Black Snowflake - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




9   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   11 


           


  Hayatımın ritmine alışmıştım artık. Haftalar geçmesine rağmen hala festivalde geçirdiğimiz keyifli vakitleri unutamıyordum. Karlar çoktan erimişti. Havada kışın kırıntısı yoktu. Sanki hiç kış olmamış, günlerce kar yağmamış gibi yazın ortasındaydık. Süslenen tüm o sokaklardan eser kalmamıştı şimdi.

  Yazın gelmesiyle  işlerimi hızlı bitirip, bir kaç saatliğine şehirde gezebiliyordum artık. Glazz haftada bir günlüğüne bu izni çalışanlarına veriyordu. Çünkü festivalin bitmesiyle oteldeki müşteri sayısı azalmıştı.

  Bugün de işlerimi erkenden bitirip izin hakkımı kullanacaktım. Villy burada çok güzel bir deniz manzarasının olduğunu söylemişti. Ama tek başına gidemeyecek kadar uzaktı. Bu yüzden ayrı bir izin gününde hep birlikte gitmek için sözleşmiştik. O günden beri de denizi görmek istiyordum. Geçen onca gün boyunca kısa kısa hatırlıyordum anılarımı. Denizi fotoğraflarda gördüklerim dışında daha hiç görmemiştim. Villy bu konuyu ansızın açtığında ve burada bir deniz olduğunu öğrendiğimden beri denize gitmek istiyordum.

  Artık çoğu yolları da ezberlemiştim. Heykelli havuzun oraya doğru giderken yolda bir olayla karşılaştım. Bir satıcı kadına ve arkasına aldığı küçük çocuğuna bağırıyordu.

 "Çocuğunuzun meyvelerimden çaldığını söylüyorum neden inanmıyorsunuz?"

 "Böyle bir şeyi asla yapmaz!"

 "Ama gördüm! Kendi gözlerimle aldığını gördüm diyorum!"

  Kalabalık artıyordu. Muhafızlar gelip olaya el attılar. Çocuğun birkaç meyve çaldığı ortaya çıktı. Bunları elbisesinin iç kısmında saklamıştı. Annesi oğluna hem bağırıyor hem de vuruyordu. Muhafızlar kadını tuttular. Küçük çocuk çok korkmuş gözüküyordu. Hiç bir şey söyleyemedi. Satıcı meyveleri isteyince çocuk vermemekte direndi. Annesi parasını ödeyeceğini söyledi. Satıcı o zaman ikna oldu ve bağırışlarını kesebildi. Ben çocuğun bakışlarında öyle bir korku gördüm ki sanki annesinden değil de başka bir şeyden korkuyordu. Bu bakışı biliyordum ben.  Başıma hafif ama keskin bir ağrı girerken hatırlamaya başladım. Çok küçükken yabancı birinin beni okulumun kapısında almaya geldiğini, onun tehditleri sonucu oluşan yüz ifademi... Küçük çocukta kendimi görmüştüm sanki. İstemsizce olayı daha da araştırmak istiyordum. Çocuğa kimsenin sormadığı "neden bu kadar korkuyorsun?" Sorusunu sormak istiyordum.  Neden bunu yapmıştı? Tehdit edilmiş olabilir miydi? Benim gibi.. Muhafızlar küçük çocuğu ve annesini götürürken yanlarına koştum.

 "Lütfen! Bir saniye! Daha çocuğa hiç konuşma hakkı vermeden neden onu böyle götürüyorsunuz!"

 "Galina' nın huzurunu tehdit eden herkes sorgulanacaktır. Bu krallığın yasası böyle."

 "Tamam bekleyin. Sadece 5 dakika onunla konuşmama izin verin."

 "Hayır! Buna izin veremeyiz!" 

   Çekip giderken arkalarından baktım. Arkalarından bakmam bir şeyi anlamama sebep oldu. Muhafız çocuğa öyle bir bakış attı ki çocuk titreyerek annesinin eline sarıldı. Annesi çocuğu iterek yaptığı yanlış hakkında bağırıyordu halâ. Sinirlendim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ama bu şüpheli olayı, muhafızın çocuğu susturmak istercesine attığı bakışını tuhaf bulmuştum. Tekrar koşup önlerini  kestim.

 "Siz! Durun!"

  Arkadan iki muhafız bize doğru bağırıyordu. Koşarak yanımıza gelirlerken yanımdaki muhafızlar paniklediler beni ve anneyi kenara itip kollarında tuttukları çocukla kaçmaya başladılar. Olay çok karışık bir hal almıştı. Bir sorun olduğunu hemen anladım. Neden muhafızlar aynı işi yaptıkları silah arkadaşlarından bu denli kaçsınlar? Uzaktan gelen muhafızların bu hızla onlara yetişmesine imkan yoktu. Arkalarından koşup çocuğu tutan muhafızın beline hızlı bir tekme geçirdim. Yere diz üstü düştüğü sırada diğeri silahını çekip bana doğru yürüdü. Paniğe kapıldım. Öyle ki artık etrafımda kaçan insanları fark etmez oldum. Yerdeki çocuğu almam gerekiyordu. Çocuk ağlarken onun elini sımsıkı kavrayan muhafız kalkmaya çalışıyordu. Bir kere daha tekme attım. Bu sefer beline değil, yüzüne. Yere düşen muhafızın belindeki silahı alıp bana doğru gelen diğer haine kılıcı doğrulttum. Daha kılıç tutmaktan haberi olmayan ben tabi ki karşımdakini korkutmak için blöf yapıyordum. Çocuk kalkıp arkada ağlayan annesine koştu. Onlara bakarken bana savrulan kılıçla irkildim. Beceriksizce kılıcı hem sapından hem keskin ucundan tutup onun saldırısını durdurmaya çalışırken havadan bir ok karşımdaki kişiyi tam ağanından vurdu. O kadar dehşete kapıldım ki bir anda yere düştüm. Ayaklarımı hareket ettiremedim. Yerde kanı yavaşça bana doğru akan muhafıza kaydı gözlerim. Ellerim, ayaklarım titriyordu. Okun geldiği tarafa bakamadım. Yanıma muhafızlar gelince beni ayağa kaldırmaya çalıştılar. Ama yaşadığım şok sayesinde kanayan elimi bile fark edememiştim. Onları da fark etmedim. Uzaktan gelen çığlıkları  duydum. Sonrasında gözlerim karardı.
 

._._.
 

  Kendi odamda uyandığımda hava kararmıştı. Yatağımın yanındaki sandalyede Glazz oturuyordu. Bana dik dik baktı. Bir süre hiçbir şey söylemedi.

 "Aç mısın?"

 "Biraz.."

 "Ben gelene kadar uzanmaya devam et."
Dedi ve odadan çıktı.

  Yavaş yavaş neden bayıldığımı hatırladım . Düşüncelerimin tekrar o korkunç anı bana hatırlatmaması için denizi düşündüm. Acaba gerçekten mavi miydi suyun rengi? Dalgaları nasıl vuruyordu kıyıya? Eski anılarımda belki gitmiştim denize. Hatırlasam da gitmeyi isterdim.

  Kapının gıcırtılı sesi bu düşüncelerden uzaklaşmamı sağladı. Glazz elinde tepsiyle bana doğru yaklaştı. Hiçbir şey demeden aldım. Yemeye başladım. Bana hala dik dik bakıyordu. Yemek yerken sormadan edemedim.

 "Neden bana sanki öldürecekmişsin gibi bakıyorsun?"

  Hafifçe tebessüm ederken konuştu.

 “Buraya geldiğinden beri 3. Olayın bu. Sence de biraz fazla cesur değil misin? Sakince yaşasan olmaz mı?"

 “3 mü?"

  Bana tiksinmiş gibi bir bakış attı. Yemeğimi yerken konuştuğum için rahatsız olmalı ki daha fazla konuşmama fırsat vermeden söylenmeye başladı.

 "1. Yetimleri kurtarman, 2. Kızıl ay şövalyeleri birliğinin komutanıyla kavga etmen, 3. Bu."

 "Himmm. Sanırım haklısın." 

Yemeği kesip yüzüne baktım.

 "Çocuk nasıl? İyi mi? Bir şeyler bulabildiler mi? O çocuğun suçsuz olduğunu biliyorum!"

Şaşkın bir yüz ifadesi takındı. 

“Nasıl biliyorsun?"

 "Zorla yapmış olduğu açıktı. Çok korkmuş bakıyordu. Sanki başka çaresi yokmuş gibiydi."

 "Evet. Çocuk sorguya alındığında söylemiş. Onu muhafızlar kenara çekmişler. Eğer meyveleri çalmazsa annesini öldüreceğini söylemişler."

 "Ne? Bunu neden yapsınlar ki? Onlar kimdi?"

 "Onlar yıllar önce savaştığımız 'Magile İmparatorlu' ğunun askerleri. Hiç bir zaman anlaşmalarımızı kabul etmedikleri için doğan savaşla ülkelerini ellerinden aldık. Bir kaç casus gönderip buranın huzurunu bozmaya çalıştıklarını söylediler. Tabi ağızları baya sıkıydı ama işkencelere dayanamadılar. Geçenlerde çıkan bir cinayeti de onların yaptığını öğrendik. Halkın kılığına girip muhafızlara suçu atmışlardı. Cinayeti gördüklerini büyük delillerle göstermişlerdi. Aslında hepsi oyunmuş. Yaklaşık 4 aydır burada olduklarını söylediler."

 "Sen bunların hepsini nereden biliyorsun? Sorguyu sen mi yaptın?"

 "Hayır. Kraliçe beni bir kaç iş için yanına çağırmıştı. Bu konuyu da eski kızıl ay birliği olduğum için bana anlatmış olmalı."

 "Hımm. Peki anne ve çocuk serbest bırakıldı mı?"

 "Evet. Serbestler. Daha soru soracak mısın? Seninle bir şey hakkında konuşmam gerekiyor."

 "Tamam. Seni dinliyorum öyleyse."

Derin bir iç çekti. 

"Kraliçe senin kılıç dersleri almanı istiyor. Bunu benim sana öğreteceğimi söyledi. Ne düşünüyorsun?"

 "Neden bir anda? Şaka yapmıyorsun değil mi? "

 "Bilmiyorum. Seni eğitmek istediğini ve korunman gerektiğini söyleyip duruyor. Kraliçe hiç kimseye bu kadar ilgi göstermemişti. Neden bende merak ediyorum."

 "Ben çok isterim. Yani kendimi korumayı. Kılıç kullanmayı. Şuan çok mutluyum."

 "Tamam tamam. Sakin ol Rin. Öğreneceksin."

Kalktı ve elimdeki tepsiyi aldı.

 "Bu günlük bu kadar konuşma yeter. Güzelce dinlen."

  Kafa salladım. Kraliçenin beni korumak istemesi ne kadar tuhaf olsa da bunu çok düşünmedim. Sonuçta güzel bir şeydi. Bu dünyada fırsatlar önüme geliyordu ve red etmem için hiç bir sebebim yoktu. Heyecandan ayağa kalkıp yastığı kılıç gibi düşündüm. Bir kaç kez savurduktan sonra elimdeki sargıyı fark ettim. Kılıcın keskin yerini tuttuğum için olduğu barizdi. Sonra bir şey daha fark ettim. Kapıya bir hışımla döndüm. İç çektim. Moralim bir anda düşerken kendimi yatağa bıraktım.

 "Yemeğim daha bitmemişti..." Diye huysuzca mırıldandım.



Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


9   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   11 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.