Yolunun üzerinde son derece yakışıklı bir adam duruyordu.
Zarif, asil yüz hatları ve acımasız, ince dudakları vardı. İnce ama güçlüydü; Rishe, kıyafetlerinden bile vücudunun oldukça formda olduğunu söyleyebilirdi. Simsiyah saçları kulaklarını kapatıyor, ensesine kadar iniyordu. Saçlarının uçları hareketleriyle birlikte hareket ediyordu. Dokunulduğunda yumuşak görünüyorlardı.
Tepeden tırnağa, ona bakmak bir zevkti ama Rishe’nin dikkatini çeken şey gözleriydi. Uzun şekilli ve inanılmaz derecede maviydi ama bıçak keskinliğinde bir yoğunluğa sahipti. Bakışları berrak, güzel ve buz gibi soğuktu. Kirpikleri çarpıcı yüzüne gölgeler düşürüyordu. O bir sanat eseriydi.
Şu anda, bu sanat eseri onu öldürebilecek bir bakışla süzüyordu.
O güldü. "Direk üzerime atladın. Bir an için bir yaban domuzu tarafından saldırıya uğradığımı düşündüm."
Bir yabancıya söylemek için son derece kaba bir şeydi, ama şansa bakın ki, bu adam yabancı değildi. En azından Rishe için değil.
"Burada ne işin var?" diye devam etti adam. "Parti şu anda-"
Rishe sözsüz bir dehşet çığlığıyla onun sözünü kesti. Adam geri çekildi ve refleks olarak kılıcına uzandı. Gözle görülür bir güçlükle kendini toparladı. "Kimsin sen? Herhangi bir soylu kadın gibi görünüyorsun, ama tavrın..."
 (Buradaki resim yorumlar kısmındadır.)
"İmparator Arnold Hein!"
Adamın gözleri büyüdü. Kızın yükselen saygısızlığını yanlış anlamadı. Rishe bu adamla kılıç çarpıştırmıştı. Yakın geçmişte. Altıncı hayatının sona ermesinden o sorumluydu.
Ziyafete davetli olmalı. Kulağa mantıklı geliyor.
Arnold Hein, Rishe’nin anavatanı olan ve şu anda içinde bulundukları Hermity’den çok da uzak olmayan askeri bir ulusun soyundan geliyordu. Krallıkları, yakın zamandaki savaşta, göstermelik bir barış anlaşması yapmıştı, iki kraliyet ailesi zaman zaman bir araya geliyordu. Veliaht Prens Dietrich’in nişan partisi de böyle bir durum olabilirdi. Sevgili Mary’siyle tanıştırmak için çok uzaklardan elit kesimleri bir araya getirmişti.
Adam artan bir merakla Rishe’ye baktı. "Beni tanıyor musun? Bu benim Hermity’ye ilk gelişim."
Eyvah. Zihni daireler çizerken Rishe bir gülümseme takındı. Bu adam tehlikeliydi. Her ne pahasına olursa olsun onunla ilişkiye girmekten kaçınmalıydı. Bundan beş yıl sonra Arnold Hein, Hermity’yi işgal edecekti.
Olağanüstü yetenekli bir kılıç ustasıydı ve arkasında güçlü bir orduyla krallık üstüne krallık fethetmek kaderinde vardı. O, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci hayatlarında da aynı şeyi yapmıştı. Altıncı yaşamında, Rishe onunla savaşta bizzat karşılaşmış ve onun ellerinde ölmüştü.
Hiç şansımız yoktu. O savaş daha başlamadan kaybedilmişti.
Arnold’un dehası kılıç kullanmasında değil, bir taktik uzmanı olarak becerisinde yatıyordu. Fetih için ülkeler belirledi ve onları teker teker yutarak yere serdi.
Ben onu tanıyorum ama o beni tanımıyor. Bu hayatta hiç tanışmadık. Hemen bir bahaneye ihtiyacım var.
Rishe yavaşça reverans yaptı. "Benim adım Rishe Irmgard Weitzner. Hiç tanışmadık ama adınızı duymuştum."
Arnold eğlenen bir gülümseme takındı. "Eğitimli bir kılıç ustası gibi ağırlığını koyuyorsun. Ağırlık merkezin mükemmel."
"Abartıyorsunuz," diye karşı çıktı Rishe. "Bu sadece saygıdeğer bir davetliye reverans yapmaktı."
"Yanlış duymuş olmalıyım ama az önce bana ’imparator’ dediğine yemin edebilirim."
Rishe donup kaldı.
Arnold, "Babam hâlâ yaşıyor," dedi. "Ben sadece bir veliaht prensim. Neden bana böyle seslendin?"
"Ahh, ıııı..." Rishe cevaplarken bocaladı.
Ne kadar aptalca bir hata yapmıştı. Arnold’un bakışları onu delip geçti. Sanki söylediği her yalanı ruhuna kadar görecekmiş gibi hissediyordu. Bunu savaş alanından hatırlıyordu-sadece onun dikkati bile bir kılıç darbesi gibiydi.
Ama neden yalan söyleme zahmetine girsin ki? Bir daha asla karşılaşmayacaklardı, o halde onun hakkında ne düşündüğü kimin umurundaydı? Elbette, yakın zamanda gerçekleşen öldürme olayı yüzünden içinde bir iki kötü his barındırıyordu ama bunu Arnold’a şikayet etmenin bir anlamı yoktu. Ona imparator demek kabalıktı ama Rishe zorla sürgün edilme sürecindeydi. Neden diplomasi oynayalım ki?
Derin bir nefes aldı ve eğilerek selam verdi. Bu asil bir hanımefendinin değil, efendisine yalvaran bir hizmetçinin reveransıydı.
"Naçizane özürlerimi sunarım, Ekselansları. Acelem vardı. Ne kadar da kaba bir dil sürçmesi." Başını kaldırdı. "Eski nişanlım nişanımızı bozdu, bu yüzden aklımda çok şey var. İzninizle."
"Nişanını mı bozdu?"
Bunun üzerine Rishe dönüp kaçtı.
Arnold’la yaşadığı bu beklenmedik çarpışma çok değerli zamanını almıştı. Balkonun kapısını açıp eteklerini yukarı kaldırdı ve bir ağaca atlama beklentisiyle ayakkabılarını çıkarıp fırlattı. Aşağı baktığında, yerin korktuğundan çok daha yakın olduğunu fark etti.
Mükemmel! Bahçeye inebilirim!
O ana kadar nutku tutulmuş olan Arnold, Rishe korkuluğa tırmanırken kendine geldi. "Hey!"
♡♡♡
Açıkçası noveli iyi ki çevirmişim diyorum çünkü bu sahneler hem animede çok hızlı geçti hem de karakterimizin duyguları novelde olduğu kadar iyi yansıtılamadı. Aslında bu yüzden de noveli çevirmek istemiştim. Şuan bile ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur ama 1. Bölüm tamamiyle bitince daha iyi anlayacaksınız.
Ben light novelden çeviri yaptığım için 1. Bölümü çevirmem aşırı uzun sürdü toplam 5536 sözcük tuttu yani aşırı uzun. 1. bölümü toplam 7 parçaya böldüm. Her ay 1 bölüm gelecektir ama ileri bölümleri daha erken okumak isterseniz, yorumlar kısmından erişebilirsiniz~
İyi okumalar☆☆☆
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.