[Ç.N: Yifu evlat edinen-koruyucu babaya denir]
Chang Geng, iyi demlenmiş ilaç kasesini aldı ve genç babasının odasına girdi.
Shen Shiliu'nun* odasında sadece tek bir loş ışıklı kandil vardı ve parlaması, ateş böceğininkine benzer bir fasulye büyüklüğündeydi.
[
Ç.N: Shiliu on altı demek yani Shen On Altı ile Shen Shiliu aynı kişi^^]Pencerenin kenarında oturuyordu. Yüzünün çoğu, lambanın gölgesinde gizlenmişti ve sadece bir kısmı görünürken, uykuya dalmıştı. Shen Shiliu saç bandı takmadığı için, saçları her tarafa dağılmıştı. Zincifre renginde iki küçük ben, gözünün köşesinde ve kulak memesinde öylece duruyor, bir iğnenin ucuyla yapılmışlar gibi gözüküyorlardı.
Odadaki sığ ışığın hepsi bu bir çift ben tarafından alınmıştı, neredeyse kör ediciydi.
Onu ışık altında izlerken, çekiciliği normalden üç kat daha fazla gibi görünüyordu.
Herkes bu güzelliği taktir ederdi, buna zaten alışık olsa bile, Chang Geng'in nefes alması bir an durdu. O göz alıcı kan kırmızısı noktaları görüşünden temizlemek istercesine hızla gözlerini kırpıştırdı.
Boğazını temizledi ve seslendi, "Shiliu, ilacını al."
Genç, ses değiştirme döneminden geçiyordu ve bu yarı sağırla konuşmak biraz zordu. Neyse ki Shen Shiliu onu duydu ve insanları idrara çıkarmaya teşvik eden hyun sesi durdu.
[Ç.N: hyun, yumurta büyüklüğünde delikleri olan bir müzik aleti]Shen Shiliu'nun gözleri, girişte duran ChangGeng'i görmek için kısıldı, "Görgü kuralların nerede? Az önce kime seslendin?"
Gerçekte, Chang Geng'den sadece 7-8 yaş büyüktü ve henüz evli değildi. İşe yaramaz doğasının farkındaydı ve bu hayatı tek başına yaşamaya tamamen hazırdı. Ama aniden kendisinin yetiştirmesi gerekmemiş bir oğlu olmuştu ve çocuğa sıkıca tutunmaktan başka bir şey istemiyordu. Yapacak başka bir şey olmadan, sadece "babası" olarak rolünü vurgulayabilirdi.
Chang Geng, Shiliu'yu görmezden geldi ve ilaç kabını dikkkatlice önüne koydu. "Hala sıcakken iç, artık erken değil, acele et ve içmeyi bitirdikten sonra uzan."
Shen Shiliu, hyun'u bir kenara bıraktı ve ilaç kasesini aldı, "Ne kadar nankörsün, oğlum olarak yaşamak iyi bir hayat değil miydi? Sana bu kadar iyi davranmak için çok çaba harcadım."
İlacı zorlanmadan içti, hiç şüphesiz bir dikişte içmeye alışkındı, ardından kabı yerine koydu. Chang Geng'in ağzını temizlemesi için getirdiği sudan iki ağız dolusu aldı ve elini salladı. "Bugün Changyang'da bir pazar vardı, senin için ilginç bir şey getirdim. Buraya gel."
Shen Shiliu, daha sonra masanın üstünü aramak için eğildi ve görme yeteneği sebebiyle, burnunun ucu masanın yüzeyine değecekmiş gibiydi. Chang Geng'in yardımcı olmaktan başka seçeneği yoktu, "Ne arıyorsun? Bırak senin için arayayım."
Sonra kendini şikayet etmekten alıkoyamadı, "Büyüdüm artık, bana çocuk oyuncakları getirmekten başka yapacak bir işin yok mu?"
Elinde o kadar boş zaman varsa neden başıma dert açmamaya ve daha faydalı şeylere çalışmama izin vermiyorsun? Chang Geng bu düşünceyi kafasında yuvarladı ve kelimeler ağzından çıkmak üzereyken, biraz kırıcı geldiği için söylemedi.
Tüm yıl boyunca, Xu Baihua nadiren evde kalır ve üvey oğluyla sık sık iletişim kurmasa da, Chang Geng'e karşı çok nazik olan iyi ve dürüst bir adamdı.
Şimdi düşününce, Chang Geng, hayatının en önemli yıllarını bu uygunsuz Yifu ile geçirmişti.
Shen Shiliu boş gezenin boş kalfasıydı; günden güne boş vakit geçirmek neyse, ama her zaman Chang Geng'i kendisiyle birlikte sürüklüyordu! Pazar gezisi değilse, o zaman ata binmek olurdu.
Bir keresinde Chang Geng'in binmesi için bir "köpek yavrusu" bile bulmuş, öğretmen Shen'in korkudan yeşile dönmesine neden olmuştu. Bu kör adam, kurt ve köpek arasında bir ayrım yapamayıp küçük bir kurt yavrusu getirmişti.
Gençlikten yetişkinliğe adım atan bir çocuğa, Shen Shiliu'nun kötü alışkanlıkları tarafından harap edilmemesi için ne kadar irade lazımdı?
Chang Geng hatırlarken gerçekten de korkmuş hissetti.
Doğası gereği, oynamayı seven bir tip değildi ve her şeyi katıca izlemek üzere planlamıştı. Başkaları tarafından rahatsız edilmekten hoşlanmıyordu ve Shen Shiliu'nun sürekli verdiği rahatsızlık onun için yeterince sinir bozucuydu.
Ama onun sinirliliği, Shen Shiliu onu gerçekten de oğul olarak gördüğü için uzun sürmedi ve sözleri ne kadar sert görülürse görülsün, Shen Shiliu ondan asla faydalanmamıştı.
Chang Geng ağır bir hastalık geçirdiğinde, Xu Baihua her zamanki gibi evde değildi. Doktorlar hayatının tehlikede olduğunu söylemişti ve onu eve götürüp üç gün boyunca gece gündüz başında duran, genç Yifu'su olmuştu.
Ne zaman dışarı çıksa uzak veya yakın olsun, iş ne olursa olsun, Chang Geng'e bazı küçük oyuncaklar ya da atıştırmalıklar getirirdi.
Chang Geng böyle şeyleri sevmezdi ama Shiliu'nun onu her zaman ve her yerde aklında tuttuğu gerçeğini sevmeden edemiyordu.
Kısacası, Chang Geng'in Shiliu'yu gördüğü her gün, sinirleri çok şiddetli olurdu ama adamı göremediği anda, endişesi artardı.
[
Ç.N: garibim aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık]Ancak Chang Geng bazen düşünürdü; Shen Shiliu ne bir savaşçı, ne bir alim, ne de eşek gibi çalışacak biri olmadığı halde, gelecekte güzel görünümü tarafından kandırılacak bir kadın olacak mıydı?
Gelecekte, Yifu sonunda evlenecek ve kendi çocukları olacaktı; hala bu evlatlık oğlunu hatırlar mıydı?
Bu konuyu düşündüğünde, içinde tarif edilemez bir duygu oluştu. Shiliu'nun masasında bir kutu buldu ve kafasındaki düşüncelerden kurtulup kutuyu Shen Shiliu'ya götürdü, "Bu mu?"
Shen Shiliu: "Bu senin için, aç onu."
Belki bir sapan, belki de bir paket peynirdi ama değerli bir şey olamazdı, Chang Geng herhangi bir beklenti içerisinde olmadan açtı ve azarladı:
"Yedeklemek için biraz da olsa paradan tasarruf etmeyi öğrenmelisin, üstelik ben..."
Bir sonraki an, kutudaki eşyayı görünce, aniden ağzı kapanıp gözleri genişledi.
Kutuda, demir bir bileklik vardı!
Gerçekte "demir bileklik tokası" olarak adlandırılan ve askeriyede kullanılan hafif zırhların bir parçasıydı, sadece bileği saran bir daire olduğu için çok kullanışlıydı, bu nedenle de genellikle ayrı kullanılmak üzere zırhtan ayrılırdı.
Demir bileklik yaklaşık on santim genişliğindeydi ve içinde üç ila dört küçük bıçak içerebilirdi. Bıçak, benzersiz bir işçilikle yapılmış, ağustos böceği kanatları kadar inceydi ve Xiu Zhong si* olarak da adlandırılırdı.
[Ç.N: kol yeninin içine gizlenmiş iplik.]Demir bileklikten ateş ederken en iyi Xiu Zhong si'nin, göz açıp kapayıncaya kadar birkaç metre mesafedeki tek bir saç telini bile ikiye bölebileceği söylenirdi.
Chang Geng şaşırmıştı, "Bunu... nereden buldun?"
Shen Shiliu: "Şşş- Shen Yi'nin duymasına izin verme, bu bir oyuncak değil, gördüğü taktirde yine dırdır etmeye başlar. Nasıl kullanacağını biliyor musun?"
Öğretmen Shen, avluda çiçekleri suluyordu ve duruşu hiç bozulmamıştı ama evin içindeki konuşmayı açıkça duyabiliyordu. Kendisini başkalarının sabrını ölçmek için kullanan bu sağırla ne yapacağını bilmiyordu.
Chang Geng, demir zırhları nasıl sökeceğini öğrenmek için Shen Yi'yi izlemişti. Ustaca, demir bilekliği taktı ve ancak o zaman bu nesnenin özel bir özelliğini keşfetti.
Xiu Zhong Si'yi yapmak kolay değildi ve etrafta dolaşan çok azı vardı. Piyasadaki demir bilekliklerin çoğu eskiydi ve ordudan arta kalan mallar kullanılıyordu. Bunların boyutu elbette yetişkin adamlar içindi. Shen Shiliu tarafından getirilen bileklik açıkçası daha küçük bir boyuttaydı, genç biri için mükemmeldi.
Chang Geng şaşkına dönmüştü ama Shen Shiliu ne sormak istediğini biliyordu ve yavaşça konuştu, "Satıcıdan bunun kusurlu bir mal olduğunu duydum. Herhangi bir sorunu yok, sadece boyutu biraz küçük.
Kimse satın almadığı için, sonunda bana ucuz bir fiyata sattı. Daha hiç kullanmadım, onunla oyalanabilirsin. Sadece dikkatli ol ve kimseye zarar verme."
Chang Geng nadiren gösterdiği sevincini tutmadı, "Teşekkür ederim..."
Shen Shiliu: "Kime teşekkür?"
Chang Geng hızla ekledi: "Yifu!"
"Seni kim beslerse ona gidersin,* piç!" Shen Shiliu güldü ve kolunu Chang Geng'in omuzlarına koyup onu gönderdi, "Eve git, Terk Edilmiş Ruhlar ayı boyunca da geç saatlere kadar kalma."
[Ç.N: Çince bir deyim, tam anlamıyla; "Beni sütle besleyen kişi annemdir."]Chang Geng bir süre düşündü ve bugünün 15 Temmuz olduğunu hatırladı.
Yan kapıdan evine dönmek için çıkarken, birdenbire Shiliu'nun hyun üzerine üflediği melodinin biraz tanıdık olduğunu hissetti, ancak onunki melodinin dışına çıksa da 'Song Xi'nin melodisine gerçekten benziyordu.*
[
Ç.N: halk arasında mezarlarda çalınan bir şarkı]"Böylesi uygun mu?" Chang Geng sessizce düşündü.
___
Shen Shiliu, Chang Geng'i eve gönderdi ve oldukça uzun bir süre aramak için başını eğdi, sonunda kapının kollarını buldu ve kapatmak için dikkatlice adım attı.
Avluda bekleyen Öğretmen Shen, boş bir ifadeyle yardım eli uzattı ve onu yerine geri döndürdü.
Öğretmen Shen: "En iyi demirden yapılmış demir bileklik ve içindeki üç bıçak Usta Qiu Tian Lin tarafından yaratıldı. Usta öldükten sonra, üretimini ve satışını durdurdular... Kusurlu mal, ha?"
Shiliu cevap vermedi.
Öğretmen Shen: "Pekala, benimle oynama. Onu gerçekten kendi oğlun olarak mı yetiştirmek istiyorsun?"
"Tabii ki, bu çocuğu seviyorum, dürüst ve yardımsever," dedi Shen Shiliu sonunda, "Ve o kişinin de muhtemelen aklında bu fikir var. Onu gerçekten varisim yapabilir ve ismimi ona geçirebilirsem, o kişiler de rahat eder, ayrıca çok daha iyi bir hayat yaşayabilir."
Öğretmen Shen bir süre sessiz kaldı, sonra fısıldayarak, "Önce onu kızdırmaman gerekiyor, hiç endişelenmiyor musun?" diye sordu.
Shen Shiliu gülümseyip cüppesinin kenarını kaldırdı ve kapıyı evin içine doğru itti.
Utanmaz bir yüzle, "Bana kızmış bir sürü insan var zaten," dedi.
____
O gece, ışıklar nehirde süzülüyorken ruhlar eve döndü.
Chang Geng, şafaktan önce vücudu ateşli bir haldeyken, sırtında ince bir ter tabakasıyla uyandığında çarşaflar ıslaktı.
Her ergen en az bir kez böyle bir korku ve kafa karışıklığı yaşardı, önceden ona öğretecek biri olsa bile.
Ama Chang Geng ne paniğe kapıldı ne de kafası karıştı, gayet soğukkanlıydı. Bir süre yatakta oturdu, sonra kalkıp rahat bir şekilde yıkandı. Yüzünde tespit edilemeyen hafif bir tiksinti vardı.
Bir kova su almaya gitti, hala büyüyen vücudunu baştan ayağa ovdu, yastıkların yanında düzgünce katlanmış kıyafetleri çıkardı ve gece boyunca orada duran çayı içip her zamanki gibi günlük çalışma seansına başladı...
Chang Geng diğer insanların ne tür rüyalar gördüğünü bilmiyordu.
Kendisinin herhangi bir bahar rüyası* görmüyordu. Sadece insanları ölümüne dondurabilecek bir kar fırtınası görüyordu.
[Ç.N: erotik rüyalardan bahsediyor.]O günün rüzgarı beyaz bir kürk gibiydi, acımasızca çarpıyordu ve yaralarından gelen kan akmadan önce buza dönüşüyordu, kurtların kükremeleri hem uzak hem de yakın gibiydi, artık kanın kokusunu bile alamıyor, her nefesi sadece daha fazla acı getiriyor ve bu acıyı kemiklerinin derinliklerine kadar hissediyordu.
Chang Geng'in uzuvları sertti, ciğerleri yanıyordu ve bu karın onu tamamen yutacağını düşünüyordu.
Ama hayır.
Chang Geng tekrar uyandığında, birinin dış cüppesini onu sarmak için kullandığını ve onu götürdüğünü fark etti.
Adamın beyaz cüppeler giydiğini ve vücudundan ilaç kokusu geldiğini hatırlıyordu. Adam, Chang Geng'in uyanık olduğunu görünce bir şey söylemedi, sadece bir şarap kabı çıkardı ve ona bir yudum verdi.
Chang Geng ne tür bir şarap olduğunu bilmiyordu çünkü bir daha tadına bakma şansı olmamıştı. Sadece şehir dışında satılan Shao Dao-zi'nin* bile bu kadar güçlü olmadığını hatırlıyordu. Verdiği his tıpkı ateşin boğazından yuvarlanması gibiydi; tek bir yudum vücudundaki tüm kanı yakıyordu.
[Ç.N: Bir tür şarap]O kişi Shiliu'ydu.
Son derece canlı bir anıydı. Shiliu'nun onu taşıyan ellerinin rüyasından gelen hissi hala bedenindeydi. Chang Geng hala anlayamamıştı, o kişi hasta bir adam değil miydi? Bu kadar korkutucu kar ve buzda, bu kadar sağlam ve güçlü elleri nasıl olabilirdi?
Chang Geng bileğinin etrafına sarılmış demir bilekliğe baktı. Ne tür bir malzemeden yapıldığını bilmiyordu, bir gece boyunca vücuduna basıldıktan sonra bile en ufak bir şekilde ısınmamıştı. Soğuk demirin serinliği ile Chang Geng sessizce kalbinin ve kaynayan kanının soğumasını bekledi, küçümseyerek "yifu'sunu bir bahar rüyasında görme" gibi saçma düşüncesiyle alay etti. Sonra lambayı yaktı ve her zamanki gibi okumaya koyuldu.
Aniden, uzak bir mesafeden "gürleyen" bir ses geldi, yer ve küçük mahalleler titriyordu.
Sadece bir dakika sonra, günleri saydı ve Kuzey Devriye biriminin "Dev Uçurtması"nın geri dönme zamanının gelmiş olması gerektiğini hatırladı.
"Dev Uçurtma" uzunluğu 1500 metreden fazla olan büyük bir gemiydi. Geminin iki kanadı vardı ve binlerce "alevli kanatçıktan" oluşuyordu. Dev Uçurtma kalktığında, tüm "alevli kanatçıklar" tamamen beyaz buharla fışkırır ve rüya gibi bir görüntü yaratır, her tarafı mor-kırmızı parıltıyla yakardı.
Bu görüntü milyonlarca ışık parçasının bir araya gelmesi gibiydi.
On dört yıl önce, Kuzeydeki barbarlar yenilgiyi kabul ederek haraç ödemeyi kabul etmişlerdi. Her yıl, ilk ayın on beşinde sınır alanlarından düzinelerce Dev Uçurtma çıkardı. Her biri belirli bir rota izler ve binlerce mil boyunca gidebilirlerdi. Ayrıca barbarların her hareketini gözlemleyebilirlerdi.
Caydırıcılık ve teftişlere ek olarak, Dev Uçurtma çeşitli kuzey kabilelerinin haraçlarını başkente, özellikle de "Ziliujin"i* geri göndermekten sorumluydu.
[Ç.N: Ziliujin'in direk çevirisi; mor altın akışı, bu dünyadaki her alete güç veren, askeriyeden ev eşyalarına ve daha fazlasına, çok önemli bir yağ türüdür. Bu terim kitap boyunca çok fazla karşımıza çıkacak.]Dev Uçurtma'ya yaklaşık 450 bin kilo Ziliujin yüklendiği için geri dönerkenki sesler, gidişinden biraz daha ağırdı. 30 ila 50 kilometre içindeki her yerde "alevli kanatçıklar"ın kızgın üfleme gürültüsü duyulabiliyordu.
Kuzey Devriye Birimi, yılın ilk ayında yola çıkar ve ayrıldıktan sadece altı ay sonra geri dönerdi.
_____
Ç.N
Neden bilmiyorum ama çok zamanımı aldı bu bölüm (belki de arada çok oyalandığım içindir ksshsj)
İyi Okumalar~~
Çevirmen: Merlin
Kontrol ve Edit:
Almynna_