Eğer bir şey yapmazsam kılıcı kaybedecektim. Acele ettiğim için daha da hızlı yürüdüm. Onun ardından yürüdüğümü gördü ve adımlarını hızlandırdı. O, onu yakalayamayacağımı düşünmüş olmalı.
Biraz daha hızlı yürüdüm ve yandaki kişinin omzuna çarptım. Bunun yüzünden biraz tökezledim. Bu cadde etrafında yürüyen çok fazla insan vardı. Bir yetişkine dönüştüğünden insanlardan kaçınamayan benim aksime, o etrafta dolaşmak için küçük bedeninin avantajlarını kullanıyordu. Bunu fark ettiğimde dişlerimi sıktım. Silahımdan mahrum bırakılmam ve öfkemi ondan çıkaramam haksızlıktı. Bu yüzden biraz aşırıya kaçan bir seçim yaptım. Yüksek hızda hareket edebilmeleri için bacaklarıma tüm gücümü verdim ve yavaşlamadan onun üzerine doğru atıldım.
"N-, Ne? Biraz önce de bunu- "
Kendimi üzerine attım ve ona arkadan sarıldım. Hem ona sarılıyor, hem de onunla güreşiyor gibiydim. Haraketlerimden dolayı şaşkına dönen çocuk, korktu. Onu tutmaya devam ettim.
Onu yakalamış gibiydim ve beni tahmin edilebilir bir bakışla itti. Beklediğimden çok daha fazla güç uygulamıştım. Kaçma çabası içerisinde, çocuk başka bir yöne doğru yöneldi. Bu işleri benim için kolaylaştırdı. Neyse ki, mesafe öncekinden daha dardı. Çocuk benim yine peşinden koştuğumu fark ettiğinde daha hızlı koşmaya başladı.
"Bunun için beni daha ne kadar zaman takip edeceksin? Anlaşma zaten yapıldı!"
"Seni kirli piç! İlk önce benim almak için sorduğum şeyi aldın!"
"Bu benim sorunum değil! Bir şeyi almak için ilk soran kişi her zaman istediğini alır mı?"
Çocuk, hala onun arkasından koşan bana hayretle baktı. Beni bir kadın olduğum için küçük gördüğüne emindim, muhtemelen yakında yorulacağımı düşünüyordu.
Her sabah yaptığım antrenmanlar böyle hiçbir şey için değildi.
Çocuğun cübbesinin başlığı o bir hevesle benden kaçmayı denerken düştü. Çocuk kırmızı göz ve siyah saçlı nadir genç adamlardandı. Güzelliği o kadar eziciydi ki, bir süre ona bakmaya dalabilirdim ama çok kızgındım. Tüm ilgim çocuğun taşıdığı kılıca çevriliydi. Benim cübbemin başlığı da düştü. Neyse ki, tamamen çıkmadı, bu yüzden hala bir yetişkin gibi görünüyordum. portakal rengine kaçan saçlarımda rüzgarda çırpınıyordu.
Her neyse, acaba çocuk kılıç hakkındakileri nasıl öğrendi, normalde bu pek ucuz değildir. Duvara tırmandım ve birçok engellden kaçındım. İlk başta, onu zahmetsizce kovalayabildim ama şimdi bunalmaya başladım. bu beklediğimden daha iyi bir egzersizdi.
"Şimdi, ben.... nefes alamıyorum.."
"humph."
Çocuk zor zamanlar geçiriyormuş gibi gözüküyordu. Tepkileri bunu belli ediyordu. Bir saniyeliğinr durdum ve elimi yanımdaki cep yerine koydum. Onu aldığımda, tanıdık bir şey hissettim. Son zamanlarda geliştirdiğim bir üründü. Bugünlerde gazateyi okuduğumda, her şey canavarlarla ilgili oluyor. Dağ ve orman kabilelerinde yaşayan canavarlar, sıklıkla insanların yaşadığı yerlere iner. Özellikle, başkentin imparatorluk sarayının bulunduğu bölgesine daha sık indiler.
'Canavar boyun eğdirmesine' katılan şövalyeler, paralı askerler ve normal askerlerin sayısı arttıkça, boyun eğdirme için birçok silah geliştirildi ve artırıldı. Ayrıca ben de canavar boyun eğdirmesi için kendi silahımı yaptım. Ve bu cebimden aldığım şeydi.
Gerçek şu ki, bu obje önceki hayatımın bilgileri ile yapıldı. Sihirli taşlar, sihirli daireler/formüller ve diğer eserler gibi sadece hayal gücümde var olan nesneleri yapabildim. Bu yüzden önceki hayatımda eğlendiğim bazı animasyondan şeyleri yaptım ve bu top da onlardan biriydi. Ancak kötüye kullanılma ihtimali o kadar fazlaydı ki, satışa sunulamazdı. Sihirli topa dokunurken biraz tereddüt ettim. (Ç/N; O topu yaparken pokemondan esinlenmiş....)
"... O iyi olacak mı?"
Bunu asla bir insan üzerinde kullanmamıştım. Eğer biri ölürse ne olur?
Topu çocuğa attım. Siyah saçlı çocuk hızlı reflekslerini fırlattığım sihirli eşyaya vurmak için kullandı, ama bu onun hatasıydı. Çocuk topun işlevini bilmiyordu. Top ona dokunan şeyi içine alan bir nesneydi ve o koluyla ona vurmuştu. Çocuk ani ışık demeti gördü, şaşkın görünüyordu.
"...Ne?"
Ekstra olmayı sevdiğim için, hedefin içine girdikten sonra topu sallanacak şekilde yaptım. Çocuk canavar topuna girdiğinde, birkaç kez sarsıldı ve bir 'çınlama' sesinden sonra sessiz kaldı. Wow, bu gerçek.
Çocuğu yakalamada başarılı olmuştum. Zemibe doğru düşen topa, şimdiye kadar ki en kötü gülümsemeyi verdim. Onu topun içinde tuzağa düşürdüğüm için biraz suçlu hissediyordum, ama kılıcı aldıktan sonra onun gitmesine izin vermenin iyi olacağına oldukça eminim. Bunu başka biri için kullanmayacağım. Hareketlerimi kafamda akılcı hale getiriyordum ve canavar topunun kenarındaki birçok düğmeden birine basıyordum. İçindeki sesleri duymanızı sağlayan bir işlevdi, eğlenceli bir işlevdi. İletişime girebilmek için sesi açtığımda, yüksek bir ses kulağımı delip geçti.
"Senin sorunun ne? Bırak gideyim!"
"Senin bana kılıcı vermene ve benim de gitmene izin vermeme ne dersin? Kılıcı bana geri sat."
Ağrıyan kulak deliğimle uğraşırken, kuruca cevap verdim.
"Sen... Senin kim olduğunu biliyorum! Eğer gitmeme izin vermezsen, seni lése-majesté yüzünden tutuklarım." (Ç/N; Lése-majesté krala, imparatora, veya herhangi bir kutsal sayılan hükümdara karşı işlenen suç demektir. Kelime anlamı, incinmiş majestedir. )
lése-majesté? O bu imparatorluğun, imparatoru değil. kulağa kalitesiz geliyor.
"Özür dilerim ama, eğer beni hapsetmek istiyorsan ilk önce oradan çıkman gerekmiyor mu?"
soylu gibi davrananan suçluların ve kınanan halkın düşüncesine dudak büktüm. Topun üzerinde bulunan başka bir düğmeye bastım. Bir saniye içerisinde, şeffaflaştı ve içini gösteren bir hale geldi. Küçük çocuk bana katlanmış kolları ve kötü gözleri ile bakıyordu. Aniden, görünüm aydınlandı ve top kendini genişletti. Çocuk önce şaşırdı ama sonra kollarını gevşetti ve kendini yukarı kaldırdı.
Bana beni yemek üzereymiş gibi bakıyordu, ellerini açtı, bir büyü yapmaya çalıştı ve kılıcı savurdu ama tasarladığım topun içerisinde, bunlar işe yaramazdı. Çocuk canavar topunun duvarını tekmeledi.
"Uh! Beni buradan dışarı çıkar!"
"İstemiyorum."
Çocuk benim alayıma karşı bağırdı ve ben de canlı bir şekilde yanıtladım. Onu serbest bırakırsam bana eğer bana kılıcı verecek mi diye sordum ve o da başını salladı.
Benim o kılıcı istediğim kadar, o çocukta istemişti. Bir an çocuk kılıcı kollarıyla kaldırdı ve sessizce baktı. 'Kısa bir zaman içindi, ama eğlenceliydi.' Bunu gördüğümde, onun için üzüldüm, buna sebep olan kişi ben olsam bile. Çocuk iç çekti ve konuşmak için ağzını açtı.
"Sana kılıcı vereceğim yani gitmeme izin ver."
Çocuğu canavar topundan çıkardım ve o da söz verdiği gibi bana kılcı verdi, ona bunun parasını vermeye çalıştım, ama bunu kabul etmedi. Pahalı bir kılıcı bedavaya aldıktan sonra, içten içe çok neşeliydim. Gerçekten yüksek statülü bir insan olabileceğini hissettim, çünkü diğer çoğu aristokratın aksine parayı umursamadı, ama beklenmedik bir şeyden tarafından dikkatim dağıtıldı ve kısa sürede kaygımı unuttum.
Az önce içinde olduğu canavar topuna yakından bir bakış attı. Ve sanki bu saldırgan bir şeymiş gibi üzerine bastı. O "Bu dünyada her türlü garip şey var." dedi. Şimdi tekrar özgür olan çocuk bana hiçte hoş olmayan bir yüzle baktı.
"Sen yetişkin olabilirsin, fakat çocuksusun."
O beni sadece kılık değiştirmişken gördü, yani o aslında benim de tıpkı onun gibi bir çocuk olduğumu bilmiyor. Ağzımın sadece bir kısmını yukarı kaldırdım. (Ç/N; sırıttığını anlatmaya çalışıyor.)
"Hayat aslında ayaklar altına almak ile ilgilidir." (Ç/N; bu cümle, ayaklar altına almak olarak değil ezmek yazarak da çevrilebilirdi, ama bu hali ingilizce haline daha bağlıymış gibi geldi.)
Çocuk dilini çıkardıktan sonra arkasını döndü ve cübbesinin başlığını tekrar kafasına geçirdi.
"Yüzünü hatırlıyacağım. Ben seni tekrar önümde görmesem daha iyi olur."
Onun sözlerine en ışıltılı gülümsememi verdim.
*
Planlandığı gibi tüm ekipmanlara ve parçalara sahiptim. Harun ve Hestia'nın olduğu yere gittim. Ellerimde zaferin kılıcı vardı. Şiddetli bir savaştan sonra elde edilen bir kılıçtı, bu yüzden daha değerli hissettiriyordu. Parlak bir şekilde gülümsedim ve bir aracın beklediği Hestia’nın bahçesine doğru yürüdüm. Hestia neden bu kadar geç geldiğimi sordu, ama buna sadece güldüm. Ancak Akademi'ye geldiğimde, hoş ruh halim çabucak kayboldu. Bunun sebebi tanıştığım çocuğun, Veliaht prens olmasıydı.
Arc. 2 - Veliaht prensten nefret ediyorum.
Rüyamda, kendimi bu kitabı okurken görebilmiştim. Rüyanın görüntüsü kitabın içeriğine odaklıydı. Kitabı rüyamdaki kendimin hemen yanından okudum.
Gördüğüm ışıldayan siyah saçlar, kırmızıyla parıldayan gözlerdi.
[Ne yapıyorsun? Ben konuşmayı bitirmedim.] (Ç/N; Romanın içinde geçen konuşmalar.)
Hylli, Hestia'yı yakaladı ve gözlerinin içine baktı. Hayal kırıklığı utanç içinde artmaya başladı. Onun omzuna tuttundu ve özlemle baktı. Fakat kısa sürede yüzü gözyaşlarıyla doldu ve aşağıya doğru eğildi.
[Sen değer verdiğim tek kişisin.]
[Hylli...]
Kafasını tekrar kaldırdığında, yüzü acıyla doluydu. Midesinden yukarı gelen sahip olma dürtüsü ile onun kolunu sıkıca kavradı ve onu yaraladı, aniden sesi soğuklaştı.
[Lütfen... beni deliye çevirmeyi kes.]
*****
Yandere karakter geliyor galiba gençler, hazır olun.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.