Çok uzak diyarlardaki Wordemord krallığı… Babam yani kralımız,Aske krallığına yolculuğundan bu yana üç gün geçmişti.Barış sağlanabilmişmiydi acaba,diye düşünmekten günlerdir içim içimi yiyordu.Akşam uyku tutmamış,sabah da erkenden güne başlamıştım.Zaman geçmek bilmiyordu.Kahvaltıdan sonra odamda bir süre dikiş nakışla oyalanıp, ardından göz kapaklarım ağırlaşıncaya kadar kitap okudum.Saate baktığımda çoktan öğleden sonra üçe geliyordu.Bedenime bir yorgunluk çökmüştü. Biraz uzanmak için kitabı elimden masaya koyduğum sırada kapım çalındı.Gelen saray hizmetlilerinden bir kızdı.
"Leydim,rahatsızlık verdiğim için üzgünüm.Majesteleri yani kraliçemiz çay içmek için bahçede sizi bekliyor." Dedi başı önde.
"Tamam,peki." dedim ve masadan kalktım.Temiz hava almak iyi olur,hem de açılırım,diye düşünüp odadan çıktım. Mayıs ayının son günlerindeydik. Güneşin yakıcı sıcaklığı tenimi acıtıyordu.Havada hiç esinti yoktu.Ağacın bir yaprağı dahi kıpırdamıyordu. Bahçedeki büyük çardağa doğru ilerleyerek kraliçenin bulunduğu masaya doğru yürüdüm ve karşısındaki sandalyelerden birine oturdum.Sarayın kadim hizmetlilerinden olan bayan kate yanıma gelerek:
“Bir şey arzu eder misiniz leydim!” Diyerek yüzü aşağıda elini önünde birleştirerek cevabımı beklemeye başladı.Kendimi bildim bileli, Bir kere olsun hiçbir hizmetli doğrudan suratıma bakmaya cesaret edememişti.Çirkin olduğumu düşünüyorlardı.Çünkü ben bu krallığın yirmi üç yaşındaki çirkin prensesi Rose Wordemord’dum.
Kırmızı saçlarım,mavi gözlerim ve yüzümdeki çillerle beni bir canavar olarak görüyorlardı. Kral,kraliçe ve abim Terry hariç…onlar her zaman bana cömert davranmıştı.Zaten bana şevkat gösteren sadece onlar vardı.
“Hayır çekilebilirsin!” Dediğim an bayan kate yanımdan ayrıldı.
"Ah,Sadece son zamanlarda biraz uyku düzenim yok.İki ülke arasında barış sağlandımı diye merak içerisindeyim."
"Merak ettiğin şeye bak Rose.Aske krallığı uzun yıllardan sonra ilk defa barış sağlayabilmek adına bir adım atmışken boşuna o güzel beynini yoruyorsun.Baban bu anlaşma için ömrünü verdi biliyorsun."
"Evet,biliyorum...ama yinede garip bir huzursuzluk var yüreğimde."
"Sakın böyle şeyler düşünme...Bu barış her iki taraf üçinde güzel sonuçlar doğuracak."
"Benimde tek temennim bu efendim.Umarım haklı çıkarsınız." Dedim ve masejtelerinin halini,hatrını sordum.Bu muhabbetimiz bir vakit devam etti. Ardından,Terry koşar adım yanımıza geldi.Terry,Atlı birliklerin talimlerine katılıyor,onlara yardımcı oluyordu.Asi bir kişiliğinin yanı sıra zeki bir adamdı.
"Anne!"
"Terry,oğlum!"
"N'oldu?...hala babamdan bi' haber yok mu?..."
"Malesef...neden sende babanla beraber gitmedin?"
"Çok ısrar etmeme rağmen beni yanında götürmedi."
"Hiç şaşırmadım." Dedim alay ederek.
" O niyeymiş küçük hanım?" Dedi Terry,aynı şekilde tepki vererek.
"Çok açık değil mi sevgili kardeşim?...Çünkü babam senin fevri çıkışlarından dolayı anlaşmayı baltalamandan çekinmiştir."
"Seni hınzır seni… şu laflara bak! abinle nasıl bu şekilde konuşuyorsun...Sen buraya gel bakayım bi!" Diyerek şakalaşma maksadıyla beni kovalamak için hamle yapınca,yerimden fırlayıp çardağın etrafında gülüşerek koşturmaya başladık.
"Çocuklar delirdiniz mi?...çabuk buna bir son verin,hemen!" Dedi annem fakat bizim durmaya hiç niyetimiz yoktu.Ta ki kralın yaverlerinden birisi gelip,oyunumuzu bozana kadar... Yaver soluk soluğa çardağa geldi ve:
"Majesteleri üzgünüm ama kralımız...kralımız saraya teşrif ettiler.Ve sizi büyük salonda bekliyorlar." Deyince Terry ve ben yaverin dedikleri karşında aniden oyunumuzu kestik ve Kraliçe ile birlikte çabucak saraya döndük.
Büyük salona vardığımızda,salonun diğer ucunda kralın ayakta ve fevri hareketlerinden gergin,öfkeli olduğu çok net bir biçimde anlaşılıyordu.Yanına yaklaştık ve ilk olarak annem:
"Richard!" dedi ama yanıt alamamıştı.
"Baba nasılsın?" Dedim, sıra bana gelince ve sevgiyle ona sarıldım.Ona sarılınca o da aynı karşılığı verip geri çekildi ve yüzündeki öfke yerini kedere bırakmıştı.Ellerimi avcunun arasına alıp gözlerime baktı.
"Affet beni rose,kızım.Affet…" dedi.
"Niye seni affetmeliyim,Ne oldu baba?.." dedim artık korkmaya başlamıştım.Nefesim sıkışıyordu.
"Neler oluyor richard?...Bu halin ne böyle?... Yoksa antlaşma imzalanmadı mı?"
"Hayır hayır...nihayet yüzyıllardan beri beklenen antlaşma imzalandı.Her şey yolunda."
"Her şey yolundaysa O zaman neden seni affetmemi istiyorsun baba...Bi' an beni çok korkuttun kötü bir şey oldu sandım.Bu güzel haberi kutlamalıyız bence." Dedim samimi bir gülümsemeyle krala baktım.
Babam cevap vermekten çekinip bir suçlu gibi başını öne eğmişti.
"Richard seni yıllardır tanıyorum.Bu tavırların hiç hayra alamet değil.Neler dönüyor?...Yanlış bişiler var sende?"dedi annem.Terry,ben ve annem,babamın ağzından çıkacak cümlelere kilitlenmiştik.
"Doğru.Aske kralı barışın sağlanması için masaya bir şart daha koydu.Bu şartı kabul etmeye mecbur kaldım.Tabii,beni anlamanızı beklemiyorum."
"Neymiş o şart?" Dedi Terry, gözlerini kısıp.
"Rose…" diyerek bana baktı ve devam etti:
" Rose'un aske krallığına ait olmasını istiyor.Hazırlıklarınızı yapın…en kısa zamanda bu saraydan ayrılmak zorundasın rose."
"NE HAYIR!!!" Dedik hep bir ağızdan.
"Bunu yapamazsın baba!...Bu..bu esir düşmekle aynı şey.Hayır, istemiyorum.Hayır!!" Dedim gözlerim dolmuştu.
"Buna nasıl izin verirsin baba?...Eğer beni yanında götürseydin buna asla müsaade etmezdim." Terry bunları söylerken sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu.
"Sen aklını mı kaçırdın richard?...kızımızı o canavarın yuvasına mı göndereceksin?"
"Yeter!...siz ne sanıyordunuz? çocuk oyuncağı mı bu?...Bin yıllık barıştan söz ediyoruz burda.Yapabileceğim en mantıklı şeyi yaptım." Dedi ve bana kederli kederli bakıp: "Üzgünüm rose!" Dedi babam. Ben ise göz yaşları ve hıçkırıklar arasında kimsenin yüzüne bakmadan salonu terk ettim.
Hazırlıklar tamamlanmış,iki gün sonra saraydan ayrılıp,aske krallığına doğru yola çıkmıştım.Annem babamı gitmemem konusunda ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştı.Yolculuğun olacağı günün sabahı Aske krallığı tarafından gönderilen bir grup atlı birlik sarayın kapısına dayanmıştı.Annem ve Terry ile dışarı çıkıp,yavaş yavaş at arabasına yürüdük ve önüne geldiğimizde onlara döndüm.
Annem:
"Sen narin ve kırılgan bir yapıya sahipsin rose,biliyorum.Fakat cesur olmalısın.Ah,canım kızım benim." Diyerek beni kucakladı.
"Tamam.Sen üzülme olur mu?"
"Kızım benim.."
"Sakın pes etme rose!" Dedi Terry,keyifsiz görünüyordu fakat elden ne gelirdi ki?... Onlarla son kez vedalaşıp, at arabasına bindim. Anneme ve Terry'e pencereden el sallayıp yola çıktım.
Sefil bir şekilde geçen üç gün üç gecenin sonunda nihayet aske krallığına varmıştık.
Uykusuzluktan Kendimi bitkin ve hasta ediyordum.At arabasıyla yolculuk yapmaktan ziyade yaşadığım tüm bu olayları kabul edemiyordum ve en sonunda da bu yüzden vücudum zayıf düşmüştü.Esirlerin başına ne gelir çok iyi biliyordum ancak buna asla izin vermeyecektim.
Sarayın içe girdiğimizde gece vaktiydi.Bir asker,beni at arabasından yaka paça aşağı indirip yüzüme iğrenek bakıp,bizi karşılayan saray nedimelerinden birine emanet ederek çekip gitmişti.
Saray nedimesi orta yaşlarda benimle aynı boyda güzel bir kadındı.Neden bir saray nedimesi beni karşılamıştı,zindana giderken neden bir nedime bana eşlik etsin ki?…diye düşünmeden edememiştim.Saray nedimesi önde hızlı adımlarla yürüyordu.
Kasıtlı olarak yaptığından emindim ancak hiç umurumda değildi.
Alışkındım böyle durumlara. Ne kadar yürüdük bilmiyordum. Saray bahçesinde zindana giderken bir grup hizmetli karşıdan gelirken bana bakarak birbirleriyle fısıldaşıyordu.
Tam yanımızdan geçerlerken birinin gözlerimin içine bakarak ‘şunu gördün mü?..korkunç!!..Onun bu kısımda ne işi var??’ Dediğini işittim.Sonra birden önümde yürüyen nedime aniden durunca sırtına çarpmıştım.
Nedime bana döndü ve yüzünde küçümseyici bir ifadeyle:
“İçeri gir!” Dedi ve saray hareminin kapısını gösterdi.
Ben başıma herşeyin gelebileceğini düşünüyordum infaz,kölelik,zindanda çürümek gibi şeyler fakat harem mi?…Hayır hayır bu olmaz… ben cariye falan olamam!…Hayır bunu istemiyorum,herşey olur ama bu olmaz.
Asla izin veremem,diye kendi kendime şaşkın şaşkın düşünürken ,bir yandan yanımda kazık gibi duran nedimeye bir yandan da tam karşımda duran kaderime yani harem kapısına bakıyordum. Nedime tereddüt ettiğimi anlayınca iğneleyici tiksinç bir şeymişim gibi sesini daraltıp:
“Senin gibi biri ,bu çirkinlikte haremin kapısından dahi geçemez.Prenses olduğuna şükretmelisin.” Diyerek beni kolumdan çekiştirip,haremin kapısından içeri sokması ile Arke krallığındaki hayatım başlamış oldu.Ya da hiç başlamadan bitecek mi???….
———————————
1.BÖLÜM SONU…
^^♡♡♡♡☆☆☆^^
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.