OKUNMA: 1145
Bir Trajedi,Bir Kapanan Hayat Perdesi // 2
Durum |
Hikaye |
Çizim |
Karakterler |
Genel Puan |
- |
10 / 10 |
8 / 10 |
10 / 10 |
10 / 10 |
İnceleme:
Rosemarine'den söz etmişken, birine daha gelelim. Rosemarine'e en yakın kişi Jules de Ferrier. Yurt idarecilerinden biri... Ayrıca Rosemarine'in uğradığı tecavüz olayının tek şahidi
Gördüğüm üzere, Rosemarine'in çocukluk arkadaşı, potansiyel ikinci ship (aşırı shiplediğimi söylemeliyim <3) Ancak Jules düşmüş bir soylu ve Rosemarine'le ilişkisi tamamen çıkar üzerine kurulmuş. Mangada iki kez Rosemarine'i sevmediğini,mecburiyetten ona katlandığından bahsediyor.
Fakat Rosemarine'in ona güvendiği de aşikar. İkisinin arasındaki tuhaf ve çalkantılı ilişkiye anlam vermek zor. Çünkü ikisi de birbirinden bencil,kurnaz ve şeytan. Aslında hakları da var, politika dünyasına girdiysen ve bir hedefin varsa kurnaz davranmak zorundasın. Politika dünyası böyle ilerler.
Her neyse, Jules'a Rosemarine'den nefret etmesi hususunda yer yer hak veriyorum. Şimdi bu ikisinin çocukluklarına inelim.
Jules'un babası vefat edince ailesi beş parasız ortada kalıyor. Kız kardeşi Cerdina, de Derveaux ailesine veriliyor, Jules da Rosemarine'lere satılıyor. Tabi çocuk aklıyla, Arion'a oyun arkadaşı olacağını sanıyor. Arion, Rosemarine ailesinin üçüncü ve en şımarık oğlu. Evin şımarık prensi diyebiliriz. Küstahlıkta sınır tanımıyor. Jules'la tanıştığı ilk gün onu hizmetçisi belliyor. Bu da haliyle Jules'un zoruna gidiyor. Çünkü emanet geldiği evde hizmetçi oluyor. Diğer hizmetçilerin çocuklarıyla birlikte oyun oynuyorlar,tabi Arion her zaman patron oluyor. Çocuklarla atçılık oynarken sırtlarına biniyor ve onları ciddi ciddi kırbaçlıyor. (O zamandan kırbaç takıntısı varmış belli ki) Jules artık Arion'un şımarıklıklarına dayanamıyor ve ona cesur fakat amansız bir tokat atıyor. Ancak bunun bedelini de faiziyle ödüyor. Arion onu da kırbaçlıyor. Biraz daha büyüdüklerinde (yaklaşık 14-15 yaşlarına gelince) ise Jules annesini görmek istediğini söyleyip Arion'dan para istiyor. Arion veriyor fakat gitmemesi konusunda tembihliyor. Jules dinlemiyor. İlk trenle eski evlerine gittiğinde korkunç bir sürprizle karşılaşıyor. Arion'un babasıyla, kendi annesinin ilişkisi olduğunu öğreniyor ve yıkılmış halde eve dönüyor. Arion'un da bundan haberi olduğundan gitme demiş olması anlaşılıyor. Lise çağına geldiklerinde ise Arion okul zorbalarının hedefi oluyor. Jules'u daha çok tutup, Arion'u sıkıştırdıkları yerde darp ediyorlar. Jules'un idareci olmasını istiyorlar ve Arion'a da haddini bildirmek istediklerini ekliyorlar. Ancak Jules buna müsaade etmiyor. Arion'dan nefret etse de ona içten içe duyduğu hayranlık, onu korumak istemesine vesile oluyor. Jules'un ona karşı duyguları epey karışık. Bir yandan nefret ediyor,bir yandan da hayranlık duyuyor.
Jules'un Rosemarine'le ne işi olduğu üzerine uzun süre kafa patlattıktan sonra, asıl derdini anlamış bulundum. O da onun gibi bencil ve kurnazdı evet. Fakat bu sorunun asıl cevabı Kaybettiği tüm mal varlığını geri almaya çalışması. Rosemarine paracı olduğundan ve zengin olduğundan ona yaklaşması. Ayrıca Auguste Beau Rosemarine'e uyguladığı muamelenin aksine Jules'un okumasına destek olmuş ve eğitimine para yatırımı yapmıştır. İşte bu noktada Rosemarine'in arkasından kuyusunu kazıyor. Onu Auguste vasıtasıyla yerinden edip kendisi disiplin kurulu başkanı olmak istiyor ve bunu başarıyor da. Bir yerde Rosemarine'e karşı fazla acımasız olduğunu gördüm. Rosemarine temas korkusuna rağmen sadece Jules'un ona dokunmasına izin veriyor ve devamlı olarak tecavüz olayının aklına takıldığını belli ediyor. Tok açın halinden ne anlar hesabı unut gitsin diyor. Hayatı bitmiş ,her ne kadar ayakta durmaya çalışsa da bu ağır yükü taşımaktan yorulmuş bir adama böyle bir söz sarf etmek gerçekten çok zalimce.
En nefret ettiğim karakterlerden biri Auguste Beau oldu. Gücüne güvenip insanların hayatını mahvetmesi de nefret etmeme sebep olan etkenlerden biri. Başta Gilbert'in, Serge'nin, Rosemarine'in ve potansiyel olarak Serge'nin babası Aslan'ın hayatını karartması affedilir gibi değil. İstismarcı oluşunun ardında, kendisinin de çocukken üvey abisinin tecavüzüne uğramasını asla sempatik bulmuyorum. Çünkü senin hayatın karartıldıysa bile,bir başkasına zarar vererek kendi yaşadığını ona yaşatmaya hakkın yoktur. Yaptıklarını hiçbir şekilde haklı çıkarmaz. Ona zerre kadar acımıyorum
Dipnot: İncelemenin başında söylediğim gibi, Serge babasına benzemiş. Çünkü ikisi de fahişelere aşık oldular.
Dipnot: Büyük ihtimal Auguste ve Aslan Battour aynı yaşta Aslan Serge daha çok küçükken geçirdiği veremin tekrarlamasıyla hayatını kaybediyor.
Hikayenin beni en çok sarstığı ve kabus dünyasının kollarına ittiği yerleri de vurgulayarak incelememi noktalıyorum.
Taciz,tecavüz, ebeveyn ensesti
Bunlar gerçekten insanı psikolojik olarak çöküşe sürüklüyor. Gilbert'in psikolojisini hayal etmek mümkün değil. O da çekmiş olduğu acıya alışmış ve kabullenmiş görünüyor. Potansiyel olarak stockholm sendromu gibi bir şey. Çoktan delirmiş,ancak her deli gibi delirdiğinin farkında değil. Hem kendi hayatını hem de Serge'yi (Serge de yaptığı seçimden dolayı kendini) uçuruma sürükledi. İkisi de sürüklenip gitti.
Gerçekten çok ağır bir trajedi ama yine de bir yandan benim en sevdiğim klasik shounen-ai'lerden biri.
İlk yaoi shiplerim bu anime/mangadan olduğu için bu yapıtın gözümde yeri çok ayrı. Hep özel tutuyorum.
Diyeceğim onca şeyim var ama insan bazen anlatmak istediklerini yazılara dökemez. Çünkü yazılarak dökmekle ifade edemeyeceği kadar fazla olabilir.
İncelemem ve yorumum bu kadardı. Vakit ayırıp okuyan herkese teşekkürler...