The Queen of the 4 Elements - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 


           
Grubun lideri daha yüksek ve emin bir ses tonuyla tekrar seslendi.

“Kralın adına durmanızı emrediyorum, bayan Fresta Rodalenne!”

Neyden bahsediyor ya bu adam? Fresta Rodalenne de kim? Neden bana öyle seslendi?
Belki de yalnızca karıştırmıştır? Sadece bir yanlış anlaşılma olabilir. Daha da önemlisi, seslenirken “kralın emriyle” dedi. Bu buranın bir krallık olduğu anlamına gelmiyor mu? Kendi ülkemde ne bir kral var, ne de Bralon Meydanı. Başka bir ülkede olmalıyım. Fakat bu dili anlayabiliyorum. Bir dakika. Bu dili hem konuşup hem de anlayabiliyorum, fakat bu dil benim dilim değil! Bu nasıl olabilir?! Bilmediğim bir dili nasıl anadilim gibi konuşabilirim ki?! Daha önce konuşurken farketmemiştim. Ya da anlarken. Bu sanki uzun süredir benim anadilimmiş gibi.

Ben düşüncelerimde yüzerken çevredeki insanlar da korku ve şaşkınlık içerisinde bana bakıyordu. Bir yandan da kendi aralarında fısıldaşıyorlardı.

“Ne?! Ona Fresta Rodalenne’mi dedi?”

“Gerçekten de Rodalenne ailesinden mi?”

Her şey nasıl bir film sahnesine bu kadar benzeyebilirdi? Etrafta herhangi bir kamera da yoktu, yani bu bir çekim olamazdı. Sadece bir kamera şakası için de bu kadar büyük bir oyuncu kadrosu ve yer ayarlanamazdı. Kendi üzerimdeki yıpranmış ortaçağ kıyafetlerine benzer giysiyi saymıyorum bile!

Ama şimdilik yapılacak en iyi şey, önümdeki bu yanlış anlaşılmadan kurtulmak gibi görünüyor.

“Bayım, sanırım beni başka biriyle karıştırdınız. Ben Fresta Rodalenne değilim. Ben Melna Karkuyna. Daha önce Karkuyna adını duymuş olmalısınız, değil mi? Dahası nerede olduğumu bile bilmiyorum. Lütfen bana yardımcı olun.”

“Ne zamandan beri bu kadar iyi rol yapıyorsunuz genç bayan? Burası Yunio Krallığı’nın başkentindeki Bralon Meydanı. Karkuyna adını ise hiç duymadım. Fresta Rodalenne olmadığını kanıtlayabilir misin?”

Hahah, yok daha neler. Yunio Krallığı? Böyle bir ülkeyi hiç duymamıştım. Nasıl benim Fresta Rodalenne olduğuma bu kadar emin olabiliyor? En azından Karkuyna adı tüm dünyada biliniyor. Belki o adam duymamıştır, fakat çevredeki illa ki en azından bir kişi biliyordur, değil mi? En azından denemeye değer. Hiçbir şey yapmadan teslim olmaktansa denemeliyim.

“Elbette. Bu meydandaki birileri illa ki Karkuyna ailesini duymuş olmalı. Meydandaki insanlara sorabilirsiniz.”

Asker yüzünü meydandaki insanlara döndü.

“Daha önce Karkuyna adını duyan oldu mu?”

Halk hala olayı şaşkın şaşkın izliyordu. Nasıl bir yere düşmüştüm ben?

“Hayır, daha önce öyle bir aileyi hiç duymadık.”

Bu oldukça ilginçti. Dünyaca bilinen ailemi duyan hiç kimse yoktu. Ama daha önce hiç duymadığım Rodalenne ailesi, insanları bu kadar korkutuyordu ha? Garip bir durumdu.

“Her şey çok garip..”

dedim kendi kendime.

“Gördün mü? Böyle bir ismi duyan hiç kimse yok! Bizi inandırmaya çalışma Fresta Rodalenne! Boşa tartışmaya gerek yok!”

Ne kadar da aceleci ve kendinden emin. Neler dönüyor burada?! Olaya hemen müdahale etmezsem işler benim için hiç iyi gitmeyecek!

“Durun bir dakika! Ben Fresta Rodalenne kim onu bile bilmiyorum! Buna rağmen benim Fresta Rodalenne olduğum konusunda oldukça ısrarcısınız! Peki nasıl bundan bu kadar emin olabiliyorsunuz?”

Bu sorumun üzerine halk bana hak veriyor gibi görünüyordu. Yine kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar. Belki de bu kahrolası durumdan kurtulabilirdim. Sonuçta ben Fresta Rodalenne değildim ve benim o olduğumu kanıtlayamazlardı.

“Bu küçük kız haklı! Onun Fresta Rodalenne olduğuna dair bir kanıtınız var mı?!”

“Kanıt olmadan küçük bir kıza zarar veremezsiniz!”

Çevredeki insanlar bu soruyla birlikte askerlere karşı çıkmaya başladılar. Artık bir kanıt sunmak zorundaydılar.
Fısıldaşmalar devam ediyordu.

“Fresta Rodalenne’i gerçekte görmüşler mi ki? Sadece gökyüzü mavisi saçlı, mavi gözlü ve açık tenli 9 yaşındaki küçük bir kız olduğu biliniyor.”

“Bu yönergeler o küçük kızı işaret etse bile bir kanıtları yok.”

“Buna rağmen resmen demin o küçük kızı tutuklayacaklardı. Nereden geliyor bu cesaret?”

Halkın bu fısıldaşmaları asker grubunun lideri tekrar bağırana kadar devam etti.

“Pekala, kanıt mı istiyorsunuz?! Kanıt birazdan önünüzde olacak!”

Asker grubunun lideri arkasındaki askerlerden birine emir verdi ve asker koşarak uzaklaştı.
Gerçekten bir kanıtları var mıydı yoksa? Blöf yapıyor olsalar bile bu kadar emin davranamazlardı. Yaklaşık bir saat boyunca bu endişeli bekleyiş devam etti. Bu süre boyunca halkın nerdeyse tamamen sessiz fısıldamaları ve pür dikkat bekleyişi beni daha da geriyordu.

Soracak çok şeyim vardı, fakat şuan doğru zaman değildi. Öncelikle bu saçmalıktan kurtulmalıydım.

Uzun bir bekleyişin ardından kanıt getirmek için buradan ayrılan asker yanında başka biriyle geri geldi.
Bu kişi koyu kahve saçlı, orta boylu genç bir adamdı. Her yeri yara bere içindeydi. Rengi atmıştı. İşkence edilmiş gibi bir hali vardı. Kıyafetleri yer yer yırtılmış ve kan lekesiyle boyanmıştı.
Bu genç adamı bu haldeyken buraya getirmeleri çok acımasızcaydı. Onu bu şekilde görmek yürek burkuyordu. Ne tür bir sebepten bu haldeydi?!
Kanıt diye bu kişiyi buraya getirmiş olamazlardı herhalde?!

“İşte size kanıt! Bu Rodalenne ailesinin adamlarından! Fresta Rodalenne’in şahsi korumalarından!”

Ne diyor bu adam..?
Getirdikleri adam beni görür görmez gözleri bir anda açıldı ve bağırdı.

“Bayan Fresta! Şükürler olsun iyisiniz! Bu askerler sizi bırakmayacaklardır, hemen kaçın!!!”

Asker gurubunun lideri, kanıt olarak getirdikleri genç adama bu sözleri söyledikten sonra herkesin önünde karın boşluğuna sert bir yumruk geçirdi. Genç adam mahvolmuştu. Bunca yaralara ve duruma rağmen hala bana Fresta diye sesleniyor ve kaçmamı söylüyordu.
Neler dönüyor bilmiyordum, fakat genç adam hiç de yalan söylüyor gibi görünmüyordu. Zavallı adam can havlindeylen bana kaçmamı söylemeye devam ediyordu.
Ne olduğunu anlayamıyordum. Ama karşımdaki kişinin böyle dövülmesini de istemiyordum!

“Genç.. hanım.. lüt..fen kaçın…”
“Be-beni.. umur..samayın.”

Ne yapacaktım ben?! Ne yapmalıydım?! Ne yapabilirdim? Kimse bu olaya çıt çıkarmıyordu. Herkes korkuyla izlemeye devam ediyordu. Tam ‘Kimse umursamıyor mu?!’ diye bağıracakken halkın içinde küçük bir kargaşa çıktı. Askerler dahil herkes oraya odaklanmışken benim yaşlarımda küçük kızıl saçlı bir kız çocuğu halkı yarmış bu tarafa doğru koşuyordu. Kızın peşinde onu kovalayan iki iri adam vardı.
Herkesin dikkati o yöne doğru çevrilmişti.
Ama kızıl saçlı o küçük kız, bana doğru koşuyordu?

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.