Hajime’nin açık sözlü kelimesi sessizliğe neden oldu. Sanki söylenileni anlamıyormuş gibi bir ifadeyle Shia ağzını aptalca bir ifadeyle açtı ve dikkatlice Hajime’ye baktı. Daha sonra onun hikayesini çoktan duymuş olan Hajime büyüsünü motoruna aktarmaya başladı ve yüksek sesli protesto sesleri duyuldu.
“Du, du, dur! Neden! Akışı nasıl düşünürsen düşün güvenilir bir gülümseme yada onun gibi bir şeyle birlikte ‘^’Ne kadar acınası! Merak etme! Ben bu konuda bir şeyler yapacağım’^’ şeklinde olmalı bilirsin. Beklenildiği gibi bende böyle olması gerektiğini düşünüyorum! Neden aniden bir bishoujo ile karşılaşıp aniden onu görmezden geliyorsun! Eh, ah, beni görmezden gelip gidiyorsun! Biliyorsun seni bırakmam~”
Shia onu görmezden gelerek Hajime’nin bacağına tekrar tırmanmak için atladı. Biraz önceki ciddi ve sakin atmosferden sonra utanmaz tavşan modu geri gelmişti.
Ayağını bırakacağına dair hiçbir işaret olamayan Shia’ya baktığında Hajime sadece iç çekti.
“Bilirsin….Eğer sana yardım edersem bunun bana herhangi bir yararı olacak mı?”
“Ya—Yarar?”
“İmparatorluk tarafından takip ediliyorsunuz, orman tarafından takip ediliyorsunuz siz sorun tohumlarından başka bir şey değilsiniz. Kanyondan kaçtığınızı varsayarsak sırada ne var? Sadece imparatorluk tarafından yakalanmayacak mısınız yada dağa doğru kaçmayacak mısınız? Daha sonra ne yapacaksınız? Yeniden bana mı güveneceksiniz? Bu sefer imparatorluk askerlerinden korunmak ve kuzey dağ bölgesinden kaçmak olacak değil mi?”
“Uu, şey b-bu, a-Ama.”
“Bu seyahatte ikimizin bir amacı var. Böyle zahmetli bir şeyi yapmaya vaktimiz yok.”
“Bu olamaz….ama sen bile korumak için bir sebep görebilirsin.”
“….Bu, biraz önce söylemedin mi. Ne demek istiyorsun?….Bu senin tuhaf büyünle mi ilgili?”
Hajime onun gözyaşı dolu hikayesinin anlamını anlayamıyordu. Şimdi düşündüğünde Shia’nın yoldaşlarından neden ayrıldığı da bir gizemdi. Hajime bununla bir ilişkisi olup olmadığını sordu.
“Eh? Ah evet. Buna ‘^’Kehanet/Geleceği Görme deniyor. Önceden haber verilmiş geleceği görebiliyorum. Eğer bunu yapmayı seçersem ne olacak? Bununla ilgili gelecekte neler olacak görebiliyorum…Ayrıca tehlike anında otomatik olarak geleceği görebiliyorum. Şey gördüğüm gelecek mutlak değildi…B,bu doğru. Bilirsin işte bende işe yarıyorum. Eğer tehlike olursa Kehanet sayesinde bunu bileceğiz. Biraz önce gördüm. Senin şeklin bize yardım ediyordu. Aslında o seninle tanışmamda bana yardımcı oldu.”
Açıklamaya devam etti. Kehanetiyle seçimlerine bağlı olan geleceği görebiliyordu ve kullanmak için büyük miktarda büyü istediğinden bir kere kullandıktan sonra yoruluyordu. Ayrıca o istese de istemese de durum onun için tehlikeliyken otomatik olarak etkinleşiyordu. Her ne kadar çok fazla büyü kullansa da normale göre 1/3 oranında harcıyordu.
Görünüşe göre Shia eski yerini Hajime’yi yada bu hat boyunca bir şeyi bulmak için terk etmişti. Bu eylem sonucunda o Hajime’nin onu ve kabilesini koruduğu bir geleceği bulmuştu. Bundan sonra Hajime’yi bulmak için ayrılmıştı. Çok heyecanlı olduğundan tek başına bu tehlikeli yere gelmişti.
“Eğer böyle şaşırtıcı bir özel büyün varsa nasıl seni buldular? Eğer tehlikeyi tahmin ediyorsan Faea Belgaen tarafından tespit edilmemen gerekiyordu haksız mıyım?”
Hajime bundan bahsettiğinde Shia “Ugh” sesiyle birlikte gözlerini kaçırdı.
“Ben eğer kendi isteğimle onu kullanınca bir süre kullanamıyorum…”
“Yani seni bulmalarından önce kullanmıştın…Ne halt için kullandın?”
“Şey, en iyi arkadaşımın romantizmi hakkında endişeleniyordum.”
“Bu değerli büyüyü kullandığın kahrolasıca sebep röntgencilikle aynı şey değil mi!”
“Uu~I şuandan itibaren ciddi bir şekilde düşüneceğim.”
“Beklenildiği gibi işe yaramaz. Eğer neyin işe yaramaz olduğunu sorarsan işe yaramaz olan sensin. Bu acınası/başarısız tavşan. ‘’
Hajime şaşkınlıkla uzağa bakarken Shia ağlayarak ona yapışmaya devam ediyordu. Tam Hajime gitmeye hazırlanırken Shia’ya beklenmedik bir yardım geldi.
“….Hajime onu da yanına al.”
“Yue?”
“!? Başından beri senin güzel bir bayan olduğunu düşünüyordum. Seni tahta göğüslü diye çağırdığım için özür dilerim.”
Yue’nin sözlerini duyduğunda Hajime şaşırırken Shia heyecandan parlayan gözleriyle iyi bir şeyler söylemeye çalışıyordu.
“….Ağaçların Denizinde bize rehberlik et.”
“A~”
Kesinlikle Ağaçların Denizinde sadece yarı insanların kaybolmadığı söyleniyordu ve eğer Tavşan Adam kabilesinden biri onlara rehberlik ederse bu çok rahatlatıcı olacaktı. Kaybolduğumuzda yapılabilecek bazı önlemler düşünsem de onların bir kesinliği olmayan kaba fikirler olduğu söylenebilirdi. En kötü ihtimalle yol hakkında sorular soracakları bazı yarı insanları kaçıracaklardı ama bir yarı insanın isteyerek onlara rehberlik etmesi en iyi seçenekti. Ancak Shia elinde çok fazla soruna sahip olduğundan Hajime tereddüt ediyordu.
Yue onun tereddüdünü kırmak için ona baktı.
“…..Önemli değil, biz en güçlüsüyüz.”
Bu sözler derinlikte Hajime’nin söylediği sözlerdi. Onlar bu dünya için kendilerini geri tutmayacaklardı. Onlar en güçlü olduklarından birbirlerini koruyacaklardı. Hajime kendi sözlerini duyduktan sonra sadece alaycı bir gülümseme yaptı.
Tavşan Adam kabilesinin yardımıyla Ağaçların Denizininim çevresini aramak daha kolay olacaktı. “Dil köklerinin kurumadan önce Onlar belki imparatorluk askerleri ve diğer yarı insanlar tarafından sorunların içine girebilecekleri için onlardan kaçınılmalıydı. Tabi ki bu onların işgüzar olduklarından değildi. Eğer onlar en iyi yolun önündeki engeller olduklarından kaçınılamazlarsa ben onları öldürmeyi bile seçebilirdim.
“Öyle ha…Oi mutlu ol başarısız/acınası tavşan. Seni Ağaçların Dağlarında rehberimiz yapacağım. Ödülün de senin güvenliğin olacak.”
Hiçbir hata olmadan söylese de bu sözler tamamen Yakuza gibiydi. Ama yine de kanyondaki şeytani canavarları kolayca öldüren güçlü birinden onu koruyacağını duyduğunda Shia uçabilecek kadar mutlu olmuştu.
“Ço, çok teşekkür ederim. Uu~ dünya varmış. Gerçekten dünya varmış.”
Shia sevinçten ağlıyordu. Ancak hemen ayağa kalktı çünkü kaybedecek zaman yoktu.
“Umm saygılarımla sizi ne diye çağırayım?”
“Ş? Şimdi sen söyleyince…Ben Hajime. Nagumo Hajime.”
“… Yue”
“Anlıyorum. Hajime-san ve Yue-chan.”
Hatırlamak için birkaç kez adlarını söyledi. Ama Yue memnun değildi ve itiraz etti.
“…..-san kullan başarısız tavşan!”
“Fue!?”
Yue’nin emredici tonu nedeniyle Shia şaşırdı görünüşe göre Yue’nin görünüşü yüzünden onun küçük olduğunu düşünüyordu. Yue’nin bir vampir ve daha büyük olduğunu öğrendiğinde hemen secde ederek özür diledi. Yue için ondan nefret ediyor gibi değildi. Yine de neden olduğunu bilmiyordu….Örneğin Yue onun bazı bölgelerine baktığında nefret duyuyordu ama nedeni belli değildi. “Gel başarısız tavşan şimdilik arkaya bin.”
Hajime Yue’nin parlak zekasını kullanarak Shia’ya binmesi hakkında talimat verdi. Ve bu Shia’nın şaşkınlığı ile sonuçlandı. Buna engel olunamazdı çünkü bu dünyada büyü ile hareket eden iki tekerlekli bir araç yoktu. Ancak Shia bunun bir tür araç olduğunu anladığından yavaşça Yue’nin arkasına oturdu.
Her ne kadar bazı şeytani canavarların derileri kullanılarak iki kişilik koltuk yapılsa da Yue küçük olduğundan onlar için yeterli yer kalıyordu. Ve Shia koltuğun yumuşaklığına şaşırdıktan sonra öne doğru eğilerek silahlarıyla Yue’ye doğru bastırmaya başladı.
Bu duygu ile şaşırtan Yue Hajime’nin önüne geçmeye başladı. Onun narinliği Hajime’nin kolları arasına mükemmel bir şekilde uyuyordu. Görünüşe göre Yue ona vuran silahların hissine dayanamıyordu. Hajime neden Yue’nin acı bir ifadeyle böyle davrandığını tahmin ettikten sonra alaycı bir gülümseme ortaya çıkardı.
Shia ne olduğunu anlamadığından “Eh? Neden?” Dedikten sonra mutlu bir şekilde Hajime’nin beline sarıldı. Hajime her zamanki gibi büyüsünü boşalttı ve yol boyunca devam etti. Eğer ona sorarsan tepki göstermiş yada onun gibi bir şey yapmış değildi. Ama eğer hayır derse bu kesinlikle yalandı.
Hajime ve Yue’nin zihnindeki anlaşmazlığı fark etmeden Shia Hajime’nin omzunun üzerinden soru sordu.
“U,umm. Her ne kadar hızlı olması iyi olsa da….bu bir araç mı? Nasıl bir şey? Ayrıca Hajime-san ve Yue-san büyü kullanıcısı değil mi? Burada kullanılmaması gerekiyorken…”
“ah~ yolda açıklayacağım.”
Hajime konuştuktan sonra büyüsünü arttırıp motoru hızlandırdı. Araç sorunsuzca giderken Hajime’nin omzunun üzerinden Shia’nın “Kyaaa~!” diye çığlıkları duyuluyordu. Onlar gittikçe yer ve duvarlar arkalarına doğru akıyor gibi görünüyordu.
Shia ,kanyonun dibinde gözlerini hızdan dolayı kaparken sıkıca Hajime’ye sarıldı. Bir süre sonra belki de buna alıştığı için yavaş yavaş heyecanlı bir hale geldi. Hajime büyük bir kayadan kaçınmak için kavis yaptığında heyecanlı sesler çıkardı.
Yolda Hajime neden büyü kullanabildiklerini, motorun nasıl kullanıldığını ve kolunun nasıl insan yapımı olduğunu anlatmaya başladı. Ve Shia sadece şaşkınlıktan gözlerini fal taşı gibi açabildi.
“Eh, o zaman ikinizde doğrudan büyüyü kullanabiliyorsunuz ve ayrıca benzersiz büyüleri kullanmada yeteneklisiniz…”
“Ahh, Böyle bir şey.’’
“… N”
Shia’nın beyni bir süre durdu ardından aniden yüzünü Hajime’nin omzuna gömüp hıçkırarak ağlamaya başladı.
“….Şimdi ne oldu? Önce gürültücüydün sonra depresif oldun ve şimdi de ağlıyorsun…. Sen gerçekten duygusal açıdan dengesizsin.”
“….Çok geç.”
“Ne için çok geç? Ne demek istiyorsun? Ben normalim!….Sadece yalnız olmadığımı düşündüğümde… Bir şekilde mutlu oldum…”
“”…””
Görünüşe göre onun özellikleri şeytani canavarlara benzediğinden dünyada tek olduğunu düşünüyordu ve buda onda bir yalnızlık hissi oluşturuyordu. Her ne kadar ailesi 16 yıl onu büyütüp onlara tehlike getirebileceğini bilerek onu aile üyesi olarak görseler ve onun iyiliği için buralara kadar kaçıp ona verdikleri değeri gösterseler de Shia içindeki ‘^’Diğerlerinden farklı’^’ hissi yüzünden yalnızlık hissediyordu.
Shia’nın sözlerini duyduktan sonra Yue düşünürken sessizleşti. Görünüşe göre onun ifadesiz yüzü daha çok renk kaybediyordu. Hajime bir şekilde Yue’nin şuan ne düşündüğünü anlayabiliyordu. Muhtemelen Yue’nin durumu Shia’nınkiyle neredeyse aynıydı. İkisi de doğrudan büyüyü kullanabiliyorlardı ve benzersiz büyüleri kullanabiliyorlardı ama oldukları dönemde “Akraba“ diyebilecekleri kimse yoktu.
Ama onlar arasında kesin bir fark vardı. Yue onu seven bir aileye sahip değilken Shia sahipti. Bu ona imrenmeyle beraber karmaşık bir duygu veriyordu. Shia tarafından bakılırsa sonunda “Akraba” diyebileceği biriyle karşılaşmıştı. Bu karmaşık bir meseleydi.
Hajime Yue’nin kafasına hafifçe dokundu daha sonra okşadı. Zengin bir ülke olan Japonyada ailesinden aldığı sevgiyle büyüyen Hajime için her ne kadar “akraba” gibi bir varlık olmasa da hissettiği yalnızlık bir kraliçe olan Yue ile karşılaştırılamazdı. Bu nedenle ona yardım edecek bir şeyi yoktu. Sadece “şimdi” ona artık yalnız olmadığını gösterebiliyordu.
Her ne kadar Hajime tamamen değişse de hala önemsedikleri için iyilik besliyordu. Aksine o Yue ile karşılaşmasaydı bu onun için bir yok oluş olacaktı. Hajime’yi sapkın/pislik bir yola düşmekten kurtaran Yue idi. Yue burada olduğundan Hajime insanlığını koruyabilmişti. Kanıt olarak Shia’ya verdiği sözü gösterilebilirdi. Haulia kabilesini imparatorluk askerlerinden koruyacaktı böylece onlarda Ağaçların Ormanında ona rehberlik edeceklerdi.
Hajime’nin duyguları ona iletildi yada iletilmedi Yue gerginliğini gevşeterek Hajime’ye sırtın yasladı. Sanki şımarmak istiyormuş gibiydi.
“Umm~ beni unuttunuz mu? Burada ‘^’bu büyük bir haber. Artık yalnız değilim. Çünkü yanımda siz varsınız.’^’ yada bunun gibi bir şey dedikten sonra ağlamam gerekiyordu. Biliyorsunuz bende rahatlatılmalıyım. Bende şımartılmalıyım. Yine de böyle bir şans olsa da neden aniden kendi dünyanıza girdiniz! Ben yalnızım! Lütfen beni de alın! Yine de siz ikiniz…”
“Sessiz ol başarısız tavşan.”
“Tamam….* hıçkırarak ağlama efekti 😀 *…”
Shia’nın inlemeleri Yue ve Hajime’nin içgüdüsel olarak anide n bağırmalarını sağladı ancak ağlayan bir kızı yalnız bırakmak ve kendi dünyalarına girmeye acımasızca denilebilirdi. Üstüne bağırıldığını da ekleyince Shia gerçekten çok acınası görünüyordu.
Ama onun dayanma gücü onun güçlü noktasıydı. Zihninde,” İlk önce onların bana adımla hitap etmelerini sağlamalıyım~ nede olsa onlar sonunda bulduğum yoldaşlarım. Onların gitmelerine izin vermeyeceğim!” Diyordu çünkü bu onun yeni amacıydı.
Bu sırada Yue ve Hajime de uzaktan şeytani canavarların bağırmalarının yankılarını duyabiliyorlardı. Görünüşe göre önlerinde birçok şeytani canavar vardı.
“! Hajime-san! Yakında orada olacağız! Bu şeytani canavarların sesleri….yakında! Babam ve diğerlerinin olduğu yerin yakınında!”
“Daa~ kulağımın yanında bağırma! Sıkı tutun çünkü hızımızı arttıracağım!”
Hajime daha fazla büyü kullanmaya başladı ve motor daha fazla hızlandı. Duvarlar ve yer arkalarına doğru çok hızlıca bir şekilde akıyordu.
2 dakika sonra düzinelerce Tavşan Adam Kabilesindekilerin saldırıya uğradığını gördüklerinde drift yaparak durdular.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.