After reborn, I became the Butler of the Count’s tsundere daughter - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




14   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   16 

           
*Knock knock* 

"Gelebilirsiniz uyanığım" 

Odamın ahşap kapısı hafif bir gıcırdama ile açılırken göz altları morarmış olan annem ve babam odama girip bana günaydın dediler.

Ne kadar tereddüt edersem o kadar pişman olurum. Ertelemenin bir anlamı yok, en iyisi şimdi söylemek.

"Sizede günaydın... Ihmm, baba dün gece anneme masaj yaparken çok fazla ses çıkardığınız için çok geç saatlerde yatmak zorunda kaldım" 

"Eh uh, ben en iyisi kahvaltı hazırlayayım."

Benim sözlerimi duyan annem olağanüstü bir hız ile tepki verip elleriyle yüzünü kapattı ve kahvaltı bahanesi ile odamdan kaçıp babamı geride bıraktı.

Babam utanmazlık konusunda ne kadar muhteşem bir organizma olduğunu kanıtlamak ister gibi, annemin sırt ağrılarından ve düzenli olarak masaj yapılmasına ihtiyaç duymasından uzun uzun bahsetti.

Benim bir çocuk olduğumu düşündükleri için saçma yalanlarından dolayı onları suçlayamazdım bile. Babamın sözlerine inandığımı düşündüren bir kaç söz söyleyip babamla birlikte kahvaltı yapmak için salona gittim.

Bu dünyaya yeni geldiğim zamanlarda anneme karşı yanlış kabul edilebilecek bir sevgi beslediğimi düşünüyordum, ama zaman geçtikçe bu sevginin benim tahmin ettiğim türden bir sevgi değil de insanların ailelerine yönelik olan sevgilerine benzer bir şey olduğunu fark ettim. Bu şekilde düşünmeye başladığım günden beri de annem ve babamı daha kolay kabullenebilir hale geldim.

Önceki hayatımı ve bu hayatımı toplasam bile onlardan daha genç olduğum gerçeği de bu konuda bana çok yardımcı oldu. Anne ve babaya sahip olmak sanırım daha rahat hissetmeme sebep oluyordu.

Reankarnasyondan sonra bir çok gece ailemin yanından kovulursam veya onlar ölürse nasıl bir hayatta kalma yolu izleyeceğim ile ilgili senaryolar kurardım kafamda, ama artık yarını bile düşünmüyor ve geceleri uyumadan önce gelecekte büyük bir büyücü olup gökten devasa bir meteor çağırdığımı hayal ediyordum.

Bu duyguya tam olarak ne denildiğini merak ettim bir anlığına. Pervasızlık mı? Vurdumduymazlık mı? Hayır hayır , böyle bir şey değil. Çok daha farklı ve sıcak hissettiren bir şey bu. Güven...

Sanırım bu duyguya ya da şeye güven deniliyor. Çok aptalca bir şey kabul ediyorum ama önceki hayatımda da böyle hissedebilseydim keşke diye düşünmemek elde değil.

"Canın bir şeye mi sıkıldı Yuto. Gerçekten de öyle olmuş. Özür dileriz Yuto, bir daha geceleri gürültü yapmayacağız lütfen bizden nefret etme" 

"Puffft...hahaha"

Annem insanları okumakta her zamanki gibi çok berbat. gülmemi durduramıyorum.

"Sende bir şeyler söyle Kael! Oğlumuz sinirden gülmeye başladı tıpkı benim gibi. Kael! Bir şeyler yapsana " 

Hahaha, belkide sinirlerim bozulduğu için bu kadar gülüyorumdur. Upss, gözyaşlarım annemin özenerek yaptığı kahvaltıya damlıyor.

"Boşa endişelendiğini düşünüyorum hayatım. Sen sinirli bir şekilde gülünce suratın çok çirkin oluyor ama baksana, Yuto her zamanki gibi küçük bir kız kadar sevimli " 

*Bamm* (Kael’in kafasına çarpan demir kepçenin sesi)

Ahahahah... Çenem ağrıyor... En son ne zaman bu kadar gülmüştüm? Daha doğrusu daha hiç bu kadar eğlenerek gülmüşmüydüm acaba? 

Bir kaç dakika boyunca annem ve babamın su içirmek, sırtıma vurmak gibi doğaçlama yardımlarını aldıktan sonra sakinleşmeyi başardım.

Nedense bugün aptalca gülmek istiyorum. En iyisi buradan uzaklaşayım yoksa tekrar gülmeye başlayacağım.

"Bugün senin için önemli bir gün olsa da biraz erken gitmiyor musun Yuto?"

Ayakkabılarımı giyerken annemin sesini duyunca arkamı dönmeden hızla cevap verdim ve evden çıktım.

"Kutlamaya gitmeden önce ustamın yanına uğramam gerekiyor" 

"Gitmeden önce geri gelip ceketini de al. Yarışmadan sonra terleyip hasta olursun" 

"Tamam" 

Sanki bir grup velet gerçekten beni terletebilirmiş de.

Evden çıkıp sabah ayazını tüm bedenimde hissederek kasaba merkezine doğru yürürken bir kez daha gözlerimin ıslandığını fark ettim. İlk başta soğuk rüzgardan dolayı gözlerimin ıslandığını düşünerek umursamadım ama kimsenin olmadığı yolda yürümeye devam ederken gözyaşlarım ardı arkası kesilmeden akmaya devam etti.

Ne oluyor? Gülerken bir kaç damla gözyaşı döktüğüm için bir tür mührü mü açtım acaba. Gerçekten de bebeklik aşamasını geçtiğimden beri pek ağladığım söylenemez ama bu gerçekten de normal mi? Yoksa bir sebepten dolayı üzgün müyüm?

Neden birden bire bu kadar üzgün olayım ki? Bir aileye sahip olmanın verdiği güveni hissettiğim için şu anda mutlu olmam gerekir.

*Slap!*

Ahhhhhhhh, neyin var senin?

Kendine gel Yuto! Sen sebepsiz yere duygusal moda girecek türden bir pısırık değilsin! Ah doğru, sadece pısırıklar en küçük şeyde mutlu olur ve en basit şeyde umutsuzluğa kapılır! 

Belkide bu dünyada erkekler de regl oluyordur? Hayır hayır bu fazla saçma... Sanırım...umarım.

[ Eğer bu şekilde düşünmek seni rahatlatıyorsa böyle düşünebilirsiniz efendim. Ama verilerimde tahmininizi doğrulayacak hiçbir bilgi izine rastlamadım ]

Gerçekten de beni mi dinliyorsun bütün gün?

Huff, benim böyle davrandığımı görünce bir aptal olduğumu düşünüyorsun belki de?

[ sizin gibi davranmadığı için insanlığın ne kadar hatalı olduğunu düşünüyorum/hesaplıyorum efendim ]

Ahhh ah seninle de hiç konuşulmuyor...

------- 10 dakika sonra 

Kendimi daha sakin hissedince ve yanağımdaki tokat izinin acısı daha belirgin olunca oturduğum taşın üstünden kalkıp kasaba merkezine doğru yürürken anneme söylediklerimi hatırladım.

Anneme ustamın yanına gitmek hakkında söylediğim şeyler tamamıyla yalandı. Şimdiye kadar kasabayı neredeyse hiç gezmemiştim ve merak ettiğim birçok şey vardı.

Yıllardır kendimi eve kapatmış gibi hissettiğim için bu günümü olabildiğince zevkli kılmaya karar verdim. 

Yaşadığımız kasaba 4 büyük dağ tarafından çevrelenmiş bir ovaya kurulmuştu ve her bir dağın tepesinde bir gözetleme karakolu vardı. Duyduğum dedikodulardan elde ettiğim bilgilere göre yaşadığımız kasaba ülkemizin sınıra çok yakın olduğu için her zaman tehlikede olduğumuz söylenebilirdi.

Babamın çalıştığı yer de bu gözetleme karakollarından birisiydi. Bu sebeple de evimiz gözetleme karakoluna yakın olan dağ yamacına kurulmuştu.

Dağ yolundan aşağı doğru küçük bacaklarım ile bir süre yürümeye devam ettikten sonra sık sık evler ile döşeli olan kasaba merkezine ulaşmayı başardım. Bu gün büyük bir kutlama olacağı için bir çok insan sokaklarda hızlı adımlarla yürüyordu.

Benim gibi küçük ve tatlı bir çocuk böyle bir kalabalığın arasında çok dikkat çektiği için bir çok kişi kafasını çevirip ilgiyle bana bakıyordu. Bu kişilerden bazıları yanıma gelip ismimi falan soruyor ve saçlarımı okşuyorken bazıları uzakta durup zar zor duyabildiğim dedikodular yapıyordu.

"Şu çocuğun saçlarını görüyormusun? Acaba böyle mi doğmuş yoksa kafasına bir şey mi dökülmüş?" 

Neden senin umurunda olsun ki amına koyim!

"Kim bilir... Onu boşver de bu saçlara rağmen ne kadar tatlı göründüğüne baksana. Büyüyünce bizim bölgenin en yakışıklı çocuğu olması garanti bence" 

"Emin misin? Bence o bir kız" 

"Bence erkek" 

"Varmısın iddiya? Eğer o bir kız ise onu oğlumla tanıştıracağım ama eğer bir erkek ise sen onu kızınla tanıştır."

"Ohh her zamanki gibi çok zekisin abla. Benim bir oğlum yok senin de bir kızın yok bu yüzden de kim kazanırsa kazansın diğeri üzülmeyecek."

"Hmm hmm, sen beni ne sanıyorsun tabii ki çok zekiyim" 

İki kadın arasındaki konuşmalardan etkilenen ve kendi aralarında görünmez bir yarışa girip bana bir ödülmüş gibi bakmaya başlayan insanları görünce sinirlerim bozuldu.

Burada daha fazla durmanın beni bir katil yapacağını anlayınca adımlarımı hızlandırdım ve yolumu ara sokaklara doğru değiştirdim.

------- bir kaç dakika sonra

İki evin arasındaki sokaktan dar ara sokakların olduğu biraz daha karanlık sokaklara ulaşınca beni korkunç bir manzara karşıladı ve aynı zamanda da önümde bir sistem ekranı belirdi.

Sistem ekranına baktığımda uzun zamandır sahip olmadığım bir yan görev aldığımı gördüm.

[ Tebrikler yeni bir yan görev aldınız (good or evil) 

Görev içeriği : önümüzdeki yıl boyunca iyilik veya bencillik yaparak gelecekte adım atacağın yola karar ver.

Görev süresi : 1 yıl

Görev ilerlemesi : yok

Görev ödülü : teleport

Görev cezası : şans istatistiğinin baş kısmına "eksi" işaretinin eklenmesi

Not : herşeyden önce sen bir insansın, bir usta veya butler olman önemsiz. Şimdi bir seçim yapmanın zamanı geldi; öyle bir seçim ki her gün pişman olacaksın... 

Eğer birisinden vazgeçmek zorunda olsan, kalbinden mi vazgeçerdin? beyninden mi? ]  

Işınlanmak mı? Her insanın hayalini kurduğu süper havalı özel şey değil mi o? Bu görevi kesin yapmam gerek hem şansız bir insana dönüşürsem şu anda sahip olduğum şeyleri güçle bile korumayacağım durumlar ile karşılaşabilirim.

Az önce önümden geçip giden iki kaba adam tarafından ipler ile bağlanmış bir şekilde kaçırılan pembe saçlı küçük kızı hatırlayınca bu görevin neden şimdi ortaya çıktığına dair bir fikir elde ettim ve insan kaçakçısı olduğunu tahmin ettiğim adamların beni görmemeleri için arkasına saklandığım boş fıçının arkasında saklanmayı bıraktım. 

Adamların kaçmasına izin verirsem kötülüğün yoluna doğru adım atacağımı hissettiğim için gecikme yapmadan çevremi kontrol ettim ve orta seviye gizlilik büyüsünü düşük sesle fısıldayıp görünmez oldum. Sonuçta her hikayede kötülerin kaybetmesi bir klasik değil midir?

Sadece bir kaç saniye sonra insan kaçakçıları olduğunu tahmin ettiğim adamların peşlerinden geniş adımlar ile koşarken önde giden adamların omzundaki kızın gözlerini yavaşça açtığını gördüm. Anlaşılan kızı bir şekilde bayıltıp gizlice kaçırmışlardı.

Kız neler olduğunu anlayıp çığlık atıp yardım istemek istese bile ağzındaki kumaş konuşmasına engel oluyordu, üstelik dikkatli baktığımda bu kumaşın üstünde büyülü bir çember olduğunu görebiliyordum. Muhtemelen bu kumaş ustamın bahsettiği büyülü eşyalardan birisi olmalıydı.

Ani bir saldırı ile iki haydutu birden yenebilecek olduğumu düşünüyor olsam da işimi riske atmak istemedim, hem de haydutların koştukları yönde sadece ormanlık alan vardı ve orman benim büyü kullanabilmem için de iyi bir mekan tercihiydi.

Onların bu kızı ne amaçla kaçırdıklarını tahmin etmeye çalışırken ormanlık alana neredeyse varmıştık. Adım atarken olabildiğince geniş adımlar attığım için haydutlar benim varlığımı hala hissedememişlerdi.

Haydutlarla yaklaşık 10 dakika daha casusculuk oynadıktan sonra ormanlık alanın içerisinde yıkık bir binanın harabeleri üzerinde oturan 3 kişilik başka bir grup ile karşılaştık.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


14   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   16 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.