Bungo Stray Dogs: Osamu Dazai’s Entrance Exam - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




5   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   7 


           
13.
Uzun zaman sonra eve döndüğüm evde kalemimi ilk kez bu sayfalarla elime alıyorum.
Hayattaki en basit yol, günün olduğu gibi geçmesinden tatmin olmaktır.
Başkalarının yardımıyla ölecek olanları kurtardık. Ancak kurtarılamayanları diriltilemeyiz.
Gerçeklik böyledir. Sorunların kaynağı ise gerçekliğin kendisidir. Hakikatten sapmak insanlar arasında sorunlara yol açar. Gerçek insanı etkilemez çünkü nasıl bir hakikat olursa olsun yaşam ve ölüm değişmezdir.
Göremediğimiz için bu gerçekleri kimse bilmiyor.
 

Ve böylece dava kapandı.
O zamandan beri Ajansla beraber olayların sonuçlarıyla ilgilenmekle meşguldük. Polise ifade verdik, haber ajanslarıyla uğraştık: iş unvanımın özel dedektif olmasına rağmen yapmam gereken pek çok masa başı iş vardı. İşim başımdan o kadar aşkındı ki hissettiklerimi düşünecek vaktim yoktu.
Bitirilmesi gereken yığınla ofis işi olduğunu gören Dazai “araştırması gereken bir şey” olduğunu söyleyip hızla hiçliğe kayboldu. O adamı elime bir geçirirsem gırtlağını sıkacağım.
Uçağın neredeyse düştüğüne pek çok insan tanık olmuştu. Haberler, saldırıdan yabancı illegal bir örgütün sorumlu olduğunu söyledi ve Dedektiflik Ajansının liderlerini yakalamakta öncülük ettiğini belirtti. Silahlı Dedektiflik Ajansı, eşi benzeri görülmemiş bir felaketi önlediği için alkışlara tutulurken dahil olmamızdan dolayı acımasız olaylar zinciri için bizi suçlayanların sayısı da az değildi. Ara sıra terk edilmiş hastanedeki vaka için hala tepki görüyorduk.
Her zamanki günlük görevlerimi ve raporlarımı bitirdiğim bir günde başkan beni ofisine çağırdı.
“Siz mi çağırmıştınız?” İçeriye girmeden önce eğildim.
“İş nasıl ilerliyor?” diye sordu başkan, gözlerini masasındaki belgelerden kaldırmamıştı.
“Her zamanki gibi meşgulüz. Ve bu da yetmezmiş gibi Dazai kaçtı. Ofis işinden nefret ettiğini söyleyip tüm evrak işlerini çalışanlarımızın birisinin üstüne atmış. Ayrıca bir şekilde Askeri İnceleme ve Soruşturma Dairesi Başkanlığına vermesi gereken ifadeleri vermeden sıyrılmayı başarabilmiş. Sanırım onu bir tencere kaynar suda haşlarsak düzelebilir, ama öldürmemek şartıyla. Ölmekten keyif alırdı.”
“Polisin bulamayacağı ıssız bir yerde yaptığın sürece sorun yok.”
Bana dönmeden önce Başkan tüm belgeleri toplayıp bir zarfta mühürledi.
“İyi iş çıkardın. Askeri İnzibat generallerinin birisinden doğrudan mansiyon ödülü bile aldık. ‘Dedektiflik Ajansı, başkalarına örnek teşkil ediyor.’ dedi. Böylece omuzlarımdan ağır bir yük de kalkmış oldu. Bir an için… Ajansı kalıcı olarak kapatmayı bile düşünüyordum.”
Ah…
Ben bir şey söyleyemeden Başkan konuşmaya devam etti.
“İnsan hayatından değerli hiçbir ajans yoktur. Organizasyonumuzun devamlı varlığı insanların hayatını riske atacaksa en iyi çözüm faaliyetlerimizin durdurulması olurdu… fakat her şey çözüldü. Hepsi sıkı çalışman sayesinde, Kunikida.”
Parmaklarıyla kaşlarını ovuşturdu. Başkan işle ilişkin endişelerini asla dile getirmezdi… ama biraz yorgun olmalıydı.
“Peki Kunikida, ödevinin cevabını bulabildin mi?”
Ödevim…
-“Giriş Sınavı”
…Dazai’nin Ajansa uygun olup olmadığını belirlemek için Başkanın bana verdiği görev.
“Dazai’yi soruyorsanız çoktan yanıtımı hazırladım: O adam berbat birisi. Emirlerimi görmezden geliyor, iş esnasında canı istediği gibi gözden kayboluyor, intihara takıntılı, gördüğü her kadına asılıyor, fiziksel güç gerektiren işleri yapmayı reddediyor ve düpedüz tembelin teki. Kesinlikle topluma uyum sağlayamaz. Başka bir işte kovulamadan önce üç gün dayanabileceğinden bile şüpheliyim.”
Hazırladığım kararı açıklamadan önce bir süreliğine durakladım.
“…Ama dedektif olarak olağanüstü bir yeteneğe sahip. Birkaç yıl sonra şüphesiz en iyi dedektiflerimizden birisi haline gelecektir. Testi geçti.”
“Anladım. Kararına güveniyorum.”
Başkan, onay mührüyle damgalamadan önce kalemi kabul formunun üstünde kaydı. Dazai Osamu resmi olarak Dedektiflik Ajansına kabul edilmişti.
“Bu arada efendim, sorun olmayacaksa günün sonrası için izin istiyorum.”
“İstediğini yapabilirsin. Önemli bir şey mi var?”
“Yapmam gereken… bir işim var.”
 
***
 
Korudan geçtikten sonra limana bakan bir mezarlığa vardım. Küçük mezarlar, denizden yansıyan ışıklarla yamaçta sıralanıyordu. Yeni bir mezar taşını görene kadar mezarlar arasında ilerledim. Çiçekleri yerleştirdim, sonra ellerimi birleştirdim.
“Kurbanlardan birisinin mezarını mı ziyaret ediyorsunuz, Dedektif Kunikida?” dedi net bir ses.
Sese karşı gözlerimi açınca yanımda beyaz bir kimono giyen Sasaki-san’ı gördüm. Sağ elinde bir buket beyaz kasımpatı tutuyordu. Çiçeklerimi, benim yerleştirdiklerimin yanına koyduktan sonra yavaşça gözlerini kapattı.
“Kimono’da daha da güzel gözüküyorsunuz.”
“Daha uygun bir yas elbisesi giymeliydim muhtemelen ama ne yazık ki tek elbisem bu… Dedektif Kunikida, kurbanların mezarlarına hep çiçek götürür müsünüz?” Sasaki-san ile terk edilmiş hastanede kaçırılıp öldürülen kurbanları onurlandırmak için buradaydık.
“Evet. Belirli bir sebebi yok, sadece yapmam gerekiyormuş gibi hissediyorum.”
Tek kelime etmeden bana bakıp gülümsedi. Orman yolundaki ağaçlar hafif okyanus melteminde sallandı. Kendi kendime konuşuyormuşum gibi devam ettim.
“…İşimi yaparken ilk kez birisi öldüğünde o kadar ağlamıştım ki yatağımdan kalkamamıştım. Gelemeyeceğimi haber vermek için Ajansı bile arayamamıştım. Asla düzelemeyeceğimi düşünmüştüm. Ve buna rağmen artık tek bir göz yaşı bile dökmüyorum. Bu yüzden şimdi ağlamak yerine mezarlara geliyorum. Kurbanların huzur içinde yatabilmesi için bir şeyler yapmam gerektiğini hissediyorum.”
“Gözyaşı akıtmak… ölenlerin huzur içinde dinlenmesini sağlar mı?”
“Bilmiyorum. Belki bir işe yaramıyordur. Mezarları başında ne kadar dua edersek edelim, ne kadar ağlarsak ağlayalım seslerimiz ölülere ulaşamaz. Onlar için zaman durmuştur. Yapabileceğimiz tek şey yas tutmak ve ölen insanlara yaşayanların yas tutmasının normal olduğu bir dünyada yaşadığımıza inanmaktır.”
“…Zalim bir insansınız Dedektif Kunikida.”
Yüzümü döndüğümde beklenmedik bir manzarayla karşılaştım. Ağlamamaya çalışırken gözleri dolmuştu.
“Önceki gün size yalan söyledim. Ayrıldım dediğim adam… aslında öldü. İdeallerinin insanıydı. Ona destek olmak için her şeyimi verdim ama yine de… bana beni sevdiğini söylemeden öldü.”
Eminim ki düşünceli birisi şu anda teselli sözleri dökerdi.
“Oh.” Fakat benim ağzımdan aptalca, basit tek bir kelime çıktı.
“Ölüler zalim korkaklardır. Aynı dediğiniz gibi Dedektif Kunikida, ölüler için zaman durmuştur ve onları neşelendirmek ya da güldürmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Ben… yoruldum artık.”
Kendisini tutamayarak yanaklarından bir gözyaşı akmasına izin verdi. Eğer her şeyi bilen bilge bir adam bile şimdi, burada ne söyleyeceğini eksiksiz bilseydi yine de bu gözyaşlarını durdurabilir miydi?
Bilmiyorum. İdeallerimin peşinden gitmek için pek çok sınavdan ve sıkıntıdan geçtim, her birini defterime yazdım ve gerçek hayata döktüm. Buna rağmen bu gezegendeki tüm insanları kurtarabilmek için mükemmel bir kelime ya da çözüm var mıydı bilmiyordum. Fakat böyle bir çaba, yalnız bir kadının gözyaşlarının önünde neye yarardı ki?
“Özür dilerim. Duygularıma kapıldım… gitsem iyi olur.”
“İyi misiniz?”
Kabul ediyorum, aptalca bir soruydu.
“Evet, iyiyim. Aslında polis benden bu davanın analizi için danışmanlık yapmamı istedi. Karmaşık bir dava ve uzmanlık alanımın içinde… bu yüzden ayrıldıktan sonra görevli hükümet memuruyla buluşacağım.”
Askeriyeye danışmanlık yapan birisi yüksek vasıflı olmalıydı. Davanın çözümünde payı olmasını göz ardı etsek bile alanında etkileyici bir performansı olmalı.
“İşimde bir sorunla karşılaşacak olursa sizinle iletişime geçeceğim.”
“Çekinmeyin lütfen.”
Sonunda gülümsedi. Ufuktan esen rüzgâr dağın eteklerini aştı. Hafifçe eğildikten sonra Sasaki-san gitti. Figürünün uzakta kaybolmasını seyrederken Yokohama’ya dönüp manzaraya boş boş baktım.
Aniden telefonum çalarak dikkatimi dağıttı. Dazai arıyordu.
“Kunikida, buraya gelmen lazım.”
Sesi alışılmadık bir biçimde karamsardı.
 
***
 
“Neden buraya gelmemi istedin?”
Dazai ilk vakanın gerçekleştiği terk edilmiş hastanede buluşmamızı söyledi. Güneşin sıcaklığı altında, karanlığın ürkütücü ve uğursuz bir yer haline getirdiği terk edilmiş hastanenin eski, terk edilmiş bir binadan fazlası olmadığı anlaşılıyordu. Gün ışınları eskiden hasta odası olarak kullanılan odaya giriyor, zemine yansıyordu.
“Şu silahtaki emniyet kilidini nasıl çıkarıyorsun?”
Baktım. Şaşırtıcı bir şekilde silahı vardı. Ajansa ait, çift şarjör kullanan kompakt bir silahtı. Herhangi bir çalışanımız ödünç alabilirdi.
“Buraya kadar beni bunu sormak için mi çağırdın?”
Aptallığına hayretle bakarak siyah silahın emniyet kilidini kaldırdım. Yeniden konuşmaya başlamadan önce namluyu birkaç defa boş alanlara isabet aldı.
“Biliyor musun, o silah tüccarı bence Mavi Haberci değildi?”
-Ne?
“Yani öyle olmalı, değil mi? Her şeyi kendi başlarına yapmaları mümkün değil, amaçları neydi?”
“Amaçlarını bana söylemişlerdi? Silahlı Dedektiflik Ajansı Yokohama’daki işlerine köstek oluyordu bu yüzden bizden kurtulmak için bu planı hazırladılar.”
“Evet ve muhtemelen onlar da buna inanıyor. Ama gerçekten Ajanstan kurtulmak zorundalar mıydı?”
“…Ne demek istiyorsun?”
“Mavi Kral olayından sonra Dedektiflik Ajansının tehdit oluşturduğunu anladılar ama yollarına çıkabilecek tek silahlı organizasyon biz değiliz. Ordu ve Sahil Güvenliğe karşı da temkinlilerdi ve yetenek kullanıcılarından endişeleniyorlarsa, İçişleri Bakanlığı Doğaüstü Yetenekler Özel Birimi vardı. Sırf Dedektiflik Ajansının peşine düşmek için olay yaratmaları fazla maliyetli olmadı mı sence?”
“Konuya gir.”
“Birisi suçluları manipüle etti, kendilerine en büyük tehdidin Dedektiflik Ajansı olduğuna inandırdı.”
Öyleyse gerçek Mavi Haberci hala dışarıda bir yerlerde miydi?
“Öyleyse anlat Dazai, Mavi Habercinin kim olduğu hakkında bir fikrin var mı?”
“Evet.”
“Kim?!”
Dazai’yi yakasından kavramaktan kendimi alıkoyamadım ama gözünü dahi kırpmadan bana baktı.
“Mavi Haberciye mail atıp buraya gelmelerini istedim. Gerçek suçlu olduğuna dair kanıtım olduğunu söyledim. Her an gelebilir.”
Ne?
Odayı inceledim.
Oldukça sıradan, diğerlerinden farksız bir hasta odasıydı. Giriş ön tarafta olup karşısında bir pencere vardı. Yanımızda boş bir ecza dolabı bulunurken önümüzde iki adet paslanmış yatak çerçevesi vardı. Başka hiçbir şey yoktu. Oda boş sayılırdı, zemin çok toz ya da kir bile tutmamıştı… Gerçek suçlu buraya mı gelecekti cidden?
“Ayak sesleri duyuyorum.” dedi Dazai aniden.
Refleks olarak kapıya baktım. Birbiri ardına yavaşça buraya doğru ilerleyen ayak seslerini ben de duyabiliyordum. Dazai’nin sıkıca silahı tuttuğunu fark ettim. Demek bu yüzden tabancayı getirmişti. Çoktan elimdeki silahı geri teslim etmiştim. Defterimi kullanarak yenisini yapmalı mıydım? Hayır, yeterli zamanım yoktu.
Alnımdan umulmadık terler aktı. Ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Her an burada olabilirdi. Ayaklarını gördüm, bedenini, sonra yüzünü-
 
“Burada ne işin var dört göz?”
 
Girişteki kişi…
“Asıl senin… burada ne işin var?”
“Aynı şeyi benim sana sormam lazım. Sen de mi gerçeği öğrenmeye geldin?”
Kapıda duran kişi genç hacker, Rokuzo’ydu.
-Tüm bunların ardında sen mi varsın?
Mavi Haberci sen misin?
Beynim bir düşünceden diğerine atlıyordu. Rokuzo, Dazai’nin bilgisayarına uzaktan erişip e-postayı gönderebilirdi. Yalnızca bu da değil, Dazai hakkındaki kuşkularımı körükleyen bilgileri Rokuzo vermişti. Ayrıca yabancı yeraltı örgütleriyle iletişime geçmek ve taraflı bilgi sağlamak illegal bir hacker için pek de zor olmazdı. Ve her şeyden öte… sebebi vardı. Dedektiflik Ajansından nefret etmesi -bana kin duyması için bir nedeni vardı.
“Neden Rokuzo? Benim yüzümden mi? Babanın ölmesi benim suçum olduğu için mi… benden bu kadar nefret ettin?”
“Babam mı? Doğru, babamı öldüren adamdan nefret ediyorum. Orası kesin. Ama dört göz-“
Dazai aniden araya girdi. “Sanırım hacker’ın teki maillerimi okuyordu, huh?”
Ne?
Dazai… gerçek suçluya mail attığını sanmıştım?
Tam o esnada…
 
Silah sesi duyuldu.
 
Rokuzo’nun göğsünde geniş bir delik açıldı.
Yaradan taze kanlar akmaya başladı.
“___”
Rokuzo bir şey söylemeye çalışıyormuş gibi ağzı açıkken öne doğru düştü.
Vurulmuştu.
Gözlerimi Dazai’ye çevirdim ama silahını kaldırmamıştı. İfadesi de soğumuştu. Rokuzo’nun bedeninin arkasından, girişten gelen bir ses duydum.
 
“Dedektif Kunikida… özür dilerim.”
 
Kapı aralığından bir gölge görüldü.
Uzun siyah saçlar, narin dudaklar, beyaz kimono… elinde ise hafifçe tüten bir silah.
Bize yaklaşırken Rokuzo’nun bedenine doğru yürüdü.
Garip.
O kadar… güzeldi ki.
“Mavi Haberci sensin demek.” Sesim odada başka birisininkisiymiş gibi yankılandı.
“Evet.”
Çan kadar ağırbaşlı sesi kalp atışlarımı hızlandırdı.
“Sasaki Hanım… öyleyse tüm bu yaşananların sorumlusu olduğunuzu kabul ediyor musunuz?” diye sordu Dazai.
“Dedektif Dazai, yalvarırım. Lütfen… silahınızı bırakın. Bırakmazsanız…”
Namlusunu Dazai’ye doğrultmuştu.
“Şöyle yapalım, birkaç soruma cevap verirseniz silahı bırakırım. Anlaştık mı?”
“Tabii, istediğinizi sorun.”
“Tamam, şimdi silahımı bırakıyorum.” Dazai silahı tak sesiyle yere düşürdü.
“Sasaki Hanım, neden Dedektiflik Ajansını hedef aldınız?”
“Nedenini bildiğinize inanıyorum Dedektif Dazai.”
“Etkilendim. Biz yanınızdayken saklamaya çalışsanız da keskin bir zekânız var. Yaşınıza rağmen neden böylesine ünlü bir adli psikoloji araştırmacısı olduğunuzu anlayabiliyorum.” Uysal bir şekilde devam etti, “Yapmak istediğiniz iki şey vardı: birincisi suçluları cezalandırmak ikincisi ise Dedektiflik Ajansından intikam almak. Yanlış mıyım?”
Suçluları cezalandırmak mı? Aynı-
“Düşünebildiğim tek yol… buydu.”
“İntikam almanızın bir anlamı var mıydı?”
“Dedektif Dazai, tüm intikamlar anlamsızdır. Sadece… yapmak zorundaydım. Yanlış olduğunu bilsem de onun için yapmak zorundaydım yoksa kendi kontrolümü kaybedecektim.”
İntikam mı?
Dedektiflik Ajansına kin besleyen pek çok insan vardı. Bizden intikam almak isteyenlerin sayısı uçsuz bucaksızdı.
“Haklısınız. İntikam, anlamsız olduğunu bilmenize rağmen alınan bir şeydir. Ve ne yazık ki... sizin intikam alabileceğiniz belli birisi yoktu.
               “-Aslında öldü.”
               “-İdeallerinin adamıydı.”
“Yalnız ve çaresiz olmanıza rağmen zekânız ile suçlular hakkındaki bilgileriniz sayesinde suçluları yanlışları için defalarca cezalandırabildiniz. Bu yüzden Mavi Haberci planını uygulamak zorundaydınız”
Dazai durakladı, yeniden konuşmaya başlamadan önce bana baktı.
 
“Her bir eyleminiz ölen sevgiliniz Mavi Kral için kinci mücadelenizin bir parçasıydı.”
 
Mavi Kral.
Suçluları cezalandırmak için suç işleyen sıra dışı bir terörist.
Saklanma yerini Dedektiflik Ajansı öğrenmişti ve… artık ölüydü.
“İşlediği suçların karmaşıklığı göz önünde bulundurulunca geçmişte bir iş ortağı olabileceğine dair söylentiler dolaşıyordu. Fakat yetkililer o dönemde suçlarına yardım etmesi için birilerini tutmuş olabileceği sonucuna vardılar, görüşlerini paylaşan gerçek bir iş ortağı olduğuna dair kanıt yoktu. Sonuçlarını, suçluların genelde iki neden yüzünden iş birliğinde bulunmasına dayandırdılar: ya siyasi görüşleri ortaktı ya da suçlarından elde ettikleri ganimeti paylaşırlardı. Ama Mavi Bayrak Teröristi olayı siyasetle ya da parayla ilgilenmiyordu… Kimse Mavi Kralın kendisinden çok daha iyi bir stratejist olan romantik bir ortağı olduğunu düşünemezdi.”
“Soylu bir karakteri… vardı. Her tarafa yayılmış suçlar yüreğini sızlatırdı. Kimsenin acı çekmediği ideal bir dünyayı yaratmanın yolunu araştırırken kendine eziyet ederdi. Hukuka uymanın herkesi kurtaramayacağını fark ettiğinde hukuku yaratanların arasına karışmayı, hükümet memuru olmayı arzuladı.”
Sasaki-san bastırılmış duygularını serbest bırakır gibi kayıtsız bir tavırla devam etti. “Ama yine de zor bir yolda ilerliyordu. Yozlaşmış sistem, meslektaşlarının müdahalesi, patronunun yanlış anlamaları altında eziliyordu. Tüm bunlardan acı çekti ve ne zaman ayağa kalksa yine düşüyordu. Onu izlerken seçtiği yolun çivili yatak üzerinde çıplak ayakla yürümekten farksız olduğunu görebiliyordum. Sonra bir gün canına tak etti. İdeallerinin gerçekleştiremeden yolunu kaybetti, karnını deşip kendisini öldürmeye çalıştı. Bu haline dayanamayarak… akıl almaz bir plan tasarladım.”
Yozlaşmışları cezalandırmak için kendi ellerini kirletmek…
İdeallerini gerçekleştirmek için katliam yolunda ilerlemek…
“Sasaki Hanım, Mavi Kralın işlediği suçların çoğunluğunun sizin fikriniz olduğunu varsaymakta haklı mıyım? Sevdiğiniz adam için yaptınız.”
“Ve pişman değilim.” diye belirtti açıkça. “Onun idealleri benim ideallerimdir. Sırf sevdiğimin ideallerini gerçekleştirmek için kanlı ellerimle saf kötülüğün eylemlerini işlemekten çekinmem.”
“Ama Mavi Kral öldü. Dedektiflik Ajansı tarafından köşeye sıkıştırılınca Rokuzo’nun babasıyla beraber kendini öldürdü. Noktanın o zaman konulması gerekilirdi.”
“Hayır, duramazdı. O esnada plan yalnızca yarısına kadar tamamlanmıştı. Hala cezalandırılması gereken suçlular kalmıştı. Ve… belki bana güleceksiniz ama ölümünün farkındalığıyla vurulunca hiçbir şey yapmadan duramazdım.”
“Bu yüzden Dedektiflik Ajansımızın cezalandırması için kalan suçluların kendi iradeleriyle suç işlemeleri için bir plan hazırladınız. Bir skandal yaratırsanız suçluları kovalayıp tutuklayacağımızı varsaydınız.”
Taksi şoförü insan kaçırırken ardında kanıt bırakmamıştı, bombacı Alamta kayıtlara göre Japonya’da bile değildi ve organ mafyalığına karışan silah tüccarları gizlice silah ithal etmeye çalışıyordu. Her bir dava, şu anki yasa ve yönetmelikle mahkemeye taşınması zor olan görünmez suçluları içeriyordu.
“Planınızdaki en güzel şey ise asla ellerinizi kirletmek zorunda kalmamanızdı. Hatta bahse varırım ki gözetleme kameralarını yerleştiren, kaçırılan kurbanların hapsedilmesi için yer hazırlayan ve bombacı Alamta ile anlaşmaya varanlar silah tacirleriydi. Eminim ki parmağınızı dahi oynatmadınız. Sonuna kadar silah tüccarı ve grubu her şeyi kendi özgür iradeleriyle yaptıklarını düşünüyordu. Bu yüzden kanıt yoktu. Silah tüccarları bile bilgilerin baş kaynağı sizin, durumu kasten nasıl saptırdığınızı fark edemedi. Bu nedenle yetkililerin varabildiği tek sonuç silah tüccarlarının elde ettikleri bilgileri kötü idare etmesiydi.”
Kaçakçıyı takip ederken ve Dazai’yi sorgularken anlamıştım, tüm bunların arkasındaki kişi kendi ellerini kirletmiyordu. Suç işlemeyen bir suçlu yasalarla yargılanamazdı.
-Doğrusu bu muydu?
-Böyle bir adaletsizliğe izin veren dünya affedilebilir miydi?
“Sonra kaçırılan kurbanlardan birisinin kılığına girdiniz, böylece sizden şüphelenmeyecektik bile. Ayrıca bu şekilde Dedektiflik Ajansıyla iletişim başlatabildiniz. Taksi şoförünün kaçırmadığı tek kişi sizdiniz. Her şey mantıklı gözüktüğünden o sırada sizi cevaplar için zorlamadık ama insan kaçakçısının tren istasyonunda bayılan bir kadını kaçırmak için yolundan sapmasının, özellikle bu kadar fazla tanık varken, hiçbir nedeni yoktu. Zaten otel yolunda insanları kaçırmak gibi işe yarayan düşük riskli bir planı vardı. Ayrıca sizi tanımadığını kabul etti, basitçe diğer kurbanları bildiğini itiraf ediyordu ve bu yüzden hiçbir şey anlatamıyordu. Ve böylece Dedektiflik Ajansına zekice bir yolla girene kadar herkesin duygularıyla oynadınız.”
Artık Dazai kaşlarını sertçe çatıyordu.
“Sasaki Hanım, anlamıyorum. Sizin gibi akıllı birisi adli psikolojide büyük başarılara ulaşabilirdi. Hatta hükümetin adli soruşturma sistemine katılıp daha gelişmiş bir suçla mücadele organizasyonu bile kurabilirdiniz. Mükemmel olacağını söylemiyorum ama en azından dünyayı daha iyi bir yer haline getirirdi. Ve buna rağmen…”
“Benim… kendi hırslarım yok. Sadece onu acı çekerken görmek istememiştim.”
Neden?
Kafamda tek bir soru dönüp dolaşıyordu.
Neden?
Hatalı olan kimdi? İdeallerine kim ihanet etmişti?
“Sasaki-san, bitti artık. Görünmez olabilmek için ellerinizi kirletmemenize karşın Rokuzo’yu öldürmekten kurtulamazsınız. Suçunuza tanığız ve mevcut tüm yasalar altında yargılanacaksınız.”
“Öyle bir şey olmayacak.”
Silahı Dazai’ye doğrulttu.
Saçmalık… Tüm bu olanlardan sonra bizi tehdit edebileceğini mi sanıyor?
“Tanık falan olmayacak ve siz de şahitlik edemeyeceksiniz. Çünkü burada olanları başkasına anlatacak olursanız Dedektiflik Ajansına karşı saldırılarıma devam ederim.”
Bizi tehdit ettiğinde Sasaki-san’ın gözleri güldü. Bunu bile önceden tahmin etmiş miydi?
“Dur.”
Kurumuş boğazımdan boğuk kelimeler çıktı.
“Dur. Bitti. Bir daha Dedektiflik Ajansına saldırmana izin vermeyeceğim.”
“Lütfen, Dedektif Kunikida. Hareket etmeyin.”
“Dur! Neden?! Neden bunu yapıyorsun?! Silahını doğrultman gereken kişiler biz değiliz!”
“O zaman söyleyin, kime doğrultacağım? Kimden nefret edeceğim?”
“Şey-“
Kimse var mıydı? Tüm bunların nedeni olan birisi? Herkesin kurtulacağı ideal bir dünya ve o dünyaya ulaşmayı engelleyen bir günahkâr olmalıydı. Eminim… bir şey olmalıydı…
Belki de tereddüdümü cevap eksikliği olarak algılayıp kaşlarını çattı ve gözlerini çevirdi.
“Geçmişteki gibi Mavi Kral’ın idealleri için savaşmaya devam edeceğim. Ve siz, Dedektiflik Ajansı beni durduramayacaksınız. Bu yüzden…”
Sasaki-san yavaşça silahını indirdi.
“Bir anlaşma yapalım. Beni yalnız bırakacağınıza söz verin, ben de Ajansa saldırmayacağıma dair söz vereceğim. Başka bir yere gidip başka bir organizasyonu kullanacağım ve aynı şeyleri yapacağım. Sonra yine yapacağım ve ondan sonra yine… Yoluma çıkmanıza göz yummayacağım.”
“Bitti mi?”
Dazai keskin bakışlarını Sasaki-san’a doğrulttu.
“Herkesten çok siz anlamalısınız, Dedektif Dazai. Hep bir adım ilerisini düşünüyorsunuz, duygularınıza kapılmadan en iyi sonuçları ne elde edecekse onu yapıyorsunuz. Yani burada tek bir seçenek olduğunu bilmeniz gerek.”
“Haklısınız. Hiçbir şey yapmayacağım.”
“…Elveda.”
Sasaki-san gözlerime bakıp belli belirsiz gülümsedi. Başkalarını kandırmaya, suçluları manipüle etmeye ve bir hayaletin adımlarını takip edip Mavi Haberci adı arkasında sayısız cesedi bırakmaya devam edecek miydi gerçekten?
- “Ölüler için zaman durmuştur ve onları neşelendirmek ya da güldürmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. “
-“Yoruldum artık”
Daha fazla öldürmesine izin veremezdim. İdeal olan bu değildi ve ideal bir dünya şüphesiz vardı. Burada kim suçluydu? Cevabı bulmak için ne yapmalıydım? Bu ideallere nasıl ulaşabilirdim?
“Dedektif Kunikida,” fısıldadı. “Bodrum katta beni kurtardığınızda… su tankından beni çıkarmak için bir an olsun tereddüt etmediniz. Sizi kandırıyor olsam da… yaptığınız… beni mutlu etmişti. Görüştüğümüz son sefer olduğundan size söylemek istediğim son bir şey var Dedektif Kunikida.”
 
Silah ateş etti.
 
Sasaki-san’ın göğsüne üç kurşun isabet etti.
 
Göğsündeki deliklerden kan fışkırdı.
Beyaz kimonosu içinde rüzgarda savrulan bir çiçek yaprağı gibi döndü.
Sonra, tıpkı ipleri kesilen bir kukla gibi-
 
“Sasaki!”
Hızla yanına koşup bedenini kaldırdım. Hafif, porselen bir bebeği andırıyordu. Yaralarından akan kan kimonosunu kızıla boyuyordu.
“Siktir… git…”
Sese döndüm. Yerde uzanan Rokuzo’nun elinde siyah bir tabanca vardı.
“Sen… ve Mavi Kral… babamı… öldürdünüz…!”
Silahtan çıkan duman havaya karıştı. Kendi kanından biriken gölette yatarken Rokuzo’nun solgun dudaklarında delici bir gülümseme belirdi.
“Babam için… yaptım…! Babam… adalet uğrunda savaşmıştı! Siktir git ve… geber…!”
Silah, Rokuzo’nun elinden kaydı ve yüzü kızıl gölete düştü. Bedeni hafifçe seğirdikten sonra… hareketsiz kaldı.
 
“Dedektif… Kuni… kida…”
Kollarımın arasındaki Sasaki Hanım fısıldadı. Ağzının kenarından bir damla kan zarifçe aktı.
“Bana onu… anımsatıyorsun…”
Koyu kahverengi gözleri ışığı yansıtırken titriyordu.
“Lütfen… ideallerinin… seni… öldürmesine… izin verme… Ben… bundan… hoşlanırdım…”

Ölmüştü.
 
“Kunikida, çok fazla insanı öldürdü. Böyle olması gerekiyordu.”
Kan beynime sıçradı.
“DAZAİ!”
Dazai’yi yakalarından kavradım ama gözünü dahi kırpmadı. Sadece öfke dolu gözlerimin içine baktı.
“Kunikida, peşinde olduğun ideal dünya yok. Pes et.”
“Kapa çeneni! Silah kullanmayı bile zar zor bilen bir kadındı sadece! Onu öldürmek için hiçbir sebep yoktu! Bize plan yapmamız için biraz vakit tanısaydın kimsenin ölmek zorunda kalmadığı bir yol bulabilirdik! Neden…?!”
“Sasaki-san’ı ben öldürmedim. Rokuzo öldürdü.”
“Fark etmeyeceğimi mi sandın?!” Rokuzo’nun yanında duran siyah silahı işaret ettim. “Senin silahındı! Sasaki ile konuşurken tabancayı Rokuzo’ya doğru tekmeledin çünkü onu öldüreceğini biliyordun!”
Dazai durduğu yerden silahı, Sasaki-san’ın dikkatini çekmeden Rokuzo’ya itebilirdi.
“Onu ben öldürmedim.”
“Dolaylı olarak öldürdün!”
“Özür dilerim ama öyle bir niyetim olduğunu kanıtlayamazsın. Silahı eline alıp Sasaki-san’ı öldürmek için tetiği çeken Rokuzo’ydu. Benim tek yaptığım yerde duran bir silaha takılmaktı.”
Kendi ellerini kirletmeyen bir katil…
Birisinin kendi art niyetlerin için başka bir cana kıymasına sağlamak… Dazai’nin yaptığı Sasaki Hanımın yaptığından farksızdı. Mevcut yasalar ve düzene göre cinayetlerini kanıtlamanın hiçbir yolu yoktu ve cezasız kalacaklardı.
“Kunikida, onu kurtarmanın tek yolu buydu. Yapabileceğimiz en iyi şeyi yaptık.”
“Yapmadık!” Bağırdım. “Yaptığımız ideal değildi, hatta iyi bile değildi! Elimizden gelen başka bir çare olmalıydı. Temelde yatan göremediğimiz bir problem olmalı! Çünkü…”
Eğer Sasaki-san dünyaya kin besliyorsa…
Eğer gerçekten bizden kurtulmak istemişse…
O zaman zehirli gazın arasına ilerlemeye kalkıştığımda beni durdurmazdı. Beni durdurmasaydı zehri ciğerlerime çeker ve ölürdüm. İntikam isteseydi o sırada beni kolayca öldürebilirdi. Kaza gibi gösterir, kimse ondan şüphelenmezdi.
Ama beni kurtardı. Neden? Anlık bir içgüdüyle mi yaptı? Ya da refleksle?
Konuşmakta zorlanırken Dazai’ye gerçekleri anlattım. “Çünkü aslında bunların hiçbirini yapmak istemedi! Suçluların suçları yüzünden öldürüldüğü bir dünyayla ilgilenmiyordu! Sadece…”
               -“ Sadece onu acı çekerken görmek istememiştim”
               -“Kilide dokunmamalısın!”
“Söyle, vurulup öldürülmesi doğru muydu?! Aradığım ideal dünya bu muydu?!”
Dazai bana usulca bakıp sözlerini bir araya getirdi.
“Kunikida, doğru ve yanlışın varlığına inanan insanlar, ideal dünyanın var olduğuna inanlar istedikleri olmayınca dünyaya öfkelenen ve etrafındakilere zarar veren insanlardır… örneğin Mavi Kral gibi. Bu idealler ve inançlar gerçekleştiğinde ise kurbanlar zayıf ve savunmasız kalır.”
Gözü uzaklara daldı.
“Doğruyu aramak, iki ucu keskin kılıca benzer. Zayıfa zarar verebileceği gibi onları koruyup kurtaramaz. Sasaki-san’ı öldüren Mavi Kral’ın doğruluğuydu.”
Dazai’nin eleştirisi içime işledi. Doğrunun ve idealin peşinden koşuyordum. Bunları gerçekleştirebilmek için tüm zorlukların üstesinden gelebiliyordum.
“Kunikida. Bu idealleri kovaladığın ve yoluna çıkanları kaldırdığın sürece bir gün sen de Mavi Kral’ın öfkesini taşıyacaksın. Ve işte o zaman etrafında külden başka bir şey kalmayacak. Bunun yaşandığını çok gördüm.”
Yalnızca kendisinin görebildiği bir şeye, anlayışımın ötesindeki bir şeye; her insanın kalbinde yer edinen dipsiz bir karanlığa bakıyormuş gibi baktı.
“Ben…”
Dazai’yi bıraktım. Ne demek istediğini anlıyordum. Belki de doğruluk başkalarında değil, kendi içinde araman gereken bir şeydi.
Ve yine de…
Sasaki Hanım ölmüştü. Rokuzo da.
Kendi içimde aradığım doğrulukta yalnızca umutsuzluğu bulmuştum.
“…”
Terk edilmiş hastanenin penceresine baktım. Kırmızı örümcek zambakları ön tarafta çürüyen bahçede sallanıyordu. Gözlerimi kapatsam da çiçekler hala orada kalacak, Sasaki-san’ın gülüşünün izleriyle… hafızama kazınacaktı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


5   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   7 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.