BÖLÜM 5 Jerome erkeklerin ekşi yüzünü gördüğünde kıkırdadı. Bu sahneden keyif almalıydım ama bunu yapmak için çok sarsılmıştım.
‘‘Burası çok karanlık ve havasız. Biraz dışarıya çıkamaz mıyız?’’
‘‘Hayır, mümkün olduğunca buradan dışarıya çıkmamalısınız. Hastalık hava yoluyla yayılıyor.’’
Burada en fazla bir hafta kalmamız gerekiyordu. Diğerlerinin ne dediklerini umursamıyordum çünkü o kadar uzun bir zaman değildi. Bir hafta sonra güvenli bir şekilde yabancı ülkeye gitmek için bir gemide olacaktık ama neden ben bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyordum?
Plan kulağa makul ve mantıklı geliyordu. Bizim burada kalışımız belirli bir süreydi. Sadece bir hafta olması rahatlatıcıydı. Ama neden… bu fikir ensemden aşağıya bir ürperti veriyordu?
Vikont, aniden gülümsemesini durdurdu ve bana baktı. Sadece bir andı ama gözleri benimle buluştuğunda onun yeşil yeşim gözleri onlara doğru garip bir ışıltı yayıyordu. Şüphelendiğimi hissetmiş miydi?
‘‘Sasha sen zaten duymuş olmalısın ama sen de onlarla Fjeya’a gideceksin. Lütfen her zaman baktığın gibi yeğenime bakmaya devam et’’
***
Şimdi bakalım, roman nasıl ilerleyecekti?
Cherkesha imparatorluğu 1700 yıldır görkemli bir şekilde ayaktaydı ve sadece iki aile dük unvanına sahipti.
Parke’ler imparatorluğun kuruluşundan beri varlarken Cervanteler kesin olarak finans durumlarıyla kendilerine yer bulmuşlardı. Cervanteler Parkelere göre daha az bir geçmişe sahiplerdi. Cervanteler imparatorluğun en iyi bankasına sahiptiler.
Ana kadın kahraman Parkeların kızıydı. Adrianna D’amor de Parke. O dükün tek kızıydı ama annesini genç yaşta kaybetmişti. Adrianne ailesi tarafından delicesine seviliyordu ama o bu mavi görünüşünün dışında kendisini üvey annesi ve üvey kardeşinden zorbalık görürken bulmuştu. Ve hepsinden önce kurgu sırasında babasını kaybetmişti.
Kurguda dükün normal bir şekilde değil ikinci eşi tarafından zehirle öldürüldüğü dedikodusu vardı.
Her neyse krallık her yerde olan gangsterler ve hırsızlar yüzünden bir kaos halindeydi. Adrianna gelirinden önemli bir miktardaki parayı fakirlere harcamıştı ve bu şekilde toprağın stabilize olmasına yardımcı olmuştu. Bunu yaparak veliaht prensle de yaklaşmıştı.
Ana erkek karakter veliaht prensti. Çift tabi ki en sonunda mutlu bir sona kavuşuyordu ama bunun olma yolu kötüydü.
Örneğin kötü bir itibara sahip olan ikinci prens abisinin sevgilisine hovardalık yapıyordu. Ayrıca Adrianna’nın üvey ağabeyi içtenlikle kardeşini seviyordu. Öte yandan ise iki yıl sonra dönüp krallığın yer altı dünyasını yöneten Cervante dükü Adrianna’a aşık oluyordu.
Yani diğer kelimeyle Lettice ona aşık oluyordu. Benim düşüşüm Cervante kardeşleri kötü işlere bulaştırmamdan sonra başlıyordu. Üçümüz de kötü bir sonla buluşuyorduk.
Roman onları kontrol etmemin sebebi olarak güzel olmamı göstermişti. Kitap bunu söylemişti, ben değil.
Romanda prensin bile benim nasıl biri olmamın dışında ne kadar güzel olduğumu bildiği yazılıydı.
Hmm. Onları avucumda tutmamın gerçek nedeni kesinlikle güzellik değildi ama Estelle’nin erken ölümü büyük ihtimalle yurt dışında olacaktı.
Ben onun üvey kardeşi ve tek arkadaşı olduğumdan erkek kardeşler ebeveynlerini ve kız kardeşlerini kaybettiklerinde bana son şansları gibi bakarak bağlı kalmış olmalıydılar.
Ancak ben bununla ikna olmamıştım. Kitapta ekstra bir şey var mıydı? Hatırlamadığımdan işe yaramazdı ama benim gözlemlediğim kadarıyla Lettice ve Benya kötü karakter gibi görünmüyorlardı.
Benya biraz yabani ve şakacı olabilirdi ama Lettice onun kalbinin içinde diğerlerine karşı çok yumuşak olduğunu söylüyordu.
Ben geleceği bilebilirdim ama onların ne düşündüğünü bilemezdim.
Biz yan karakterlerdik ve biz sadece üçüncü karakter olarak anlatılmıştık. Hatırlayamadığım ve bahsedilmemiş olaylar ilgili kafamın karışmasını durdurmam gerekti. O kısımlar gelecekti ve geliyorlardı.
Eğer olaylar benim şüphelendiğim gibi hızla ilerlemiyorsa benim şüphelerimin bir sonu olmayacaktı. Burada durmam lazımdı.
‘‘Sasha ben açım’’
Başka bir yönden düşünürsem Estelle’nin Fjeya’da ölmemesinden emin olmam lazımdı.
Estelle’nin hayatta kalmasını Lettice ve Benya’nın kötü suçlar işlemesini engellemek istediğim kadar engellemek istiyordum.
Arap saçına dönmüş düşüncelerimi bir kenara attım ve tepsi arabasını inceledim. Kapağı açtığımda gümüş tabaklarda dört kişi için üç öğün vardı.
Tepsinin üzerinde turşulu zeytinler, pankekler, omletler ve elma suyu vardı. Jambon, pankek ve turp salatasının üzerinden duman çıkıyordu. Bu biraz talihsizlikti. Estelle turp sevmezdi.
‘‘Peki, şimdilik yiyecek üzerine şikayet edemem’’ Benya sessiz bir düzeyde mırıldandı Lettice olgun tarafını göstererek kardeşinden utandı.
‘‘Bunun bir anlamı yok. Kes şikayet etmeyi, bu sadece birkaç günlük’’ Lettice kardeşine dik dik baktı.
‘‘Hadi ama, ben sadece senin hatırın için dedim. Kimin daha zayıf olduğunu düşünüyorsun?’’
Yemeklerin yemek odasında servis edilmesi lazımdı, biz mutfağa çıktık. Nasıl bu kadar bardak ve yemeklerle dolu tepsilerin nasıl taşınacağını merak ediyordum.
‘‘Bunlar büyük abilerin yapması gereken şeyler’’ Lettice de kendi dediğinden pek emin gibi değildi.
‘‘Kim söylemiş?’’ Benya kaşlarını çatarak yaramaz bakışlarla ona lafı yapıştırdı. Ve her zaman ki Lettice kaybetti.
BÖLÜM 6
Ben meyve suyu sürahilerini getirdim ve tepsileri taşıyan Lettice’nin şikayetleri altında onu takip ettim. Cervante'nin saygıdeğer varisi, eski püskü bir mutfağa yemek tepsileri taşıyordu - bu unutulmayacak bir manzaraydı.
Yatak odası dışında hiçbir yerde pencere olmadığı için mutfak kapısını iyice açmıştım. Çiçek baskılı masa örtüsü, tıpkı bizim için hazırlanmış gibi dört kişilikti.
Kendimi bir şeyler hayal etmekten alıkoydum. Tüm bu olumsuz düşünceleri uzak tutmaya çalışarak masayı kurdum. Birden çok kişiliği varmış gibi görünen Benya gelip benimle konuştuğunda sofra takımlarını ve yemeği yerleştiriyordum.
‘‘Kızma. Biz bitirdiğimizde tepsileri aşağıya götüreceğim’’
Erkekler çok basitti. Ne kadar kötü olurlarsa olsunlar, erkekler erkek olarak kalacaklardı. Benya böyle zamanlarda o kadar da kötü değildi. Kızdığımı sandığı için küçük yüzü suçluluğunu gösteriyordu.
‘‘Hangisi? Meyve suyu sürahilerini mi ya da tepsileri mi?’’
‘‘Tepsiler’’ Benya kollarının yakalarını meyve suyunu bardaklara dökmek için çekti. Tabi ki de iş çok da iyi gitmedi.
Estelle derin bir iç çekti. ‘‘Bütün meyve suyunu döktün’’
‘‘Hepsini dökmedim. Sadece seninkisini döktüğüm için bana dırdır etme’’
Hayat, mızmız bir asilzadenin böyle bir şey söylediğini duyduğunuzda garipti. Şöyle de diyebilirdiniz. Kendi başına kendisi getirdi.
Öte yandan, bu varisimizin her zamanki hali gibi görünüyordu. Masada bir şeyin eksik olduğunu fark ettiğinde Lettice'in burnu büküldü, "Gözleme şurubu yok mu? Nasıl olabilir?"
"İşte burada."
"Üzgünüm." Lettice başını kaşıdı ve ciddiyetle şurubu kreplerimizin üzerine döktü.
Ama yemeğin başlangıcı da iyi gitmedi. İki erkek kardeş her zaman birbirlerinin boyunlarının arkasından kovalıyor gibilerdi.
‘‘Ne yapıyorsun? Bana ver şunu!’’
‘‘Şimdi yapacağım! Minnettar ol!’’
‘‘Minnet ol mu? Şurubu masaya koyduğun için teşekkür mü etmeliyim? "
‘‘Ah…’’
Tüm bu kargaşadan sonra buradaki ilk yemeğimize başlamayı başarmıştık. Herkes aç olduğundan kimse onlara yemeği servis etmemesine rağmen şikayet olmamıştı.
‘‘Neden burası inşaat edildi? Amcam uzun süredir kullanılmadığını söylediğinden beri daha çok merak ediyorum. Malikanemizin böyle bir alana sahip olduğunu düşünmek. "
‘‘Hiçbir şey bilmiyor musun? Varis olarak, bu evde neler olup bittiğini bilmelisin. "
‘‘Henüz kimse bana söylememişti! Babam ... "
Lettice’in öfkesini ağır bir sessizlik takip etti. Benya’nın yüzü karardığında kaşlarını çattı ve gözlerini indirdi. Estelle sessizce fısıldadı, "Ben de babamı, annemi ve Sylbian'ı görmek istiyorum."
Ben de hepsini özledim. Dük ve Düşes kelimelerin ötesinde bana nazik davranmışlardı ve annemin sevgisi eşsizdi. Geçmiş hayatımı hatırladıktan sonra, sahip olduğum anılar daha güçlü bir şekilde geri gelmişti.
Estelle burnunu çekti ve omuzlarıma sıkıca sarıldı. Yüzümü soluk mavi kıvırcık saçlarına gömdüm ve onunla birlikte ağlama dürtümü bastırdım.
Barınakta yediğimiz ilk yemek bu kasvetli atmosferde sona erdi. Estelle'i mutfağın hemen yanındaki yatak odasına götürdüm ve onu yatağa yatırdım ve Lettice onunla yatıştırıcı bir şekilde konuşmak için kalmıştı.
Bulaşıkları temizleyip tepsiye geri yerleştirmek için döndüğümde Benya bir değişiklik olsun diye bana yardım etmeye çalışırken ağzını açtı.
‘‘Alt kattaki o garip odanın, çalışma odası mı yoksa depo mu olduğunu bilmiyoruz. Onu keşfetmek ister misin? İçinde ne olduğunu bilmek istemiyor musun? "
‘‘Birkaç gün içinde ayrılıyor olacağız. Neden keşfedelim? "
‘‘Yapmalıyız çünkü birkaç gün içerisinde ayrılacağız ve bir süreliğine geri dönmeyeceğiz’’
Erkekler. O karanlık, küflü ve kokulu yeri kim neden keşfetmek istesin ki? Ancak, Benya o odanın ne için olduğu konusunda ki merakımı çoktan artırmıştı.
Mobilyaları bir kenara bırakırsak, bir banyo ve bir mutfak olduğu için, odaların birinin içinde yaşanılması için tasarlandığı açıktı. Ancak odalar soylular için çok küçük ve hizmetkarlar için çok büyüktü.
Bu depo sığınak olmak üzere yapılmışsa bu saklı sırları bana açıklayacak bir şey bulabilir miydim?
Benya üst üste yığılmış tepsiyle yolu gösterdi ve ben de boş meyve su kapları ile onu takip ettim. Tepsi arabası aynalı kapının önünde bekçi gibi duruyordu.
Kız kardeşiyle konuştuktan sonra Lettice merdivenlerden aşağı indi.
"Ne yapmayı planlıyorsun?"
"O odayı keşfedeceğiz. Davetkar görünüyor. "
‘‘Öyle ama buradan daha fazla karanlık’’
Üst katın tavanında gündüzlerini aydınlık tutan bir pencere vardı. Masanın üzerindeki şamdanları yaktık çünkü bu kat öğle vakti bile karanlıktı. Işık sayesinde, banyonun bir tarafında yıldırım şeklinde büyük bir çatlak olduğunu görebiliyorduk.
Benya kendinden emin bir şekilde "Pekala, keşfe çıkalım" diye bağırdı ve elindeki lambayla yolu gösterdi. Çalışma odası mı yoksa depo mu olduğunu henüz bilmediğimiz odanın kapısını açtık. Kapıyı açar açmaz misk kokusu (Güzel kokulu madde) bizi yuttu.
‘‘Oda çok büyük.’’
Benya, iğrenç kokudan sıyrılmak yerine yeni bir dünya keşfetmiş gibi heyecanlandı. Pek çok açıklamayla sıra dışı bir çocuktu.
Ayrıca doğruydu. Sonunda odayı, lambayı onun gibi tuttuğumuzdaki gibi görmüştük.
Gizemli oda, yatak odasından birkaç kat daha büyüktü. Tavan da çok daha yüksekti ve duvarlar boyunca uzun raflar dizilmişti.
Birbiri ardına dizilmiş uzun bacaklı dikdörtgen masalar vardı ve içeri girerken zemin gıcırdıyordu. Soluk ve beyaz bir şey uzaklarda süzülüyor gibiydi.
‘‘Hayalet mi?’’ Benya, Lettice’in mırıldanmalarına cevap vermedi çünkü bir cevap bulamadı.
Neydi o? Orada yüzen toz tavşanları (Mikroskop altında görülebilen son derece küçük organizma) mı? Veya örümcek ağı olabilirler mi?
Benya ileriye doğru koşup etrafına baktıktan sonra cesareti kırılmış bir sesle konuştu. "Burası sadece bir kütüphane gibi görünüyor. Burada bir kitaplığın olması komik olsa da. "
Burası ne kütüphane ne de çalışma odasıydı. Odanın kitaplar için yapılan bir depo olduğu söylenebilirdi.
Kitaplıklar her yerdeydi! Eski kitap ve belgelerden oluşan bir ziyafet vardı. Burası ailenin gizli belgelerinin saklandığı bir yer miydi?
Neredeyse çığlık atıyordum çünkü Lettice "hayalet" dediğimiz şeye yaklaşırken bir şeyler bağırıyordu. O aptal çocuk ne yapıyordu ?!
"Bu bir pencere!"
************************************************ Bir bölümün daha sonu... Umarım beğenirsiniz.. Biraz geç attım ama :(
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.