Yukarı Çık




3   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   5 

           
Şef, kapıdan giren figüre bakarak ”Elin nasıl’’ dedi. Siyah gölge cevap vermeden önce bir süre sessizce bekledi. Yüzünü göstermemek için yere bakıyordu.
 ”Dedenin sorusuna cevap ver !”
Babasından gelen bu fırçayla irkilen ork, kafasını kaldırarak cevap verdi.
 ”Dört veya beş gün doğumu içerisinde eski haline gelecekmiş.”
Ritüelin yarısında çadırdan çıkan Kalındiş, hızla kabilenin şifacısının yanına koşmuştu. Kabilede bulunan ork şifacıları, adlarındaki illüzyonun aksine sadece bazı basit uygulamaları gerçekleştiren kişilerdi.
Çıkan uzuvları yerleştirme, yaraları dağlama, iyileşemeyecek uzuvların kesilmesi, kırıkların basitçe sabitlenmesi yapabildikleri en büyük tedavi yöntemleriydi. Bu ayrıcalık sayılan hizmetlerden, şefin soyu ve savaşçılar dışında kimse yararlanamıyordu.
Sadece bir haftalık sürede yetişkinliğe erişebilen bir ırkın, kendini iyileştirme hızı ve popülasyonunu rahatlıkla arttırma potansiyeli bulunduğundan, daha fazlasını istemenin pekte gereği yoktu.
Haberi alan Ayıboğan, sakallarını okşamaya başladı. Babasının önemli konuları düşünürken bu hareketi yaptığına sayısız kez şahit olan Kaplanyürek, yalaka bir tonla seslendi.
 ”Şefim, yüceliğinizle bizi aydınlatın lütfen’’
Ayıboğan, torununa dönerek konuşmaya başlamadan önce bir süre daha düşündü. Gerginliğin zirve yaptığı bu anlarda, Kalındiş nihayet başını çevirip dedesine bakmaya başlamıştı
 ”Bize yaşattığın utancın farkında mısın?”
 ”Affet beni büyükbaba”
Sözleri ağzından zorla dökülürken, Kalındiş kafasını tekrar yere eğdi.
 ”Kes!”
Ayıboğan önünde korku içinde duran torununa bakarak kükredi.
 ”Üç bölüm başkanının önünde soyumu zayıf duruma düşürdün! Orkların arasındaki en güçlü olan yönetir kanununu şakamı sanırsın!”
Konuştukça Ayıboğan’ın yüzünün kenarlarındaki damarlar belirginleşti. Babasının kontrolden çıkmaya başladığını anlayan Kaplanyürek, araya girerek bir öneride bulundu.
”İyileşir iyileşmez, bir av ekibi oluşturup Yüce Dağ’a gidiyorsun. Yanına bir kişisel muhafız al, kalanlar normal av grubunun üyeleri olmalı. Levazım bölümüne giden ikiliyi öldürmek için tek bir şans vereceğim sana.”
Oğlunun olayı ele alış şekliyle rahatlayan Ayıboğan, memnun bir ses tonuyla konuştu.
  ”Onları Kara Mağara’ya götüreceksin. Orada kendilerini öldürtecekler
Ayıboğan her ne kadar orkları demir yumrukla yönetiyor olsa da, kamusal olarak dürüst görünmek zorundaydı. Yaşanan olayların üstüne ani bir infaz gerçekleştirirse, kimse açıktan suçlama yöneltecek cesareti bulamayacaktı fakat içten içe kin tutabilirlerdi.
Bu yöntemle dürüstlük alt çizgisini geçmeyecek ama soyuna karşı yapılan en küçük yanlışı da affetmeyeceğinin mesajını verebilecekti.
Çadırın içinde fırtınalar koparken, kabile rutin yaşamına devam etmekteydi. Ork kabilesi üç sosyal sınıftan oluşuyordu, savaşçılar, avcılar ve levazım bölümü.
Savaşçıların görevi, kabileyi vahşi hayvan ve diğer ırkların saldırılarına karşı savunmaktı. Kabilenin yer aldığı yamacın üst kısmına yerleşmişlerdi ve şefin ailesinden sonra en rahat yaşamı sürüyorlardı.
Çoğu savaşçının kendi çadırı olurdu. Eş olanlar haricinde aynı çadırı iki savaşçının paylaşması çok nadir görülürdü.
Şefin çadırının etrafında konuşlanan savaşçıların durumuna bakan bir kişinin, asıl görevlerinin şefi ve ailesini korumak olduğunu anlamaması mümkün değildi. Sonsuz sadakat içinde hizmet eden savaşçılar, bu rahat hayatı onlara sağlayan şef için gözlerini kırpmadan her denileni yapmak zorundaydılar.
Nafız’ın en çok ilgisini çeken kişiler avcılardı. Yamacın orta bölümünde ikamet eden grubun et ihtiyacını karşılamaları dışında avcı sıfatını hak edecekleri hiçbir özellikleri bulunmamaktaydı.
Ellerindeki yontulmuş ağaç gövdelerinden yapılma mızraklar ve ilkel yay benzeri nesnelerle vahşi hayvanlara saldırıp, incelikten yoksun bir şekilde sayısal üstünlüklerine güvenerek avlanıyorlardı.
Av takımı döndüğünde, üyelerinin en az yarısının eksilmesi gayet doğal kabul edilmekteydi. Elverişli silahlar savaşçıların yanında boş boş duruyordu. Avcılarsa kabileye fayda sağladıkları düşüncesiyle, yetersiz ekipmanlarla avlanırken ölmeyi şeref olarak sayıyorlardı.
Levazım bölümü yamacın eteklerindeydi, şu anda yeni gelen orklara görevleri anlatılıyor, kendi ekiplerinin çadırlarına sevkleri yapılıyordu. Tahmin edilebilecek şekilde levazım, önem piramidinin tabanını oluşturmaktaydı.
Av yardımcıları, ormancılar, yemekçiler ve bokçular olarak dört ekipten oluşan levazım bölümünde, sadece dört orta boy çadır vardı. Ekipler çadırlarda beraber uyuyor, sığmayan üyeler dışarıda yatmak zorunda kalıyordu.
Bölüm başkanı kendisine ait olan çadırına geçerken, yardımcısına bugünkü törende bulunan zayıf dişi orkla, iri erkek orkun getirilmesini emretti.
”Bugün, şefi ve soyunu rahatsız ettiniz”
Domuzkuyruk karşında duran ikiliye bakarak konuşurken, çadırında bağdaş kurmuş haldeydi.
”Biz bir şey yapmadık, yemin ederim bizim suçumuz yok!”
Yaşadığı korkuyu üzerinden atamayan Nafız, bölüm şefine yalvaran gözlerle bakarak konuştu.
 ”Şu andan itibaren size verilen işi harfiyen yapacaksınız. Kafanız önünüzde, sorun çıkarmadan yaşamaya devam edin”
Sesi babacan bir hal almışken, Domuzkuyruk iki orku bir daha inceledi.
Dişi orkun yaşanan olaylara verdiği tepki anlaşılır olsa da, heybetli erkek orkun dünya umurunda değilmiş gibi görünüyordu. Bu durum Domuzkuyruk’ un canını sıkmıştı, sesinin tonunu sertleştirerek
”Sallabaş, sen ne diyeceksin bu duruma’’
Orklar zekâ konusunda üstün varlıklar olmasa da, yaşanan bunca şeyden sonra konuşacak bir sözü olması gerekiyordu iri orkun.
”Karnım acıktı”
Boş bakışlar eşliğinde aldığı bu cevap, Domuzkuyruk cephesinde soğuk rüzgârlar estirdi.
Gün boyu yaşadığı stresi bastırarak içine atan bölüm şefi, hiddetle yerinden fırlayarak Sallabaş’ın boğazına yöneldi.
”Efendim durun, bilerek yapmıyor!”
Olayın gidişatını kestiren Nafız, ileri atılarak bölüm şefinin bacaklarına kapandı. Nafız’ın tepkisiyle afallayan bölüm şefi, Sallabaş’a bir daha baktığında önce şaşırdı, sonra gülmeye başladı.
Kendisine şiddetle uzanan iki el olmasına rağmen, Sallabaş boş boş yüzüne bakıyordu.
”Sanırım fiziksel özelliklerinin tersine, zekâsı pek gelişmemiş ha!”
Kahkahası sürerken, eliyle çıkın işareti yaptı bölüm şefi.
Nafız, Sallabaşı kolundan tutarak geceyi geçirecekleri çadıra doğru yürüdü. Deri kapıyı açıp içeri girmek istedi ancak karnına yediği tekmeyle kapının dışına beşlik simit gibi seriliverdi.
”Acemiler dışarıda yatacak!”
Sesin sahibi, az önce karnına atılan tekmenin sahibiyle aynı kişiydi.
”Sanırım, şu her yere önce girmeye çalışmaya huyumu bırakmalıyım”
Aynı gün içinde yediği ikinci tekmeyle, Nafız’ın zihni daha hızlı çalışmaya başladı. Fiziksel olarak bir hiçti, sadece zekâsı ve bir önceki hayatından bu dünyaya taşıdığı tecrübeleri vardı.
”Hala karnın aç mı?”
Sallabaş’a dönerek soruyu sorduğunda, zaten cevabı biliyordu.
‘‘Evet, çok açım”
Beklediği cevap geldiğinde, Nafız planına başladı.
”Sana yemek bulucam ama bir isteğimi yerine getireceksin.”
”Tamam!”
İstediğini alan Nafız, yemekçilerin bulunduğu yöne doğru hareket etti. Yemekçiler, bütün kabilenin beslenme ihtiyacını karşılayan birime verilen isimdi.
Şifacılardaki yanılsama, bu bölümde de kendini gösteriyordu. Görevleri, av hayvanlarının en lezzetli ve besleyici kısımlarını şefin soyuna ayırmak, kalan kısımları orkların değer piramidindeki yerleriyle doğru orantılı olarak dağıtmaktı.
Şef, levazımda bulunan bu bölüme büyük önem veriyordu. Av hayvanlarından et ve materyal çalınmasının cezası ölümdü. Etler tek besin kaynağıyken, pençe, boynuz, diş ve postlar ticaret yapılması için gerekli şeylerdi. Savaşçılarının kullandığı az miktarda silahı, bu nesnelerin ticareti yoluyla edinmişti Ayıboğan.
Havanın kararıp herkesin çadırlarına çekildiği anlarda, iki ork yemek bölümünün önünde duruyordu. Nafız’ın bugün şahit olduğu olay üzerine yaptığı çıkarım, orkların av hayvanlarının kemiklerini yiyemediği olmuştu.
Eğer bugün parçalanan hayvanların kalıntılarına ulaşabilirse, kemiklerin üzerinde kalan az miktarda eti kendi, kemikleri Sallabaş yiyebilecekti. Kısa bir araştırmanın ardından kemikten oluşan ufak bir tepe önlerinde göründü. Sallabaş heyecandan titriyordu.
 ”Bundan sonra sen ne dersen yapacağım, benim karnımı doyurdukça sözünden çıkmayacağım!”
Sevinçle Nafız’ı havaya kaldırıp sallamaya başladı. Sallabaş, bebeğiyle evcilik oynayan küçük bir çocuk gibi görünüyordu.
Nafız iç organlarının yerlerine dönmesi beklerken, tepenin yarısı Sallabaş tarafından imha edilmişti. Biraz daha durması halinde aç kalacağına kanaat getiren Nafız, elini en yakın kemiğe uzatıp kemirmeye başladı.
‘Levazım bölümünde benim kadar et yeme şansı olan var mıdır?’ diye düşünürken, zayıflığını şansa çevirmenin mutluluğunu yaşıyordu.
Yemek faslı bitince, tekrardan bokçu çadırının önüne geldiler.
”Çadırın girişinde yatan orku dışarı at!”
Etrafı acemi orklar tarafından çevrilmiş çadıra bakarken, Nafız emir tonunda seslendi.
Sallabaş çadırın girişine yeltendiğinde, bir tekme eşliğinde ”acemiler dışarıda yatacak!” dedi girişte yatan ork. Bir kayaya tekme attığını hissetmesinden kısa bir süre sonra, zavallı ork kendini havada taklalar atarken bulacaktı.
Sallabaş tekmenin sahibini ayak bileğinden yakalayıp dışarıya savurduğunda, çadırın içindekiler gözlerine inanamadı.
”Sen kimsin! Nasıl cesaret edersin!”
İçerideki orkların arasından bir figür, kapıya doğru büyük adımlarla yürüdü. Yatan orkların üstüne basmaktan çekinmeyerek, Sallabaş’ın önünde belirdi.
”Ben Kürekkemik, bokçuların lideri! Çadırımda sorun çıkarmaya cüret eden sen, kimsin!”
Sallabaş önündeki orka bir süre boş boş baktıktan sonra, arkasından gelen Nafız’a dönerek sordu
”Ne yapayım bunu”
Bir çadır orkun önünde aşağılanan Kürekkemik, savaş çığlığı atarak saldırıya geçti. Levazım bölümünde hiçbir şekilde silah bulunmuyordu. Kürekkemik yumruklarını kullanarak saldırmanın, hayatının en büyük hatası olacağını bilmeden Sallabaş’ın kafasına bir yumruk çıkardı.
Çadırdaki orklar hiçbir şey anlamasa da, Nafız önündeki sahneye bugünkü olaylar sayesinde aşinaydı. Bu sefer işler son gördüğünden biraz farklı olmuş, Sallabaş yerinden hiç kıpırdamazken, yumruğun sahibi dizlerinin üstüne çökerek acıdan böğürüyordu.
Her bölümde bu şekilde kavgalar normal karşılanırdı, orklar da güçlü hükmeder, kalanlar itaat ederdi.
Ortam sakinleşince, Sallabaş ‘la beraber çadırın lidere ayrılan kenar kısmına gelen Nafız hemen yatıp uyumak istedi. Zayıf vücudu, bu kadar aksiyonu kaldıracak durumda değildi. Uykuya dalmadan önce, çalkantılı geçen bugünden çıkardığı bazı dersler vardı,
‘‘Güçlü olmalıyım veya güçlünün yanında olmalıyım.”
———————————————————————————————————————————–
 Dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur.
 Dostoyevski
 


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


3   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   5 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.