Sesi duyduğumda hala sıcak yatağımda kıvranıyordum. Kapımı delicesine vuran Andy'nin gürültüsüne dayanamayacak hale geldiğimde yatağımda doğrulup kapıya yöneldim. Kör gözle kapıyı bulup zorla açtım. Dışarısının parlaklığı gözümü kamaştırmıştı. Gözlerim yavaş yavaş ışığa alışınca Andy'nin sarı uzun at kuyruğu saçlarını ve mavi gözlerini gördüm. Uzun yapılı yüzü ve tehditkar bakışları yine bir şeyler isteyeceğini belli ediyordu.
"Bu halin ne koç?"
"Kes sesini de sadede gel. Sabahın köründe kapımı ne zorluyorsun be adam?"
"Sabahın körü mü? Saat 17.22..."
"Ne fark ediyor? Sadede gelsene sen."
"İçeri davet etmeyecek misin? Biliyorsun yan komşun biraz bana takıntılı. Ona gözükürsem yine tepeme biner."
*Biraz huzursuz duruyor. Hmm açık mavi kot üstüne beyaz t-shirt ve yeşil ceket demek.*
"Yine kim öldü?"
"Kimden öğrendin?"
"Hadi ama kaç yıllık tanıdığımsın. Ölülerin hatrına yeşil giydiğini bilecek kadar uzun süredir seni tanıyorum. Üstelik beyaz t-shirt demek. Sanırım görev ortasında öldü. Sende sinirlenip işi bitirmem için bana geldin. Yanlış mıyım?"
"Bir de yanına yeni bir adamımı vereceğim. Onu da eğiteceksin."
Derin bir nefes alıp bir süre içimde tuttum. Aklımdan sadece nasıl bir baş belasıyla uğraşmam gerekeceği geçiyordu. Boğulma hissinin rahatlığını bir süre hissettikten sonra nefesimi verdim. Ağrıyan kaslarımı görmezden gelip kapı eşiğine yaslanıp kafamı kaşıdım.
"Bu yeninin ne günahı var da benim yanıma veriyorsun?"
"Günahtan çok etkileneceğin bir yeteneği var."
"Neymiş o?"
"Kendin gör" dedi ve bir süredir elinde tuttuğu dosyayı bana uzattı. Dosyayı alıp hafif bir göz gezdirdim.
*Güvenlik görevlisi Rudov İvan. Kadın ticareti ve uyuşturucu kaçakçılığı. Klasik bir görev gibi acaba ölen adam nasıl bir beceriksizdi. Ama Andy'nin giyiniş tarzına bakarsak bu görevde saklı bir şey var yoksa bana gelmezdi. Yetenekli bir çırak demek ha? İlgimi çekecek her şeye sahipken ağrılarımı görmezden gelebileceğim bir ilaç olmaması çok sıkıntı. Sanırım sevgili Mary'e gitmem gerekecek...*
"Kabul ediyorum."
"Hadi ama yaklaşık 10 dakikadır dosyaya bakıyorsun. Ne kadarını okudun?"
"Rudov kısmı ilginçmiş güzel hikaye." dosyayı ona geri uzattım.
"Adamın adı en başta yazıyor zaten..."
"Hmm insanların isimlerini küçümseme bazı isimlerde sezonluk diziler saklıdır Andy."
"Boş yapma Wilson. İş yap!" dedi ve kapıdan tehditkar bakışları ile toz olup gitti. Ne it bir adam... İşi düşmese kapıma uğramaz. Kapıyı kapatıp kapı önünde dizlerimin üstüne çöktüm. Bir süre soluklandıktan sonra üstümü değiştirip evimden çıktım.
4 katlı bir apartmanın ilk katında oturuyordum. İlk katta oturmamın sebeplerinden birisi ilk katta sadece 2 daire olması. Az insan, az dert. Apartman ile yeryüzünü birbirine bağlayan o kadim merdivenlerden indim. Her gün geçtiğim yerlerden sıkıldıkça böyle bahsetmek oldukça eğlenceli oluyor. Sıradan şehir merkezi telaşı içinde kendimi kaybettim ve kendime geldiğimde çoktan Mary'nin eczanesine varmıştım. Yiyeceğim azarı düşünmek içimi karartıyordu ama bunu göze alıp içeri girmem gerekiyor. Derin bir nefes alıp içeri girdim.
"Selamlar Ulu Şifacı Hazretleri." dedim ve sağ elimi saygı göstergesi olarak kalbime götürdüm.
"Evet günde 3 defa aç karnına alınız... Müşterilerim var Sayın Park. Lütfen oturup bekleyin!" sesindeki tehditi fark ettikten sonra bir süre etrafıma bakınıp boş bir sandalyeye oturdum.
*Birileri adet gününde sanırım. Lanet Andy bu kızla uğraşmak ömrümden ömür alıyor. Hmm eczane önünde gezenler pek tekin adamlar değildi sanırım belalı birkaç müşteri gelmiş. Mary'nin kaşlarının çatıklığı da bu teorimi doğruluyor. Açık kahverengi kızıla kayan büyüleyici saçları darmadağın. Hafif yağlanmış ve göz altı torbaları oluşmuş. Bu kadar berbat haldeyken nasıl bu kadar güzel görünebiliyorsun? İnsan mısın sen?*
Mary işi bitince bana doğru bakıp iç çekti.
"Selam tekrardan."
"Ne işin var Park?"
"Özlemiş olamaz mıyım?"
"Hadi ama kapıya geldiğinde zor ayakta duruyordun. Bu haldeyken birini özleyemeyeceğini anlayacak kadar uzun süredir tanışıyoruz farkında mısın?"
"Çok güzelsin."
"İticisin. Siyah dağınık saçlar, oturduğun yamuk duruş, ölü gibi bakan karanlık gözler. Senin yaşamana izin verilmesi bize hakaret."
"Kaç saattir çalışıyorsun?"
"Beni mi önemsemeye başladın?"
"Yo hayır."
"O zaman sesini kes ve ne istediğini söyle!" Ellerini göğsünde kavuşturdu. Bu boş yapma sadede gel demek oluyor sanırım.
"Ağrımı kes sayın tanrıçam." derken ellerimi lütfeder şekilde başımın üstünde birleştirdim.
"Seninle alay etmek için en iyi fırsatı işlerle boğulduğum bir anda veriyorsun. Senle uğraşacak halim yok ama bir daha ayağıma kadar geleceksen onurundan vazgeçene kadar seni ağlatacağım."
"Yalvarmamdan zevk alıyorsun değil mi?"
"Seni başka bir dalda geçemiyorum. Hırsımı burada çıkartıyım bari." dedi ve yanındaki çekmeceden bir kutu hap çıkardı. Üstünde ne bir isim ne bir talimat yazıyordu. "Unutma 1 saat içinde iki tane birden alırsan böbreğine zarar verebilir."
"Aa beni mi düşünüyorsun bak gözlerim doldu" dedim ve ayağa kalktım. "Merak etme ölümü sen yıkayacaksın. O zaman ne istersen yaparsın kaçtım ben tanrıçam." eğilerek selam verdim ve kapıdan çıktım. Arkamdan yarı gülümsemesiyle bana bakan kahverengi gözlerini hissedebiliyordum. Aldığım hapın bir tanesini yolda giderken yuttum.
*Çırak ve suikast demek... Modern dünyada suikast girişimleri kat kat daha da zorlaşmaya başladı. İnsan öldürmenin verdiği zevki almak lüks oldu. Mafyalara bağlı olmadan bir suikasti başarı ile gerçekleştirmek imkansız oldu. Başarılı bir suikast adımları izleme, planlama, eylem ve saklanmadır. Bu günün teknolojisi ve halkın görev dizilimi -olası hedeflerimizi asla yalnız bırakmamak üzerine kurulu bir dizilim- adımları tek başımıza gerçekleştirmemizi imkansız kılıyor. Halkın durumu çok daha vahim. Halk kobay ve ana olmak üzere ikiye ayrılmış durumda. Kobay halk genel kesim, ana halk ise üst rütbeli çalışanlardan oluşuyor. Nüfusun %10'u bile etmez ana halk sayısı. Kobay halk genel açıdan iki üç rakamın verdiği tatminlikle uyuşturulan bir tür oy kağıdı durumunda. Sözde cumhuriyet suistimali had safhada. Halkın dolduruşa gelmesi ve salaklığı sayesinde devlet karşıtı doğrucu örgütlere mafya adı verilmeye başlandı ve günah keçisi olarak onlar seçildi. Biz suikastçiler ise mafyaların piyonlarıyız. Onlar bizsiz, biz onlarsız bir hiçiz. Bu durumda maddi ve sayı açısından az olan mafya tarafı açık bir savaşta mutlak mağlubiyete oynayacağı için suikast tek seçenekleri. Biz suikastçiler ise özel eğitimlerden geçip kendimizi Azrail adıyla anabiliyoruz. Üstün öldürme bilgisinin verdiği kibir yüzünden Azrail kalıbı tam bize göre. Mafyalar ise tanrıyı oynuyor nede olsa kimin ölüp kimin yaşayacağını onlar seçiyor. Benim ise bu senaryoda tek bir görevim var. Öldürmek!*
Bu düşünceleri içimden milyonlarca defa tekrarladıktan sonra sonunda hedefimi çalıştığı o kadim binanın önüne varmıştım.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.