Bungo Stray Dogs: Osamu Dazai’s Entrance Exam - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 


           
11.
Gecenin geç saatlerinde döndüm eve ancak kalemim suskun ellerimde
Bu anıları unutabilecek kadar yetenekli değilim yine de yazmayacağım hiçbirini defterime
Yoluma ne tür zorluklar çıkarsa çıksın üstesinden gelmeliyim. Kafama elli litre pislik dökülse de gülmeliyim.
Sessizlik. Ve hala sessiz...


Ajanstaki masamda oturmuş gazete okuyordum.
O olayın sabahından beri televizyondaki ve internetteki haberler olay yüzünden kargaşa içindeydi.
"Yokohama ziyaretçilerinin seri kayıplara karışması davasının kurbanları ölü bulundu."
"Ölümleri tesise önlem almadan giren özel dedektifin kararı yüzünden miydi?"
Fotoğraflar da vardı. Beyaz duman, acı içinde kıvranan kurbanlar, ve kafese sıkıca tutunan ben...
Haber henüz gazetelere çıkmamış olsa da an meselesiydi.
Ajansın telefonu tüm sabah durmadan çaldı. Çağrıların hepsi şikayetlerdi ama yakında bunların yerini yas tutan ailelerin davalarının çağrısıyla değişeceğini düşünüyorum. Üstelik kalan yedi mağdura ne olduğunu hala bilmiyorduk.
Birileri zavallı ruhları zehirli gazdan ölürken fotoğraflamış ve bu fotoğrafları kamuya paylaşmıştı.
Masamdaki telefon çaldı ve beni düşüncelerimden uzaklaştırdı. Ahizeye uzandım ama elime alamadan önce, Dazai telefonu elimden kaptı ve hemen kapattı. Zil sesi kesildi.
"Düşmanımızın amacı buydu bence." diye cıvıldadı Dazai. Elinde bir fotoğraf tutuyordu. "Ama içini rahatlatacaksa söyleyeyim, bu fotoğrafta çok yakışıklı çıkmışsın Kunikida-kun."
Tek söz etmeden fotoğrafı Dazai’nin elinden almaya çalıştım ama çabucak kolunu kaldırarak beni durdurdu. "Bugünlük eve gitmeye ne dersin? Berbat görünüyorsun."
"Eve gidemem. Yapmam gereken işler var."
"Ne kadar da vicdanlısın. Neden, ben – ben, Dazai! – bugün işe gelirken bana iki taş atıldı."
Dışarıya baktım. Birkaç protestocu dışarıda sabahtan beri bağırıyordu. Yarın daha fazla insan geleceğini düşündüm.
"Vicdan mı? Aptal, yapacak çok önemli bir işim var. Suçluyu yakalamalıyım."
"Eh... o da var." Dazai aptalı oynayarak onayladı.
"Bayan Sasaki nerede?"
"Yolda. Dr. Yosano ofisinde onu muayene ediyor şimdi, gerçi ağır yaralanmışa benzemiyor."
"Ona sormam gereken bir şey var."
Ayağa kalktım. Bayan Sasaki şahsen suçluya tanıklık eden tek canlı kişiydi. Suçlunun insanları nasıl kaçırdığı hakkında fikir sahibi olabilirdi.
Dazai’yi doktorun ofisine kadar takip etmek için ayağa kalktığımda gözlerim aniden fotoğrafa takıldı. Bayan Sasaki, diğer kurbanlar ve ben açıkça görülüyorduk ama Dazai’nin göründüğüne dair tek işaret, karenin kenarında ilişen paltosunun ucuydu.
Gizlice çekilmiş bu fotoğraftan saklanmayı nasıl başarmıştı?

***

"Lütfen beni affedin... Keşke daha güçlü olsaydım ama korkarım ki çok zayıfım..."
Bayan Sasaki, doktorun ofisinde otururken kayıtsızca başını eğdi.
"Vücudum doğduğumdan beri oldukça zayıf ve ara sıra kansızlıktan bayılırım. Söz konusu günde zaten iyi hissetmiyordum... muhtemelen bu yüzden bayıldım."
Olay böyle olunca suçlunun insanları nasıl kaçırdığını ya da görünüşü hakkında hiçbir şey öğrenemezdik ama-
"Demek ki baygınken kaçırılmışsınız."
Tanık olacakların sayısı göz önüne alındığında Yokohama İstasyonunun ortasında birilerini kaçırmak imkansızdı. Bilinçsiz bir kadını taşımak dikkat çekerdi. Belki de şüpheli, yetenekli bir azılı suçluydu ya da kurnaz numaralar oynamayı biliyordu-
"Dün için... gerçekten müteşekkirim.... Beni kurtarmasaydınız şu anda burada olamazdım. Ayrıca çok misafirperversiniz ve bana her türlü yardımı yaptınız... gördüğünüz gibi, birlikte kalabileceğim bir ailem veya arkadaşlarım yok."
Bayan Sasaki ince boynunu büktü ve sessiz kaldı. Doğal solgun teniyle, bana ipleri kopmuş bir Batılı kuklayı anımsattı.
Ama kukla değildi ve kopan hayatının ipiydi. Gaddar bir katil canını almaya çalışmıştı ve bu kişinin ne kimliğini ne amacını, şimdi bile kendi hayatını hedefleyip hedeflemediğini bile bilmiyordu.
"Ah, ayrıca dün gece sizinle kalmama izin verdiğiniz için teşekkür ederim... eminim büyük rahatsızlığa neden olmuşumdur."
...Hmm?
"Seninle birlikte kaldım? Seninle birlikte nerede kaldım?"
"Benim evimde." Dazai gelişigüzel, sanki hiçbir şey yokmuş gibi söyledi.
...
...Ve Bayan Sasaki’nin kalacağı en yakın yer orası mıydı?
"Dazai-san... çok teşekkür ederim. Ve... benimle ilgilenmek için bu kadar ileri gittiğiniz için teşekkürler."
Neden Bayan Sasaki’nin yüzü kızarmış ve utanmıştı?
"Sorun ne Kunikida-kun? Çok garip bir yüz yapıyorsun."
"Dazai, sen... kadınlarda biraz fazla hızlı ilerliyorsun, değil mi?"
"Hayır, yanlış anladın!" Bayan Sasaki bağırdı. "İsteyen bendim, o değil. Ben... istedim.."
"Ne demek, benim için zevkti. Kim olsa aynı şeyi yapardı. Ayrıca isteğinizi kabul etmem gayet doğal – tanıştığımız ilk anda sorsaydınız yine teklifinize evet derdim." Dazai sırıtarak cevap verdi.
[img]https://img.wattpad.com/14cf3f184a797b28cc110a58a43698cd00c2064f/68747470733a2f2f73332e616d617a6f6e6177732e636f6d2f776174747061642d6d656469612d736572766963652f53746f7279496d6167652f58565630764a37676f6c573065773d3d2d313230363630313733342e313664656633616266383064623735653738363435353631363833352e6a7067?s=fit&w=1280&h=1280[/img]
...
Sevgilerinde derin olmayan ilişkileri hiç onaylamadım. Erkeklerin ve kadınların ilişkilerinde birbirlerine mütevazı bir şekilde saygı duymaları gerektiğine inanıyordum.
Bu nedenle hep tek gecelik ilişkilere, içgüdülerden kaynaklanan samimiyete ve plansız kıvılcımlara yol açan geçici çiftleşmelere göz yumulmaması gerektiğini düşündüm.
Bu yüzden... Bu yüzden Dazai gibi "sevişebilen" adamları kıskanmadım. Kızmadım da.
Hiç de kıskanmadım.

***

"Ne kadar kederli, sevimli bir bayandı." Dazai, soruşturmaya yola çıkmaya hazırlanmak için doktorun ofisinden dönerken gülümseyerek konuştu.
"Senin tipin miydi?"
"Tüm kadınlar benim tipimdir. Her kadın hayatın kutsal gizeminin kaynağıdır. Ama evet, Bayan Sasaki benimle bir aşıklar intiharında bulunsa gerçekten çok sevinirim."
"Çekirgeyle bile evlenirsin"
Erkek ve kadın arasındaki ilişkinin asil ve güçlü olması gerektiğini düşünüyordum. İlişki, birbirini tamamlayan ve ömürlerini evliliklerine adayan eşler arasında olmalıdır – idealim buydu.
Hatta defterime bile böyle yazmıştım.
"Ya sen Kunikida-kun? Sasaki-san hakkında ne düşünüyorsun?"
"Dava tanığı. Bu kadar."
"Ah, hayal gücün az... ama ideal kadının nasıl biri?"
"Bunu oku."
Defterimi "Eş" sayfasına açtım ve ona gösterdim. Bu konudaki tüm planlarımı içeriyordu.
"Çok uzun! Bunların hepsi mi?!"
Dazai sayfayı okudukça ifadesi soluklaştı.
"... Vay. Oha, oha. Tam senlik... Çüş."
"Neden böyle tepkiler veriyorsun? Garip mi?"
"Hayır, bence iyi. Yazılanların hepsi tüm erkeklerin katılacağı konular..."
"Öyleler, değil mi? İdeal kadını aramanın nesi yanlış var?"
"Katılıyorum, tamamen katılıyorum Kunikida-kun. Ama eğer bir şey söylemem gerekirse – lütfen asla, asla diyorum, bu sayfayı hiçbir kadına gösterme. Senden korkar. Ben bile ’Bu dünyada öyle birisi yok’ diye bağırmaktan kendimi zar zor tutuyorum."
Gerçekten mi?
"Tamam, anladım, anladım. İşe dönelim. İnsan kaçakçısı hakkında ipucu arıyoruz. Henüz hiçbir şey fark etmedin mi Dazai?"
"Bir şey buldum."
"Ne?"
"Eğer ideal kadınını arıyorsan önce o gözlükleri çıkar." Dazai çabucak gözlüklerimi kaptı ve kendi taktı. Neresinden bakarsam bakayım hiç yakışmadılar.
"Yeter artık! Gözlüklerimi geri ver!"
Gözlüklerimi takmak işime engel olmadığı sürece sorun değildi. Değiştirsem kimsenin umurunda olmazdı.
Bununla birlikte, gözlüklü Dazai görmesi komik bir manzaraydı. Nasıl becerdiyse normalden daha aptal görünmeyi başarmıştı.
"...Gözlük?"
Gözlükler... Kurbanların fotoğrafları... Yüzleri... Kamera kayıtlarında... Otelin-
"Ne oldu, Kunikida-kun?"
Kaybolanların hepsi, kaldıkları yerden yaya ayrıldıktan sonra kayıplara karıştı. Hepsi Yokohama’da yalnızdılar. Ve hepsinin görüntüleri otel güvenlik kameralarından alınmıştı.
"Gidelim, Dazai." Gözlüğümü aldım ve geri taktım. "Suçlunun kim olduğunu biliyorum."

***

Tuzlu rüzgar, Yokohama limanından esti. Dazai ve ben nehir ağzına yakın su kenarında durduk.
Güneş gökyüzünde çoktan yükselmişti ve bulutlar, içinden beyaz ışığın geçip üzerimize yağdığı mavi bir taban oluşturuyordu. Ama havanın aksine kalbimdeki fırtına şiddetlendi.
Tanıdık bir taksi önümüzde durdu.
"Ah, kimleri görüyorum! Dedektif Kunikida! Buyrun, binin lütfen." Dedi, tanıdık şoför bizi arabaya sokarak. Hemen bindik.
"Seni dar vakitte çağırdığım için özür dilerim."
"Dert etme, acil mesele dediğin an sizi seve seve ister cehenneme ister açık denize götürürüm, Dedektif Kunikida! Şimdi, bana bugün nereye gideceğimizi söyle de hemen yola çıkalım. Hiçbir yoldan sapmayacağım, hatta senin için hız sınırını bile aşacağım!"
"Hız sınırına dikkat edin. Aslında, daha önce tartıştığımız Yokohama turist vakasının seri ortadan kaybolmalarından sorumlu suçluyu bulduk."
"Ne?! O terk edilmiş hastanenin raporuna da göz attığımı biliyor muydun? Zavallı insancıkların hayatta kalamaması yazık olmuş... Hadi, o suçluyu yakalamaya gidelim! Kaçmaması için acele etmeliyiz - bu yüzden lütfen bana nerede olduklarını söyleyin. Bana bu korkunç adam kaçırma olaylarının nerede gerçekleştiğini söyleyin lütfen!"
"Tam burada."
"Huh?"
"Suçlu sensin. Ve adam kaçırmalar burada, bu takside gerçekleşti."
"Ne... Ne demek istiyorsun? Ben – anlamıyorum."
"Düşündüm taşındım... bu şehirde kim fark edilmeden insanları birer birer kaçırabilir? Ve Yokohama’nın neresinde kurban başka bir yabancıyla aynı odada yalnız kalırken önlem almaz? Cevap, tam burada. Kurbanları uyku gazıyla bayılttın ve kaçırdın. Maske taktığın için uyku gazı sana etki etmedi."
"Hayır... hayır hayır hayır, lütfen bir saniye bekle. Kurbanların yürürken ortadan kaybolduğunu ve herhangi bir araca bindiklerine veya binaya girdiklerine dair hiçbir bir kanıt ya da kayıt bulunmadığını duymuştum. Tüm kurbanların bu taksiye bindiğini kanıtlayabilir misin? Bir telefon görüşmesinin kaydı mı vardı yoksa birisi kurbanları binerken mi görmüş?"
"Doğru. Her kurbanın bu taksiye binmiş olduğu aşikâr. Yine de şehir polisi konuyu kaç kez araştırdıysa da kanıt ortaya çıkmadı. Bunun nedeni, kaçırma olayının inandıkları günde gerçekleşmemiş olması. Kurbanların sizin taksinize bindiği gün, ortadan kayboldukları gün değil."
"Ne...demek istiyorsun?"
"Aman Kunikida-kun..." Dazai araya girdi. "Eğer sorularını tek tek cevaplamaya devam edersen tüm günümüzü harcarız. Her şeyin nasıl gerçekleştiğini anlatayım."
"Şoför Bey, günlük işlerinizi yaparken belirli bir müşteri tipi arıyorsunuz. Kriterlerin basit. İlki Yokohama’ya yalnız gelmiş olmalılar ve otele gitmek istemeliler. İkincisi, yüzlerinin bir kısmı gözlük, şapka veya güneş gözlüğü ile kapalı olmalı. Üçüncüsü, boylarının boyunuz civarında olması gerekiyor. Minyon bir adamsınız, bu yüzden bu kriter kadınlar için de geçerli. Böylece kimse mağdurlarla olan ilişkini anlamayacaktı ve soruşturmayı saptırabilecektin."
"Ne... neyden bahsediyorsun sen?"
"Ah, itirazınızı dile getirmeden önce ben bitirene kadar bekleyin. Vaktinin çoğunu bu bölgede geçiren bir taksi şoförüsün. Kabaca bir tahmin sadece, ancak birkaç günde bir bu kriterlere uyan birini bulduğunu varsayıyorum. Size ’İşte!’ dedirten birini bulduğunda, o zaman aynen Kunikida’nın dediği gibi olur; arabayı sinir gazıyla dolduruyorsun. Sonra saklandığın yere gidiyorsun, kurbanı orada tutup kıyafetlerini ve eşyalarını çalıyorsun. Bu yüzden terk edilmiş hastanede herkes iç çamaşırlarıylaydı, değil mi? O halde şimdi küçük numaranın sırrını açıklama vakti geldi."
Dazai devam etmeden önce bariz bir zevkle ellerini çırptı.
"Kurbanın kıyafetlerini giyiyorsun ve kendini kurbana dönüştürüyorsun. Tıpkı dün gece bahsettiğin gibi, yüz makyajı ve yanak veya vücut dolgusu ile dönüşümler mümkün. Muhtemelen deneyimlisin ve bunun da ötesinde, yalnızca inandırıcı bir şekilde taklit edebileceğinden emin olduğun kişileri seçtiğini varsayıyorum. Her halükarda amacın, yalnızca güvenlik kamerasını değil, insanları da kandırmak. Kurbanın kalmayı planladığı otele gidiyorsun ve kasten kendini güvenlik kameralarına gösteriyorsun."
Soruşturmanın görüntülerini hatırladım. Şimdi düşündüm de, on bir kurbandan altısı gözlük ve ikisi de güneş gözlüğü takıyordu. Toplam sekizi tesadüf olamayacak kadar yüksek bir rakam. Geri kalan üçü şapka takıyordu ya da kameralarda yüzlerinin bir kısmı dışında tamamını gizleyecek kadar uzun saçları vardı. Her kurbanın basit görünen bu kıyafetleri giymelerinin sebebi mağdurları özenle seçmesinden dolayıydı.
"Sonrası basit, değil mi? Kurbanın bavulunu otel odasına bırakıp ertesi gün yüzsüzce ayrıldın. Bu nedenle güvenlik kameralarına yakalandığı, otele giriş yaptığı ve ayrıldığı sırada kurbanın kılık kıyafeti tıpatıp aynıydı. Bu yüzden polis ancak sen otelden ayrıldıktan sonra mağdurların izini sürmeye devam etti. Elbette seni bulmaları mümkün değildi. Yokohama’yı avucunun içi gibi biliyorsun, fark edilmemek için nereye gideceğini ve güvenlik kameraları seni yakalamadan nereye kaçacağını biliyorsun. Polis, isterse yüzleri mosmor olana kadar arayıp soruştursun, bulabilecekleri tek şey kurbanın kendi rızasıyla iz bırakmadan ortadan kaybolmayı seçmiş olmasıdır."
"Efendim, abartmayın. Bu – uydurduğunuz teori, kanıtsız bir hipotezden başka bir şey değil – evet, kanıtınız yok."
"Acaba öyle mi? Bayan Sasaki’yi kaçıran kişi olman da mümkün."
Bu noktada Dazai’nin yerini aldım ve açıklamaya devam ettim.
"Bayan Sasaki’nin istasyonda bayılması kaçırılmasını basitleştirdi. - senin için ne büyük talihti. Normalde, birinin bayılması gibi acil durumlarda yakınlardaki birisi ambulans arar. Ancak ambulansın hastaneden gelmesi zaman alır. Bayan Sasaki taksilerin beklemede, her an yola çıkmaya hazır olduğu istasyonda bayılmıştı. Zaman kazanmak adına hayırsever bir taksi şoförünün aracına binmesine karar verildi. Sen de yüzsüzce kızı alıp gittin. Onu hastaneye götüreceğini söyledin ve dediğini de yaptın - tek fark götürdüğün hastanedeydi."
"Ben...." şoför sanki bir şey söylemek istiyormuş gibi konuşmaya başladı ama ağzından başka bir söz çıkmadı. Yüzündeki ifade okunamıyordu.
Gözlerimi arabanın döşemesinde gezdirdim. Bir çatlağa belli belirsiz yapışmış beyaz bir parça buldum ve parmaklarımın arasına sıkıştırarak tuttum.
"Eğer kendini yetkililere teslim edeceksen, bir an önce gitsen iyi olur. Kanıtlar er ya da geç ortaya çıkacaktır. Örneğin, burada, bu arabada... Suçları işledikten sonra temizlediğini sanıyordum ama hala gaz kalıntıları var. İzleri analize verdiğimde kimyasal yapılarını hemen anlarız."
Sürücü, sanki yaptıklarını kabul etmek zorunda kalmışçasına omuzları çöktü. "Ben... böyle bir şeyi hatırlamıyorum. Belki müşterilerimden birisi unutmuştur. Bu da olabilir. O parçayı kanıt sayamazsınız."
Ancak cevabı aynı zamanda suçlarının itirafı sayılırdı.
"Kanıt olmasa bile suçlu senden başkası olamaz."
Delillerimi açıklamaya devam ettim."Dazai’nin az önce kabaca belirttiği yöntem, yalnızca sizin taksinize binenler için geçerli. Kurbanlardan ikisinin şoförlüğünü yaptığını söylemiştin, diğer dokuz kurbanın aracına bindiğini de kabul etmiş oldun."
"Müfettiş Kunikida. Elle tutulur bir kanıtınız yok."Şoför konuşurken benimle göz göze gelmeyi reddetti."Söylediklerinin hepsi ikinci dereceden kanıt. Evimde ne silah buldunuz ne de suçu işlediğimi gösteren kaydınız var. Siz beni suçlasanız bile suçlu bulunmam mümkün değil."
Şimdi susma sırası bendeydi.
Dedikleri tamamen doğruydu. Şoföre suçlu diyebilmem için kurbanları ve sürücüyü birbirine bağlayan kan lekeleri, parmak izleri, video görüntüleri ya da makul bir itiraf gibi kanıtlara ihtiyacım vardı. Şimdiye kadar bulduklarımız somut delil olarak nitelendirilemezdi. Elle tutulur kanıtlar olmadan dava yerinde sayıklardı. Sürücünün sözlerine bakılırsa, tüm kanıtlar büyük ihtimalle çoktan yok edilmişti.
Adam beklediğimden daha kurnazdı. Ne yapacaktım-?
Ama sonraki sözleri beklediğimden farklıydı.
"Müfettiş Kunikida... birbirimizle bir anlaşma yapalım. Şartlarımı kabul ederseniz, kendimi yetkililere teslim ederim."
"Nedir?"
"Şartlarım şöyle, Silahlı Dedektiflik Ajansı beni koruma görevini üstlenecek ve güvenliğimi garanti edecek. Savcı soruşturmayı bitirdikten sonra bana yetmiş iki saat tanık koruması sağlayacaksınız."
"Koruma mı? Niçin?"
"Benim... fazla zamanım kalmadı. Öldürüleceğim. Beni öldürecekler."
"Bekle, anlayamıyorum. Baştan başla. Kim, neden sizi hedef alıyor?"
"Onlarla iş yapmadım... Karaborsada onaysız organ sattım diye küplere bindiler! Ölüme mahkumum... mahkumum... Size söylüyorum, alıcılarım bile artık benimle iletişime geçmiyor. Beni terk ettiler! Neden bilmiyorum... yakalanmamam gerekiyordu... ama artık peşimdeler."
"Şimdi anlıyorum," dedi Dazai, bir eliyle çenesini tutarak başını salladı.
"Hey, Dazai, ne zırvalıyor bu? Ne demek istedi?"
"Demek böyleydi. Kurbanların bedenlerini yasadışı organ ticareti yapan bir kuruma satıyordu. Ama bir ay geçmeden piyasayı fazla malla doldurdu, bu yüzden organ fiyatları düştü. Büyük bir şirketin bir ürünün tedarikinde piyasada iyi bir kontrole sahip olduğunu varsayalım ancak tek bir kişi aniden bu pazarı istila ediyor. Sonrasında ne olur sence?"
"Şirket – öfkelenir mi?"
"Meşru işletmeler bunu sağlıklı bir rekabet olarak görür. Ancak yerel halktan beslenen karaborsa şirketlerinin para birimi kan ve şiddettir. Ve biri kendi bölgelerine girdiğinde öfkelenirler-"
Tam o sırada arabaya bir şey çarptı.
Daha doğrusu, birkaç şey defalarca arabaya çarptı. Tiz bir ses yankılandı.
Taksinin sağ tarafı sallandı. Pencerenin kırılış sesi, araca sıkılan mermilerin sesine eşlik etti.
"Ateş ediliyor! Eğil!" diye bağırdım. Cam kırıkları içeri düştü ve araba sanki çekiçle dövülüyormuşçasına sarsıldı.
"Geldiler! Tanrım, yardım et... Ölmek istemiyorum!"
Sürücü kapısını açıp kaçtı.
"Hey bekle!" Arkasından bağırdım ama artık çok geçti.
"Kunikida, gerçeği bulmaya bu kadar yakınken sürücünün ölmesine ya da kaçmasına izin veremeyiz! Düşman yakalamadan onu bizim yakalamamız gerekiyor."Arabanın zemininde yüzükoyun yatan Dazai bağırdı. Hiçbir şey söylemesem de hemen anladı. Zor durumdaydık! "Şoförün peşinden gideceğim, saldırganları halletmen gerekiyor!"
"Bekle, yalnız savaşman tehlikeli! Dazai!"
Dazai, söylediklerimi duymazdan gelerek gitti. Bir çaylağın ilk silahlı kavgasını yalnız yapmasını engelleyemedim ve gerçekten de ayrılmaktan başka seçeneğimiz yoktu. Öyle olsun diye düşündüm.
Küfürler ederek kavgaya gireceğim saldırganlara baktım. Siyah giysili ve siyah gözlüklü, yabancı, kaçak makineli silahlarla silahlanmış üç kişi vardı. Acımasız tavırları, üst düzey becerileri ve sokağı göz açıp kapayıncaya kadar silahlı çatışma sahnesine çevirebildiklerini anlayınca fark ettim-
"Kahretsin! Liman Mafyası!"
Liman Mafyası, merkezi Yokohama limanına yakın bir suç örgütüydü. Tüm yerel suç örgütlerinin en zalimi, en acımasızıydı. Patronunun emirleri, düşmanlarını yakıp yıkmak için kullanılan mutlak kanunlardı. Diğer organizasyonlara kıyasla açık ara Yokohama’nın en çok korkulan gruptu.
Ve ben de bu organizasyonun silahlı üç üyesiyle karşı karşıyaydım. Kaybettiğim her vakit beni ölümüme yaklaştırıyordu.
"Yalnız Şair - Şok bombası!"
Sözcüğü defterimin sayfasına yazdım, yırttım ve odaklandım. Kâğıt dalgalandı ve yumruk büyüklüğünde bir bombaya dönüştü.
El bombasını Mafya üyelerine doğrulttum ve kırık camdan dışarı fırlattım.
Bomba, düşmanın yakınında patladı ve öyle bir parlama ve gürleyen bir kükreme yarattı ki yakınlarda rahatsızlığı olan birisi varsa kalp krizi geçirmesinden korktum. Mafya üyeleri çömeldi ve başlarını tuttu, karşı saldırıya geçemiyorlardı.
O anda arabadan atladım ve onlara saldırdım. En yakındaki kişinin boynunu dirseğine indirdim ve yere vurdum; yanındakini tekmeledim.
Son kişi silahının namlusunu bana doğrulttu. Gövdemi eğerek mermiden kaçtım.
Saldırısı yüzünden dengesi bozulunca bileğini tutup büktüm. Onu yana doğru çevirirken öne doğru çektim ve shihou nage tekniğiyle fırlattım.
Mafya üyesi havada uçtu, kafa üstü yere çarptı ve hemen bilincini kaybetti.
"Çok şükür"
Her birinin baygın olup olmadığını kontrol ettikten sonra taksiye geri döndüm.
Dazai de çabalarında benim kadar başarılı olursa...
Birden arkamda büyük bir uğursuzluk hissettim.
Arkama bakmadan hemen kenara atladım. Az önce durduğum yeri sel gibi akan bir karanlık kapladı.
Karanlık, arabaya çarptı ve arabayı ikiye böldü.
Araba ikiye bölündü, kesitten akslar ve vidalar döküldü, havaya uçarken yere saçıldılar. Şaşıracak zaman yoktu. Yakındaki bir tabela ve korkuluk paramparça olurken kaçmaya devam ettim.
Yerde dönerken, uzaktan siyah bir paltoya sarılı küçük bir genç adamın öksürdüğünü gördüm.
Hissettiğim uğursuzluğun kaynağı oydu.
Bir kez daha öksürdü ve konuşmaya başladı, "Bu üçünü anında yenmeyi başaracak kadar güçlü bir yeteneğin varmış. Ama şimdi benim Rashoumon’umla yüzleşeceksin."
Genç adam silah taşımıyordu ve dövüş pozisyonuna da geçmedi ama yine de ara sıra öksürerek bana doğru ilerledi. Adamda korkunç bir aura, fırtınayı andıran öfke ve kuduz bir köpeğin uğursuzluğu vardı.
Siyah, Batı tarzı bir palto giyen adam kısa boyluydu. Karanlık bir girdaba benzeyen yeteneği... Liman Mafyasının Kerberos’u...
"Sen – Ryunosuke Akutagawa’sın!"
"Doğru. Bölgemize girebileceğine inanacak kadar aptal bir adamın kellesini almak için patronumun emriyle geldim. O nerede?"
"Burada değil. Seni görünce kuyruğunu bacaklarının arasına alıp kaçtı.
Gözlerimi Akutagawa’dan ayırmadan taksi şoförünün kaçtığı yönü işaret ettim. Bir an bile olsa başka tarafa bakmaya cesaret edemedim.
Beterin de beteriyle karşı karşıyaydım. En hazin suçlular bile "Akutagawa" adını duyduklarında ağlayıp kaçarlardı.
Kara dişli cehennem köpeği. Yıkım ve felaket yeteneğinin kullanıcısı... Trajedinin ve umutsuzluğun habercisi... Akutagawa’ya takılan isimleri saymaya zaman yetmezdi.
Kendisiyle ilk karşılaşmam olmasına rağmen taksiyi ikiye ayırması, kulaktan dolma söylentilerden çok daha tehlikeli olduğunu bana kanıtladı. Ne yapabilirdim ki?
Basit. Akutagawa insan kaçakçısına odaklanmıştı, bana değil. İnsanları kaçıran birini Akutagawa gibi tehlikeli bir düşmana karşı korumak için hayatımı tehlikeye atmam mantıksızdı. Onu şoföre yönlendirmek en iyi seçeneğimdi.
"O adam bir tanık. Kaçırılan diğer kurbanların yerini belirleyene kadar öldürülmesine izin veremem. O adamın peşinden gitmek istiyorsan önce beni yenmen gerekecek."
"Bir katil için hayatını tehlikeye mi atacaksın? Ne kadar aptalsın."
Kahretsin. Neredeyse tam bir aptaldım.
Silahlı Dedektiflik Bürosu’nun çalışanı dava tanıklarının suçlular tarafından katledilmesine izin vermemelidir.
"Olması gerekeni yap." Bu sözler defterime kazınmıştı.
Akutagawa’nın paltosu dalgalandı. Sanki intikama aç binlerce ruh bir anlığına toplanmıştı. Giysi kumaş şeklini bırakarak bıçaklara ve keskin dişlere dönüştü.
"Liman Mafyasının köpeği, Ryuunosuke Akutagawa, savaş benimle"
"Elinden geleni ardına koyma, Silahlı Dedektiflik Ajansının üyesi, Doppa Kunikida."
Adamdan siyah bıçaklardan oluşan bir tufan çıktı ve göz açıp kapayıncaya kadar ilerlemişti.
Yana atladım. Bıçakların bir kısmı elbiselerimi yırttı ve geri kalanı arkamdaki duvara delikler açtı.
Bıçaklar yeni bir saldırı için dönerken hemen defterime kelimeleri yazdım ve sayfayı yırttım.
Sayfa havada dalgalandı ve kanca tabancasına dönüştü. Tetiği sıkarak kancayı fırlattım.
Ancak kanca, Akutagawa’ya çarpmadan hemen önce görünmez bir bariyer tarafından durduruldu ve itildi.
"Ne...?!"
Adam kendisini savunmak için hiçbir harekette bulunmamıştı. Bu da yeteneğinin bir parçası mıydı?
Ben teli tamamen sarmadan önce Akutagawa’nın paltosunun bir kısmı aç bir canavarın kafasına dönüştü. Canavar uludu ve başı öne doğru fırladı. Hızlıydı!
Bir kez daha yana sıçradım ama sağ omzuma bir diş saplandı. Yaramdan kan aksa da kanamayı durdurmak için zamanım yoktu. Canavarın sonraki saldırısından kaçtım, bu sefer arkamdan geliyordu. Karşı saldırıya geçecek, hatta mesafeyi kapatacak zamanım bile yoktu!
"Sadece kaçacak mısın, Ajansın adamı? Yorulmadın mı?" diye sordu Akutagawa. Ben oradan buraya zıplarken kılını dahi kıpırdatmadan dimdik duruyordu.
Yanaklarımdan soğuk terler aktı. Güçlüydü.
Ona vurmak gibi bir amacım olsaydı karanlığın ölümcül bıçaklarına birkaç metre yakınlaşmam gerekirdi ama bana saldırmaya devam ettiği sürece kaçmaktan başka çarem yoktu. Ayrıca sıkılan mermileri kolayca geri püskürtebilirdi. Ve şansıma, doğru nişan alsam bile o gizemli engel meselesi vardı. Adamın zayıf noktası yoktu.
Bıçaklardan gelen saldırılardan kaçmaya devam ettim ama yola düştüğüm anda vücudumda açıklayamadığım bir ürperti hissettim.
Siyah bıçaklar mızraklar gibi kaldırımı delip geçti.
Dikkatim havadakilere odaklanırken, diğer bıçaklar yerin altından çıkmıştı!
Tekrar zıplamaya çalıştım ama ağırlığım beni yere çekti. Geç kalmıştım!
Bıçaklardan biri gövdeme sapladı ve diğer taraftan sırtımı deldi.
"Gah...!" Şiddetli ağrı görüşümü bulandırdı.
[img]https://img.wattpad.com/87cc763033fcd37e7677049676ab8b2fad708d6a/68747470733a2f2f73332e616d617a6f6e6177732e636f6d2f776174747061642d6d656469612d736572766963652f53746f7279496d6167652f44554c53416d4f44667a457558773d3d2d313230363630313733342e313664656633633163623465336635333735393738313531343332312e6a7067?s=fit&w=1280&h=1280[/img]
Dayanamadım. Dizlerimin üzerine düştüm. Hareket etmeyi bıraktığım an işimin bittiğini biliyordum ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
Rashoumon’un siyah kumaşı boynuma dolandı. Beni kaldırdığında ayaklarım artık zemine değmiyordu. Kumaş yılanın elmas şeklindeki kafasına benzer bir şekle büründükten sonra beni şiddetle yakındaki duvara çarptı.
"Kolay lokma çıktın. Sanırım dedektifliği gündelik iş olarak yapıyorsun? Bu gidişle boynunu kıracağım."
Siyah kumaş daraldı ve dünyam kırmızıya boyandı.
"Kimsenin... işimize... karışmasına... izin vermeyeceğim!"
Giysi parçası boynumu daha da sıkarken, hala sağ elimde tuttuğum kanca tabancasını sıktım. Ama hedefim bu sefer Akutagawa değildi.
Kanca Akutagawa’yı geçti ve binanın yan tarafında akan su borusuna çarptı. Boru patladı.
"Ne...?!"
Akutagawa kendini sudan korumak için kolunu kaldırdı ama yüksek basınçlı su hem onu hem de yolu ıslattı.
"Aptal herif. Küçücük su sıçramasından irkileceğimi mi sandın?"
Diğer elimle defterimden bir sayfa daha yırttım. Daha önce kanca tabancasını yazdığım sırada ikinci bir kağıda başka bir şey yazmıştım.
"Yalnız Şair- şok tabancası!"
Kağıt anında taşınabilir bir yüksek voltajlı şok tabancasına dönüştü. Silahı güç tuşunu açtım ve su birikintisine sıktım.
Bam! Yerde yıldızlar parladı.
"Nnnnnnnuuuuaaaaghhh?!"
İletken su, mor ve beyaz ışık demetlerini yaydı.
Yılanlar gibi kıvrılan ve dalgalanan mor yıldırım, Akutagawa’nın sırılsıklam vücudunu sardı.
Gökyüzündeki kardeşinin mor ikizi, ikinci bir güneş buharlarla patlayarak yolu aydınlattı ve yavaş yavaş gözden kayboldu.
Rashoumon’un boynumdaki kumaşı gevşedi ve yola düştüm. Akutagawa’yı izlerken ağrıyan boynuma ve yarama bastırdım.
Yere çömeldi. Tüm vücudundan beyaz duman ve buharlar yükseliyordu.
"Gh... Ga ha ha!"Akutagawa öksürürken, omzu titrerken bile kıkırdıyordu. Elektrik çarptıktan sonra hareket edebilir miydi ki?
"Bakıyorum da Ajans yalnızca bir grup soytarı değilmiş. Muhteşem. Gerçekten, gerçekten muhteşem."
"...Eğer savaşmaya niyetliysen, benimle bir kez daha savaş. Defterimde sana ayıracak çok sayfa var."
Kollarımı bir kez daha kaldırdım ve kanca tabancasını bir kez daha doğrulttum.
"Elbette, beni yok edecek yeteneğin olup olmadığını test etmek isterim... ama ne yazık ki, istenmeyen bir misafirimiz var."
Akutagawa’nın baktığı yere gözlerimi çevirdim ve sirenler çalan bir devriye arabasının geldiğini gördüm. Sanırım polis silahlı kavgamızın haberini almıştı.
"Beni yakalamadan önce kaçmalıyım. Şimdilik işimiz burada bitsin. Yakında yine devam ederiz."
Döndü, hala öksürürken gitti. Sanki savaştan değil de yürüyüşten dönüyormuş gibi rahatlamıştı. Bu adam için savaşmakla kaçmak arasında pek büyük bir fark yokmuş gibi görünüyordu.
"Onunla tekrar karşılaşma ihtimalinden hoşlanmıyorum..."
Geri çekilmesini izlerken dizlerimin üzerine düştüm.
Liman Mafyasından Akutagawa ile yüzleşmiştim. Söylentiler yalan değildi, hayır - söylentilerin hakkını verdiğinden daha beter bir cehennem köpeğiydi. Rövanş falan istemiyordum.
Tek istediğim eve gidip ölü gibi uyumaktı.
Yine de uyumadan önce yapacak çok işim vardı, bu yüzden nefes alış verişim düzene oturduktan sonra bir kez daha işe koyuldum. Bu karşılaşmanın ayrıntılı bir raporunu hazırlamam gerekiyordu. Teşkilatın revirinden midemdeki yara için ilk yardım kiti aldım ve ofise döndüm. Dazai bir fincan çay yudumlarken bana ilk işini bitirdiğini söyleyen memnun bir ifadeyle oturuyordu.
"Dazai. Sanırım taksi şoförünü yakaladın."
"Tabii yakaladım. Onu hemencecik zapt edip polise teslim ettim. Baya mutluydu; Ne de olsa Liman Mafyası suikastçıları polisin koruması altında ona ulaşamaz."
Rahatladım. Dazai ilk karşılaştığımız zamanki göründüğü kadar aciz bir aptal değilmiş.
Dazai’nin mafya saldırısını tahmin ettiği için kaçtığından şüpheliydim, ancak ayrılmak için uygun bahanesi ve dava sorunsuzca çözüldüğünde gereksiz endişelendiğimi anladım.
"Yani bu dava dizisinin suçlusu taksi şoförüydü, ha? Amacı bu muydu?"
İliklerimize kadar çalışmamıza ve bir o yana bir bu yana koşuşturmamıza rağmen hiçbir ödül alamamıştık. Polis bize ufak bir teşekkür hediyesi verecekti ya da takdirlerini sunacaktı ve son. Bitti.
"Bugün daha fazla dışarı çıkmana gerek yok. Rutin işlerimizi bitirdikten sonra birer içki içelim."
"Hesaplar senden mi?" Dazai aniden gülümseyerek sordu.
"Beni etkilemeye çalışanın sen olman gerekmiyor mu? Ama tamam, şimdilik ödeyeceğim, bu yüzden yarın işini ciddiye almalısın."
Masama döndüm ve kalan işlerimle ilgilendim.
Bana verilen belgelere bakarken iş telefonu çaldı. Bu rapor için davayı yazdım.
Bilgisayarıma baktım ve bir e-posta geldiğini gördüm. Özellikle endişelenmedim, içeriğini gözden geçirdim. Okumayı bitirir bitirmez baştan başladım ve düzgünce okudum.
"Dazai" dedim ve nefes almayı bıraktığımı fark ettim. "İçmeye falan gidemeyiz. Yapacak bir işimiz var."
"Ay, ne? Gitmeye o kadar hazırım ki şimdiden midemde sake şeklinde bir delik var."
"İş isteği geldi. Harabeyi araştırmamızı isteyen aynı isimsiz kişiden gelmiş."
Boğazım kurumuştu. Dilim damağıma yapıştı. Sonraki kelimeleri söylemek istemedim.
"İş, bir bombayı etkisiz hale getirmek. Yarın gün batımına kadar devre dışı bırakamazsak yüzden fazla insan ölecek."

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   4 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.