Cehennem Online - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




184   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   186 


           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

“Yeteri kadar dinlenebildik mi arkadaşlar?”
Tepenin yamacına çöktük! Şive yapmak istemedim, gerçekten çöktük. Enerjilerimiz dibi gördü, ne iksir ne de kısa molalar fayda etmiyordu.
Uzun bir dinlenme hepimize iyi gelecekti ve öyle de yaptık. Son nevaleyi mideye indirdikten sonra pek konuşmadan kendimizi dinledik. Üç orku totemlerimizin yardımıyla yenmemizin ardından, değerlendirecek o kadar fazla nokta vardı ki.
İlk defa, büyücümüzün buz yeteneğinin bir düşmanı etkisiz hale getiremediğine şahit olduk. Yedi orku rahatlıkla kestiğimizde, işlerin yine su gibi akacağını bekledim ama şaman orkun yeteneği nedeniyle bir hayli uğraştık.
Son savaş hepinizin malumu. Güçlendirme alan Düşmüşler’ in bir de etki verme özelliği olunca, mecburen destek almak zorunda kaldık. İnsan şunu düşünmeden edemiyor, ya Başlangıç Köyü ödülü olarak bize verilen totemler olmasaydı?
Rakibim olan orkla sabah kadar dövüşürdük herhalde. Benim çevikliğim karşısında, onun yenilenme kabiliyeti, bir galibin çıkmayacağı çok açık.
Toraman’ın üstün saldırı kabiliyeti, geçmiş yaşamından getirdiği savaş tecrübeleri, kalkanıyla savunma duruşu alan ork karşısında bir işe yaramadı. Yanına aldığı Köçek ile beraber yüklenseler de gereken etkiyi yaratamadılar, hatta hep beraber yüklenerek zar zor diz çöktürebildik.
Aklımdan savaş boyunca geçen düşüncenin, Şükrücük’ ün durgun halinin nedeni olduğunu tahmin ediyorum. Partiden biraz uzaklaşarak tek başına dinlenen tankımız, derinlerde.
Yanına gidip konuşmak istiyorum ama onu kendisiyle baş başa bırakmanın daha iyi olacağını da biliyorum. Bazı insanlar diğerlerinin desteğini ister, yanında durulduğunda daha güçlü olur. Şükrücük bu tip mi, bana göre kesinlikle değil.
O, kamçılandıkça hırslanan, zorluklardan oluşan dağlara çarptıkça daha güçlü geri dönen biri. Şapdudak karşısındaki ilk bozgundan sonra nasıl tepki verdiğini dün gibi hatırlıyorum ve şu anda o zamandan bile daha motive bir Şükrücük var.
“Dinlendik Lider, haydi şu işi bitirelim!”
Ben tanka kilitlendim ama büyücümüz de yeteneklerinin işlevsizleşmesine içerlemiş görünüyordu. Şükrücük’ ün aksine o, aksiyona girmek için can atar bir haldeydi, oturduğumuz yerden kalkan ilk kişi oluyordu.
“Şükrücük abi, gidip şu çadırın içinde ne varmış bir bakalım!”
Partinin başını çekmesi gereken kişiyi ayağa kaldırdım, klasik dizilişimize geçip yola koyulduk. Yol dediysem, iki adım mesafe, birkaç on nefes içerisinde dev kırmızı çadırın çift kanatlı kapısını açtık.
Destursuz daldık içeriye, zemine serilen kilimler dikkatimi çeken ilk ayrıntılar oldu. Bin bir desen, bin bir renk ahenkle dans ediyor. Bağlı kirişlerle çadırı ayakta tutan direklerin ortasına taht, tahtın içine gömülmüş vaziyette duran yaşlı bir ork.
Davetsiz misafirlerini görünce, yaşlı ork yerinden sakince kalkıyor, sırtından yerlere kadar uzanan beyaz post onunla beraber gelmekte. Alt çenesi eksik bir ayı postu bu, en az ork kadar yaşlı görünüyor. Parlaklığını kaybetmiş, yer yer tüyleri dökülmüş ve çadırın genel havası gibi kasvetli duruyor.
“Neden geldiniz?”
Sesi ona ait değil gibi, donuk gözleriyle etrafı süzerken yer altından geliyormuş gibi boğuk çıkıyor. Öyle bir havası var ki bıraksak bugünü çıkaramayıp kendi kendine ölecek sanki. Sistem saatine bakıyorum, yeni güne başlamak için altı saatin geçmesi gerekiyor.
“Size, neden geldiniz diyorum?”
Cevap alamayınca hiddetini arttırarak yineledi, gözüm başının üzerindeki isimde. Ayıboğan! Kürkünün şeklinden tahmin edebileceğim üzere, ölmeden önce avlamayı başardığı dev ayının kürkünü giyen bir ork klan şefi var karşımızda.
“Seni öldürmek için geldik dayı! Git abdestini falan al, dört kollu kapıda bekliyor!”
Her zaman bu kısımda sözü devralan Şükrücük susunca, ezeli dostu ve ebedi rakibi Toraman öne çıktı. Yaşlı orkun vaktinin dolmak üzere olduğunu benim gibi herkes görüyordu, son zindanın bossunun böyle çıkacağını hiç tahmin etmezdim.
“Savaşçılarımı öldürdüğünüz yetmedi mi? Benim canıma da mı göz diktiniz?”
“Dayı, senin kafa iyice gitmiş. Varsa çek silahını, yoksa akıtacağım pekmezini!”
Çadırın yüksekliği Toraman’ın silahını çekmesine yetecek kadar var, düşmanın pasif duruşu Genç İrisinin iştahını arttırıyor. Şamanımız sonuç odaklı biri, eğer tek vuruşta Son Bossu öldürebilecekse mücadele yaşanmaması umurunda bile olmaz.
“Öyle olsun! Her gün ölüyorum zaten ama sizin gibi saygısızlara karşı savaşmadan teslim olmayacağım!”
İhtiyar ork üzerindeki kürkü hafif bir omuz hareketiyle yere bıraktı ve elinde beliren bir şişe kanı kafasından aşağı boşalttı. Çadırı ayakta tutan kirişlerde kırmızı semboller ışıldamaya başladı, birkaç saniye içinde hepsi akarak yaşlı orka doğru ilerlediler.
Ne olduğunu anlayamıyordum, aklımda yankılanan bambaşka kelimeler vardı.
“Senin dilinin bağını ne yapayım ben, Toraman!”
Göz açıp kapayana kadar her şey bittiğinde, ölümün bir adım uzağındaki ork gitmiş, yerine bambaşka bir şey gelmişti. Karşımızda, kafası dev beyaz ayıya, bedeninin geri kalanı aşırı gelişmiş bir orka ait, tuhaf yaratık vardı.
Dönüşümü tamamlanınca, kulakları sağır eden kükremesini serbest bıraktı. Eksik çeneli postuna inat, iri dişleri hem altta hem üstte sıra sıra diziliydi. Çadırın direkleri, saplandıkları yerden adeta koparılarak söküldüler ve kırmızı derilerle beraber uçup gittiler.
“Ben, haşmetli Ork Şefi Ayıboğan, hepinize emrediyorum. Gelin ve şefinizi koruyun, ork savaşçılarım!”
Şimdi hapı yuttuk, ayak sesleri dört bir yandan duyulmaya başladı bile. Bossun göz korkutucu görüntüsü yetmezmiş gibi, minyon çağırma özelliği de vardı, bir an önce önlem almak gerekiyordu.
“Bir araya toplanın!”
Aklıma gelen ilk emri seslendirdim. Tepenin üzerindeki çadırın olduğu yere akın eden orklar, görüş alanımıza girdiler. Kafamı şaşkın tavuklar gibi durmadan bir sağa bir sola çeviriyorum, orkların niteliklerini öğrenmek birinci önceliğim.
Ayıboğan beni beklemiyor, yumruklarını sımsıkı kapatmış tam gaz koşmakta. Onun korkutucu görünüşü yüreğimi mengene gibi sıkıştırsa da derin bir oh çekiyorum. Tepeye doğru koşan kalabalığın içinde, bir önceki etapta savaştığımız üç ork yok.
Görünüşlerine baktığımda, zindanın başında delice üzerimize koşanlara benziyorlar. Ne yazık ki ilk çarpışmayı yaşamadan durumlarını tam anlamıyla bilemeyeceğiz.
“Geri bas deyyus!”
İlgim çevremdeyken cepheden saldıran Bossu karşılayan kişi, hazan rüzgârlarında savrulan tankımız oldu. Yumruk kalkanın üzerine indi, yere sabitlediği ayakları iki adım geri kaydı ama sadece bu kadardı. Şükrücük, sanal kalkanını hemen diğerinin önünde yaratıp ivmeyi kesti. Bir saniye sonraysa, omuzunu kalkanına yaslayıp karşı atağa başladı.
“Bu benim, siz diğerleriyle ilgilenin!”
Aynı hızla ittirdiği bossu, sanal kalkanın patlamasını da kullanarak ileri savurdu ve sağ elindeki haşmetli Şahmerdan’ la dağılmış rakibine bir darbe indirdi. Kollarını önünde birleştirip savunma duruşu alan Ayıboğan saldırıyı direkt aldı, pek etkilenmişe benzemiyordu.
İrileşmiş kollarının damarları belirginleşti. Bunu, ardından yağmura dönüşecek yumruk sağanağı izledi. Şükrücük, hepsini kalkanıyla karşılıyor. Belli ki tankımız bossu aşmasını gereken bir engel olarak görmekte.
“Elenora, Rimel, Veba, kalan bütün iksirleri kullanmak serbest. Toraman, seninle beraber kızları koruyacağız. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, bu işi burada bitiriyoruz!”
 
 
 
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


184   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   186 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.