##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
Şükrücük söverek attığı tekmeyle beraber, yarım insan boyuna kadar küçülmüş olan Dört Yüz ‘ün kafasını boynuyla beraber kopardı. Ardından birkaç tane daha ağıza alınmayacak söz söylese de ortamın hararetiyle beraber arada kaynayıp gittiler.
“Max abi, iyi misin?”
Şifacımız yanımda bitiverdi, üzerimde şifa yeteneğinin ışıltıları yanıp dönüyor ama kırık kollarım bana mısın demiyor. Değil yattığım yerden kalkmak, parmağımı oynatacak halim yok.
“Rimel, boşuna uğraşma, sanırım ben de Toraman gibi süreli bir etki aldım!”
Genç kız birkaç saniye hareketsiz kaldı, parti ekranından durumuma bakıyordu.
“Max abi, 24 saat sürecek bir lanet var üzerinde!”
Bedenimi kontrol edemiyordum ama neyse ki durum pencerem gözlerimin önünde, Rimel’ in bahsettiği şeyi rahatlıkla görebiliyorum.
“Zincirkıran’ın Kefareti”
“Zincirkıran pasif yeteneği aktif duruma geldiğinde kullanıcı, etkinin bitimiyle beraber 24 saat boyunca aldığı hasarın on katı boyutunda acıyı çekmeye başlar. İksir ve şifa yetenekleri lanetin üzerinde etkisizdir. Bu, kullanıcının katlanması gereken kutsal bir süreçtir!”
Kutsal süreçmiş, elim ayağım tutmuyor ulan, yerim öyle kutsallığı. İsyan etmeye başladım, diğerleri de yanımıza doğru yavaş yavaş geliyordu ama birden ışık patlaması nedeniyle gözlerimi kapatmak zorunda kaldım.
Yeniden açtığımda Kör Vadi’ ye girdiğimiz yerde buldum kendimi, soluklanmamıza fırsat vermeden kapı dışarı etti bizi zindan. Neyse etraf sessiz, demek ki azılı düşmanlarımız hâlen son zindanı halletmeye çalışıyor, şu laneti atlatana kadar Avcılar Kasabası içinde dinlensem iyi olacak.
“Hayırdır Max, postu sermiş yatıyorsun. Oh hayat sana güzel vallahi!”
Lanet boğazıma yapışsa da bu sesi nerede duysam tanırım, Toraman’ın gevrek orta Anadolu şivesi bu. Doğru ya, onun lanetini çoktan kalkması gerekiyordu ama zindanı terk etmeden kibarcık modundan çıkamamıştı.
“Geri geldin mi yeğenim!”
“Geldim Şükrücük Dayı!”
Heh şimdi oldu, partimizin bir dargın bir barışık ikilisi yeniden buluştu.
“Arkadaşlar boş muhabbeti keselim, açık hedef durumundayız. Haydi, biriniz lideri sırtlasın. Kasabaya dönüyoruz!”
Boş gezen ile kalfası kıvamında sohbete tutuşan Şükrücük ve Toraman, büyücümüzün fırçasından sonra bir silkelendiler, genç irisi sırtındaki sopanın yerine kaldırıp beni koydu. Nasıl bir beden bu, dışarıdan bakınca pofuduk ayıcık gibi dursa da sanki kayaya yaslanmış gibi hissediyorum. Benim kemiklerim iri dese, belki de yalan söylemeyen tek insan o olabilir.
Kasabaya doğru hızlandık, etraf bomboş. Daha önce diğerlerinin görev yaptığı alanlardan geçiyoruz ama bir tane insan görene madalya takıyorlar. Hız kesmeden devam ettik, amacımız insan görmek değil, kendimizi güvenli alana atmak.
Kasabanın duvarları uzaktan göründü ama güneş tepeden yakarken başka karartılar önümüzde siyah bir deniz oluşturuyor. Yaklaştıkça, bunların Avcılar Kasabası içindeki bazı Günahkârlar olduklarını gördüm, Toraman’ın omuzunun üzerine koyduğum çenemin desteğiyle önümü görüyorum.
Kasabanın giriş kapısının önünde silme insan duruyor, başta neler döndüğü anlamasam da ön sırada dikilenleri gördükten sonra benim jeton düşüyor. Kara Bilek partisi tam kadro karşımızda, onları bekliyordum ama yanlarındaki bir tipi nerede gördüğümü bir türlü hatırlamıyorum.
“Şark Kurnazı, neler oluyor böyle?”
Leo öne fırlayıp bağırınca kim olduğunu anladım, Jennifer’ in partisindeki sessiz eleman bu. Her zaman gölgelerde durarak sinsi sinsi bakan herifçioğlu, en büyük düşmanımızın yanında saf tutmuş halde.
“Leo, nihayet gelebildiniz. İki gözümüz yollarda, sizi bekliyoruz!”
Çıkık çeneli tip konuştukça ağzı burnu yamuluyor, daha önce neden sessiz kaldığını daha iyi anlıyorum.
“Jennifer nerede, sen neden Kara Bileklerle berabersin? Hemen bir açıklama yap!”
Geçici eleman delirdi. Ağzından köpükler saçarak konuşurken, eli kolu durmuyordu.
“Jennifer mı? O kaşarın ne yaptığını hiç bilmiyorum, sanırım kuyruğunu kıstırmış kasabanın içinde bekliyordur. Bence sen de onu çok düşünme, şu an en önemli şey kendi hayatın olmalı!”
Ortadan ayrık kıpkırmızı oldu, parti arkadaşının sözlerinin etkisini anlamak için 9.2 şiddetinde sarsılan bedenine bakmak yeterliydi.
“Hain, bizim Kör Vadi’ de olduğumuzu sen ispiyonladın değil mi?”
“En zekimiz değildin ama diğer ikisi kadar salak olmadığını biliyordum. Hükümet ve Veba’nın suratlarındaki şaşkınlık yerine, seninkinde sadece öfke görüyorum!”
İki eski parti arkadaşı bir süre bakıştılar, aralarında görünmeyen bir elektrik arkı oluştu. Yamuk ağızlı olanın omuzuna bir el indi, Kara Bilek partisinin lideri desteğiyle Şark Kurnazı’na cesaret aşılıyordu.
“Jennifer’a hepimiz âşıktık, bizim için fazla mükemmel olduğunu bildiğimizden ilgisizliğini kabul ettik ama o ne yaptı. Gitti, üstü başı partallarla kaplı bir hödüğe âşık oldu. Şuna bak, kendi başına yürümekten aciz birini nasıl sevebilir ki?”
Lanetin etkisiyle hareketsiz kalmışken olabilecek en kötü şey oluyordu, baş düşmanımız yanına aldığı diğer partilerle beraber şehrin girişine çöreklenmişti. Diğer kapılara ulaşabilir miyiz bilemiyorum zaten orada da çoktan buna benzer bir barikat kurulmuş olabilir.
Herifler neredeyse bizim yüz katımız kadar kalabalıklar, o gün şehir merkezinde karşı cephede duran herkes, şimdi de aynı yerdeler. Saflar tamamen belirlenmiş, bugün bizi öldürmek için büyük bir kumpas kurulmuş.
“Onlar nerede? Sakın diğerlerine yaptıklarını tekrarlamalarını sağladığını söyleme, seni kendi ellerimle parçalara ayırırım!”
Leo, ait olduğu Kaplanlar partisinin akıbeti için endişelendi, Elenora’nın arkadaşlarının başına gelenlere benzer bir şeyin olmasından korkuyordu.
“Yalan söyleyemem, bir kez denedim ama hemen anladılar. O kadın, senin zannettiğin gibi saf biri değil, büyülü sesiyle hepimizi kuklalarına çeviren birisi.
Öyle bile olsa, size yardım etmeleri mümkün değil. Kasabanın bütün kapıları müttefiklerimiz tarafından kapatıldı, ne içeri giriş ne de dışarı çıkış mümkün!”
“Sizi şerefsizler!”
Leo iki kılıcını çekip savaş duruşu aldı, konuşma faslının sonuna geliyorduk ama sürprizler daha bitmeyecekti.
“Sakin ol şampiyon, asıl bombayı söylemedim. Kara Bilek partisinin ve hepimizin lideri olan kişi, çok ilginç bir anlaşma yaptı, bugün bir kere ölerek kurtulamayacaksınız!”
Sinsi sıfatlı herif konuştuğunda, sayıları neredeyse bine yaklaşan kalabalığın arasından sıyrılarak ilerleyen biri gözüme çarptı. Elindeki ikili tava ekmeğini kemirerek gelen adamı hemen tanıdım.
“Avcılar Kasabası şefi olarak, buradan sonrasını ben devralayım!”
Çıkık çeneliyi elinin tersiyle ittirerek öne çıkan adamın göbeği her adımda zıplıyordu, bizimle kalabalığın arasındaki alanın tam ortasına geldikten sonra sözlerine devam etti.
“Avcılar Kasabası’nın girişlerini 24 saat boyunca mühürlüyorum. Bu zaman zarfında, öldükten sonra kasaba meydanında dirilme özelliğini iptal ettim. Günahkârlar nerede öldüyse, aynı yerde tam canlarıyla yeniden doğacaklar. Her seferinde 20 hakkınızdan bir tane eksilecek, hepsi bittiğindeyse direkt ikinci kata gönderileceksiniz?”
Ağzımı açamadığımdan edeceğim iki çift laf boğazımda takılı kaldı, Şükrücük ’de olmasa sorularıma cevap alamayacağım.
“Baksana sen buraya! Biz sana ne kötülük yaptık da bu it köpekle bir olup kuyumuzu kazıyorsun?”
Adam kaşla göz arasında tava ekmeğinin bir tanesini indirmiş, diğerini kemirirken Şükrücük’ü dinliyordu. Tankımızın serzenişi bitince istifini bozmadan yemeye devam etti ancak elinde bir şey kalmayınca ağzını silerek konuşmaya başladı.
“Hiç, bana hiçbir kötülük yapmadınız ama bu benim canımın istediğini yapmama engel değil ki.”
Lafını ettiği gibi kayboldu tuhaf adam. Altı kişi, en az yüz katımız kadar kalabalık düşmanla baş başa kaldık.
Altı Medeniyetin Dünyası sesli tiyatro şeklinde, her gün yeni bölümüyle Youtube kanalımızda. Hemen takip etmeye başlayabilirsiniz.[color=#333333]https://www.youtube.com/watch?v=gsLuXNzvg6I&list=PL6n7pXmi0FseL5FwrdBMjPAiyP38BXygn[/color]
https://[color=#333333]www.instagram.com/novelturkiye/[/color]