydi.
"Uzak dur benden."
Onu itip gözlerimi sildim hızlıca. Bir şeyler demek istiyordum ama ne diyecektim? Ne hakkım vardı? Yağmur yağmaya başlamıştı ve buna rağmen ayrılmıyordum buradan.
"O da biliyor mu?"
"Kim, neyi biliyor mu?"
Kaşları çatıldı hafifçe. Kuzgun saçları gözlerine düşüyordu bugün dikmemişti. Üstünde yine takım elbisesi vardı. Öyle baştan çıkarıcıydı ki, yine de yenilmedim bu çekiciliğine.
"Yugyeom, biliyor mu? Şeytan olduğunu biliyor mu?"
Anlamadığını belirtircesine kaşları havalandı ve sonrasında yüzündeki ifade eğlenir bir hal aldı.
"Öğrenmişsin."
"Evet, öğrendim. Konuş."
Islanıyorduk, bunu sorun ediyor gibi değildi. Bana odaklanmıştı ve istediğim de tam olarak buydu. Bana odaklanması, beni izlemesi ve beni görmesi. Artık ne istediğimi biliyordum. Bu iblisi öpmek istiyordum ve bu ağzından çıkacağı tek kelimeye bağlıydı.
"Hayır, bilmiyor."
Hızlıca ellerimi yanaklarına koyup dudaklarımızı birleştirdim. Sanki yüzyıllardır bunu bekliyordu dünya, durdu bizi izledi insanlık. Ay bizi izlemek için sahneye çıktı, yıldızlar kardeşleri. Dudaklarından aldığın tat benim için alkolden farksızdı. Ellerinden birisi belime gitti, beni kendine çekti. Ona tüm geceye bedel bir öpücük veriyordum ve bundan memnun gibiydi.
İnsanlar geçti, bazıları ayıpladı. Gündüz kendini geceye bıraktı, biz hala buradaydık ve burada olacaktık.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.