Yukarı Çık




75   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   77 


           
"Burası imparatorluğun halka açık kütüphanesi değil mi?"

"Hayır değil."

Dedikleriyle sinirlenmiştim.

"Kaybolduğunu mu söylemeye çalışıyorsun?"

Birkaç gün önce imparatorluğun halka açık kütüphanesine girebilirdin.

Tabii ki etrafta giremeyeceğin yerler var ancak benim özel kütüphanem haricinde, halka açık. Ancak Ijekiel'in kaybolup yanlış kütüphaneye girdiğine inanmıyorum.

"Girişi kimse korumadığı için burasının halka açık kütüphane olduğunu sanmıştım."

Eh.

"Giriş kapısının yanında birkaç gardiyan duruyor olmalıydı. "

"Konuşmakla meşgul olup beni fark etmeyen kişilerin gardiyan olduğunu mu söylüyorsunuz?"

Hmm. Buraya gelirken girişin önünde duran gardiyanların tam önünden geçtim. Doğru mu? Ben geldiğimde işlerini yapıyorlarmış gibi davranıyorlar ve ben yokken ise etrafta oyalanıyorlar?

Ama Ijekiel bu davetsiz misafir olduğu için, onların kullanması için mazeretleri vardı çünkü Ijekiel tüm akademik şeylerden yüksek not alan asıl erkek lider olarak oluşturuldu.

Yani belki de asıl erkeğin gücü o içeri girdiğinde bilmeden etrafa saçıldı.

Gözlerimin önündeki kişiye keskin gözlerimi kapatarak sordum.

"Aslında kaybolmadın, değil mi?"

Bu benim şüphem değildi, gayet belli bir konuydu. Sanki bu tamamen normal bir şeymiş gibi bakarken, Ijekiel tekrarladı.

"Galiba uzun süre yabancı bir ülkede yaşadığım için Obelia'ya alışamadım."

Yalan söylüyorsun! Söylemek istediğim kelimeler bunlardı! Bana gülümsemeye başladığında ona daha da fazla bağırmak istedim.

"Buraya alışamadığım için de doğru yolu bulamadım."

V-Vay be.

Onu hiç böyle birisi olarak görmemiştim....

"Bu yüzden de girdiğim bu kütüphaneyi prensesin özel kütüphanesi olduğunu hiç düşünmedim."

Tabii ki, Bay Beyaz Köpeğin oğlu!

Bay Beyaz Köpeği gördüğümde hissettiğim hissin benzerini Ijekiel'de de hissettiğim için şaşırmıştım.

"Burada sadece birkaç hizmetkar ve giriş kapısını koruyan tembel gardiyanlar var.Güvenlik çok zayıf değil mi?"

"Burası benim özel bölgem bu yüzden kimse-"

"Doğrudan ben geldim değil mi?"

Eh, ehhh. Bir şeyler garipleşiyor. 

"Diğer bir deyişle buraya girmeyi kafasına koyan herkes içeri girebilir."

Belki?

"Ve bugün sizi koruyan bir tane bile korumanız yok."

Şu an Ijekiel tarafından azarlanıyor muyum.....?

"Böyle yapmamalısınız..."

Ijekiel bana bakarak kararlı bir şekilde konuştuğunda tahminlerim kesinleşti.

"Her ne kadar gittiğiniz iki yer arasındaki uzaklık fazla olmasa da, en azından on tane korumayı yanınızda getirmeniz gerektiğini düşünüyorum. "

Gözleri üzerimde gezinirken konuşan Ijekiel'e baktığımda garip hissettim.

"Prensesi koruyan tek korumanın Bay Robane olduğunu duydum."

Keskin altın gözlerine dik dik baktığımda, gerçekten ciddi olduğunu anlayabildim.

"Bay Robane'nin yetenekli olduğunu biliyorum ancak sadece onun tarafından korunmanın yeterli olmadığını düşünüyorum."

Ijekiel bunları söylüyor çünkü benim hakkımda endişeleniyor gibi gözüküyor. 

"Bay Alpheus...."

Bunu fark ettiğimde, garip hissettim. Gözlerinin içine baktığım Ijekiel'e konuşmamak için kendimi tutamadım.

"İzinsiz bir davetsiz misafir olmanıza rağmen yine de kendinizden emin görünüyorsunuz."

Bu farklı bir şaşkınlık hissiydi.

Vay, ne mantıklı. Neredeyse benim özel bölgeme benim iznimi almadan girmesi olayını unutuyordum.

Yani, endişen için teşekkür ederim, ama gerçekten şu anki durumda bana bunları söyleyebilecek birisi olmadığını düşünüyorum. 

Ijekiel kafasını hafifçe yana yatırdı ve ağzını araladı.

"Aynı bu şekilde beni saraydan dışarı mı atacaksınız?"

"Sadece seni dışarı atar mıyım? Ben de senin suçlu olduğunu ispatlayabilirim."

"Bunu yapmayacağınızı biliyorum."

"Ne senin böyle düşünmeni sağlıyor?"

Ijekiel yerinde dururken korkuyormuş gibi gözükmüyordu. O kadar sakin gözüküyordu ki kimse onun izin almadan buraya giren bir davetsiz 
misafir olduğunu düşünmezdi. İşte bu bende 'yoksa' yı düşündürttü.

Gardiyanlar kapıyı onun için açmış olmalılar çünkü benim aynen benim yaptığım gibi mi düşündüler....? Çünkü o buraya gelirken çok kendinizden emin görünüyor?

Ijekiel'in gülümseyerek fısıldadığı sözcükler onu cezalandırmamı imkansız hale getirdi.

"Eğer buna izinsiz girmek diye sayıyorsanız, o zaman birbirimize düşman olmaz mıyız?"

Konuşamamıştım. Ağzımın açık kalmasını sağlayacak kadar saçma.

H-hey. Şimdi hassas yerimi çimdikledin. Bana senin bölgene izinsiz girdiğim için buna ödeşme mi diyorsun? O ben değildim, Lucas'tı! Her ne 
kadar bir kez kendi isteğimle gelmiş olsam da. 

"Sizinle düşman olmak ile ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum, bayım."

Ijekiel cümleme sadece gülümsedi.

Eğer bana cevap verseydi ben de ona geri cevap verecektim, ama onun bu şekilde gülümsemesini görmek.

Ack, beni sinir ediyor!

"Beyaz köpeğin eniği...."

"Afedersiniz?"

Bilinçsizce söylediğim sözcüklerden sonra Ijekiel cevap verdi.

Onu duymadığın sürece sorun yok. Seni kalitesiz küçük beyaz köpek! Ijekiel üzerindeki izlenimim değişti, ve sonra yine ona değer biçtim.

"Şimdi fark ettim de, bayım babanıza birçok yönden çok benziyorsunuz."

Ancak, Ijekiel'in paniklemiş ve şaşırmış yüzüne dayanarak nasıl bir yüz ifadesi yaptığımı bilmiyorum.

......Yüz ifadem o kadar mı berbattı?

"Özürlerimi sunarım."

Ijekiel ve ben de yüz ifadelerimizi aynı anda kontrol altına almayı başardık.

Buna rağmen, ben hala açıkça rahatsız duygularımı gösteren bir şekilde ona bakıyordum, ve  benim yüz ifadem üzerinde herhangi bir etki 
vermeden önce Ijekiel bana üzgün yüzünü gösterdi. 

"Bugünkü kabalığım için özürlerimi sunarım, prenses. Prensesin özel bölgesine izinsiz ayak bastığım için, ve prensesle kabaca konuştuğum için. 
Hepsi benim suçumdu ve prensesin bana vereceği herhangi bir cezayı şikayet etmeden kabul edeceğim. "

Samimi özüründen sonra kendimi yine garip hissettim. Dürüst olmam gerekirse, ilk başta ona ceza falan vermeyecektim.

"Burada yine kaybolmamalısınız. Bir dahaki sefere güvenliği en üst seviyeye çıkaracağız."

Ijekiel'e eğer kötü niyetle bana yaklaşırsa vücudunun parçalara ayrılacağını söylememeye karar verdim. Kuuuuck. Şu Claude'un büyüsü, ana 
karakterin hilesinden bile daha korkutucu.

"Zaten biliyorum. Ve özellikle yine bu şekilde cennetten bir mucize olabileceğini düşünmemiştim."

Cennetten bir mucize? Ne için? Güvenlik zayıf olduğu için kolayca içeri girip kitapları görebilmen ve kütüphaneye girmen mi? 

Sonra fısıldadığı sözcüklerle derin bir nefes çektim içime.

"Buraya arzulamadan geldim, şüphe ediyordum, ancak fena halde görmek istediğim kişi gözlerimin önünde karşıma çıktı."

Ne. Biraz önce söylediğim sözleri geri alıyordum. [Ijekiel asıl erkek yeteneğini kullandı! Etkisi harikaydı!]

Bakışlarımız buluştuğunda kolumu dahi kıpırdatamadım. Sanki zaman durmuş gibi bu kısa an çok uzun gibi gözüküyordu.

"Eğer kabaca olmazsa."

Erkeğin kısık sesi, sessiz ortamda yankılandı.

"Biraz yakınlaşabilir miyim?"

Böyle bir zamanda ne demem gerektiğini bilmiyordum. Ona izin vermeli miyim yoksa vermemeli miyim. Bu durum daha önce hiç karşılaşmadığım bir şeydi. Ijekiel, benim cevabımı beklemeden  yavaşça bana yaklaşmaya başladı.

"Bayım, bugünlük yeteri kadar kaba davrandınız."

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


75   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   77