##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
“Şükrücük Abi, son zindan da bitti be!” “Ya ne olacaktı aslanım? Tek atıp geçtik yine!” Tankımız ve şamanımız koyu muhabbete dalmış partinin önünden ilerliyorlar, kızlar arkadan geliyor. Onlarında sohbeti koyu, şaman orktan öğrendiklerini Veba’ ya aktarıyorlar. Ufak tefek kız da ziyaretine gelen iki orktan bahsediyor ama tam duyamıyorum. Birinin adının Alyon, diğerinin de Küçükdomuzcuk olduğunu anlayabildim sadece. Ben nasıl mıyım? Sorduğunuz için teşekkür ederim, ne olsun? Acıdan geberiyorum; biliyorum bir kez öldüm ama bunun yanında ölmek bile ödül kalır. “Lannnnnnnnnnn, bir şey yapın!” Diyeceğim ama sesim çıkmıyor ki mum gibi eriyorum olduğum yerde. Olduğum yerse Toraman’ın sırtı, silahını eline alıp beni yerine koydu. Arkadaş, her seferinde öne çıkıp kendimi telef ediyorum ama diğerlerinin keyfi yerinde. Parti lideriyiz diye çektiğimiz eziyete bak. Hassasım ama paspas da değilim, bir dahakine Zincirkıran yeteneğini aktif etmeyeceğim. Zindanı bitirip Jennifer’le diz dize oturmak varken, yataklara mahkûm oldum. “Âlemin Kralı geliyorrrrrrrrrr, geliiiiiyyyorrrrrrrr, geiiiyoooorrrrrrrrr!” Tankımızın Başlangıç Köyünden yancıları kokumuzu almış geliyorlar, arkalarında mahşeri bir kalabalık. Benzetme yapmıyorum, bizzat mahşeri tecrübe etmiş biri olarak uzman görüşümü bildiriyorum. “Akıncılar! Akıncılar! Akıncılar!” Bu tezahüratı seviyorum, başarımızın haberi bizden önce ulaşmış. Karşılama komitesi tarafından kucaklanarak kasabanın kapısına kadar geldik ve asıl görmek istediğim kişiyi gördüm. Jennifer ve parti arkadaşları da bizi görür görmez ileri atıldılar. Etrafımızı saran kalabalığın içinde konuşmaya başladık. Tabii ki ben hariç. “Yine mi aynı duruma düştü!” Jennifer’ ım ağlamaklı oldu. Suratım nasıl bir şekle girdiyse, herkes bir tuhaf bakıyor bana. “Evet yenge. Lider, son bossu indirmek için pasif yeteneğini kullanmak zorunda kaldı.” Toraman açıklama yapıyor ama benim gözüm Jennifer’ in yüzünde. Yenge denilince ifadesi değişmedi, belli ki bunu kabul ediyordu. “Kimmiş senin yengen? Liderimizle düzgün konuş!” Sen lafa karışmasan olmazdı değil mi Hükümet. Ben bundan şüphelenmeye başladım, acaba kadınlardan mı hoşlanıyor Kaplanlar’ ın tankı. konuşabilsem de bunu sormam, ne hali varsa görsün derim ama benim aksime partimizde söyleyecekleri olan biri var. “Hükümet, abine bir selam vermeyecek misin?” Şükrücük ne unutur ne de beklerdi, ilk fırsatta girdikleri iddianın karşılığını almak için öne çıktı. İyi ki de çıktı, şu hırçın tankın burnu biraz sürtülse iyi olacak. “Neden konuşmuyorsun Hükümet? Yoksa anlaşmamızı unuttun mu?” Binlerce kişinin gözleri Hükümet’in üzerinde. Çok değil birkaç on gün önce, böyle bir ortamda atışmışlardı. Hatta Kaplanlar’ ın tankı tam olarak şöyle demişti; “Tamam o zaman, herkes şahit olsun. Akıncılar Partisi zindanı tek seferde bitirirse o, bitirmezse ben kazanıyorum!” Geri dönecek yol yoktu ama karşı taraf ayak diriyordu. Kiminle karşı karşıya olduğunu henüz anlamadığı çok açık. “Abi demeye dilin varmıyorsa başka türlü de halledebiliriz. Bir kez elimi öp, olsun bitsin!” Şükrücük, harçlık vereceği bayram çocuğuna uzatır gibi sağ elini havaya kaldırıp Hükümet’in göz hizasına getirdi. O ana kadar dayanan kalabalık daha fazla duramadı, her taraftan kahkaha sesleri geliyor. Yalan yok, gülebilsem kendimi tutabileceğime emin değilim. “Kesin hile yaptınız?” Kıvırmaya müsait olmayan beliyle yaptığı deneme, insanların daha fazla gülmesine neden oldu, umutsuz çırpınışlar bunlar. “Hükümet abla!” Ben Jennifer’ den bir müdahale beklerken ses arkamdan, kızların olduğu yerden geldi. Kapüşonunu yüzünü kapatacak kadar çekmiş olan Veba, olaya müdahil oluyordu. “Sende gördün değil mi? Şansları yaver gitti değil mi? Yoksa kesemezlerdi değil mi?” Hükümet Veba’nın yakasına yapıştı ,bir umut ışığı arıyor ama nafile. Öyle çekiştirdi ki genç kızın kapüşonu bile uçtu. “Veba, ne oldu sana böyle?” Haydaaaaa, onca zamandır yürüyoruz ama hiç fark edemedik. Geçici elemanın şekli şemalı değişmiş ya, sanki çekiçle vurup gönyesine getirmişler kızı. Kaşı, gözü, burnu, çenesi, yüzündeki organlar olması gereken yerlere geri dönmüşler. O kadar ki hayatta olsak ve bu olay gerçekleşse, öncesi ve sonrası yapan estetik doktor parayı koyacak yer bulamazdı. Dur bir dakika, kamburu da düzelmiş sanki. Şimdi dikkatli bakınca fark ettim, eskiden Hükümet’in beline kadar ancak geliyordu ama nerdeyse omuzuna kadar uzamış. “Hükümet abla!” Başka bir şey demedi. İki kelime, içlerinde binlerce anlam barındırıyordu. “Sende mi Veba? Leo gibi senin de mi gözünü boyadılar?” Dağ gibi kadın dizlerinin üzerine çöktü, bizim söylediklerimiz neyse de kankasının ağzından çıkanları kaldıramamıştı. “Abla, biliyorum kendi gözlerinle görmeden inanman mümkün değil ama bana birazcık güveniyorsan, gel vazgeç!” Gönyeye gelen genç kızın her kelimesine, şiddetle sallanan bir kafa eşlik etti. Hükümet, sıkı sıkıya sarıldığı ön yargılarını bırakmamak için savaşıyordu. “Sen bilirsin Hükümet abla ama çok açık konuşacağım. Şu yarmanın sırtında yatan ve her fırsatta görünüşüyle dalga geçtiğimiz tip var ya, eğer o yeteneğini kullanırsa buradakilerin yarısını tek başına öldürebilir!” Birçok hayret ünlemi duydum ama ben bu kadar şiddetlisine ilk defa tanıklık ettim. Binlerce kişi hep bir ağızdan bağırınca tüylerim diken diken oldu, böyle bir tepkinin öznesi olmak insana çok iyi hissettiriyor. “Hükümet, söz ağızdan bir kere çıkar. Uzatma artık!” Jennifer işin içine girdi, partisinin tankının daha fazla rezil olmasına izin vermeyecekti. Hükümet, lideri konuşunca sustu. Biraz köşeli biri ama hiyerarşi duygusu üstü düzeyde. Acaba ölmeden önce ne iş yapıyordu? “Sen kazandın!” “Evet, devam et!” Şükrücük eliyle devam et işareti yaparken, Hükümet üç kez renk değiştirdi. Kırmızının her tonunu yüzünde görmek mümkündü. “Şükrücük abi!” Hükümet en sonunda istenen kelimeyi söyleyince, alkış tufanı koptu. İki yancısı Şükrücük’ü omuzlara alıp turlamaya başladılar. Şampiyonluk kutlamak için sahaya girecek seyircilerin son düdüğü beklediği gibi bu anı bekliyorlarmış meğer. “Rimel, bekle geliyorum!” Halk galeyana gelince, Toraman şifacımızın yanına doğru hızlandı ama taşıdığı yükü pek umursamıyordu. Beş adım dayanamadım, çözülen kollarıma bakarak yere düştüm. Bu nasıl bir düşüş böyle; az önce binlercesinin canını alacak kudrete sahip biriyken, şimdi ayaklar altında ezilmemek için dua eder hale geldim. “Lider, hareket etme!” Büyücümüzün sesi kulaklarımda çınladı. İstesem de edemem Elenora, kurtar beni. Dedim ve etrafımda buzdan bir kubbe oluştu. Bir kenarında Şükrücük’ ün kalkanı ve silahı, diğer tarafında Toraman’ın dal parçasını iskelet olarak kullanan iglonun içindeyim. “Max, nasılsın?” Hadi canım! Bu ses, olamaz! “Kendini bu kadar hırpalamayı ne zaman bırakacaksın. Başını dizlerime koy, yoksa boynun tutulacak!” Ağrı, sızı, acı kalmadı. Jennifer’ in mis kokusu burnuma, hoş sesi kulaklarıma doluyor. Bir ay burada kalsam, başka bir şey istemem.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.